KÜRTLER TARIH YAZIYOR!
KÜRTLER TARİH YAZIYOR!
Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.
Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.
Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.
Bugün dayanışma günüdür. Yaşasın Halkların Kardeşliği, slogan düzeyinde kalmamalı. Batıda da devrimci güçler sistemi hedef alan, ortak askeri eylemlikler yapmak zorunda. TKP/ML-TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) bulunduğu bütün alanlarda PKK Savaşçılarıyla birlikte hareket ederek Kürt halkına açık destek vermektedir.
Halkların bağımsızlığını savunan faşizme karşı direnen Alevi, Türk, Kürt değişik kültürel, dinsel, ulusal emekçi kitlelere birleşik hitap edebilmeyi, güven verebilmeyi başarmalıdırlar.
Kürdistan’ın dört parçasında yaşanan gelişmeler Kürt sorununun çözümünde etki eden gelişmeler olarak Türkiye Kürdistan’ı her zamankinden daha fazla etkilenmektedir. Suriye Kürdistan’daki olumlu gelişmeler T.C. devletini rahatsız etmiştir.
Egemen sınıflar, topyekûn imha savaşı içindedirler. Yoksulluğun, zulmün, sömürünün, açlık ve sefaletin, fuhuş ve ahlaki çöküntünün, ulusal baskı ve işkencenin dorukta olduğu bir ülkede, Türkiye’de, bütün bu olguların kaynağı olan sömürü sisteminin egemen unsurları karşısında mücadelede ısrar etmenin gerekliliği ve güçleri birleştirerek tek bir yumruk halinde hareket etmenin zorunluluğu kendisini her zamankinden daha fazla dayatıyor.
Bugün dayanışma günüdür. Yeniden silahlar hız kazanmıştır. Bir halk yok edilmek isteniyor. Saflar gittikçe netleşiyor. Kürt halkı zor bir dönemden geçiyor. Devrimci dayanışma içinde olmayanlar, seyirci kalanlar asla yarın tarihe hesap veremezler.
Kürt halkı kendi kaderi üzerindeki boyunduruğu kırmak için her karış toprağını kanla sulamaya devam ediyor. Rejimin Kürt sorunu silah zoruyla çözmek için emrindeki tüfeklerle kitlelerin kılcal damarlarına kadar korku enjekte ederek, Kürt meselesini zorla sindirme yoluyla çözeceğine inanmaktadır.
Kürdistan, bugün tamamıyla TC’nin askeri işgali altındadır. Bugün bölgeye milletvekilleri dahi alınmamaktadır. Zulmün baskının, sömürü ve vahşetin olduğu yerde, halkın sömürücü devlete karşı isyanı haklı ve meşrudur.
Gün gerçekten insanımızın kendini bulma, kendini tanımlama, kendini adlandırma, kendini konuşturma, kendini savaştırma ve kazanma günüdür. Çünkü egemen sınıflar döktükleri her kandamlasıyla birlikte sonlarını da hızlandırmaktadırlar. Onun içindir ki Rüzgâr ekenler fırtına biçerler.
Aleviler ne yapmalı.
Anadolu topraklarında Alevi halkı kadar zulüm görmüş, katliama uğramış talihsiz bir toplumun olmadığı açıktır. 1239’larda Baba İshak’la başlayan Alevi katliamları, soykırımlar ve asimilasyon günümüzde de devam ediyor. Daha dün başbakan Tayyip Erdoğan KaracaAhmet Cem evi için ‘’ucube’’ demesi, kendince Kürt sorununu hal ettikten sonra Alevilere yönelik katliam yapacağının işaretini vermiştir.
Tarihte bunun örnekleri çoktur. Anadolu toprakları kanla yoğrulmuştur. T.C. kan dökmeye devam ediyor. Aleviler yeniden katliam yaşamak istemiyorsa bu zulüm sisteminde kurtulmak zorundadır.
Aleviler mazlumdan yanadır. Bugün mazlumdan yana olmayanlar, devletin Kürtleri katledilmesine seyirci kalanlar, Alevi de olamazlar. Bugün Kürt halkının üstünde milli bir baskı vardır. Kürt halkı ezilen bir mazlum halktır. Mazlumun diline, rengine ırkına bakılmaz. Kürt halkının elde edeceği başarı Alevilerin de başarısı olacaktır.
Aleviler mutlaka geçmişte yapılan hatalara düşmemeli. Şeyh Said ve Seyit Rızanın mücadelesinde ders çıkarmalıdırlar. Birisi Alevi Birisi Sünni idi. İkisi de T.C. tarafında İdam edildi. Şeyh Said de Seyit Rıza da Kürtlerin ve Alevilerin benliği ve Onuru için idam edildiler. Şeyh Said isyanına Aleviler destek vermiş olsalardı, Dersim katliamı da yaşanmamış olabilirdi.
İktidardaki AKP ve egemen sınıflar katliamcı Kemalist politikalarını aynen devam etmektedir. Katliamların yaşandığı bir yerde katliama uğrayan ulusun halklarının isyanı haklı ve meşrudur. PKK`nin vermiş olduğu mücadele terör değil, Kürtlerin meşru müdafaa hakkıdır.
Eğer bu ülkede yönetici sınıflar bir avuç kalantorun saltanatını korumak için kan dökmeyi kendileri için bir hak olarak kabul ediliyorsa, buna karşı boyunduruk altındaki, Kürt ulusunun can ve mal güvenliklerini korumak için kan dökücülere karşı her cephede silahlanmak ve savaşmak hakkına sahip olduğu gerçeğine karşı hiç kimse duramaz. Onun içindir ki isyan etmek meşrudur.
Her gün köylerin basıldığı evlerin ve köylülerin ürünlerinin yakıldığı bir yerde isyan olmaz da ne olabilir? Bir ulusun seçilmişleri, yöneticileri, belediye başkanları tutuklanıp cezaevlerine dolduruluyorsa isyan etmek meşrudur.
Boyun eğmek mi? Asla! Kürt ulusun sürekli baskı altında tutmak, o ulusun ülkesinde sadece özel valilik sistemleri uygulanıyorsa, Kürt halkını kıyımlardan geçirmek ve halkı birbirine kırdırmak için özel koruculuk geliştirmişsen isyan meşrudur.
Türk egemen sınıfları Kürt halkının isyanını her ne kadar “terör” diye suçlamaya çalışsa da halk kendi üzerinde vahşet uygulayan despotlara karşı mücadele ediyorsa, bu mücadele meşru bir savaştır.
Halka sömürü ve zulüm uygulayanların yaptıkları terördür. Halkımız da bunu böyle bilmekte ve devletin terörüne karşı mücadele vermektedir. Dağlarda yanan isyan ateşleri halk tarafından sürekli körükleniyorsa, halk bu savaşın T.C. Devletine karşı verildiğini bildiğinden ve desteklediğindendir.
Ve her şeyden önce bir ulusun kimliği tanınmıyor, Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı zorla gasp ediliyorsa, dili ve kültürü üzerinde yasaklar uygulanıyorsa, başka bir söylemle, bir ulus zorla bir başka ulusun boyunduruğu altında tüm ulusal haklarından yoksun olarak yaşamaya zorlanıyorsa isyan etmek meşrudur.
Köylüler zorla göçe zorlanıp, göç etmeyenler katlediliyorsa halkın ormanları yakılıp hayvanını otlatan çoban “gerilla” diye kurşunlanıyorsa, halkın can güvenliği devlet tarafından yok edilmiş ve kendi güzelim topraklarında özgürce dolaşamıyorsa isyan etmek meşrudur.
Kürt halkı üzerinde estirilen baskılar, bugün için aynı boyutta olmasa da Türk halkı üzerinde de estirilmektedir. Ve Kürt halkı ile Türk halkının kaderi aynıdır. Türk halkı, egemen sınıfların Kürt halkı üzerinde uyguladığı milli zulme karşı çıkmadıkça kendi kurtuluşunu da gerçekleştiremez.
Türk halkının kurtuluşuyla Kürt halkının kurtuluşu aynıdır. İki halkta T.C. devletinin sömürü ve zulmü altında da yaşamakta ve ezilmektedir. Bu nedenle, Kürt ve Türk halklarının kurtuluşu, ortaklaşa mücadele vererek ve faşist devletin tüm yaptırımlarına karşı ayağa kalkarak, Kürt ve Türk halklarının federal Demokratik Halk cumhuriyetlerini kurmakta yatıyor.
Barış Aydın
Barış Aydın özellikle devrimciler ve aleviler hakkında yazılar üreten aydınımızdır.
barisaydin@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)
Son Haberler
Dört Duvar Arasında Direnenler Dışarıdakiler İçin İnat Etme Manifestosudur
Yıllardır Sosyal medyada zindanları gündemde tutmak için güncel zindan haberlerini dışarıya ulaştırıp tutsak aileleri ve zindan arasında köprü olma misyonu ile tanınan bir hesapsınız. “Rojevazindanan” ismi ile dikkatleri üzerinize çekiyorsunuz. Twitter, instagram ve Facebook gibi geniş kesimlerin kullandığı bu mecraların hepsinde aynı anda aynı haberleri paylaşmanız da ayrıca emek isteyen bir çalışma. Biz Kaypakkayahaber sitesi olarak kitlesel refleks ve duyarlılık yaratmaya çalışan bu hesapları daha da iyi tanımak babında bir röportajı gerçekleştirmek istiyoruz.
Zafer ve yenilgilerle dolu bir tarih! Yarım Asırlık Mücadele Yolumuzu Aydınlatıyor
Proletarya partisinin kuruluşunun ve mücadeleye atılışının 50. yılındayız. Bu süre içinde mücadelesini kesintisiz sürdüren proletarya partisi, onu var eden koşullar devam ettikçe kuşkusuz varlığını devam ettirecektir.
Sınıf bilinçli proletaryanın öncü müfrezesinin ülkemizdeki varlık nedenleri, sistemin çöküntü içine girdiği günümüz koşullarında kendisini çok daha yakıcı dayatır duruma gelmiştir. Ve elbette ki proletarya partisi üstlendiği tarihsel rolü yerine getirecektir. Çünkü onun mücadelesine yol gösteren sağlam temellere dayalı ideolojik-politik pusulası vardır.
Eski sloganlar bugüne hitap etmiyor…(İsmail Cem Özkan )
Eski sloganlar atılıyor, eskisi gibi heyecanlı değil, çünkü ortam ve zaman değişmişti, eski sloganların ruhu da çoktan bizi terk etmişti... İnat ile eskiden kalan sloganlar atılıyordu ama o sloganlar bugünün sorununa yanıt vermiyor, sadece eski arkadaşlara "biz ayaktayız, yok olmadık, gelin bir arada olalım!" çağrısıydı. Fakat çoktan ayrılmıştık, ruhen bir arada ama eskinin yaratılmış öyküleri de abartılarak anlatılırken gerçeklikten uzaklaşmış ve eskinin yeniden yaşayacağı iyimserlik dışında bir arada olacağımıza dair her hangi bir şey söz konusu değildi...
Siyaset Yapma Tarzımız ve Verili Koşulların Önemi Üzerine
Son dönemlerde kurumlarımızın yaptığı konferanslarda, basın açıklamalarında `Verili koşullar` dan bahsediliyor. Verili koşullardan kasıt, somut koşulların somut tahlili.
Ölümsüz(ümüz)dür NÂZIM HİKMET[1]
“Pişman değilim yaşadıklarımdan,
öfkem belki de yaşayamadıklarımdan.”[2]
“Ew çend giringî pê bide jiyana xwe ku di/ heftêyem de jî wek mînak çandina darzeytûnê bibe// Öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,/ yetmişinde bile mesela zeytin dikeceksin,” dizelerinin hakkını bir komünist gibi yaşayarak verdi. Eylül 1961’in Doğu Berlin’indeki, “sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim,” demeyi de sonuna kadar hak etti…
Türkiye’de Durum: Çürüme ve “Çökme!”
Açıklama: Aşağıdaki makale Türkiye Komünist Partisi-Marksist Leninist Merkezi Yayın Organı Komünist’in Mayıs/2022 tarihli 76. sayısından alınmıştır.
İnsanî Mecburiyet(İmiz)dir Aşk[*]
“Güzelliğin beş para etmez,
bu bendeki aşk olmazsa.”[1]
Lev Tolstoy’un “Gerçekten aşk var mı?” sorusu bana hep itici gelmiştir; William Faulkner’in, “Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde yaşayamayacaktı,” tespiti gibi.
“Neden” mi?
Var olmayan şey soru(n) da ol(a)maz, ders kitaplarına da gir(e)mez…
SADAT
Son günlerde gündem olan SADAT ve Özel Savaş Şirketleri'ni, yeni yayınlanan “EMPERYALİST TÜRKİYE” (El Yayınları) kitabımda ele almıştım. Oradan kısa bir bölümü yayınlıyorum
Türk Tekelci Devleti’nin Paramiliter Gücü[1]
Yusuf Köse
TKP-ML -MKP: Cesaretimizin Sönmeyen Meşalesi Komünist Önder İbrahim KAYPAKKAYA Ölümsüzdür!
Dostlar, Yoldaşlar;
Bugün burada, ülkemiz devriminin önderini, kökleri asla sökülmemecesine toprağın derinliklerine işlemiş bir geleneğin yaratıcısı İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anıyoruz.
Bugün burada, Marksizm-Leninizm-Maoizm’in usta bir öğrencisi olan komünist önderimizi anıyoruz.
İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır zindanlarında işkenceyle katledilmesinden bugüne kadar geçen 49 yıl içinde gerek mücadele yaşamı gerekse de ileriye sürmüş olduğu tezler nedeniyle güncelliğini korumaktadır.
Anlamak, Hatırlamak Zamanıdır Şimdi[*]
“-Prometheus: Ölüm kaygısından kurtardım ölümlüleri.
- Koro: Nasıl bir deva buldun bu derde karşı?
- Prometheus: Kör umutlar saldım içlerine.”[1]
O sadece kasketli değil; kasketin en çok yakıştığı insandı.
Benjamin Franklin’in, “Bazıları 25’inde ölür ama 75’ine kadar gömülmezler,” saptamasını tekzip eden bir mücadelenin, direncin, tarihin -ve elbette acının- adıydı.