Perşembe Kasım 14, 2024

KÜRTLER TARIH YAZIYOR!

 

KÜRTLER TARİH YAZIYOR!

Kürdistan halkı kendi tarihini kendisi yazıyor.

Kürdistan Ulusal Özgürlükçü Hareketi, kendi öz gücüyle T.C. devletine her alanda darbe vurarak ilerlemeye devam ediyor. Kürdistan Özgürlükçü Hareketi Artık gerilla savaşı dönemini aşmış, stratejik denge savaş sürecini yakalamıştır.

Türkiye Devrimci Hareketi tarafından Batı’da ikinci bir cephe açılamadığından dolayı Kürt Özgürlük Hareketi stratejik denge aşamasına ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir.

Bugün dayanışma günüdür. Yaşasın Halkların Kardeşliği, slogan düzeyinde kalmamalı. Batıda da devrimci güçler sistemi hedef alan, ortak askeri eylemlikler yapmak zorunda. TKP/ML-TİKKO (Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu) bulunduğu bütün alanlarda PKK Savaşçılarıyla birlikte hareket ederek Kürt halkına açık destek vermektedir.

Halkların bağımsızlığını savunan faşizme karşı direnen Alevi, Türk, Kürt değişik kültürel, dinsel, ulusal emekçi kitlelere birleşik hitap edebilmeyi, güven verebilmeyi başarmalıdırlar.
Kürdistan’ın dört parçasında yaşanan gelişmeler Kürt sorununun çözümünde etki eden gelişmeler olarak Türkiye Kürdistan’ı her zamankinden daha fazla etkilenmektedir. Suriye Kürdistan’daki olumlu gelişmeler T.C. devletini rahatsız etmiştir.

Egemen sınıflar, topyekûn imha savaşı içindedirler. Yoksulluğun, zulmün, sömürünün, açlık ve sefaletin, fuhuş ve ahlaki çöküntünün, ulusal baskı ve işkencenin dorukta olduğu bir ülkede, Türkiye’de, bütün bu olguların kaynağı olan sömürü sisteminin egemen unsurları karşısında mücadelede ısrar etmenin gerekliliği ve güçleri birleştirerek tek bir yumruk halinde hareket etmenin zorunluluğu kendisini her zamankinden daha fazla dayatıyor.

Bugün dayanışma günüdür. Yeniden silahlar hız kazanmıştır. Bir halk yok edilmek isteniyor. Saflar gittikçe netleşiyor. Kürt halkı zor bir dönemden geçiyor. Devrimci dayanışma içinde olmayanlar, seyirci kalanlar asla yarın tarihe hesap veremezler.
Kürt halkı kendi kaderi üzerindeki boyunduruğu kırmak için her karış toprağını kanla sulamaya devam ediyor. Rejimin Kürt sorunu silah zoruyla çözmek için emrindeki tüfeklerle kitlelerin kılcal damarlarına kadar korku enjekte ederek, Kürt meselesini zorla sindirme yoluyla çözeceğine inanmaktadır.
Kürdistan, bugün tamamıyla TC’nin askeri işgali altındadır. Bugün bölgeye milletvekilleri dahi alınmamaktadır. Zulmün baskının, sömürü ve vahşetin olduğu yerde, halkın sömürücü devlete karşı isyanı haklı ve meşrudur.

Gün gerçekten insanımızın kendini bulma, kendini tanımlama, kendini adlandırma, kendini konuşturma, kendini savaştırma ve kazanma günüdür. Çünkü egemen sınıflar döktükleri her kandamlasıyla birlikte sonlarını da hızlandırmaktadırlar. Onun içindir ki Rüzgâr ekenler fırtına biçerler.

Aleviler ne yapmalı.

Anadolu topraklarında Alevi halkı kadar zulüm görmüş, katliama uğramış talihsiz bir toplumun olmadığı açıktır. 1239’larda Baba İshak’la başlayan Alevi katliamları, soykırımlar ve asimilasyon günümüzde de devam ediyor. Daha dün başbakan Tayyip Erdoğan KaracaAhmet Cem evi için ‘’ucube’’ demesi, kendince Kürt sorununu hal ettikten sonra Alevilere yönelik katliam yapacağının işaretini vermiştir.

Tarihte bunun örnekleri çoktur. Anadolu toprakları kanla yoğrulmuştur. T.C. kan dökmeye devam ediyor. Aleviler yeniden katliam yaşamak istemiyorsa bu zulüm sisteminde kurtulmak zorundadır.

Aleviler mazlumdan yanadır. Bugün mazlumdan yana olmayanlar, devletin Kürtleri katledilmesine seyirci kalanlar, Alevi de olamazlar. Bugün Kürt halkının üstünde milli bir baskı vardır. Kürt halkı ezilen bir mazlum halktır. Mazlumun diline, rengine ırkına bakılmaz. Kürt halkının elde edeceği başarı Alevilerin de başarısı olacaktır.

Aleviler mutlaka geçmişte yapılan hatalara düşmemeli. Şeyh Said ve Seyit Rızanın mücadelesinde ders çıkarmalıdırlar. Birisi Alevi Birisi Sünni idi. İkisi de T.C. tarafında İdam edildi. Şeyh Said de Seyit Rıza da Kürtlerin ve Alevilerin benliği ve Onuru için idam edildiler. Şeyh Said isyanına Aleviler destek vermiş olsalardı, Dersim katliamı da yaşanmamış olabilirdi.
İktidardaki AKP ve egemen sınıflar katliamcı Kemalist politikalarını aynen devam etmektedir. Katliamların yaşandığı bir yerde katliama uğrayan ulusun halklarının isyanı haklı ve meşrudur. PKK`nin vermiş olduğu mücadele terör değil, Kürtlerin meşru müdafaa hakkıdır.

Eğer bu ülkede yönetici sınıflar bir avuç kalantorun saltanatını korumak için kan dökmeyi kendileri için bir hak olarak kabul ediliyorsa, buna karşı boyunduruk altındaki, Kürt ulusunun can ve mal güvenliklerini korumak için kan dökücülere karşı her cephede silahlanmak ve savaşmak hakkına sahip olduğu gerçeğine karşı hiç kimse duramaz. Onun içindir ki isyan etmek meşrudur.

Her gün köylerin basıldığı evlerin ve köylülerin ürünlerinin yakıldığı bir yerde isyan olmaz da ne olabilir? Bir ulusun seçilmişleri, yöneticileri, belediye başkanları tutuklanıp cezaevlerine dolduruluyorsa isyan etmek meşrudur.
Boyun eğmek mi? Asla! Kürt ulusun sürekli baskı altında tutmak, o ulusun ülkesinde sadece özel valilik sistemleri uygulanıyorsa, Kürt halkını kıyımlardan geçirmek ve halkı birbirine kırdırmak için özel koruculuk geliştirmişsen isyan meşrudur.
Türk egemen sınıfları Kürt halkının isyanını her ne kadar “terör” diye suçlamaya çalışsa da halk kendi üzerinde vahşet uygulayan despotlara karşı mücadele ediyorsa, bu mücadele meşru bir savaştır.
Halka sömürü ve zulüm uygulayanların yaptıkları terördür. Halkımız da bunu böyle bilmekte ve devletin terörüne karşı mücadele vermektedir. Dağlarda yanan isyan ateşleri halk tarafından sürekli körükleniyorsa, halk bu savaşın T.C. Devletine karşı verildiğini bildiğinden ve desteklediğindendir.
Ve her şeyden önce bir ulusun kimliği tanınmıyor, Kendi Kaderini Tayin Etme Hakkı zorla gasp ediliyorsa, dili ve kültürü üzerinde yasaklar uygulanıyorsa, başka bir söylemle, bir ulus zorla bir başka ulusun boyunduruğu altında tüm ulusal haklarından yoksun olarak yaşamaya zorlanıyorsa isyan etmek meşrudur.
Köylüler zorla göçe zorlanıp, göç etmeyenler katlediliyorsa halkın ormanları yakılıp hayvanını otlatan çoban “gerilla” diye kurşunlanıyorsa, halkın can güvenliği devlet tarafından yok edilmiş ve kendi güzelim topraklarında özgürce dolaşamıyorsa isyan etmek meşrudur.

Kürt halkı üzerinde estirilen baskılar, bugün için aynı boyutta olmasa da Türk halkı üzerinde de estirilmektedir. Ve Kürt halkı ile Türk halkının kaderi aynıdır. Türk halkı, egemen sınıfların Kürt halkı üzerinde uyguladığı milli zulme karşı çıkmadıkça kendi kurtuluşunu da gerçekleştiremez.

Türk halkının kurtuluşuyla Kürt halkının kurtuluşu aynıdır. İki halkta T.C. devletinin sömürü ve zulmü altında da yaşamakta ve ezilmektedir. Bu nedenle, Kürt ve Türk halklarının kurtuluşu, ortaklaşa mücadele vererek ve faşist devletin tüm yaptırımlarına karşı ayağa kalkarak, Kürt ve Türk halklarının federal Demokratik Halk cumhuriyetlerini kurmakta yatıyor.

116725

Barış Aydın

Barış Aydın özellikle devrimciler ve aleviler hakkında yazılar üreten aydınımızdır.

barisaydin@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Barış Aydın

Partizan’ların Yolundan Gideceğiz – Umut Keçer

Partizan Amed enternasyonalist bir devrimci olarak Haseke’de IŞİD çetelerine karşı mücadelede ölümsüzleşti. Partizan’ın hikayesi aynı zamanda Bakur Devrimi ile Rojava Devrimi’nin ve Türkiye devriminin nasıl bir kader birliği içerisinde olduğunun hikayesidir.  Partizan Amed şahsında, enternasyonalist bir devrimci olarak, Türkiye ve Kürdistan halklarının birleşik devrim mücadelesi somutlaşmış oldu. Onun mücadelesi ve kararlılığı, onun mücadelesinin takipçisi olanlara örnek olacaktır.

Barbara Anna Kistler...(Nubar OZANYAN)

Adına Kürtçe ve Zazaca türküler yakılan, mısralar dizilen, roman ve öykü yazılan İsviçreli bir enternasyonal devrimci kadındı, Barbara Anna Kistler.

Onu İsviçre’nin Alplerinden alıp Dersim dağlarına götüren tutku düzeyindeki sevda, devrimin kendi ülkesinden daha önce gelişeceği fikriydi. Onu kayak merkezleriyle ünlü İsviçre’den çekip alıp Pülümür’ün karlı dağlarına yürüten güç, proleter enternasyonalizm idealiydi. O, bir devrim serüvencisiydi. İnessa Armand’ı Fransa’dan Sovyet devrimine yürüten devrim serüveni gibi…

Şehitlerimizin Kararlılığını Kuşanmalıyız

“Korku mu? Korku ve korkusuzluğun bir çelişki oluşturduğuna inanıyorum. Mesele ideolojimize sarılmak ve içimizdeki cesareti dizginlerinden boşandırmaktadır. Bizi cesur yapan, bize cesaret veren ideolojimizdir. Görüşümce hiç kimse cesur doğmaz, halkı ve komünistleri cesur yapan toplumdur, sınıf mücadelesidir. Sınıf mücadelesi, proletarya, parti ve ideolojimizdir. En büyük korku ne olabilir ki? Ölüm mü? Bir materyalist olarak yaşamın bir gün sona ereceğini biliyorum. Bence en önemli olan şey iyimser olmaktır.

Levon Ekmekçiyan ve Zohrab Sarkisyan’ı Unutmadık, Unutmayacağız!

Ermeni Soykırımı büyük bir suçtur. Ancak belki de bundan daha da büyük olan bu suçun inkar edilmesidir. Ve hatta daha da ileri gidilerek “mukatele” (birbirini vurmak) oldu denilerek yaşananların çarpıtılmasıdır.

İşte bu gerçeklik nedeniyle Ermeni devrimciler, suskunluk ve inkar perdesini yırtmak için ayağa kalkmışlar ve Ermeni Soykırımı’nın bir gerçeklik olduğunu bütün dünyaya göstermek istemişlerdir. Soykırıma uğrayanların çocukları, soykırıma uğradıklarını kanıtlamak zorunda kalmışlardır.

TKP-ML TMLGB MK: TİKKO 1. Konferansı, Halk Savaşı’nı Yükseltme Çağrısıdır

Halk gençliğinin komünist örgütü olarak ordumuz TİKKO’nun gerçekleştirmiş olduğu 1. Askeri Konferansı gençliğin militan coşkunluğuyla selamlıyor, Halk Savaşı’nı yükseltmek için bütün sorumluluklarımızın üzerine korkusuzca gideceğimizin sözünü yineliyoruz.

TKP-ML TİKKO Genel Komutanlığı ile Röportaj;“Yol Göstericimiz, İlham Ve Güç Kaynağımız Partimiz Önderliğinde Yaşasın TİKKO Konferansımız!”

 

TKP-ML’nin 1. Kongre’de aldığı karar doğrultusunda “Halk Savaşı’nda derinleş, gerillada uzmanlaş” şiarıyla Konferans gerçekleştiren TİKKO’nun Genel Komutanlığı’ndan Ekin Vartinik ve Azad Axpanos kendilerine yöneltilen soruları yanıtladı.

– Konferansla ilgili sorulara geçmeden önce kısaca ülkedeki ve bölgedeki durumu nasıl değerlendirdiğinizi öğrenebilir miyiz?

Dil kesmek, baş kesmek…(Nubar Ozanyan)

Diktatör Erdoğan Türkiye’de dil kesiyor, Rojava’da baş kestiriyor. Asmayıp zindana yollayamadıklarının ya dilini ya da başını kesiyor. Yine bir cami çıkışında Sezen Aksu’yu hedef göstererek “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyerek sanatçı ve aydınları karşı kin ve nefret dolu cümlelerle tehdit edip halkı galeyana getirmek istedi. Kışkırtıcı, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı dil kullanmakta oldukça usta olan bu diktatör, besbelli ki çaresizlik içindedir.

Devrim İçin Ölümsüzleşenlerimizi Anıyoruz! (Sentez)

İnsanlığın sömürüye dayalı sistemlere karşı mücadelesi de bu mücadelede sömürülenlerin canlarını feda etmeleri de neredeyse insanlığın bilinen tarihi kadar eskilere dayanıyor.

Çutak (Nubar Ozanyan)

Rakel Dink yaşam arkadaşına, çocuklarının babasına, Hrant’a “Çutak” diye seslenirdi. Rakel’in neden sevgili eşine Çutak dediğini ancak onları yakından tanıyanlar bilir ve anlar. Ermenilerin bir kısmı, çok sevdiklerine “Çutak” yani keman diye hitap eder. İnsanlar duygularını sözlere döker, sevgilerini notalara, melodilere işler.

Yanlış Bir Perspektif:“

 

Uluslararası Komünist Hareketin Birliği” Sorununu “Maoistlerin Birliği” Sorunu Olarak Tartışılması!...

22.01.2022

Halil GÜNDOĞAN 

Uluslararası Komünist Hareket (UKH)'in birliği sorunu, 3.Eternasyonalin sonlandırılması sonrası sürecin “Güncel bir sorun”u olarak var ola geldi. Yani bugünün ya da yakın geçmiş dönemin bir sorunu da değil bu sorun.

Nazilerin en has adamı Türkeş’ti- 1-2-3

Türkeş'ten Evren'e, Çiller'den Erdoğan-Bahçeli ikilisine Türk faşist liderlerin ilişki ağının merkezinde bulunan Almanya; son yüzyılda Türk milliyetçiliğinin “arka bahçesi” haline geldi. Nazi ideolojisi ve “Turancılık” fikri ise birbirini hep besledi.

Sayfalar