Çarşamba Aralık 11, 2024

Lozan neyin galibiyeti idi:Mehmet Can

‘’Bilmeyen ahmak, bilip de  söylemeyen suçludur.’’ (Fransız Atasözü)


İktidarı alan gücü eline geçiren muktedirler, tarihi de kendi çıkarları doğrultusunda yazarlar. Kendi iktidarlarının devamı için yalanın egemen olduğu bu tarih yazımına ihtiyaçları vardır. Türk egemen tarih yazımı da bir bütün olarak Lozan Antlaşmasından sonra yavaş yavaş ete kemiğe bürünmeye başladı. 1927 yılında Türk egemenleri tam olarak ipleri eline almaya başladıktan sonra Nutuk’un yazılması ile bir yerlere oturdu. TC resmi tarihi giderek bu süreç sonrası bir şekle girerek vücut buldu.

Lozan Antlaşmasını madde madde incelediğimiz zaman esasında Lozan’ın bir kahramanlık ve direniş sonucu elde edilen bir başarı olmadığını tam aksine batının, batılı devletlerin her dediğinin noktası ve virgülüne kadar kabul edildiği bir  antlaşma olduğunu görmekteyiz.

1.Başlık: Doğu sınırı
Türkiye’yi temsilen Lozan’daki görüşmelere giden İsmet İnönü tamamen içi boş argüman ve gerekçelerle ortaya çıkarak doğu sınırı konusunda reel durumdan hareket etmeyerek hiçbir somut temele dayanmayan argümanları masaya koymuştur. Örneğin, ‘‘Ermeni yurdu söz konusu olamaz, olursa görüşmeler kesilir‘‘ demiştir. İnönü’nün masada dile getirdiği bu argümanların masada elle tutulur bir yönü ve yanı yoktur. Neden? Ermeni nüfusu Anadolu’da ne kadar kalmış? Bir buna bakmak lazım… Bu doğu sınırı muhabbeti tamamen göz boyamadır. O dönem Ermeniler hariç kimse bu sınırları istemiyor ve ilgilenmiyor. Ne İngiltere ne de diğer ülkeler… Bunların istememesinin nedeni de şu: Ermeni topraklarının bir bölümü yani öbür taraftaki Ermenistan Sovyetlere günümüzdeki Rusya’ ya kaymış durumda İngilizler bu konuyu Lozan’ da gündeme getirerek neden Sovyetlerin genişlemesini istesin ki böyle bir şey ister mi İngiltere?

Unutmamak gerekir ki Sovyet dış politikası 1917 Ekim Devriminden sonra büyük bir değişime girmiştir. Dolayısıyla İsmet İnönü bu konuda sırf biz de Lozan’da elimizi masaya vurduk diyebilmek için içi boş gerçekleşmesi zaten uzak bir ihtimal olan bir argüman ile ortaya çıkmıştır.

Lozan’daki ikinci başlık ise, Irak sınırı konusudur.
Irak sınırı mevzu bahis olduğu zaman ilk akla gelen Musul sorunu olmuştur. Günümüzde bile özellikle resmi tarihin kalemşörleri tarafından Musul mevzusunda TC egemenlerinin masada, Lozan’da direndiklerini, Musul‘u kaybetmemek için büyük bir mücadele verdiklerini söyler ve yazarlar. Peki, gerçek böyle mi? Bir kere Musul resmi tarihçilerin anlattığının aksine Lozan’da hiçbir zaman direnmenin nedeni olmamıştır. Tam aksine Musul, İngiltere tarafından alındıktan sonra, İngiltere Kemalistlerin tek tip bir ulus devlet kurmasına izin vermiştir. Yani İngiltere için önemli olan Ortadoğu’da bünyesinde zengin enerji kaynakları bulunan Musul’dur. Anadolu değildir. Lozan’da bu bölge üzerinde egemenliğini yeniden tescil ettiren Birleşik Krallık bunun karşılığında Anadolu’da Kemalistlerin ulus devlet kurmasına izin vermiş ve Anadolu ile fazla ilgilenmemeye başlamıştır.

3.Başlık: Suriye sınırı
Reisi İbni Halden başlayarak Müslimi‘ye, Meskene sonra Fırat yolu Deri Zor ve Musul Livası güney sınırına ulaşacak. Lozan’da Türk delegasyonunun talebi bu fakat Lozan’ da Suriye Sınırının TC egemenlerinin lehine düzenlenmesi işlem ve talebi de olmuyor.

4.Başlık: Adalar
Hikayenin en büyüğü bu İsmet İnönü  Lozan’ da 11, 12 adayı masaya getirmeyi, masada konuşmayı unutuyor. Türkiye’ye dönünce hatırlatıyorlar İsmet İnönü’ye ama iş işten geçmiş durumda imzalar atılmış artık.

5.Başlık: Trakya sınırı
1903 öncesi elden giden sınırların tekrar elde edilmesine çalışılacak, yani Balkan Savaşları’nda elden giden 1912’ de Osmanlının elinden giden coğrafya kastediliyor. Bu da hikâye, bu da gerçekleşmiyor. Bu sınırlara bir daha geri dönülmüyor.

6.Başlık: Batı Trakya
Misak-i Milli maddesi gereği plebisit istenecek, yani orada yaşayan halkın kendi kaderini oylama, bir seçim sonucu tayin etmesi.  Karaağacı daha sonra Yunanistan alıyor ve mevzu kapanıyor. Elde var yine sıfır…

7:Başlık: Boğazlar ve Gelibolu Yarımadası
Boğazlar bir geçiş hattıdır ve bütün dünyaya aittir. Sadece Osmanlı ya da Türkiye’ye ait değildir. Zaten İngiltere’nin kendisine bıraktığı bir yeri Türkiye diyor ki asker bulunduramazsın, bulundursan da müzakere sonucu bulundurabilirsin ancak… Unutmamak gerekir ki geçiş hakkı diye bir şey vardır. Yani esasında burada demek istiyor ki ben bu kuruluşu TC’nin kuruluşunu bir şekilde süslemem, bunun propagandasını bir şekilde yapmak gerekir. Aksi halde kitleler nezdinde otoritem ve güvenirliğim yara alır, itibar kaybeder. Sen; İngiltere boğazları yine istediğin gibi kullan fakat benim ile göstermelikte olsa bir görüş, müzakere et.

8.Başlık: Kapitülasyonlar
250 sene Osmanlı sömürdü Fransa’yı, son yüz elli sene de Fransa Osmanlı‘yı sömürmeye başladı. Fransa istediğini yine zaman içerisinde yaptırıyor. Resmi bir sömürü kalksa da, fiili bir sömürü yine var, devam ediyor TC’nin varlığı ile beraber.

9.Başlık: Azınlıklar
Kim var azınlıkta? Ermeni, Yahudi, Rum, Yunanistan diye bir devlet var mı? Var… Ermenistan’da Türk var mı? Yok… Peki, kimi, kiminle mübadele edeceksin? Açık bırakıyor bunun ucunu muammada kalmasını sağlıyor. Ermenilerin; Kiminle? Nerde? Ne zaman? Mübadele edileceği belli değil. Mübadelede şu vardır: TC egemenleri bunu anlatmalılar: Mübadele nedir? Kelime manası olarak: Çok açık sendeki hacmi olan bir şeyi, bendeki hacmi olan bir şeyle değiştirmektedir. Karşı tarafta bunun hacmi yoksa neyle değiştireceksin? Türkiye’nin derdi, hepsini yollamaktı esasında beceremeyince azınlık haklarını getirdiler başlarına.

10.Başlık: Osmanlı Borçları
TC Osmanlı Borçları’nın tamamını Lozan’da kabul ediyor, üstleniyor. Eğer 1923 bir devrim olsaydı eski rejimin borçları kabul edilmezdi. 1979’da İran’da devrim gerçekleştiği zaman, eski rejimden yani Şah Pehlevi yönetiminden kalan borçları yeni İran yönetimi ödemeyi reddetti. Yine Küba ve Vietnam devrimleri aynı şekilde tıpkı İran gibi eski yönetimden kalan borçları emperyalist ülkelere ödemedi. Bu örnekleri çoğaltabiliriz, eğer 1923’te bir devrim olsaydı Osmanlı Borçları ödenmezdi.

11.Başlık: Ordu ve Donanmaya sınırlama
Ordu ve Donanmaya sınırlama söz konusu olamaz diye Lozan’da başlık açılmıştır. İngiltere’nin Musul’dan bile önemli olan ana mevzusudur bu konu. Dünyada İngiltere’den yola çıkan herhangi bir gemi takılmadan dünyanın etrafında dolaşıp veya istediği bir ülkeye girip çıkıp tekrar İngiltere’ye varır. Unutmamak gerekir ki Birleşik Krallık, İngiltere dünyada geçmişten, günümüze denizlerin hakimidir. Herkes ile antlaşması vardır. Antlaşması olmayanı da mağlup etmiştir kendisine bağlamıştır. Mustafa Kemal esasında bu konuda şunu demek istiyor:’’Ben diyor kendi kıyımda istediğim kadar asker bulundururum  ve o denize hükmederim. Bana ait kaç milse oralara o alana ben hükmederim.’’ Fakat İngiltere denizlere hakim olma isteğinden dolayı oraya şöyle bir ara açıyor ve Türkiye’ye şunu söylüyor:Zaten senin donanmanda yok, yani büyük bir boşluğa konuşuyorsun sen demeye getiriyor. Dolayısıyla İngiltere’nin denizlerdeki hakimiyeti boğaz başta olmak üzere TC’ de de sürüyor. Mustafa Kemal’in söylemi lafta kalıyor.

12.Başlık: Yabancı Kuruluşlar
Yabancı Kuruluşlar yasalarımıza uyacaklar. Bu konu da tam bir muamma, hangi yabancı kuruluşlar? Ülkesi olanlar, olmayanlar… Yabancı kimdir? Hangileridir? Kimin, kimin yasalarına uyduğunu doksan yıllık cumhuriyet tarihi bize gösterdi.

Dolayısıyla Lozan’da TC egemenlerinin hiçbir maddesi kabul edilmemiştir. Esas olgu-de facto bir durum olan TC ülkesinin tanınmasıdır. Olayın Kürt ve Kürdistan bağlamında cereyan ettiği yer ise Musul meselesidir. İngilizler 9 Kasım 1918 Musul’u teslim almışlardır. İsmet İnönü ise Musul’u Lozan’da TC sınırlarına dahil etmek için Lozan’da BMM Türklerin ve Kürtlerin ortak meclisidir diyerek sürekli Türk ve Kürt’ün kardeşliğine vurgu yapmıştır.

İsmet İnönü Lozan’da bu kardeşlik edebiyatını dilinden düşürmeyince Lozan’daki dönemin İngiliz temsilcisi Lord Curzon İsmet İnönü’ye dönerek kinayeli bir şekilde gülümseyerek umarım öyledir demiştir. Türk ve Kürt birlikteliği başından itibaren sahte bir birlikteliktir. Yani demek istiyor ki İngiltere, siz ortak falan değilsiniz. Sizin altı yüzyıllık bin yıllık bir devlet geleneğiniz var, Kürt’ün böyle bir geçmişi ve geleneği yok, sanki varmış gibi yanına oturtuyorsun Kürt’ü, işin bitince adamın kafasını kopartacaksın güzel kardeşim.

Şu soru günümüzde de sorulmalıdır, Lozan’dan sonra kaç kez müdahil oldu İngiltere Kürt ve Kürdistan mevzusuna? İngiltere Musul’u aldıktan sonra Türk ve Kürt’e ne haliniz varsa görün demiştir. Kürtleri bir nevi Kemalistlerin önüne atmıştır. Lord Curzon kısaca özetlemek gerekirse Lozan’da İsmet İnönü’ye: ’’ Sizin Kürtler ile olan aşkınız göstermelik bir aşktır’’ diyor. Lozan bir zafer değil, bir hezimet, büyük bir yenilgidir. Mağlubiyetin altına atılmış bir imzadır Lozan. Unutmamak gerekir ki İngiltere 1. Dünya savaşını baz alarak masaya oturmuştur. Sen Kurtuluş Savaşı diyorsun, milli mücadele diyorsun kimsenin umurunda değil. Osmanlı 1. Dünya savaşından yenik ayrılmıştır ve bunun bedelini de Lozan’da ödemiştir. Dolayısıyla Lozan öncesi büyük oranda bu toprakların kadim ve yerli halkı olan Ermeniler, Rumlar kısacası gayri Müslimler tasfiye edilirken, Lozan sonrasında ise Kürtlerin tasfiyesine büyük oranda başlanmıştır. Lozan’dan sonra hazırlanan 1924 Anayasası ile film tamamen kopmuş ve bitmiştir.

71307

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Misafir yazarlar

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar