Modus vivendi...Riskler ve olanaklar

Uluslararası hukukta anlaşmazlık içindeki iki entitenin anlaşmazlığın çözümünü erteleyerek geçici bir anlaşmaya varmaları durumuna Modus Vivendi deniyor.TC ile PKK arasında süregiden çözüm sürecinin evrildiği durumu bundan daha iyi özetlemek mümkün görünmüyor.
Yurtsever blokta süreci en iyi takip ve analiz eden isimlerden biri olarak Cahit Mervan “PKK Silah mı Bırakıyor?” başlıklı bir yazı kaleme aldı birkaç gün önce.Dedi ki: ”Öcalan’ın çağrısı ‘silah bırakmayı’ değil, ‘silahlı mücadeleyi’ sonlandırmayı ön görmektedir.Bu iki olgu aynı içeriğe sahip değildir. Çünkü, PKK açısından Türkiye’nin siyasi sınırları içinde silahlı mücadeleyi sonlandırmakla, silahları bırakma sanıldığından daha köklü ve niteliksel bir durumdur. Bu iki olgunun bilerek veya farkında olmadan karıştırıldığı, eş anlamda kullanıldığı gözden kaçmamaktadır. Bu ise yanlış sonuçlara ve farklı beklentilere yol açmaktadır. Bir kez daha hatırlatmakta yarar var ki, PKK açısından silahların bırakılması asla söz konusu değildir. Kürdistan, Kürt ve diğer halklara karşı soykırım tehdidi devam ettiği müddetçe bu mümkün değil. Kaldı ki, Kürdistan Savunma Güçleri çözüm sürecinin ve kalıcı barışın sadece bir parçası değil, aynı zamanda olmazsa olmaz güvencesidir." Buna Duran Kalkan'ın "Dolmabahçe'de yapılan açıklamanın, "seçime kadar bir çatışmasızlık durumu" olduğuna işaret ederek, "AKP her şeyi seçim için yapıyor. Gelişmeler seçim sonuçlarına göre olacak, bunu herkes bilmek durumundadır" deyişini ve PKK'nın silah bırakacağına yönelik iddialara, "PKK silah bırakmaz, niye bıraksın? Kürt silah bırakmaz. Türk devleti silahsızlansın" sözleri ile cevap verişini ekleyin.Söylenmek istenen dünyada savaşta olmayan yüzlerce ordu bulunduğu ve Kürd ordusunun da Kuzey Kürdistan’da böyle bir pozisyona geçmesinin ordunun tasfiyesini gerektirmediğidir.Tıpkı savaşmayan Türk ordusunun tasfiyesini kimsenin tartışmadığı gibi.
Sonuç olarak sürece nasıl bakarsanız bakın,varacağınız nokta Modus Vivendi'dir ve üzerinde anlaşılmış tek şey çözümün ertelenerek ateşkesin tahkim edilmiş olması ve bunun TC hükümet yetkilileriyle Kürdistan özgürlük hareketinin legal alandaki temsilcilerinin katıldığı bir basın toplantısıyla ilan edilmiş olmasıdır.Mevcut Modus Vivendi hem ulusal hareketin Kuzey Kürdistan'daki konsolidasyon ihtiyacına,hem de Batı Kürdistan'a odaklanma ihtiyacına cevap vermektedir.TC yönetimi açısından da gelmekte olan iktisadi krizi atlatmak,sorunların çözümünü zamana yayarak ertelemek,anadilde eğitim,yerinden yönetim gibi evrensel kabul görmüş hakların realizasyonunu geciktirerek Kürdlerin entegrasyonunu hızlandırmak ana başlıklardır.TC’nin stratejik hedefi Kürdistan'ın işgal ve ilhakının entegrasyonla tamamlanmasıdır.Gap projesindeki sulama sistemlerinin tamamlanması sonucunda oluşması beklenen tarımsal üretim artışına denk düşen emekçi ihtiyacı sayısı 4 milyonun üzerindedir.Bunun aileleriyle birlikte 15 milyonun üzerinde bir nüfusa denk geleceğini hesaplayabiliriz ve bu nüfus Kürdistan'ın sadece Gap projesine dahil olan illerindeki emekçi ihtiyacına denk gelen nüfustur.Sulama yatırımlarının yapılmamasının / geciktirilmesinin ardındaki neden Kürdistanlıların ekonomik nedenlerle Türkiye'ye göçünü ve zamana bağlı olarak da entegrasyonunu gerçekleştirmektir.Bahsettiğimiz Modus Vivendi'nin böyle bir riski de mevcuttur.
Olgu böyle iken,yaratılmaya çalışılan bir algı var, TC ile Öcalan'ın Kürd ulusal dinamizmini imha noktasında anlaştıklarını vaaz eden.PKK alanının dışında yeralan Kürdistanlı yurtseverlerin çok sıkça yaptığı bir metodoloji hatası var.Aynı metodolojik hatayı ben de yaptığımda değerli araştırmacı Cemil Gündoğan kişisel bir mesajla beni uyarma gereğini duymuştu.Demişti ki: " "Kürdün biri "bağımsızlık istiyorum" diyor, bir başkası "hayır özerklik bile istemiyorum", bir başkası da "sadece Kürdistan'ı değil,Ortadoğu'yu özgürleştireceğiz" diyorsa, siyaset üzerine yazdığınızda bu durumu iki biçimde ele alabilirsiniz: Bir: Bu sözlerin içeriklerinin doğrudan doğruya o sözleri söyleyen kişilerin gerçek istek ve eylemlerini yansıttığını varsaymak; iki: bu ifadelerin, hem birbirleriyle hem de başka ifadelerle ilişki içerisinde söz sahiplerinin birbirlerine ve piyasadaki başka aktörlere karşı pozisyonunu sabitlemeye çalışan işaretler olarak ele almak.Kürdlerin ezici çoğunluğunda birinci bakış açısı egemendir.Benim kanaatime göre, gerçeği yakalama şansı daha büyük olan ikincisidir." Söylemlere yaklaşımdaki ölçü bu olmalı.
Sonuç olarak Kürdistan bir günde işgal edilmedi.Kurtuluş da bir günde olmayacak.Aktörlerin ne söylediğinin bu kurtuluşa katkısı sınırlı.Ne söylendiğinden çok ne yapıldığının önemi var.Bir bütün olarak, dört parçalı Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesi kefenini yırtmış,slogan atma dönemini aşmıştır."Dünyayı bir satranç tahtası olarak olarak kullanan güçler açısından artık dört parçalı Kürdistan sosyolojik değil,siyasal ve ekonomik bir alandır.Kürdistan enerji kaynaklarının denize çıkışı meselesi dünya ekonomisi açısından yaşamsal önemdedir." Öğrenmemiz gereken şey , kahrolsun sömürgecilik sloganları atılmadan da sömürgeciliğin kahredilebileceğidir. Kobane'de gerçekleşen tam da budur.Stratejik hedef Batı Kürdistan kantonlarının birbirine bağlanarak stabilizasyonu ve Kürd koridorunun altyapısının örülmeye başlanmasıdır. Kürdistanlıların sömürgeci yapılara entegrasyonunu engellemenin en temel yolu budur.Soğuk savaş öncesinin kalıplarına da takılmamak gerekiyor.O dönemde genelde Sovyet kampının desteğini de alarak bayraklarla,marşlarla,silahlarla sosyal ya da ulusal kurtuluş mücadelesi verilirdi.Soğuk savaş sonrası dönemdeyse tabiri caizse post-modern bir ulusal kurtuluş mücadelesi sürdürme zorunluluğu var.Dünyanın sinir merkezlerini dikkate alıp onlarla ilişki sürdüren,dünya kamuoyunu önemseyen,sadece Kürdistan'dan dünyaya değil,dünyadan da Kürdistan'a bakabilen bir tarza ihtiyaç var.Kürdistanlıların bu tarzı hızla öğrendiklerini de görebiliyoruz.Demirtaş Avusturya Cumhurbaşkanı Fischer'i neden ziyaret ediyor ya da Hollande PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah ve YPJ Komutanı Nesrin Abdullah'ı neden Elysee Sarayı’nda ağırladı sanıyorsunuz? PKK'nin silah bırakmasını umut edip,buradan kendilerine bir politik alan açılacağını sanan eskimiş tüfeklere bir ipucu daha: PYD heyetini Hollande özel jetle aldırdı ve YPJ Komutanı Nesrin Abdullah görüşmeye askeri üniforması ile katıldı.
ZÜLKÜF AZEW, 05.03.2015
Son Haberler
Sayfalar

BURJUVA SEÇİMLERİ ve PROLETER TAKTİK
„Bilim, ….. , isteklere ve görüşlere uygun tarzda, tek bir grubun, ya da tek bir partinin savaşım hazırlıklarına ve bilinç derecesine göre siyaseti belirleme yerine, ülkedeki bütün grupların, partilerin, sınıfların ve yığınların hesaba katılmasını emreder.“[1]

Enkaz Yaratan Çürük Düzeninizi Yıkacağız; Seçim Kurtuluşunuz Olmayacak!
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce insan taammüden katledildi, yüz binlercesi yaralandı ve milyonlarcası temel yaşam koşullarından mahrum bırakıldı. -Bir değil, iki değil, üç değil- on binlercemiz kendileri için bir mezar haline getirilen evlerinde öldürüldü. Sadece depremler nedeniyle değil enkaz altında kurtarılmayı beklerken yardım edilmediği için donarak öldürüldü. İnsanların yardım edin çığlıklarına, “Nerede bu devlet?” haykırışları eşlik etti.

Halkın İçinde Olmak (Sentez)
Halka dair söylenenler, devrimciliğe dair biçilenler, bireye dair yapılan sorgulamalar, bir politik öznenin hayatın içinde olup olmamasına dair yapılan vurgular, sömürenler ve onların devleti, bunların siyasi iktidarı ve muhalefeti, ordusu, sivil uzantısı her şey ama her şey mücadelenin tarihiyle kıyaslandığında kısacık denilebilecek bir zaman diliminde, yoğunlaştırılmış bir şekilde tartışmaya açıldı, tüm bunlarda yeni derinlikler kazanıldı, yeni bakışlar edinildi, ufuklar genişledi, renklilik geldi.

“İstibdat”tan Kurtulmak İçin Kürdü Çağırmak!
14 Mayıs’ta yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri öncesi Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere ilişkin HDP ile bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı çıkışı basın önünde bir açıklama yaptılar. CHP lideri K.Kılıçdaroğlu da HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da TBMM’nin önemine, halk iradesinin temsiliyetine dikkat çektiler! Basın önünde verdikleri mesaj “Hiçbir sorun çözümsüz değil, TBMM çatısı altında Türkiye’nin her sorununu çözmek olası…” biçiminde özetlenebilir.

Vicdan ve ahlak mı dediniz? (Ertan İldan)
Aslında Türkiye'de 50 gün sonra yapılacak seçimler hakkında daha fazla konuşmak niyetinde değildim. Tüm sermayesini bu muharabe'nin sonuçlarına yatırmış ve temelde iki kutupa ayrılmış bir toplumsal psikolojide aykırı bir görüşün yankı bulmayacağını bilirim. Daha da önemlisi muhtemel bir yenilgide akli melekelerini yitirmiş ve umutlarını tüketmiş bir kesimin hışmına uğramak tehlikesi de yok değil. Oysa benim "gemileri yakmak" gibi bir mecburiyetim yok. Demokrasi, özgürlük, eşitlik ve adalet isteyen toplum kesimleri ile ilişkilerimi ve görüş alışverişimi sürdürmek isterim.

Kaypakkaya ve Kemalist Cumhuriyet
Bu yıl İbrahim Kaypakkaya’nın faşist Türk devleti tarafından katledilişinin 50. yıldönümüdür.
Ve faşist TC’nin de kuruluşunun yüzüncü yılıdır. Kaypakkaya yoldaşın siyasal yaşamı bu tekçi, inkarcı, katliamcı tarihle hesaplaşmakla geçmiştir. Hiç kuşkusuz onun analizleri yalnız geçmişi değil geleceği de içeriyor. Dolayısıyla cumhuriyetin yüz yıllık tarihini sorgularken onun görüşleri bize yol göstermeye devam ediyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin boykot tavrı neden doğru değildir
Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan tarihi momentin realitesi; “Burjuva faşist düzen partileri ve ittifaklarının adaylarını boykot et, devrimci demokrat adayları destekle!” (MKP-SB. Bk. Halkın Günlüğü gazetesi) şiarında dile getirilen bu yaklaşımla örtüşür değildir. Neden değildir? Çünkü öncelikle içinden geçilmekte olunan süreç, ‘normal-olağan’ rutin bir süreç olmayıp; yönetimsel olarak sistemde niteliksel değişimin yaşanacağı bir süreçtir.

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede
Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)
Ah.... çocuklar... ahh....
Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....
İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....
Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.
Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”
6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR
Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.
“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)
Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.