Perşembe Nisan 24, 2025

Nasuh Mitap geçti bu dünyadan…ismail cem özkan]

İlk söz bir bildirge ile söylendi, son söz henüz söylenmedi. Çünkü mücadele bitmedi. Devrimci yol engebelidir derdik, ama en önemlisi bir devrimci yolcu kutuplara gitse kendi yaşayacağı alan açar ve fikrimizin yayılması için nüveler kurar, geliştirir ve mücadeleyi kucaklar derdik...

Nasuh, Mahirlerin yarattığı mücadele geleneğini taşıdı, bir devrimcinin nasıl olmasını yaşamı ile gösterdi. O içeriden çıktıktan sonra geçmiş üzerine fazla konuşmadı, küskünlükleri büyütmedi, danışıldığında düşüncesini söyledi ama illa ben bunun başına oturayım yönlendireyim demedi. Gençlerin önünü açtı, elinizde geçmişin birikimi var, iyi değerlendirin ve bizim hatalarımızdan ders çıkarın dedi... Ama pek sesini sanırım duyuramadı, çünkü henüz Devrimci Yol fikrini aşabilmiş bir örgütlenme yaratılamadı. Bugün dahi hala Devrimci Yol dergisinden alıntı yapılıp konuşuluyorsa, geçmişin deneyimlerine güzellemeler yapılıyorsa ortada henüz başlanamamış bir mücadele ve örgüt sorunu duruyor demektir...

Nasuh Mitap ismi polis kayıtlarına ilk defa ne zaman düştü bilemiyorum ama THKP-C süreci Mahir Çayan ve arkadaşlarının bıraktığı mirası Kızıldere sonrasında Devrimci Yol bünyesinde yeniden yorumladığı bir kurul içinde aktif rol oynadı. Devrimci Yol kurucu üyesidir ve Ankara’da merkezi davada yargılanan önemli bir sanığıdır. İşkencede beli kırılmış, DAL sürecinden sağ olarak çıkmayı bilmiş bir direnendir. O, iki faşist askeri darbe sürecini yaşamış, her iki süreçte de yoldaşlarını kaybetmiş, yenilgiyi tatmış ama yeniden ayağa kalmayı bilmiş bir devrimcidir. O devrimciliği, ‘insanın insanlığa sahip çıkması’ olarak algılamış ve yaşam ilkesi haline getirmiştir.

Devrimcilik dayanışmadır.

Okula ilk gittiği yıllarda emeği ile ekmeğini kazanmış, ömrünün son deminde de yine ekmeğini emeği kazanmasının onurunu yaşamıştır.

Devrimci Yol süreci çok kısa sürede çok işler yapmış, belki de yaşlarının gereği tam örgüt olamadan yenilgiyi yaşamışlardır ama yenilgi geçmişte başarılan güzellikleri yok etmemiştir. Fatsa deneyimi üçüncü bir yolun varlığını kanıtlamış ve toplumun yeniden bir arada yaşayabileceği bir sistemin ilk nüvelerini yaşatarak kanıtlamıştır. Direniş Komiteleri ile Çorum’da ve diğer katliam denemelerinde Maraş olayının tekrarlanması engellenmiş ve birlikte mücadeleyi öne çıkarmıştır. Dönemin koşulları içinde sol içinde siyasi çatışmaların sıcak çatışmalara dönmemesi için orta yolcu kabul edilen tutum sergilemiş olmasına rağmen kısa süreli çatışmadan da kendisini kurtaramamıştır. Devrimci Sol ayrılığı gücünün önemli bir bölümünü yok etmiş olmasına rağmen, mücadeleye devam demiş ve inandıkları yoldan geri adım atmamışlardır. Devrimci Yol geleneğinde özgün söz söyleme ve özgün eylemler geliştirme vardır. Her ne kadar dikey örgütsel yapısı olmuş olsa da yatay örgütlemenin her türlü olanağından yararlanmış ve 12 Eylül mahkemelerinde birden fazla Devrimci yol davalarının açılmasına sebep olmuştur.

Mamak süreci yenilgi sürecidir, cezaevlerinden bugüne taşınan eteklerde birikmiş taşlar durmaktadır. O taşlar yeni bir örgütlenme yöntemi ile ortadan kaldırılabilirdi, fakat ne yazık ki Devrimci Yol örgütlenmesini aşan ve mücadele içinde yarattığı pratiği ile Devrimci Yol eleştirisini yaratan bir süreç oluşmadı. THKP-C eleştirisi Devrimci Yol olmasına rağmen, Devrimci Yol eleştirisi henüz yapılabilmiş değildir. Teoride yapılan eleştirilen hayatta karşılık bulması önemlidir, Nasuh ve yoldaşlarının taşıdığı gelenekte ise eleştiri pratik süreç ile olur.

Nasuh Mitap bir sürecin önemli bir tanığıdır, onun yaşamı bir dönemi anlamak için ipuçlarını içinde barındırır. Onun hayatını anlatmak demek siyasi gelişmeleri gözden geçirmek ve onun duruş noktasından yeniden yorumlamak demektir. Köşe yazısı boyutunda bunu yapacak ne yazık ki gücüm yok. Başaran Aksu sözünü ödünç alarak diyebilirim ki; Nasuh Mitap “iradenin etik suskunluğu”

Ölenler bu dünyadan gittiler ama onları yaşatacak şey mücadeledir... Onları aşıp güzel günleri görmektir...

Tek tek gidiyorlar geleneği yaratanlar...

Gelenek ancak mücadele içinde yaşar. Ölenleri sözler ile anmak önemli değildir, onları aşan ve pratiğimize onların eksiklerini tamamlamaktır. Onlar, Mustafa Özenç duygularında seslendirdiği gibi; “o büyük gün geldiğinde...” zaten aramızda olacaklar.

İsmail Cem Özkan

 

“O büyük gün geldiğinde 
ben kimbilir kaç yıldan beri 
ebedi yatağımda toprağın derinliklerinde 
sonsuz bir uykuda uyuyor olacağım 
fakat alınca ne zamandır beklediğim haberi 
uyanıp, sesimi kimse duymadan 
o büyük zaferin tarifsiz coşkusuyla 
kara toprağın altından, ben de haykıracağım. 
Unutup geçmişte kalan acı dünü 
kimbilir belki bir kış günü 
üzerimi yorgan gibi kaplayan 
bembayaz karın soğuğundan.... 
ya da sonbahar mevsiminde 
kemiklerime işleyen yağmurdan duyacağım 
ve milyonları saran o doyulmaz sevince 
ben de sessizce ortak olacağım. 
Mevsim ilkbahar sıcak bir yaz olsa da 
gece gündüz farketmez ben her zaman hazırım 
adımın yazıldığı taş bile yıkılsa da 
kalmamış ta olsa şu dünyada mezarım 
hatırlayıp tek canlı gelmese başucuma 
o müjdeyi ben doğadan alacağım 
nasırlı ellerce yaratılan o görkemli bayrama 
hiç kimse farketmeden ben de katılacağım.”

 

Mustafa Özenç

82292

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar