Cuma Eylül 20, 2024

NATO, SAVAŞ KIŞKIRTICISI BİR ODAKTIR; DERHAL DAĞITILMALIDIR!

Başını ABD’nin çektiği, emperyalist bir saldırganlık paktı olarak kurulan ve icraatlarıyla bunun gereğince davranan NATO’nun 75. Kuruluş yıl dönümü vesilesiyle gerçekleştirilen zirvede, ABD Başkanı Biden, NATO’nun: “Saldırganlığa ve saldırganlık korkusuna karşı bir kalkan yaratma umuduyla kurulduğunu” söylüyorsa da ama tarihsel gerçekler bunun külliyen kaba bir yalandan ve de arsızca bir manipüle edişten ibaret olduğunu kolayca gözler önüne serer.

NATO, kuruluşundan sadece bir yıl kadar kısa bir süre sonra, saldırgan yüzünüdoğrudan, “Soğuk Savaş” sürecinin de ilk sıcak çatışması olan “Kore Savaşı”namüdahil olmasıyla gösterir. Ardından, bir ittifak gücü olarak özellikle de ABD’nin giriştiği Vietnam, Irak ve Afganistan gibi yerlere yönelik büyük savaş ve keza Küba, Şili, Nikaragua, Kuveyt, Bosna, Pakistan, Libya, Granada, Haiti ve Panama gibi yerlere yapılan operasyonlar şeklindeki tüm bu saldırganlıkların arkasında daima NATO desteği söz konusu olmuştur.

İnternette “NATO operasyonları” üzerine yapılacak kısa bir aramada, karşınıza şöyle bir liste çıkar:

“2011 Libya askeri müdahalesi, Afganistan Savaşı (2001-2021), Birleşik Koruyucu Harekâtı, NATO’nun Bosna-Hersek’e müdahalesi, Etkin Çaba Harekâtı, Kararlı Güç Harekâtı, Kızıldere Olayı, NATO’nun Korişa’da Arnavutları bombalaması, Okyanus Kalkanı Harekâtı, OperationEnduringFreedom- Horn of Afrika, SharpGuard Harekâtı, Trablus Muharebesi (2011), Zorunlu Hasat Harekâtı”Vb,vb.

İlginç olanı, bunların tamamına yakınının Soğuk Savaş sonrası dönemde, yani artık NATO’nun kuruluş gerekçesi olarak yukarıda ileri sürülen o karşı kampın herhangi bir saldırganlığının ve de saldırı tehdidinin söz konusu olmadığıbir süreçte yaşanmış olmasıdır. İşte bu bile, tek başına yeterlidir o kuruluş gerekçesinin nasıl koca bir yalandan ve arsızca bir manipülasyondan ibaret olduğunun anlaşılabilmesi için.

Ve fakat NATO’nun gerçek saldırgan yüzünü anlamak için, aslında hiç de dünde olanlara bakmaya gerek yok; SSCB’nin dağılması sonrası süreçte, Rusya’nın eski etki alanı yerlere leş kargaları misali nasıl bir aç gözlü saldırganlıkla üşüşerek oralarda genişleme stratejisi izlediği ve Rusya ve dolayısıyla da “baş tehdit” varsayılan Çin’i nasıl kuşatmaya çalıştığı, herkesin malumu bir durumdur. Nitekim Ukrayna’da yaşanmakta olan savaş da tamamen bu saldırganlığın bir sonucu değil midir?

Bugün Ukrayna sahasında süren savaşta sadece Ukrayna ile Rusya’nın karşı karşıya olduğunu, yani bu savaşın sadece Ukrayna ile Rusyasavaşı olduğunu kim iddia edebilir ki? Sırf, Rusya’nın Ukrayna ile savaşma gerekçesine bakıldığında bile, bu savaşın ardında ki gerçek aktörün, (esasen ABD ve İngiltere’nin kontrolü altında olan) NATO’nun olduğu rahatlıkla görülebilir.

75. kuruluş yıl dönümü Zirvesi’nde verilen mesajlara bakıldığında da NATO’nun çok provokatif bir şekilde savaş ortamını giderek daha fazla kızıştırmaya çalıştığı görülecektir. Örneğin NATO şefi Stoltenberg’in şu sözleri gibi: “Ukrayna’ya destek sadaka değildir. Bu bizim kendi güvenlik çıkarımız içindir.”

Paranoya gibi, değil mi?  Ama değil; bilinçli ve arsızca bir “oyun stratejisi” sadece! Örneğin Irak’ın işgaline gerekçe gösterilen; “Saddam’ın elinde ki kitle imha silahlarını yok etme” gerekçesi ne kadar gerçektiyse; işte burada ki “kendi güvenlik çıkarlarımız” gerekçesi de o kadar gerçek bir gerekçedir.

Yani aynı zamanda bununla denilmek isteniyor ki ola ki Ukrayna savaştan vazgeçip, Rusya ile barış isterse; NATO buna engel olacak ve savaşı “kendilerinin güvenliği için” sürdürmesi için Ukrayna’yı savaşta tutmaya zorlayacaktır. Nitekim İstanbul’da yapılan barış görüşmelerinde varılmak üzere olunan anlaşmayı İngiltere’nin müdahalesi engellememiş miydi?

Özetle, bunun tek bir anlamı var: NATO, savaşın son bulmasını istemiyor; tam aksine daha da tırmanmasını ve zamana yayılarak sürmesini istiyor: “Rusya, Çin, İran ve Kuzey Kore’nin artan ittifakına karşı koymak için” hem o ittifakı bu savaşla oyalamak ve yıpratmak gerektiğinin hesabı yapılıyor ve hem de kendi savaş hazırlıklarını tamamlayabilmek için zamana gereksinimleri var.

Yada: “ABD lideri, Rusya’nın savunma üretimi konusunda savaşa hazır bir durumda olduğunu ve ‘Çin, Kuzey Kore ve İran’ın yardımıyla’ silah, mühimmat ve araç üretimlerini ‘önemli ölçüdearttırdıklarını’ söyledi ve ‘İttifakın geride kalmasına izin veremeyiz’ mesajı verdi.” yorumunda olduğu gibi çeşitli gerekçelerle savaşı tırmandırmanın kılıfları oluşturuluyor ve kamuoyu, saldırgan tarafın karşı taraf olduğunave kendilerinin ise bunu engellemeye çalıştığına ikna edilmeye çalışılıyor. Yani aleni ve aynı zamanda da pespaye bir tiyatro oyunu sergileniyor.

Gerek bölgesel bir büyük savaşın ve gerekse bütünlüklü bir dünya savaşının karabulutları her geçen gün, bir önceki güne oranla, maalesef ki daha bir hızla toplaşmakta olduğu bir süreç yaşanıyor. Dünya barışı savunucuları veya emperyalist savaş karşıtları olarak; ısrarlı, kararlı ve de büyük öfke yüklü kitlesel karşı koyuşlar ile bu gidişatın önüne set oluşturulamazsa; korkunun ecele faydasının olmadığı bir kaçınılmazlıkla, doğanın ve insanlığın felaketi olacak bir süreç, kaçınılmaz olarak yaşanacak gibi görünüyor.

Teşhir ve tecrit kampanyalarında hedef tahtasına elbette ki öncelikli olarak savaşın baş kışkırtıcısı konumunda olan ve bu anlamıyla da dünya barışı ve halklarının baş düşmanı olarak NATO, ABD ve İngiltere emperyalist savaş odaklarının oturtulması gerekiyor.

Özgün sürecin şiarları son derece açık ve net olarak şunlar olabilir:

-Dünya halkları savaş istemiyor!

-Emperyalist savaşlara hayır!

-Her türlü işgal, ilhak ve halkları yerinden edici saldırganlıklar son bulsun!

-Rusya Ukrayna’dan, ABD Ortadoğu’dan, Fransa tüm sömürgelerinden, Çin Tayvan’ı anavatana katma ve Uygurları asimile etme sevdasından, İsrail Filistin’den ve Türkiye Kürdistan’dan kayıtsız koşulsuz derhal geri çekilsin!

-Başta nükleer silahlar olmak üzere, her türlü kitle ve doğa imha silahları üretimine derhal son verilsin, var olanlar imha edilsin!

-Saldırgan ve provokatif bir savaş aygıtı olan NATO başta olmak üzere, tüm diğer savaş ittifak odakları derhal dağıtılsın!

2006

Hangi Sınıftan Yanasınız?

Sinfli Toplumlar Tarihi Sinifli Toplumlar Tarihidir-1

SSCP ve CKP tarihini Amerikan Horror hikayelerinden, Trockist efsanelerden ogrenmeye kalktiginizda, bulacaginiz tek sey Gulyabani masallaridir.

Tarih de ideolojinin bir konusudur; ona nerden, hangi sinifin penceresinden baktiginiza gore elinizde bir tarih algisi olusur...

Sinifli toplumlarda sinifsiz gercek yoktur!

Tarihi incelerken tarihin hep iki boyutu oldugunu gorursunuz. Bu sinifli toplumlar icin tipik bir durumdur. Ve ayni zamanda yasamin dialektigi karsitlarin birligidir.

Ermeni soykırımını tarihçiler belirlesin yalanı :Furkan Çay

Soykırım konusu Türkiye’de tabu haline gelmişken devletlü takımının bu konu hakkındaki açıklamaları, soykırımı inkarını kemikleştirmekten başka bir işe yaramıyor. Son olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan yine soykırımı konusunu tarihçilere bırakmak gerektiğinden bahsetti ve soykırımı konusunda TC devletinin resmi soykırımı tezinden bir adım öteye gidemedi. Sanki yaşamımızı belirleyen bütün gerçeklikleri bugüne kadar hep tarihçilerden öğrenmişiz gibi.
Cumhurbaşkanı’nın arşivleri tarihçilere açmaya hazırız sözleri hiç inandırıcı değildir.

Seçim sonuçları: şantajlara rağmen halk sistemin bekçilerine sırt çevirdi*

 

Siyaset temsilcilerinin yeniden biçimlenmesi nasıl olursa olsun, 25 Ocak seçimlerinde ortaya çıkan olgu şudur: Jean-Claude Juncker'in (AB Komisyonu başkanı çn.) ülkemizde ki temsilcileri, bütün çabalarına rağmen halkımız tarafından seçilmeyerek, köşeye sıkışmasalar bile ağır bir yenilgi yaşamışlardır.

"Türkiye 2015'i en az hasarla atlatmaya çalışıyor" Taner Akçam

Taner Akçam'la Ankara'nın 2015 yaklaşırken izlediği politikaları, Türkiye'de soykırımın tanınmasının nasıl anlaşıldığını ve bu konuda izlenebilecek modelleri konuştuk. Akçam'a göre Türkiye'de adaletsizliğin giderilmesi, suçun kabul edilerek tazminat ödenmesi gibi konulardan kasıtlı ve bilinçli olarak bir kaçma söz konusu.

REPAIR: Ermeni soykırımıyla ilgili çalısmaya sizi ne yöneltti ? Bir adaletsizlik olarak mı gördünüz ?

Egemenlerin halifesi olmaktansa ezilenlerin sahabesi olmak devrimcidir

Özellikle Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde İslami direniş hareketlerinin yükselişiyle birlikte, İslam’ın ideolojisi bölgelerde giderek yayılıyor. Bu yükseliş hâkim sınıf sözcülerince terör faaliyeti olarak ilan edilip dar anlamda İslam ideolojisinin karşısında önlem almak arayışının politikasıdır. Bu aynı zamanda orta sınıfa da yansıyan ve onlarda dile “İslam’ın aşırı ucu” ya da “radikalizm” şeklinde tanımlanıyor. Bu tanımlamalar özellikle ılımlı İslam’ın reformist anlayışını Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde egemen dil anlayışının yaygınlığını oluşturuyor.

Kobanê’de Partizanca Direnişin İzinden…

 

Ortadoğu’da, emperyalistler ve onların işbirlikçi, uşağı hükümetler ile onların güdümündeki çeteler tarafından işgal edilen, özgürlük ve geleceği tutsak alınmaya çalışılan Kobanê, 134 günlük kahramanca bir direniş sonucunda özgürlüğüne kavuştu.

Kobanê, Rojava’da Kürt halkının kendi yönetimlerini inşa etmesi, öz örgütlülüklerini kurmasıyla birlikte ortaya çıkarmaya başladığı, filizlenerek büyümeye başlayan kazanımlarına yönelik kuşatma ve saldırıların kilitlendiği noktaydı.

Ah.. Cancağızım Kürtler ah..

Kürtler yüzde on barajı asacaklarmış.

Toplumun ilerici demokrat kesimlerin desteğini de alarak.

Ah.. cancağızım Kürtler ah...

Bari ilerici demokrat kesimlerin desteğini de alarak manipülasyonlarla da insanların zihinlerine kazınmış yenilmez görüken sisteme olan inancı taru duman edeceğinize inanıyorsunuz bu inancınızın doğru olup olmadığını belediye seçimlerini kaybeden Ferhat Tunç' a sorsaydınız.

Ah cancağızım Kürtler ah..

Kürtler yüzde onluk barajı aşamasalar da her şeye hazırlarmış.

Ya... akp' nin 310' nu aşamamasına hazırlar mı ?

Soykırımın 100. Yılında Bir Özür Borcumuz! Fusun Erdoğan

 

Ermeni meselesinde tutarlı bir tavır ortaya koyamamak, Türkiye devrimci hareketinin önemli zaaflarından biri olagelmiştir.

Bu zaaf devrimci ve sosyalistlerin değişik zamanlarda Ermeni halkına yapılan soykırım ya da tarihsel adaletsizlikler, haksızlıklar karşısında da, doğru tutum almasını önlemiştir.

Soykırımın 100. yıldönümü yaklaşırken, geçmişle yüzleşme ve hesaplaşmanın tartışıldığı bu süreçte, Türkiye ilerici, devrimci, sosyalist hareketinin bu zaafıyla yüzleşmesi önemli bir görev olarak varlığını sürdürüyor.

Ölümün nefesi! H.Gürer

Gerçek, görülmez ellerin çektiği gizemli tüllerle, saklı tutuldu uzun dönemler insanlardan! Gerçeği göremeyen insanlık, panayır kalabalığında şaşkına döndü, kendi aklının sokaklarında kayboldu, yolunu bulamadı. Kimi zaman karanlığın tülü yırtıldı, yolunu kaybedenler yönünü ‘kısmen’de olsa buldu. Aydınlık, karanlığın zalim ve kuralsız arenasında kavgaya tutuştu. Ve karanlık, belki zamanı büktü, onu yavaşlattı! Ama gerçeklerin inatçı ışıltısını kendi dipsizliğinde hapsedemeyeceğini anladı! Bu kez insanlığa, kısa aralıklı yüksek tonajlı ışıklar tutuldu.

39 yıl önce Gayrettepe işkencehanesi…..

Otuzdokuz yıl önce bugün İstanbul gayrettepe işkencehanesinden çıkarıldık.17 Ocak yakalanma tarihi hesaba katılırsa yirmibir günlük işkence faslının sonucunda resimde gördüğünüz oluşan tahribatın yanlızca görünen bir yüzü… İşkence gören binlerce,onbinlerce insandan biriyim.Benimle birlikte yakalanan yoldaşlarımda benzeri işkencelere maaruz kaldılar.12 mart faşizminin hakim ve savcılarından NACİ GÜR VE TAYLAN ERİMER ve onların emrindeki işkence ekibi, Şükrü Balcı,Uğur Gür,Celal Demirtaş, Mete Altan Ve Muhsin Bodur bizlere anlatılamayacak ,akla hayele aykırı sadıştçe işkenceler yaptılar.

Ermeni – Zaza/Alevi/Kızılbaş İlişkilerinde Tarihsel Bir Perspektif*Sait Çetinoğlu

Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla ilişkileri 

Ermenilerin diğer Osmanlı toplumlarıyla olan ilişkileri aslında  nüfus kayıtlarıyla tapu kayıtlarının karşılaştırılmasıyla çok net olarak ortaya çıkacaktır[i].

Bu karşılaştırma aynı zamanda Ermenilerin kurtarılma hikayelerinin de aynası olacaktır.[ii]

Bu durum, Ermeni Soykırımının yüz yıllık karanlığa gömülmesinin yanında, Pontos, Helen ve Asuri – Süryani soykırımlarından tarihsel coğrafyalarında yüz yıldır söz edilmemesi ve inkar edilmesinin anahtar unsurudur.

Sayfalar