Proletarya Partisini ortaya çıkaran şartlar

24 Nisan 1972, coğrafyamızda komünist mücadele ateşinin yakıldığı tarihtir. 1920 Eylül’ünde Bakü’de Mustafa Suphi önderliğinde kurulan TKP’nin mirasçısı olarak ortaya çıkan proletarya partisinin kuruluş tarihidir. Proletarya partisinin kuruluşunun ilanı, Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalistler tarafından katledilmesinin ardından 50 yıllık reformizme ve parlamentarizme karşı cepheden bir ideolojik, siyasal saldırıdır/savaşımdır.
Proletarya partisi, bundan 49 yıl önce bir anda ortaya çıkmadı. Onu ortaya çıkaran, kuruluşuna neden olan o dönemdeki uluslararası ve Türkiye topraklarındaki koşullar ve bu süre içerisinde gençlik ve işçi sınıfı içerisinde verilen devrimci mücadelenin ürünleriydi. Bu mücadele içerisinden onu ortaya çıkaran, örgütlenmesinin mimarı da yoldaş Kaypakkaya’dır. Kaypakkaya, 1970’li yıllarda partisiz devrim tezini kullananların karşısında yer alarak proletaryanın öncüsü olarak komünist partisi olmadan devrimin gerçekleştirilemeyeceğini savunuyordu. Ve Marksizm’in yeni bir boyutta sistematikleştirdiği Leninizm ve Maoizm’in parti adında yer almasının gerekliliğini vurguluyordu. ”Biz kendimizi kesinlikle bunlardan ayırmalı, komünist kelimesine ilave olarak Marksist-Leninist sıfatını da kullanmalıyız. Önce diğer isimler üzerinde duralım, İhtilalci İşçi Köylü Partisi adlandırması niçin yanlıştır? Çünkü, bizim gerçek niteliğimizi, nihayi hedefimizi belirtmiyor. Biz işçi sınıfı hareketiyiz, onun öncü müfrezesiyiz. Köylü hareketi asla değiliz. Ülkemizin somut şartları bize köylülükle ilgili görevler yüklüyor, ama bu geçicidir, bizi asıl görevimize yakınlaştıran geçici bir adımdır. Köylülük kitle olarak, bir bütün olarak ‘üretim araçlarının özel mülkiyeti alanında’ bulunmaktadır. Ve kapitalist toplumun muhafazasından yanadır.”
Ve devamla,
”Köylülük, modern sanayi karşısında dağılan ve yok olmaya doğru giden bir sınıftır. Oysa proletarya, mülkiyetle bütün bağlarını koparmıştır. Modern sanayinin özel ürünü ve asıl ürünüdür. Modern sanayinin gelişmesiyle birlikte gelişir ve güçlenir. Geçmiş değil geleceği temsil eder. Yok olanı değil, büyüyüp gelişeni temsil eder. Özel mülkiyetin muhafazasını değil, kesinlikle ortadan kaldırılmasını ister.” (İK Seçme Yazılar, s. 292)
Proletarya partisinin Türkiye topraklarında doğduğu 1970’li yıllarda dünyada ve ülkemizdeki devrimci durumu değerlendirdiğimizde, 1970’li yıllarda gençlik ve işçi sınıfı mücadelesinin devrim ve sosyalizme evrildiğine, dünyanın kırlarında Asya, Afrika ve Latin Amerika’da gerilla mücadelelerinin geliştiğine tanık oluruz.
Bu dönem emperyalistler arasında, ABD emperyalizmi ile Rus Sosyal Emperyalistleri arasında dünya pazarlarının paylaşım kavgasının sürüp gittiği bir dönemdir. Dünya pazarlarını ele geçirme kavgasında esas olan ise sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin pazarlarının ele geçirilme kavgasıydı. Buna karşın da sömürge ve yarı-sömürgelerde yaşayan ezilen halk ve milletlerin emperyalistlere karşı mücadeleyi örgütledikleri, silaha sarıldıkları, silahlı direnişler, gerilla mücadeleleri verdikleri bir dönemdi.
Devrim dalgası bu yıllarda ”dünyanın kırlarında” ayağa kalkmıştı. 1917 Sosyalist Ekim Devrimi’nin ve Çin’de gerçekleşen Demokratik Halk Devrimi’nin yol göstericiliğinde ilerliyordu.1917 Sosyalist Ekim Devrimi’yle açılan proleter devrimler çağı, gerilla savaşlarıyla emperyalistlere ve yerel faşist yönetimlere karşı devrimci örgütlerle, partilerle yanıt oluyordu.
Gerilla savaşı (öncesi barikat savaşlarından sonra) bu çağın -proleter devrimler çağının- temel mücadele biçimi olarak ortaya çıkıyor ve çağa damgasını vuruyordu. 1970’li yıllarda 1968-69 yılının özellikle emperyalist ülkeleri sarmalayan isyan dalgasının yatışmasından sonra sömürge ve yarı-sömürgelerde BPKD, Vietnam Devrimi ve ”dünyanın kırlarında” gerilla savaşlarıyla sarsılmaya devam ediyordu.
Küba’da gerilla savaşıyla yönetimin ele geçirilerek ABD emperyalizminin uşakları yenilerek ülkeden kovulması ve kurulan devrimci yönetim, Latin Amerika’daki devrimci mücadelelere yol göstererek devrimleri tetiklemiştir. Latin Amerika kıtasının birçok ülkesinde gerilla birlikleri oluşmuş, devrimci örgütlenmeler devrimlere yol açan bir güzergaha girmişlerdir.
Diğer yandan dünyanın ”şehirlerinde” de yönetenler (emperyalist-kapitalistler) rahat değillerdi. Öğrenci gençliğin, işçi sınıfının mücadelesi keskinleşmişti. BPKD’nin Çin’de yankılanan top sesleri dünyayı etkiliyordu. 1966 yılında Mao’nun ”Ateşini benim yaktığım” dediği BPKD tüm dünyada yankılanıyordu, hem de Marksizm ile revizyonizm, sosyalist yol ile kapitalist yol arasındaki mücadeleyi merkezine koyarak.
BPKD’nin Çin’de gürleyen top sesleri çok geçmeden tüm dünyanın öğrenci gençlik, işçi sınıfı ve aydınlarını etkisi altına aldı. 1968-69 yıllarında ”her şeyi ve hemen şimdi istiyoruz” şiarıyla özellikle Avrupa ve tüm dünyayı saran isyan hareketleri gelişti. Ağırlık merkezi Fransa olan gençlik hareketlerinin ardından Fransa işçi sınıfı ayağa kalktı. Grevler, fabrika işgalleri tüm ülkeye yayıldı.
Fransa’da başlayan bu isyan dalgası diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Gelişmiş kapitalist ülkelerdeki bu isyan dalgası sömürge ve yarı-sömürgelerde de yankısın buldu. Özellikle gençlik içerisinde mücadele ateşini körükledi. Bizim ülkemizde de gençlik üniversitelerde boykotlar, işgaller gerçekleştirdiler.
Dünyayı sarmalayan bu rüzgar faşist diktatörlükle yönetilen yoksullar içerisinde yaşam savaşı veren işçi sınıfını ve müttefiklerini de içerisine aldı.
Dünyadaki devrimci mücadele, devrim lehine olan bu tarihsel gelişmeler ülkemizde de ortaya çıkacak olan devrimci ve komünist hareketin ayağa doğrulmasında etkili oldu.
1970’in bu devrimci mücadelelerinin içerisinde üç büyük devrimcinin önderlik ettiği üç büyük akım ortaya çıktı. Bu üç büyük devrimci Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya, bu üç büyük akım da THKO, THKP-C ve TKP-ML’ydi. Üç liderle anılan bu üç büyük akımın ortaya çıktığı dönemde gerek iç gerekse dış koşullar devrimin lehinde güçlü olanaklar sunuyordu.
Ülkemizde BPKD’nin top seslerinin devindirici etki yaptığı, sınıf ve sokağın canlanma içerisinde olduğu, dünyadaki nesnel koşulların da elverişliliği Kaypakkaya gibi bir önderi yarattı. Türkiye’de öğrenci gençliğin, işçi sınıfının eylemlilikleri, köylülüğün toprak işgalleri, bunların içerisinde birlikte mücadelede yer alması, kitle hareketinden beslenmesi Kaypakkaya ve proletarya partisi işte böylesi koşullarda ortaya çıktı.
Proletarya partisini doğuran Türkiye’deki öğrenci gençlik hareketleri, köylülüğün toprak işgalleri en önemlisi de işçi sınıfının grevleri, fabrika işgalleri, dahası 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’dir.
Yoldaş Kaypakkaya, öğrenci gençliğin boykot ve direnişlerine, köylülerin toprak işgallerine, işçilerin grev çadırlarına özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne bizzat katılmış ve buralardan dersler çıkarmıştır. Başkan Mao’nun bir öğrencisi olarak onun ”kitleleri örgütlemek bir siyasettir” politikasının Türkiye’deki pratiğe uygulayıcısı olmuştur.
Kaypakkaya’nın komünist fikirlerle olgunlaşmasında kitle eylemleri içerisinde yer almasıdır. Kitlelerden öğrenmesini bilmesidir. Özellikle 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin Kaypakkaya’nın düşüncelerinde gelişim yaratması önemlidir. Kaypakkaya’nın bu mücadele deneyimlerinden, özellikle de 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nden öğrenerek çıkardığı derslerle ve Başkan Mao’nun öğretilerinin sadık bir izleyicisi olarak kuramcısı olduğu Proletarya partisinin kuruluşunda birinci derecede rol almıştır.
Burada belirtmeden geçemeyeceğimiz bir olgu da dönemin elverişli koşullarının Kaypakkaya gibi bir önderi ve Proletarya partisinin ortaya çıkması için şartları olgunlaştırmış olmasıdır.
Proletarya partisini ortaya çıkaran koşulları anlatan bir yazısında Kaypakkaya şunlara yer vermişti:
”Kahraman işçi sınıfımızın, fedakar köylülerimizin ve yiğit gençliğimizin çığ gibi yükselen mücadelesi, hızla yayılan Marksist-Leninist eserler, Çin’de başkan Mao’nun önderliğinde yer alan BPKD’nin dünyayı sarsan etkileri, bütün bunlar, ülkemiz toprağında yığınların mücadelesine önderlik edecek genç bir komünist hareketin fışkırmasına elverişli ortamı hazırlıyordu.”
Proletarya partisinin kurucusu Kaypakkaya’nın devamcıları da bugün işçi sınıfını, emekçileri örgütleyerek devrim mücadelesini ileriye taşımakla yükümlüdürler.
Son Haberler
Sayfalar

Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki