Cuma Kasım 15, 2024

Servet Vergisi ve Sermayenin Olmayan Vijdanı

Bugünlerde de toplumsal eşitsizlik sermayenin birikimine ve merkezileşmesine koşut olarak artınca, zenginlerden servet vergisi alınmasını dilendirenlerde çoğalmaya başladı.[1] Servet vergisi, toplumsal servetin  belli ellerde birikmesinden bu yana ara sıra gündeme getiriliyor. Zaman zaman kısmen de uygulanmıştır. Örneğin savaş dönemlerinde vb. Yine ABD'de, 1960'larda 400 zenginden %53 oranında vergi alınmıştır. Bunların dışında, kısmi servet vergisi (bazı servet kalemlerinden alınan vergi), Belçika, Fransa, İtalya, Hollanda'da; net servet vergisi (net servet; kişinin varlıklarından borçları düşüldükten sonra kalan miktarı ifade ediyor)  ise Norveç, İspanya, İsviçre'de hala var.[2]

Buradan da görülüyor ki, burjuvazi, yasak savma misali bir “servet vergisi” alıyor. Özünde ise kapitalistler vergi bile vermiyor denebilir. Tersine, işçiler ve diğer emkeçilerden vergi adı altında gaspedilen paralar, kapitalistlere kredi olarak veriliyor. Örneğin, “5'li çete” olarak bilinen  ve devletten en fazla ihale alanlar olarak, uluslararası inşaat tekelleri içinde ilk 10'nun içinde adlarını yazdırdılar.[3] Bunların ve diğer tekellerin vergileri, ödenmeyen sağlık sigorta primleri, ödenmeyen elektrik faturaları ve benzeri silinen borçları ise her gün birçok günlük gazete de yer alıyor. Faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen yoksullara ise bir türlü vergi afı gelmiyor.

Kapitalist işletmelerden alınan kurumlar gelir vergisi, OECD ülkelerinde, 1980'den bu yana yarı yarıya azalmıştır.  1980'de %48'ler oranında alınan gelir vergisi, 2022 yılında %23,1'e düşürülmüştür. Dünya genelinde ise kurumlar gelir vergisi  1975 ile 2019 arasında %23'ten %17'ye düşürülmüştür.[4]

İşletmelerden alınan kurumlar vergisi böyle iken, işçilerden alınan vergilere bakalım:

OECD'nin Ücretlendirme Raporu (Taxing Wages) 2024'den bir aktarma: “ABD'de ortalama bekar çalışan için vergi dilimi oranı 2000 ile 2023 arasında 0,9 puan azalarak %30,8'den %29,9'a düştü. Aynı dönemde, OECD genelindeki ortalama vergi dilimi oranı 1,4 puan azalarak %36,2'den %34,8'e düştü.”[5]

İşçi ve diğer çalışanlardan kesilen vergiler, kurumlar vergisinden çok çok yüksek. Bu küçük örnek bile, devletlerin hangi sınıfa ait olduğunun resmidir.

Bu verilerden de anlaşılıyor ki, kapitalistler, normal vergilerini dahi ödemeyip, her geçen yıl vergi oranlarını düşürürken, servet vergisi uygulamasını “komünist sistem” diye reddetmişlerdir ve reddetmeye devam edeceklerdir. Oysa, sosyalizmde servet vergisi olamaz, çünkü bütün servet, bütün topluma aittir.

“Vergi cennetleri” diye bilinen yerler var. Türkiye'de Tayyip Erdoğan'ın çocukları ve yakınlarının Man adasına para kaçırdıkları gündem olmuştu. Man adası gibi onlarca “vergi cenneti” var.[6] Kapitalistlerin bu çok özel “cennetleri” gizli saklı değil. Bütün dünyanın bildiği bir gerçek ve yasal.

Uluslararsı büyük tekellerin yanı sıra orta düzeyde tekeller de “vergi cennetleri”nde büro açarak, karlarının küçümsenmeyecek bölümünün buralara kaydırarak, vergi vermekten kurtuluyorlar.

“Vergi Cennetleri”, uluslararası tekel ve emperyalist ülkelerden bağımsız değil. Hemen hemen hepsi emperyalist ülkelerin denetimin de ya da koruması altındadır. ABD'sinden, İngiltere'sine, AB'sine ve Çin'e kadar, bu cennetler bu güçler tarafından koruma altına alınmıştır. Bu emperyalist ülkeler, “cennetleri” koruma konusunda çok “adaletli”dirler. Bu küçük toprak parçaları “vergi cennetleri” incelendiğinde, burada dış ülkelere büyük sermaye yatırımlarının akışı görülebilir.

Ancak, servet vergisi konusunda şöyle bir algı yaratılmak isteniyor: Vergi kaçırma ve  “vergi cennetleri” olmasa, toplumsal eşitlik sağlanır” gibi. Ya da kapitalist işletmeler vergilerini adil bir şekilde ödeseler, “eşitsizlik olmaz” gibi, oldukça yanlış bir algı yaratılmak isteniyor.

Burjuvazinin Serveti İçinde Toplumsal Eşitlik Olur Mu?

Oxfam'ın adı geçen raporundan hareket edersek, dünyanın en zengin beş adamın (süper zenginler)  2020 yılında toplamda 405 milyar olan serveti %114 artışla 2023 yılında 869 milyar ABD dolarına yükselmiş.

Oxfam'ın adı geçen raporundan aktarmaya devam edelim:

Orta Doğu'da en zengin %1, finansal servetin %48'ine sahiptir; Asya'da en zengin %1, servetin %50'sine sahiptir; ve Avrupa'da en zengin %1, servetin %47'sine sahiptir.
Dünyanın en büyük 50 halka açık şirketine baktığımızda, milyarderler bu şirketlerin %34'ünün ya ana hissedarı ya da CEO'sudur ve toplam piyasa değeri 13,3 trilyon ABD dolarıdır.
[7]

Bunlar, gerçek olmasına gerçek, ama, Oxfam gibi “sivil” örgüter, “herkes için ekonomi” ninnisini önermekte ısrar ediyor.

“• Bu bölünme on yılının başlangıcı olan 2020'den bu yana, dünyanın en zengin beş adamı servetlerini iki katından fazla artırırken, yaklaşık beş milyar insanın serveti düştü.
• Dünya çapında en zengin beş adamın her biri günlük bir milyon ABD doları harcasa, toplam servetlerini tüketmeleri 476 yıl sürerdi.

• Küresel olarak, erkekler kadınlardan 105 trilyon ABD doları daha fazla servete sahiptir - bu servet farkı ABD ekonomisinin dört katından daha fazlasına eşittir.
Dünyanın en zengin %1'i tüm küresel finansal varlıkların %43'üne sahiptir.
[8]

Eşitsizlikler rakamlarla verilmeye devam ediyor:

“• Dünyanın en zengin %1'i, insanlığın en fakir üçte ikisiyle aynı miktarda karbon kirliliği yaymaktadır.
• ABD'de, tipik bir Siyah hanenin serveti, tipik bir beyaz hanenin servetinin yalnızca %15,8'idir.    Brezilya'da, ortalama olarak, beyaz insanların gelirleri Afro-torunlardan %70'ten daha fazladır.
• Dünyanın en büyük ve en etkili şirketlerinin 1.600'den fazlasının yalnızca %0,4'ü çalışanlarına
yaşam ücreti ödemenmesinden yanadır.

 Sağlık ve sosyal sektördeki bir kadın çalışanın, en büyük Fortune ilk 100 şirketlerindeki bir CEO'nun bir yılda ortalama kazandığı parayı kazanması 1.200 yıl sürer.”

Ve ekliyor:

ILO'ya göre, her yıl 2,3 milyon işçi iş kazaları veya iş kaynaklı hastalıklar nedeniyle ölüyor ve 17,3 milyon kişi özel sektörde zorla  (köle olarak -YK-) çalıştırılıyor, bunların çoğu yerel ve küresel tedarik zincirlerinde çalışıyor...”

Ve yakın bir süreçte “10 yıl içinde ilk trilyoneri göreceğimizin”  tahminini de ekliyor.

 Oxfam, eşitsizliklerin korkunç (bunun en açık prartik göstergesi Gazze'de yapılmaya devam edilen soykırım)  boyutlarını istatistiki olarak vermiş. Buna karşın, çözüm önerisinin ne olduğuna bakalım:

İşte, Oxfam'ın “eşitsizliği ortan kaldırma” önerileri, “Herkes için bir ekonomiye doğru” başlığı altında toplmış ve şu somut öneriyi getirmiş:

“ Bu, ekonomik eşitsizliği azaltmak için net, zamanla sınırlı hedefler içermelidir ve nüfusun en üst %10'unun toplam gelirinin en alt %40'ının toplam gelirinden daha fazla olmamasını hedeflemelidir, buna Palma oranı[9] 1 denir. “[10]

Ne eşitlik ama! Yani, 100 kişilik bir toplumda, 10 (%10) kişinin sahip olduğu toplam gelir,  enalttaki 40 (%40) kişinin sahip olduğu toplam gelir kadar olmalıdır.  Bir başka şekilde, 10 kişi = 40 kişi!

10/40 formülü, burjuva liberal ekonomistlerden Thomas Piketty ve diğerlerininde kapitalist sistemin selameti için önerdikleri bir gelir bölüşüm formülü. Bunlar bir de kitap çıkardı, “Dünya Eşitsizlik Raporu” adında.[11]

Reformistlerin kapitalizmde bulduğu “eşitlik” çözümü bu. Oysa, bu formülde bir eşitlik söz konusu değildir. 100 kişilik toplumda, 10 kişi geriye kalan 90 kişiyi sömürerek, onlar üzerinde, ekonomik, siyasi ve kültürel baskı kurarak yaşayacaklardır. Yani, kapitalist sistemn ta kendisi. Bu liberal ekonomistlerin tek istediği, çok zengin kapitalistlerin biraz vijdana gelerek, “kazançlarından” çok cüzzi bir miktarını “Palma Oranı 1” adı altında servet vergisi olarak vermeleri. Yani, sokaktaki dilenciye para atar gibi sadaka vermelerini, “toplumsal eşitsizliği giderme formülü” olarak sunuyorlar ve bunu işçi sınıfının ve emekçilerin kabul etmesini istiyorlar.

“Palma Oranı”na göre, 100 kişilik bir toplum üçe bölünüyor. En üstte 10, ortada 50, en altta ise 40 kişi. Diyelim bu toplumun toplam100 TL serveti var. İlk 10 kişi %25'ini (kişi başına 2,5 TL) alacaktır. Yani 25 TL, ortadaki 50 kişi %50'sini (kişi başına 1 TL) alacak, yani, 50 TL ve geriye kalan 25 TL'yi ise en alttaki 40 (kişi başına 62,5 kuruş) kişi alacak. Ve liberal ekonomistler, böyle bir bölüşüm olursa eşitlik sağlanacağını iddia ediyorlar. Bu bölüşüm teorisi, bugüne kadar olan bölüşüm teorisinden farkı ne? Esas olarak yoktur. toplumu bir avuç burjuvaziye köle eden ücretli kölelik sistemi korunuyor; iktidar ve ekonomi-politika  10 kişinin elinde olacak şekilde hazırlanıyor. Yani, kapitalist sistem devam edecek. Yine zengin daha zengin olacak ve zengin zenginleştikçe yoksullaşma oranı da genişlemesine ve derinlemesine artacaktır.

Bu liberaller, elbette kapitalist sistemin eşitsizlikler sistemi olduğunu ve eşitsizliği sürekli ürettiğini bilmiyor olamazlar. Bunların akıllarına gelen formüller, eşitsizliği, her saniye, her dakika ve her gün üreten kapitalizmi yaşatma formülleri oluyor ve hepsinin içinde de sömürü var, yani eşitsizlik! Ama eşitsiz bir toplum olan sosyalizm ve komünizm asla akıllarına gelmiyor!

Bu tür burjuva liberallerin tek kabul etmediği sosyalizmdir. Yani, sömürüsüz, sınıfsız bir toplumsal sistemden yana olmadıkları için, eşitsizliklerin anası kapitalist sistemde işçilere azla yetinmenin sözde “eşitci” teorisini yapıyorlar. Bu ahmaklar sürüsü, kapitalist toplumu, üzerimizden atılamayack biyolojik bir toplumsal gen gibi, bizlere sunmanın teorisini yapıyorlar. Hayır! Kapitalist sistem bir biyolojik gen değildir ve onun alternatifi sosyalist toplum ve nihayetinde hiçbir eşitsizliğin olmadığı, insanın insanı ezmediği, sömürmediği komünist toplumdur. 

Bu liberal baylar, neden toplumun üstünde %10 oturmak ve gelirin en büyüğünü bu %10 almak zorunda olduğunu açıklamaktan özenle kaçınıyorlar.  Yani, “zengin olacak” diyorlar. Zengin varsa yoksulda vardır. Oysa, zenginin ve yoksulun olmadığı bir sistemi ( SSCB'de ve Çin'de, Arnavutluk'ta) bu dünya toplumu gördü.

Burjuva liberall entellektüeller ve Oxfam gibi sivil örgütler, yoksulluk daha “azalacak” derken, kendi raporlarında da dile getirdikleri gibi, sermaye daha az ellerde birikirken, yoksullaşma genişlemesine ve derinlemesine yaygınlaşıyor.

Aşağıdaki OECD verileri bunu net olarak ortaya koyuyor:

OECD ülkesinde yapılan yeni bir araştırma, hanelerin en zengin %10'luk kesiminin toplam sermaye sahipliği varlıklarının %85'ine sahip olduğunu, buna şirketler, yatırım fonları ve diğer işletmelerdeki hisseler de dahil, en alttaki %40'lık kesimin ise sadece %4'üne sahip ...[12]

Üç beş-kuruşluk Servet vergisi aladatmacası yerine, halktan çalınan servetlerin hepsi halka geri verilmelidir. Burjuva ve küçük burjuva liberallerin bu önermeyi yapmaya dilleri varmıyor.

Servet Vergisi: Devasa Yoksullaşmanın Üzerine Örtülmek İstenen İncir Yaprağı Önerisi

Büyük kapitalist tekellerden üç-beş milyon daha fazla vergi alınca, kapitalizm koşullarında “eşitsizlik” azalacakmış ve hatta ortadan kalkacakmış ve “kapitalizm daha adil bir düzen olacakmış” gibi, hayal argümanlarını ileri sürmek, ay sonunu nasıl getireceğini, kirasını ve diğer faturalarını nasıl ödeyeceğini, çocuğunu nasıl okula göndereceğini kara kara düşünen işçilere,”kanınızı emen sermayenin vijdana gelmesini bekleyin” demekten başka bir şey değildir.

Oysa işçiler, yaşamları boyunca sermayenin vijdanı olmadığını, onun tek bildiği şeyin, işçinin yaşam hakkını bütünüyle elinden aldığı ve ücretli köle haline getirdiğidir.

Bilimum burjuva ekonomistler de, “eşitsizliklerin çığ gibi büyüdüğünü”,  kabul ediyorlar, ve bunu rapor haline getirerek, istastiki verilerle ortaya koyuyorlar. Bu konuda, yığınca denilebilecek kadar rapor var. Ancak,  sözde “hükümetlerden bağımsız” bu tür sivil örgütlenmelerin burjuva iktisatçıların ya da burjuva reformist liberallerin yapmadığı, yapmaktan özenle kaçındıkları tek şey, kapitalist sistemin ekonomik temel yapısının bu haksızlığı her geçen gün devasa olarak ürettiğidir. Yani, sorun, tekellerden birkaç milyar dolar daha fazla vergi alınması, eşitsizliği ortadan kaldırmayacağı gibi, eşitsizlik derinleşerek devam edecektir.

Kapitalizm reforome edilerek “insafa” gelmez. Onun vijdanı sermayedir ve sermayenin birikimi ve devasa büyümesi kapitalizmin olmazsa olmaz yapısıdır. Kapitalizm işçi sınıfı ve emekçilerden yana reforme[13] olmaz, tersine, sistem her geçen gün daha da vahşileşerek devam edecektir. Şu anda yaşananlar, dünyanın içinde bulunduğu durum her şeyi net olarak açıklıyor.

Servet vergisi alınmasına karşı çıkılmaz, ancak, bununla kapitalist sistemin temize çıkarılmasına karşı çıkılmalı ve teşhir edilmelidir. Bu nedenle,”servet vergisi” oyalamalarını bir kenara bırakıp, esas olarak kapitalist sistemin kökten yıkılıp sosyalizm için mücadele verilmeli ve sosyalizm acilen inşa edilmelidir. Dünya halklarının ve doğanın başka kurtuluşu yoktur! 15.08.2024


[1]          BirGün gazetesi yazarlarından H.Kozanoğlu. “Gelir adaletsizliği öldürür, servet vergisi şart” başlıklı makalesi. https://www.birgun.net/makale/gelir-adaletsizligi-oldurur-servet-vergisi-sart-548363, BirGün 30.07.2024

[2]    https://www.mahfiegilmez.com/2024/03/servet-vergisi.html

[3]    Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, sf.151,  El Yayınları 2022

[4]    Oxfam, agR, sf. 311

[5]    https://www.oecd.org/content/dam/oecd/en/topics/policy-issues/tax-policy/taxing-wages-united-states.pdf

[6]    „1- The Caribbean bölgesi, Bahama,Bermuda, Cayman adaları, İngiliz adaları,Hollanda antilleri,Turks

      and Caicos adaları, Aruba, Barbados, Nevis,Montserrat, Anegada,Panama vs.

      2- Akdeniz bölgesi, Gilbartar ve Kıbrıs,

      3- Avrupa bölgesi, Hollanda, İsviçre, Lehictan, Andora, Lüksenburg, Kapione ve Monako,

      4- Channel adaları bölgesi, Gurnsey, Jersey, The Isle of Man,

      5- Pasifik bölgesi, Hong Kong, Vanutu ve Nauru“ https://dengeakademi.com/Files/Article/Erkan2001VergiCenn2.pdf

[7]    Oxfam,agR, sf. 10

[8]    Oxfam, agR, sf. 107-113

[9]    „Ekonomistler Alex Cobham ve Andy Sumner tarafından geliştirilen ve Şilili bir ekonomist olan José Gabriel Palma’dan alan Palma oranı, en üstteki %10’un gelir payını alttaki %40’a böler. Bu oran ne kadar yüksek olursa, eşitsizlik o kadar büyük olur. Palma oranı 4 olan bir toplumda, en üstteki yüzde 10, en alttaki yüzde 40’ın dört katını kapıyor demektir. „ https://www.matematiksel.org/esitsizligi-olcmek-icin-gini-yerine-palma-orani/

[10]  Oxfam, agR,sf. 49 pdf

[11]           Facundo Alverdo, Thomas Piketty ve diğerleri, “Der World Inequality Report, 2018”, pdf. Düzenleyen: Facundo Alverdo,  C.H. Beck yayınları

[12]  Oxfam, agR

[13]  Yusuf Köse, https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/kapitalizm-ehlilesir-mi-3 ve bkz. yazının tamamı:

      https://yusuf-kose.blogspot.com/2023/03/kapitalizm-ehlilesir-mi.html

 

2383

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Sayfalar

Yusuf Köse

Kavganın Töresi bu

Umudu  taze tutmak,yarınlara taşımak için doğru bir taktik hat ve bu taktik politıkayı belirleyen , ona yön veren doğru bir stratiji tesbit etmek belirleyici önemdedir.Çünkü ,bir kere stratijik siyasi hat belirlendimi ona uygun  taktik politika üretilerek hayata  geçirilmeye çalışılır. Burada yanlızca kendi  durumunu ele almak , değerlendirmek yetersiz ve yanlıştır. Aynı zamanda  karşıt güçlerin durumunu çok yönlü ele almak,değerlendirmek zorunlu ve gereklidir.

Olağanüstü Halden Olağanüstü Seçim Sonucları / Mehmet Tohumcu

7 Haziran seçimlerinden sonra şoke olan AKP ve Saray çevresi, Türkiye ve  T.Kürdistanın’da gelişen Demokrasi ve Barış havasını birçok katliamla kana bulayıp kaos ortamı yaratarak silahların ve şiddetin baskısı altında bir seçim ortamı oluşturdu. Ülke tarihinin en baskıcı, en anti demokratik seçim dönemlerinden birini geride bıraktık.

Zulmün zaferi olmaz

Kitlelerin katledildiği, polis ve askerlerce kuşatılan bir ülkenin ortasına kurulan “demokrasi” sandığından “barış” değil, katliam çıkabiliridi, nitekim aynen öyle oldu. 

Faşist diktatörlüğün en azgın bir şekilde sürdüğü hangi ülkede seçimle “diktatör” devrilmiş? Tersine, askeri darbeler dışında seçimle gelen bir sürü diktatör örneği var. En bilineni ise Nazi faşizmidir.  

Hiç yenilmeyenlerin tarihsel zaferi

Seçimlerin hemen ertesinde HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş seçim sonuçlarını; “bir zafer” olarak değerlendirdiler.

Gerçekten de bu; Demokrasi Güçlerinin kendine karşı bir kez daha-yeni bir zaferidir.

Kasım Seçimleri aynı zamanda, bir ülkenin topraklarının ne kadar istikrarlı 3 renge büründüğünün matematiksel ispatı olmuştur.

Ülkenin bir parçası çok istikrarlı HDP, bir parçası CHP ve çok büyük bir parçası yine AKP demiştir.

Özgüç Yalçın’ın kaleminden… ŞİMDİ DAĞLARDAYIM…..

Bazı anılar vardır insanın yaşamında. Bir sürü anlatıma, düzinelerce okumayı bedeldir. Bazı şeyleri daha iyi kavratır insana. Hani deriz ya kafamda bir şimşek çaktı diye. İşte öyle anlardır bahsettiğim. Benim hayatımda da oldu öyle anlar.

Seçim Günü, Seçim Sonrasına İlişkin Düşünceler:Demir Altona

Seçim sonuçları ne olursa olsun, temel sorun aynı kalacaktır: Erdoğan. Yani “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi”. Erdoğan diktatörlük yolunda çok büyük mesafeler kat etti ama hala tam olarak istediği noktaya erişebilmiş değil. Buraya erişip erişemeyeceği ise muhalefetin nasıl politikalar izleyeceğine; ama her şeyden önce de HDP’nin politikalarına bağlı.

Erdoğan hedefine ulaşırsa, sonraki mücadeleler çok acılı ve uzun olacaktır.  Ama Erdoğan’ın bu gidişi engellenebilirse, bu engellemeden alınan güçle barış ve demokrasi yönünde önemli mesafeler kat edilebilir.

“Yetmez Ama Evet”: OYLAR HDP’YE!

1 Kasım “yeniden seçim”ine günler kala bütün hakim sınıf partileri ağız birliği etmişçesine halkı sandığa gitmeye çağırmaktadır. İşçi sınıfı ve halk düşmanlığı dışında başka hiçbir konuda anlaşamayan hakim sınıf partilerinin, bu konuda ortaklaşabilmeleri dikkate değerdir. Bu durum, 1 Kasım seçimi öncesinde bir yandan işçi sınıfı ve halkın dikkate değer kesiminin seçim ve sandık olgusuna yaklaşımına dair işaretken, diğer yandan da hakim sınıf partilerinin yönetememe krizinin sürdüğünü göstermektedir.

Osmanlı sultanı Erdoğan paşa ile sadrazam Ahmet paşa

 

7 Haziran seçimlerinde HDP etrafında seçimlere katılan çeşitli milliyetlerden halklar ''seni başkan yaptırmayacağız'' sloganı etrafında kenetlenerek,AKP iktidarının  13 yıllık saltanatına  dur dedi.7 Haziran seçimleri  AKP'yi tarihin çöplüğüne tamamen gömmek için başlangıç oldu.

Oynatmaya Az Kaldı

Yaşadığınız her olumsuzluk tekrardan ibaretse elinizde alacakları ilk şey eleştiri silahınızdır.

Biz sıradan ama sosyalist proletarya köylülerin işi çok zor.

Hala kimileri doğu perinçek te ortaya çıkan faşizmin bir revizyonizm olmadığını dünya devrimci tarihinde de rastlanan faşizmin kendi elleriyle  kurduğu sosyalist maskeli bir parti  olduğunun ispatı olduğunu söyleyemezken...

İş biz halka gelince.........

Halde böyle olunca.....

Eleştiri silahını açıkça kullanmamız elimizde alınınca

İstisnalarda ki eniştelerden ve kayınçolardan özür diyerek...

Kürd Devleti Yakındır - Dursun Ali Küçük

Evet, Kürdistan devleti yakındır...

Mevcut durumda koşullar bunun için uygundur. Kurulması an meselesidir.

Asıl engelleyici TC ve İran diktatörlüğüdür.

Eski TC Genelkurmay başkanı İlker Başbuğ:

7 Haziran'dan 1 Kasım'a HDP notları

 

 

7 HAZİRAN SEÇİMLERİNDE NE OLDU? “RADİKAL-DEMOKRAT” ŞEKİLSİZLİK HDP DEDİ Kİ! HDP’DEKİ İSLÂMCI SÖYLEM GEÇİCİ HÜKÜMET (VE LEVENT TÜZEL’İN) TUTUMU KABULLENEMEDİĞİMİZ REEL POLİTİKER PRAGMATİZM ELEŞTİREL HDP DEĞERLENDİRMELERİ PARLAMENTARİZM “AÇMAZI”NDA MEVCUT HÂL(İMİZ) 1 KASIM GÜZERGÂHI AKP VE BEYAZ KÜRTLER(İ) VE LİBERALLER! SAİR ZIRVALAR “TEK YANLI ATEŞ KES” TALEBİ! PKK-HDP AYRIMI DAİR YAYGARALAR PKK NE DİYOR? NİHAYET!

Sayfalar