Soma Roboski'dir
Soma işçi katliamı bir defa daha gösterdi ki, bu düzenin Tanrısı paradır. Söz konusu olan paraysa, insan hayatının bir sinek kadar bile değeri yoktur. Düzenin kanunlarına göre para; onur, şeref ve haysiyet gibi insani vasıflardan kat kat üstündür. Bu düzenden beslenen vampirler para için her türlü rezilliği mubah görmektedirler. "Tek vatan, tek millet, tek bayrak," diye diye halkı tavuk gibi yolmakta, devlet imkânlarını kullanarak halkın cebinden parmak ısırtan zenginliklere sahip olmaktadırlar.
İşte bu vampirler hırsızlıktan vakit bulamamış olacaklar ki, yüzlerce işçiye mezar olan Soma maden ocağında can güvenliği için tedbir almamış ve aldırmamışlardır.
Başbakan Tayyip Erdoğan televizyonların karşısına geçip katliamcı holdingi cüretkârca savundu ve işçi kıyımını olağan bulduğunu söyledi. Bu holdingin İstanbul Maslak'ta yaptırdığı söylenen 56 katlı gökdelenindeki bir daire fiyatının 8 trilyon lira olduğu düşünülürse, Tayyip Erdoğan'ın bu holding sahibini savunmasında şaşılacak bir şey yoktur. Asıl işçileri savunmuş olsaydı garip olurdu. Önceki yıllarda da Balıkesir'de, "Şehit cenazeleri görmek istemiyoruz,"diyen insanlara, "Askerlik yan gelip yatma yeri değildir,"demişti. E ne de olsa askerlikte veya maden ocağında ölen oğlu Bilal değildi. Bilal'in işi ot balyaları halinde istiflenen dolar deryasını idare etmekti.
Hatırlarsınız, Roboski katliamında da aynı şeyi yapmıştı. Savaş uçakları 34 Kürdü bombalayıp katledince acılı Roboskililere küfredercesine Genelkurmay'ı kutlamıştı.
Soma işçi katliamının gösterdiği önemli bir şey de, ezilenlerin kaderinin bir olduğudur. Can kıyıcılar ırk ve din ayrımı yapmazlar. Örneği göz önündedir: Dün Roboski'de Kürt kıyımı yapan mekanizma, bugün Soma'da Türk emekçi kıyımını gerçekleştirdi.
Her iki katliamın failleri de tartışma kaldırmayacak şekilde ortadadır. Roboski'nin bir numaralı failleri Başbakan ve Genelkurmay Başkanıdır. Katliam onların onayı ile yapılmıştı. Soma katliamı da maden ocağında tedbir aldırmayan hükümetin ve onun başındaki başbakanın sorumluluğunda gerçekleşti.
Siyasetçiler-özellikle Kürt siyaseti yapan zatlar- Roboski katliamının bir numara failleri belli değilmiş gibi hâlâ, "Failler bulunsun!"diyorlar. Bu tuhaf açıklamalar doğal olarak başbakan ve genel kurmay başkanının sorumluluğunu görmezden gelmek demektir. Oysa Roboski katliamından sonra başbakan, hükümet ve genelkurmay başkanı bir gün dahi yerlerinde oturmamalıydılar. Sivil bir seferberlik başlatılmalı ve bu diktatörlük siyaset mezarlığına yollanmalıydı. Ama bu yapılmadı; Roboski katliamı ve katliamda ölenlerin acısı siyasetçilerin nutuklarına meze olmakla kaldı.
Bolivya, Küba ve Venezüella maden işçilerinin Soma işçileri için başlattıkları bir günlük grev ve ilan ettikleri üç günlük yas tüm dünya ezilenleri ve bizler için sarsıcı derslerle doludur. Herkes göz yaşartan bu dayanışmadan kendi payına düşen dersi almalıdır.
Bir defa daha tekrarlarsak, Soma Roboski'dır; Soma'nın katili Roboski'de olduğu gibi hükümettir.
Soma'da sadece maden işçileri değil insanlığımız da öldürülmüştür. Tayyip Erdoğan'ın o maden işçisine attığı tokat da aslında hepimizin suratında patlamıştır.
Roboski, Gezi ve Soma toplu katliamlarının üstünü panzerler ve bombalarla kapatmaya çalışan ve katrilyonluk kamu hırsızlıklarından sabıkalı olan bu diktatörlük kapsamlı sivil bir mücadele ile istifa ettirilmelidir.
Devletin azgın saldırılarına hedef olan birbirinden kopuk gösterilerin istenen etkiyi yaratamadığını tecrübeyle biliyoruz. Mücadele merkezileştirilmelidir. Düzen muhalifi partiler ve kurumlar bu konuda tarihi bir sorumluluk altındadırlar. Bir araya gelip ortak bir yönetim belirlemeli ve genel bir seferberlik kararı almalıdırlar. Tüm mazlumlar olarak dil, din, mezhep ayrımı yapmadan hepimiz o ortak yönetimin arkasında hızla organize olmalı ve yürüteceğimiz çok yönlü sivil bir mücadeleyle bu diktatörlükten kurtulmalıyız. Yönetimi halk üstlenmelidir.
16 Mayıs 2014
alinakmahmut@hotmail.com
Mahmut Alınak
Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.
alinakmahmut@hotmail.com
Son Haberler
Sayfalar
Devrimci Pratik ve Militanlaşma
Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.
“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I
Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.
Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!
Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.
Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:
Tehlikenin farkında mıyız?
"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,
Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:
Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.
Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...
Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II
II.Bölüm:
Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler…
Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I
Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.
TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!
Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.
Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...
"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"
Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.
Yıllardır tanırım seni.
Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.
Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.
Akraba desem, değil.
Komşu desem, hiç değil.
TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”
” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”
– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?
– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.
Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi
Ah... kuzucuğum ah...
Ne oldu bize böyle.
Ne oldu.
Her şey tıkırında giderken...
Neler yaşadık böyle.
Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne
Veyahut da.... veyahut da...
"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.
Yoksa... yoksa...
Daha dün bir; bu gün iki