Süleyman Cihan Yoldaşın 12 Eylül Faşizmi tarafından Katledilmesi TKP/M-L’de Yaşanan Deprem

Yıl 1980 yılında askeri faşist diktatörlük Türkiye ve Türkiye Kürdistan devrimci hareketine ağır darbeler vurarak ezici çoğunluğunu yenilgiye uğrattı. Önemli darbeler almalarına rağmen ayakta kalan ve örgütlü mücadeleyi kesintisiz sürdüren iki devrimci yapılanma kalmıştı. Biri Kürdistan ulusal kurtuluş örgütü PKK idi, diğeri ise Türkiye ve Türkiye Kürdistan’ında faaliyet yürüten TKP/M-L idi. Daha sonralar PKK tamamen kadrolarını Ortadoğu’ya çekerek Türkiye ve Kürdistan’ında örgütsel çalışmalarını askıya aldı denebilir. Askeri faşist diktatörlüğün saldırıları en azgın sürdüğü şartlarında, ülkeyi terk etmeyen ve örgütsel yapılanmasını her türlü faşist saldırıya karşı koruyan tek örgütlenme TKP/M-L idi. Öncelikle bu gerçeği teslim etmek gerekiyor.
Tamda faşizmin halklarımıza en azgınca saldırdığı, katliam, işkence, yıkım ve zulmün hat safhada olduğu bir dönemde TKP/M-L var olan güçlerini bir taraftan korurken, diğer taraftan da saflarına yeni katılımlarla aldığı darbeleri telafi etmeye çalışıyordu. Stratejik olarak "geri çekilme esas" alınmıştı. Partimize askeri faşist diktatörlüğün saldırıları on iki mart faşizmini aratır derecede akıl almaz yoğundu. Faşizmin bize topyekûn saldırılarını bir tarafta bertaraf etmeyi esas almaktaydık. Soluk almayı, toparlanmayı, ona uygun örgütlenmeye gitmeyi esas almaktaydık. Buna mukabil faşist saldırılar karşısında taktik taarruz saldırılarımız ana eylem tarzımızı oluşturmaktaydı. Belki, Türkiye tarihinde en acımasız, en zalim ve en kanlı saldırılar halklarımıza ve partimize karşı yapılmaktaydı. Faşizmin partimize en azgın ve acımasız saldırılarına karşı aktif direnmeyi, gerilla savaşını örgütlemeyi, mevziler kazanmayı, direnişimizi sürekli kılmayı çalışmamızın hedefine koymuştuk. Özellikle, Dersim de faşizmin Dersim halkına ve partimize saldırısı 38 Dersim katliamının bir benzerini yaşatmak istiyordu. Tankıyla, topuyla, helikopter ve savaş uçaklarıyla birlikte yetmiş -seksen bin komandosunu, askerini, mitini, milisini kudurmuşçasına üstümüze saldı. Aylarca süren operasyonlarda sonuç alamayan faşizmi giderek daha çok azgınlaştırıyor, saldırgan kılıyordu.
Bu doğrultuda parti merkez komitesi ve Siyasi büro kırsal alana yerleşecek, savaşı bir fiil yönlendirecekti. Faşist Türk devletinin, Türkiye ve Türkiye Kürdistan halklarına acımasızca saldırı ve katliamlarına karşı direnişi ve gerilla savaşını geliştirip yaygınlaştırmak, buna paralel halk savaşını kurallarına uygun örgütlemekti.
Burada, özellikle şunu önemle belirtmeliyim ki; Türkiye –Kürdistanı’nda (kırsalda) yürüttüğümüz örgütlenme o dönemki Kürdistan seksiyonunun ön çalışmasını oluşturuyordu. Kaldı ki zaten partimiz ikinci konferans sonrası böylesi bir çalışma içine fiili olarak girmiş ve ön adımı atmıştı.
Faşizm diğer devrimci parti ve örgütleri kısa zamanda etkisiz hale getirmişti. Devrimci parti ve örgütlerin çok kısa zamanda hiçbir direniş göstermeden toplu yakalanması, halklarımız üzerinde şok etkisi yaratmış, ne olduğunu anlayamayan emekçi halkımız devrimci güçlere güvensizlik duyarak kısa zamanda umutları tüketme noktasına gelmişti. Faşizm halk güçlerini psikolojik, sosyal, siyasal, kültürel ve toplumsal olarak etkisizleştirmiş, "kayıtsız koşulsuz egemenlik kurma" hayaline kendini kaptırmıştı. Ama faşizm yanılıyordu, yalan söylüyordu.
Hala faşizme karşı örgütlü direniş gösteren TKP/M-L hayatın her alanında her yönlü direnişini sürdürüyor, merkezi yapısını hassasiyetle koruyor ve yeni örgütlenme taktikleri merkezi olarak alıyor, alınan kararları pratikte uygulamayı gücü ölçüsünde yerine getirmeye çalışıyordu. Partimizin izlediği ideolojik çizgi ve buna tekabül eden örgütlenmeyi yöneten, yönlendiren, bizlere birinci dereceden önderlik eden Süleyman cihan yoldaştı.
İbrahim Kaypakkaya sonrası TKP/M-L’ de belirleyici rol ve etki yapan SÜLEYMAN CİHAN yoldaşı tekrardan yazmak bana düştü... Çünkü onu en iyi tanıyanlardan biri benim. Dava yoldaşlığımız1974 yılına denk düşer. 12 Eylül faşizmi tarafından katledildiği güne kadar ideolojik, siyasi, örgütsel ve kültürel birlikteliğimiz her yönlü devam etti. Bu birliktelik ne kan bağına benzer, ne aile ilişkilerine benzer, ne de herhangi sıradan bir arkadaşlık, kardeşlik ilişkisiyle açıklanabilir.
Bizim geleneğimizin yoldaşlık ilişkisi; insanın bilinçli düşündüğü, karar alırken bilinçli ve kendi özgür iradesini kullanarak gönüllü karar veren, yeni ve özgür bireyi yaratmaktı. Tertemiz modern bir dünya yaratma, her türlü menfaat ve çıkar ilişkilerini elinin tersiyle iten, dil, din, ırk, cinsiyet ve renk ayrımı yapmadan tüm insanlığın kurtuluşu için mücadeleyi komünal düşünen - birleştiren bir ilişkiydi. Güven -sevgi karşılıklı saygıyı esas alan bir yoldaşlık ilişkisi yürütülüyordu. “Yarın yanağından gayrı her şeyi ortak" üleşmek, bölüşmek hedefini azami programına koyan modern altın çağı yaratma kavgasının sıra neferleriydik. Bu ideolojik inanç ve kararlılık TKP/M-L ‘ye has özellik taşımaktaydı. Kolektif- komünal yaşam partimizin yaşam biçimi ve duruş tarzıydı. Hepimizin asıl derdi günümüzde emperyalist sermaye sistemini ve ona bağımlı sömürge, yarı sömürge diktatörlükleri yıkmaya çalışırken demokratik devrimin, sosyalist devrimin temellerinin şimdiden atmaktı, başlatmaktı. Süleyman Cihan yoldaş bu inşanın, örgütlenmesinden, harcının atılmasında Kaypakkaya kültürünün oluşumunda gelişmesinde, büyüyüp serpilmesinde başımızdı. Güvenle ilerlememizde, aramızdaki çelişkileri çözmede, partimizin üstümüze yüklediği ağır sorumluluklardan kolayca çıkabilmenin balans ayarıydı. Partimiz Süleyman yoldaşla öylesine bütünlük kazanmıştı ki, bu etle kemik misali bir bütünleşmeydi. Nihayetinde, sınıflı toplumun ürünü olarak partimiz ortaya çıkmıştı. Doğal olarakta partimizde bazen iki çizgi, bazen de birden fazla çizgiler ortaya çıkmaktaydı. Bu görüş ayrılıklarının her biri bir sınıfa ve çizgiye tekabül etmekteydi. Partimizde ortaya çıkan her çizgi aslında antagonist çelişkilerdi. İdeolojik anlamda Marksizm ve Maoizm’den sapmaydı. Bu şu anlama gelmiyordu; ortaya çıkan çizgi ve görüşlerle hemen her türlü örgütsel, ideolojik ve siyasal ilişkimizi keselim. Aksine, ortaya çıkan çizgi ve görüşlerle parti her türlü ilişkisini sürdürmeli ve dahası parti yönetiminde temsil edilmeleri sağlanmalıydı.
Tabii ki yaşadığımız toplumun kaçınılmaz etkileri hala üzerimizde mevcudiyet gösteriyordu. Üstümüzde var olan burjuva ve küçük burjuva hastalıkları atmayı, bencil-egoist benden kurtulma, arınma eğitimleri daimilik ve süreklilik taşımaktaydı. Komünist olmak, KP üyesi olabilmek deyim yerindeyse "Kaf dağını aşma gibi " zorlukları alt etme deneyimini- kararlılığını ve de teorik - pratik birikimi gerektiriyordu. Bu şu gerçeğimizi ortaya alenen koyuyordu; “Komünistler her türlü özel mülkiyet ilişkilerinde kendini arındırmalı, özel mülkiyet sistemine -sermayeye sistemine karşı komünal yaşam savaşını esas almalıdır "ilkesini rehber edinmelidir. Bu her KP üyesinin olmazsa olmaz ilkesini oluşturuyordu.
Yani bilinçli katılım- gönüllülük esas alınmaktaydı. Yaşadığımız toplumsal sınıfların gerisinde değil en ilerisinde olmalıydık. Yaşam tarzımızla, fedakârlık ruhumuzla, kültürel birikimimizle, ideolojik ve politik yaşantımızla komünal -kolektivizmi esas almaktaydık. Parti kadrolarının fedakarlık ruhu, partimiz ve halkımız için hiçbir şeyle ölçülemez kıyaslanamaz değerlerimizdi. Aldığımız Marksist -Maoist eğitim halkın malına zarar vermemeyi, halka hizmet etmeyi, halkın çıkarlarını her şeyin üstünde tutmayı, halkımızı eğitmeyi, bilinçlendirmeyi, eğitim seviyesini yükseltmeyi, özgür bilinçli birey yaratmayı, kolektivizmi esas almayı ve ona uygun komünal yaşamı inşayı hedeflemekteydik. Kaldı ki en küçük birimimizden, en büyük gerilla grubumuza kadar yaşantımızı yaratmak istediğimiz eşit, özgür ve bilinçli birey yetiştirmek, Partinin azami programını kendi küçük komünal yaşantımızda bilinçli uygulamaya çalışıyorduk. Özgür bilinçli bireyi yaratarak, kolektif yaşamı toplumsal ele alan ben egosundan kurtulmuş, biz olgusunu yaşantımızda deneyerek, deneyimlerden ders çıkararak, yeniden hayata her alanında uygulamaya çalışıyorduk. Tarihimizde ilk defa programımıza uygun yaşam biçimi pratik yaşantımıza sokuyorduk ve aynı zamanda eksikliklerimizi yeni üreteceğimiz deneyimlerle gidermeye çalışıyorduk. Belki de o zamanda dâhil bizlerin basit kolektif yaşam deneyimlerimizi küçümseyen, burun kıran "çok modern düşünen" geçici yol arkadaşlarımız çokça olmuştur. Ancak bir gerçek gözlerden hep gizlenmeye çalışılmıştı; eskiyi yıkarken, biz basitten karmaşığa yeniyi inşayı temel alıyorduk. Başlangıç çok "basit, ilkel" ve aynı zamanda çokta zor gelebilirdi. Biz bunun her yönlü farkındaydık ona uygun hareket ediyor, şartları ve koşulları içinde olayları değerlendiriyorduk. Yani, yeni bir yaşam, çağdaş, özgür insanı yaratma iddiasındaydık.
Yeni demokratik yapılanmayı inşa ederken diğer yandan eski, kokuşmuş gerici faşist devleti ve onun variyetine esas dayanak olan emperyalist sistemi ülkemizde yıkmak, yerine devrimden menfaati olan tüm sınıf ve katmanları da içerisine alan, bu sınıfların temsiline olanak sağlayan yeni demokratik halk iktidarını hedefliyorduk. Parti, ordu, cephe örgütlenmeleri esas örgütlenmelerimizdi. Devrimi de bu üç silahla yaratmayı esas almaktaydık.
Partimizin birinci yenilgi sonrası, 1974 itibarıyla yeniden örgütlenme ve toparlamasında Süleyman Cihan yoldaş hep önümüzdeydi. Sürekli ve aksama göstermeden sağa -sola yalpalamadan, ideolojik zafiyet gösterip esen akıntılara kapılıp gemiyi binbir gerekçe göstererek geminin dümenini terk etmedi. 1976 ayrılığında dümenin bilfiil başına geçti. Dönem dönem yapısında kaynaklanan mütevazılık, mülayimlik göstererek birinci derecede sorumluluğu tüm ısrarlara rağmen birlikte, kolektif çalıştığı yoldaşlarına devir etse de, O, her zaman partimizin, kadroların, üyelerin ve tüm yoldaşların birlik güvencesiydi.
Partimizde yürütülen ideolojik ve siyasal tartışma ve ayrılıklarda hakaretin ve şiddetin yeri asla ve asla yoktu. Partide ortaya çıkan sekter, kaba, küfürbaz ve şiddet yanlısı ferdi davranışlara asla müsaade edilmezdi. Aksine bu gibi davranışlarda bulunan arkadaşlarımız uyarılır ve idari tedbirler alınırdı. Asla ve asla ağzımızda yoldaşlarımıza karşı hakaret küfür çıkmazdı. Buna bağlı olarak halkın malına, canına katiyen zarar verilmez, eleştiri özeleştiri esas alınırdı. Halkın çıkarları her şeyin üstünde tutulurdu. Çünkü bizler halklarımızın kurtuluşu için yola çıkmış ve halkların özgürlüğü, bağımsızlığı ve her türlü eşitliğini için savaşıyorduk. Halklarımıza ters düşen hiçbir yanlışı partimiz yapamazdı, yapanlara da şiddetle karşı çıkmakta teşhir etmekteydi. DEVAM EDECEK
Son Haberler
Sayfalar

Dağlar Erirse / Zevebân…(1)
“Ben şiir yazıyorum.Kedi uyukluyor Güneş sıcak.Çok şükür yaşıyoruz.Suyun şavkı vuruyor bize Çınara, bana, kediye, güneşe, bir de ömrümüze...”[2]

Evli kal, Evli değilmişcesine yaşa ( Satirik )
Maoizmin, Leninizmin, Checiliğin... Türkiye' deki temsilcileri Deniz' in, Mahir' in, İbrahim Kaypakkaya' nında süre gelenleri sosyalist proletarya köylülerle sohbet.
Herkesin dört büyük takımlı, dört büyük partili... doğduğu bu memlekette nasıl örgütleneceğine, örgütlü yaşanılacağına.... dahil tereciye tere satacak halim yok .
Yaşamak bir sanattır.
Helede ki Stalin' in resmini taşırken sizi alkışlayan, Stalin' nin ( yeni - eski ) demokratik halk devrimlerine yönelik eleştirilerinin doğruluğuna inanıyorum deyince de.......

Kan damlıyor bayrağınızdan…
O bayrağın altında Ermeni, Rum, Laz, Süryani, Kürt, Alevi halkından milyonlarca insanın kanına girildi. O bayrağın altında içlerinde Türk etnik kimliğinden sosyalistlerin de olduğu yüzbinlerce devrimciye işkence yapıldı… Hapishanelerde, sokaklarında, köylerinde, evlerinde cinayetler işlendi bu toprakların, o bayrak altında.
İşkenceci ve katillerin hepsi o bayrak altında yemin etmediler mi?
O bayrak altında astınız Denizleri…
O bayrak altında katlettiniz Kızıldere’de Mahirleri…
O bayrak altında kıydınız İbrahim’e…
O bayrak altında Kürdistan’ı kana boyadınız…

TKP/ML TİKKO gerillalarından Lice İçin Misilleme!
ANF’de (Fırat Haber Ajansı) geçen habere göre TKP/ML’ye bağlı TİKKO gerillaları, geçtiğimiz gün Lice’de Kalekol inşşatını protesto eden halka yönelik gerçekleşen katliamın hesabını sormak için bir misilleme eylem gerçekleştirdi.

Kürdistan yanıyor, biz de yanalım!
“Çözüm” denilen süreçte, gerillanın ilan ettiği ateşkesi “fırsat bu fırsat” diyerek karşılayan devlet T. Kürdistanı’nı kalekollar ile dolduruyor. “İlginç değildir ki”, Kürt Ulusu’nun bütün tepkilerine rağmen ve “barış” sürecinin bütün “olumluluğuna” rağmen devlet tek yerde dahi geri atım atmadı. Bugün Kürdistan’da halkın dağları mesken eylemesi ve insanların katlediliyor olması bu yüzdendir.
“Barış” süreci ve devletin savaş hazırlığı

Sahte yurtseverler ve çoban yıldızı aydınlar
Tarihin defalarca doğrulanmış tanıklığı ile bilinmektedir ki, sahte yurtsever siyasetçilerin peşinden giden toplumların sonu yılan kaynayan kuyuların dipsiz karanlığıdır. Para, makam ve şöhret bataklığına saplanan o sahte yurtseverler adları üstünde sahtekârdırlar. Marazlı ruhlarını yurtseverlik ve halkçılık gibi cazibeli sözlerle perdelemede ve sinsi yüzlerini saklamada oldukça ustadırlar; halkı tilkice hileler ve makyajlanmış yalanlarla aldatmada üstlerine yoktur. Şarlatandırlar; sesleri gerçek yurtsever aydınlardan hep daha gür çıkar.

TKP/ML- TIKKO gerillaları “Daha fazlasını yapabilmek için çabalayacağız”
Daha önce e-posta yoluyla elimize ulaşan bir haberi sizinle paylaşmış ve bu haberlerden birinde Türkiye Komünist Partisi/Marksist-Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’ya bağlı gerillaların 19 Mayıs günü Dersim’de yol kesme eylemi gerçekleştirdiğini aktarmıştık.
Yine elimize e-posta yoluyla ulaşan bir haberde bu yol kesme eylemini gerçekleştiren gerillalarla bir söyleşi gerçekleştirilmiştir. Biz de bu söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz:

TKP/ML TİKKO Dersim Bölge Komutanlığı
TKP/ML TİKKO gerillaları komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişinin 41. yıldönümü vesilesiyle bir açıklama yapti ve çeşitli eylemler gerçekleştirdiler. Elimize e-posta yoluyla ulaşan açıklama ve eylemleri güncelliğinden kaynaklı okurlarımızla paylaşıyoruz:
İbrahim Kaypakkaya ölümsüzdür!

Kalbimize saplandı 5 bıçak… (video)
Dersim: 2 Şubat 2011 tarihinde şehit düşen TKP/ML MK üyesi Sefagül Kesgin, TİKKO Bölge Komutanı Nurşen Aslan ve TİKKO komutan ve savaşçıları Gülizar Özkan, Derya Aras ve Fatma Acar’ın mezar yerlerinin açıklanmasının ardından cenaze töreni Dersim Merkez’de gerçekleşti. Yüzlerce insanın katıldığı cenaze töreni ardından şehit düşen gerillalar, kavga yeminleri ve savaş sloganları ile Dersim Belediye (Asri) Mezarlığı’na defnedildi.

Mayıs’(lar)ımızın anlatıp,hatırlattıkları
“Ego contra mundum”[2]
Erdoğan’ın, “Biz bu ülkede hiçbir gerilimin kaynağı değiliz… Berkin Elvan’ın anmasını yapıyorlar... Her ölüm hadisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir...
Bütün bu araçların üzerine bu teröristler camları kırmaya çalışıyorlar. Polis eli kolu bağlı mı kalacak, bir şey yapmayacak mı? Nasıl sabrediyorlar anlayamıyorum. Hiçbir medya yaralanan polislerin durumu ne olacak demiyor…”[3] diye haykırdığı zor ve zorlu günlerden geçerken; acı çekiyoruz.

Bejdar'ın tutsak alınamayan şiirleri [*]
“Şiir hayatın özetidir.”[1]
Bejdar Ro Amed…
Kürt şiirselliğiyle yüklü bu adı ilkin -olasılıkla Amed’de, Kürtleri “te’dip”te kararlı, rejimin sadık bekçisi, dediğim dedikçi, işgüzar bir nüfus memurunun dayatmasıyla kayda geçilmiş Türkçe bir adın yanına parantez içinde çiziktirilmiş olarak gördük, Kürt coğrafyasındaki cezaevlerden birinden gelen zarfın üzerinde…