Pazar Eylül 22, 2024

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Tayyip bir kaç gün evvelden tartışılmaz bir şekilde  zaferini ilan etmemiş miydi ki...

Emekçinin - emeklilerin hali de o zamanlarda "niçe" değil miydi...

O zamanlarda  da hemi şimdi hiç olmadığı gibi millet yağları, makarnaları fiyatları yarın ne olacak diye koli koli; mağazaları yağmalarcasına,  birbirlerini de ezerlercesine aldıklarını televizyonlarda seyir etmediydik mi ki...

Sonra... sonra.... kuzucuğum ne zamandan beri biz proletaryaların midesi de...

Sanki seçimlere altılı  masa da katılmamışta....

Altılı  masanın adayi da tek başına seçimlere katılmışta...

Zıp zıp mahirler ile veliler de altı masanın adayı bol keseden milletvekilliği dağıtırken yanında da değillermiş gibi de...

Hadi tüm bunlardan da vazgeçelim.

Dostlukların, karekterlerin; partilerince taşınan kitlelerin...

"İnsanların Satıldığı Meydan"   Saraçhane...

... haline getirilen yerde partisinin içerisinde bir kaçı kişinin de başına diktirilircesine yardımcı yapılmış olmasından da vazgeçelim...

O yardımcı ilan edilenlerden biri de ekranlarda hepimizi gözyaşına boğdururcasına partisinin başkanına: "baba.... baba..." partisinin başkanı da ona: "evladım, evladım..." diyerek koşupta sarılmamış mıydı...

O hani girdiği her delege oylamasında kazanamayan, parti başkanının kontenjanıyla da kazanabileceği yerde milletvekili olabilen imajör, nankör, andan bey'in bahçıvanı kılıklı; hani şu parti başkanının veda konuşmasında gözyaşlarına boğulan o insan da var ya...

Ahhh.... yazamayacağım kuzucuğum... yazamayacağım...

Dilim varmıyor.

Sonunu getiremeyeceğim.

Kelimeler boğazımda düğümleniyor.

Seçimlerde, kongrelerde

O sandıklar... o sandıklar...

Açılırken....

Senatonun merdivenlerinde inen o insanları; .... oğlu'larıyla nankörlerle, satılan  karekterlerle, bir olup hançerleyen...

her  oyu... her  oyu.... her  oyu...

İyi ki aşk-ı memnun'un yazarı halid ziya bey bizim zamanımızda yaşamamıştı kuzucuğum...

İyi ki de yaşamamıştı.

Yoksa masallah halid ziya bey; ... oğluyla bir olup  babayı....

takavuta.... ayıran biz proletaryaları görseydi aşk-ı memnun biz proletaryalar açısından şimdi okuduğumuz gibi bitter ile behlül arasında geçen bir aşk hikayesi olarak yazılmayacağı kesindi.

Ve dünya aleme de rezil hüsran olurduk kuzucuğum rezil hüsran.

Hırsızın hırsızlığını, yanlış yolda giden insanında yanlış yolda gitmesini kendi mahallesinde  gerçekleştirmediği o eski güzel günlerde nerede kaldı öyle.

Ah kuzucuğum  ah...

Kırk ziyarete; kırkta  türbeye yakılmış mumumuz olmalı ki biz proletaryaların başına da böyle şeyler gelmedi.

Ve yeniden tüm bunlardan da  faz geçersek...

Masa üstüne saçılan dolar kulelerinden...

Veyahut da

Tip'lilerin başarısız er lütfü'yi kurtarma operasyonundan...

Veyahut da

Beyaz türk memurlarının peşinde koşturulan proletaryalardan...

Veyahut da

Burjuva partilerinin sahibine göre kişnediklerini; çığrında çıkan tanju özcanlarında  parti de kovulduğunu...

ceplerine koydukları dolar kuleleriyle...

"yetmez ama yine de chp" diyerek unutan gazeteci, televizyoncu; sözde muhalefet partilerden...

Veyahut veyahut da

İstanbul'da, ankara'da.... falanda filanda delegelerin, proletaryaların - kür

solun sağını satın aldığını görerek yeni paradikmalara uygun...

antalyalarda,  uşaklarda, bolularda, afyonlarda vb.. vb... yerlerde işçiler, kürtler ... saldırıya uğrarken... bu saldırılara gocunmadan; oy veren, kazandıran...

proletaryaları, kürtleri de...

proletaryaların, kürtlerin görmesinden de vazgeçelim.

Ya, kuzucuğum....

Ya, proletaryacığım...

Başına bir felaket gelmeden...

Eşekten de düşmeden...

Soyuttan; togg'tan, kağandan, uçak gemisinden, uzaya  giden ilk türk insanı kavramından kurtulup...

Bir kaç tahtanın, bir kaç tuğlanın ayırdığı büyük metropollerin odalarında beş on kardeş aile yaşarken; evlerimizi yıkacak olurlarsa hepimize de  ev verirler; bizleri de borçlandırırlar mı gibi sorularla da karşı karşıya kalmadan...

Hayatlarıyla ilgili her türlü politikaları deprem bölgesi harici hiç bir yerde satın almadığını bilimsel olarak (seçimlerle) ispatlamış....

Proletaryacığım.....

Ne zamandan beri de tüm bu olup bitenleri, yaşananları midelerimiz bulanmadan, yüzümüzde kızarmadan, onurumuzda incinmeden... kabul eder olduk, satında alır olduk onu bilmem.

Tek bildiğim...

Proletaryaların davranışlarının örgütlenme şeklini belirlediğidir.

Ve....

Muhalefet, iktidardan daha beceriksiz daha güvensiz daha çirkef bir haldeyken...

Seçimlerde bilimsel olarak hareket ettiğini ispatlamış proletarya....

Bu muhalefeti satın alıyorlarsa...

beceriksizlik, basiretsiz konusunda muhalefete;  tayyip'ten daha çok güvenmelerindendir.

Bakalım hele soğuk bir on günlük bayram tatilinde ege sahillerini tarihinin hiç olmadığı kadar dolduran....

"mutsuz, huzursuz...."

"ayaklandı ayaklanacak olan"

bu proletaryaların muhalefetle olan aşkı, bütünleşme çabaları da ne  zamana kadar sürecek...

Ne kadar da başarılı olacak.

3855

Ergün Aslan

Ergün Aslan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Ergün Aslan

Bazı tartışmalar üzerine / Umut munzur

Değerlendirme ve tespitlerimize başlamadan önce “zorunlu” bir açıklama yapma ihtiyacı duyduk. Mayıs ayında İştiraki dergisinin blog sayfasında yayınlanan “Eskiyen Ne Varsa Atalım” başlıklı araştırma-değerlendirme yazımızdan sonra mail adresimize olumlu yönde eleştiriler ve katkılar geldiği gibi olumsuzlayan eleştirilerde aldık. Bu eleştirilerin her biri bizim açımızdan oldukça değerlidir. Değerlendirmelere dönük yazımız içerisinde de belirttiğimiz üzere eleştirilere açık olduğumuzu, değişeme dair yanlış değerlendirmelerimiz olabileceğini de peşinen kabul ettik.

Avrupa'da Komünist olmak suçsa ben de Komünistim!

Hani, kişi hak ve özgürlükleri, düşünce özgürlüğü esas alınmaktaydı. Hani ,'çoğulculuk, Avrupa demokrasisinde olmazsa olmazdı. Hani' kişinin düşünce özgürlüğü her şeyin üzerinde görülmekteydi. Bu örnekleri Avrupa 'demokrasisi için daha da çoğaltabiliriz. Avrupa emperyalizminin başı olan, Alman emperyalizminin geçmiş siciline baktığımızda geçmişinin ne kadar kanlı ve toplu katliamlarla dolu olduğunu görürüz. Yakın yüzyılımızın en eli kanlı emperyalist devleti Alman devletinden başkası değildir. Amerikan emperyalizmine taş çıkartır kirliliğe sahiptir.

Şehrin yara izleri

Gece 12 saat. Yani 24:00! 2 Temmuza birkaç gün var! Şehrin merkezindeki kilisenin önünde yaklaşık 50 kişiyiz. Ne olacağına, nasıl bir yolculuğa çıkacağımıza ilişkin sadece kaba bir bilgimiz var!

Bir hemşire konuşuyor, yüzünde duman izleri; “bombalanmanın ne olduğunu bilmeyen, tasavvur bile edemez. Yanmanın ne demek olduğunu görmeyen, bunu hayalinde bile canlandıramaz….

Rojava’nın işgaline müsaade etmeyeceğiz!

Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de suların yakın zaman durulmayacağı çok açık! Mezhep, aşiret ve bölgecilik üzerinden gelişen savaşlar, başta Türkiye ve İran olmak üzere bölge devletlerinin ve emperyalistlerin de müdahalesiyle her geçen gün daha fazla kanın dökülmesine yol açmaktadır. Türk devleti; Sünni mezhepçiliği ve Türk ulusçuluğu üzerinden bu kanlı savaşlarda Kürtlerin hiçbir kazanım elde edememesi düzleminde saldırgan bir politika yürütüyor.

Örgüt; ilkeleri, hukuku ve kolektif işleyişiyle vardır (1-2- bölüm)

Bazen aynı şeyleri, onlarca-binlerce kez tartışmak zorundayız. Bizim bunlardan ne bıkmak ne de kaçmak gibi bir lüksümüz var. Devrim bir ihtiyaç ve zorunluluk olduğu sürece, gerçekleştirilmesi için bir örgütlenme de bu örgütlenmeyi sürekli geliştirmek de bir ihtiyaç ve daha ötesi zorunluluk olmaya devam edecek. Örgüt demek, bir amaç için bir araya gelmiş insanlar demek. Ve hepimiz biliriz ki insan demek aynı zamanda sorun demektir. Üstelik çözümü de kendi içinde barındıran bu sorunlar, gelişmenin-ilerlemenin de esas dinamiklerinden birini oluşturur.

ALMAN DEVLETİNİN 15 NİSAN 2015 TARİHİNDE PARTİ FAALİYETÇİLERİMİZE EŞ ZAMANLI OLARAK DÜZENLEDİĞİ OPERASYON POLİTİKTİR, YANITIMIZDA POLİTİK OLACAKTIR!

Alman Adalet Bakanlığının emri ile 15 Nisan 2015 tarihinde eş zamanlı olarak TKP/ML faaliyetçilerine karşı son yılların en büyük ve bir o kadar da hukuksuz operasyonu yapıldı. Almanya’nın çıkardığı tutuklama kararıyla yürütülen operasyonda eş zamanlı olarak İsviçre’de 1, Fransa’da 1, Yunanistan’da 2, Almanya’da 7 kişi olmak üzere toplam 11 devrimci tutuklanmıştır. Almanya’nın iade talebiyle Fransa, İsviçre ve Yunanistan’da tutuklattığı devrimcileri Almanya’ya getirtip 129 a–b ‘Anti-terör’ maddesinden yargılamak istenmektedir.

Alman Devletinin Şizofrenisi!

Emperyalizm Savaş, Sosyalizm Barış Demektir!

Bugün yanı başımızda savaşlar sürerken ve bu savaşların ülke içine hızla yayılma potansiyeli taşırken, evrenseli unutup yerelle yetinmek ve bunun üzerinde siyaset yapmak zorunda kalıyoruz. Kürdistan’ı da içine alacak birbiçimde Ortadoğu’un bütünü, Asya ve Afrika’nın yarıdan fazlası, Latin Amerika’nın üçte biri fili bir savaşla içiçe bir yaşam sürdürüken, bunların nedenlerini ve bu savaşları çıkaran sisteme fazla dokunmadan ya da görmezden gelerek, salt yerel sorunlarla sınırlı kalıyor çözümlemelerimiz.

Açik sözlü olmak iyidir! 7 Haziran sonrasina dair degerlendirme

“Açık sözlü olmak iyidir, en kötü ihtimalle sonradan kaybedeceklerini en başta kaybedersin.”[1]

Kimilerinin “yanıt”ladığı(!)[2] “7 Haziran 2015 Seçimleri’ne Dair -Gerekçeli- Tavrımız”[3] başlıklı yazımızın ardından, şimdi 8 Haziran’a (ve sonrasına) ilişkin bir değerlendirme “farz” oldu.

Erdoğan Kaçak Sarayda Cami Açılışı Yaptı.

Türkiye ve Kürdistan’da  Türk Devleti savaş naraları  atıyor. Kan istiyor, katliam istiyor, zulüm istiyor, istiyor da istiyor... 

Bir su damlasına sığdırılan yaşam...

  

İstanbul Sefaköy’ün bir varoş mahallesinde konfeksiyon isçisi olarak Partimiz TKP/ML ile tanıştığında evli ve bir kız çocuğu babasıydı. Artvin Şavşatlıydı. Kendisini ilk gördüğümde bir korsan eylemindeydik, Sesi gür ve kalındı. 1999’da Partimizin İstanbul semt komitelerine yapılan operasyonda alınmıştı. Vatan emniyetinde Kaypakkaya yoldaşın “ser verip sır vermeyen” geleneğinin takipçisiydi. Konuşmadı. Direndi...

Türkiye Rojava'ya giremez!

  

Günlerdir Türkiye Rojava'ya ha girdi ha girecek haberleri servis ediliyor ve bu AKP medyasının PYD'yi DAİŞ'den daha tehlikeli yapma girişimleriyle de tırmandırılıyordu. Ki dünden bu yana HPG gerillalarının denetiminde Güney Kürdistan sınırları içerisinde bulunan medya savunma alanlarına Türk ordusunun ateşkesi de göz ardı ederek hala devam eden bir saldırısı söz konusu oldu. Yazının başlığında Türkiye Rojava'ya giremez, dedik. Peki öyleyse Türkiye ne yapmak istiyor!

Sayfalar