Pazar Kasım 10, 2024

TKP/ML Kadın Komitesi

 

Kadın Komitesi: “Kadınların öfkesi, isyanı ve örgütlü iradesi karşısında hiçbir diktatör duramayacak!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Özgürlüğümüzü, geleceğimizi emekçi kadın ellerimizle yaratalım! Buna gücümüz, buna bilincimiz, buna inancımız var! Unutmayalım, öfkemizin, isyanımızın ve örgütlü irademizin karşısında hiçbir diktatör, hiçbir iktidar sahibi duramaz!” dedi.

Elimize e-posta yoluyla ulaşan bir habere göre Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist’te bağlı Kadın Komitesi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayınladı. “Kadınların öfkesi, isyanı ve örgütlü iradesi karşısında hiçbir diktatör duramayacak!” diyen Kadın Komitesi “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nün tarihsel anlamını mücadeleyle güncelleyen kadınların direnişi, ataerkil sömürücü sistemlere, faşizme, baskı ve otoriterleşmeye karşı meydan okuyor!” şeklinde açıklamasına giriş yaptı:

“Tıpkı İzlandalı, Arjantinli, ABD’li, Türkiyeli, Kürdistanlı kadınlar gibi…”

Açıklama şu örnekler verilerek sürdürüldü: “Tıpkı aynı işi yapmalarına karşı erkeklerin yüzde 66.25'i oranında ücret alan İzlandalı kadınların ‘eşit işe eşit ücret’ talebiyle binlerce kadının katıldığı grevi örgütleyerek cinsiyetçi ücretlendirmeye karşı durdukları gibi... Ki İzlanda, kadınların en iyi şartlara sahip olduğunun iddia edildiği bir ülke konumundadır...

Tıpkı Polonya'da kürtajın tamamen yasaklanması yasa tasarısına karşı genel grev ilan ederek milyonları sokaklara döken kadın hareketi gibi... Ki Polonya, halihazırda Avrupa'nın en katı kürtaj yasalarından birine sahip bir ülke durumundadır....

Tıpkı Fransa'da yine ‘eşit işe eşit ücret’ talebiyle iş bırakma eylemi ve gösteriler düzenleyen kadınlar gibi... Fransa'da kadınlar ile erkekler arasındaki ücret fark yüzde 15.1 oranındayken, bunun anlamı ise kadınların yılın 38.2 iş gününde erkeklere kıyasla bedava çalıştıkları anlamına geliyor...

Tıpkı Arjantin'de kadınların, 16 yaşındaki kız çocuğunun tecavüze uğrayıp katledilmesinin üzerine ilan ettiği grevle, milyonlarca kadını sokağa dökmesi ve ‘Ni Una Menos!’ (Bir eksik olmayacağız!) demesi gibi...

Tıpkı ABD'de ırkçı-cinsiyetçi Trump'ın başkan seçilmesine karşı ABD'den Yeni Zelanda'ya, Avustralya'dan İngiltere'ye, Myanmar'dan Danimarka'ya birçok ülkede on binlerce kadının katıldığı eşzamanlı mitingler örgütlenmesi gibi...

Tıpkı ülkemizde çocukların, kendilerine tecavüz eden erkeklerle evlendirilmesini öngören yasaya karşı direnen ve yasayı OHAL koşullarında, sokaklarda geri çektiren kadınlar gibi... Tıpkı Her Halde Direniriz diyerek, sokaklardan çekilmeyen kadınlar gibi...

Ve yine tıpkı Kürdistan topraklarında, öz yönetim direnişlerinde, Rojava'da yıllardır DAİŞ'e karşı mücadelede düşmanın dizlerini titreten Kürt kadınlar gibi...”

“Sömürünün olduğu kadar direnişin de öznesiyiz”

“Kadın isyanı, direnişi, mücadelesi emeğinin, bedeninin ve kimliğinin sömürülmesine, yok sayılmasına karşı büyürken 2017 8 Mart'ının da gündemini ve hareket tarzını gösteriyor” diyen Kadın Komitesi, “Binlerce yıldır ezilmenin, yok sayılmanın, sömürülmenin öznesi olan kadınlar, artık giderek büyüyen boyutlarda direnişin ve mücadelenin de öznesi olduklarını kanıtlıyor. Kendi iradesi ve dayanışmasıyla dışarı taşırdığı isyanının karşısında ataerkil sistemin ve hiçbir taşıyıcısının duramayacağını öğreniyor ve öğretiyor” şeklinde sürdürdüğü açıklamasında “Geleceğin yaratıcısı kadınlardır” vurgusunu yaptı.

“İsyanlar, ayaklanmalar itiraz etmekle başlar”

Kadınların “hayır” da diyebileceğini öğrendiğinde ve ilk kez hayır dediklerinde büyük bir eşik atlamış olduklarına vurgu yapan Kadın Komitesi; sorgulamaların, isyanların, ayaklanmaların itiraz etmekle başladığına dikkat çekerek şunları söyledi:

“O güne kadarki ezilmenin, yok sayılmanın, sömürülmenin, toplumsal cinsiyet rollerinin sorgulanması için yolun açılması demektir bu. Zira, tüm sorgulamalar, tüm isyanlar, ayaklanmalar bir ‘itiraz’la başlar. İtirazın ilk baştaki büyüklüğü-küçüklüğü değildir isyanın niteliğini belirleyecek olan. Başlangıçtaki cılız bir ‘hayır’, kıvılcım olup bozkırı tutuşturabilir, iktidarları sallayabilir ve hatta yıkabilir. Yeter ki, itirazlar doğru bir noktada birleşsin, doğru yere yönlendirilsin. İşte biz de bu yıl 8 Mart'ı, güçlü bir şekilde itirazda bulunmamız, ‘hayır’ dememiz gereken bir süreçte karşıladık ülkemizde.

Zira AKP iktidarının 14 yıllık döneminde, yaptığı her icraatın, attığı her adımın kadın düşmanlığıyla yüklü olduğunu elbette en iyi bizler bilmekteyiz. Kadına yönelik şiddetin, tacizin-tecavüzün, cinayetlerin her gün katlanarak büyüdüğü, otoriter bir rejim olarak en büyük saldırıların kadınlara yöneltildiği koşullarda egemenler, daha çok sömürü için uyguladıkları faşizmi bir basamak daha yükseltmek için önümüze başkanlık sistemini koymuştur. Bu anayasa değişikliğinin en başta biz kadınların yaşamlarını tehdit ettiği açıktır. Bu gerçeklik, sadece AKP'nin karşısında yer alan kesimden kadınlar için değil, tüm emekçi, ezilen kadınlar için geçerlidir. Dolayısıyla emekçi kadınlar olarak, bu sisteme, ataerkiye güçlü bir HAYIR diyoruz!”

“Erk’in vesayetinden kurtulmayan bilinç, ataerkiyi yeniden üretir”

“Kadınların özgürleşmesinin ve nihai kurtuluşunun garantisi olan Partimiz TKP/ML'ye bağlı Kadın Komitesi olarak, kadınların özgür iradesini, bilincini, direnişini ve mücadelesini içermeyen hiçbir hareketin başarıya ulaşamayacağını kısa bir tarih okumasıyla dahi görebildiğimizi ifade ediyoruz. Cinsiyet bilinciyle harmanlanmamış, onun süzgecinden geçirilmemiş hiçbir siyasetin, anlayışın, zihniyetin bizim kurtuluşumuzu öngöremeyeceğini ilan ediyoruz” diyen Kadın Komitesi, erk’lerin vesayetinden kurtulmayan bir kadın bilincinin ataerkiye yeniden üreteceğinin atını çizerek açıklamasını şu vurgularla sonlandırdı:

“Kadınlar olarak, ne kadar politikleşirsek politikleşelim, hangi çeşit mücadeleye girişirsek girişelim, sınıf bilincimize cinsiyet bilincini katmadığımız, erk'lerin vesayetinden kurtulmadığımız sürece ataerkinin başka şekillerde ve fakat yeniden ve yeniden üretilmesine hizmet edeceğimizin farkındayız. Bunun için, mücadelemizi de erk'in gölgesinden kurtarmak zorunda olduğumuzun bilinciyle hareket ediyoruz. Çünkü biliyoruz ki bizim emeğimizin üzerinden yükselen iktidarları sallayarak yıkacak olan yine biz kadınların devrimci gücüdür. Biz'siz olmaz, Sen'siz olmaz!

Devrimci gücümüzü faşist ataerkil sisteme, diktatörlere karşı savaşta seferber edelim. Özgürlüğümüzü, geleceğimizi emekçi kadın ellerimizle yaratalım! Buna gücümüz, buna bilincimiz, buna inancımız var! Unutmayalım, öfkemizin, isyanımızın ve örgütlü irademizin karşısında hiçbir diktatör, hiçbir iktidar sahibi duramaz!”

48919

İstanbul' un Esareti Altında

Sobe...
Kitleselleştiremiyorsun diye korkma eternasyonalleştiremiyorsun diye kork.
Bir proletarya köylü için hayatta en zor olan anlatmak istediğini aristokrat bir şekilde anlatması gerektiğini düşünmesidir.
Sıkmayın kendinizi.
Gevşeyin..... gevşeyin....
Haa... şöyle.
Gerek yok  öyle aristokrat, aristokrat takılmaya.
Bakın aristokratça takılanların haline.
En basit misaliyle:
Sanki düne kadar biz proletarya köylülerdi ülkenin sosyo ekonomik yapısında sömürgeciliğin değişikliklere yol açmadığını söyleyen.

“Komünist AKP”ye Az Kaldı?

“...Az önce bakanımıza onu dedim, 'çaldın dedim biraz sabırlı olsaydın.' (02 Kasım 2014, R. T. Erdoğan) Böyle diyordu Erdoğan. Yanlış anlaşılmasın! Erdoğan'ın bu sözleri söylediği kişi, öyle 17–25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarında belgeleriyle açığa çıktığı ve istifa ettirmek zorunda kaldığı dört bakandan biri değil. Erdoğan bu sözü, şimdilerde ilan ettikleri “Yeni Türkiye”nin “resmi ideoloğu” olarak takdim ettikleri Necip Fazıl Kısakürek anısına verilen ödül töreninde yaptığı konuşmada sarf ediyor.

Nasuh Mitap geçti bu dünyadan…ismail cem özkan]

İlk söz bir bildirge ile söylendi, son söz henüz söylenmedi. Çünkü mücadele bitmedi. Devrimci yol engebelidir derdik, ama en önemlisi bir devrimci yolcu kutuplara gitse kendi yaşayacağı alan açar ve fikrimizin yayılması için nüveler kurar, geliştirir ve mücadeleyi kucaklar derdik...

"İnsanlık ölmüş " diyenlere güzel bir haber

Bin yıl geçti sanki cezaeviyle ilk tanışıklığımın üzerinden. Çok gençtim; çocukluğumda jandarma, falaka ve cezaevi  korkusuyla büyütülmüştüm. Konulduğum cezaevinin demir kapıları, beton duvarları ve göğün bağrına birer mızrak gibi saplanan nöbetçi kulelerinden ürkmüştüm.

Dışarıda akıp giden zaman o boğucu dört duvar arasında donup kalmıştı sanki. Girdiğim o mezardan çıkmak bana imkânsızmış gibi görünüyordu. Şimdi o günleri tebessüm ederek hatırlıyorum. Alıştım çünkü; başka bir kentteki evime gider gibi gidiyorum artık hapishaneye.

Serkan : Rober Koptaş

Her ölüm erken ölümdür demiş şair, ama doğru değil. Bazı ölümler gerçekten erkendir, bazıları değil, işin aslı bu.

25 Ekim günü kaybettiğimiz genç arkadaşımız Serkan Çağlı, onun erken ölümü, bizlere hayatın, hayatlarımızın, içinde boğuştuğumuz meselelerin nasıl küçük, nasıl bizler gibi fani, nasıl bizler gibi tek nefeslik olduğunu hatırlattı en çok.

Amaç içinde korku yaratmak olmasın

Varsa bir sorun sınıfsaldır.

Ahh... ah...Şimdi:

Çekilecek çilem mi ya...  bu çile.

Ya ulusalcılar olmasaydı.

Ya....  tkp, ip, chp ...   olmasaydı.

Kalkıp nasıl da: 

Yazılarındaki üslubuna bir olgunun, nesnenin, kapitalizmin.... geçmişini, bu gününü ve yarınını aktarabilen bir yazara senin söylediklerinin yanlış olduğunu yaşıyor olduğumuzdan anlıyoruz diyerek içine düşülen yanlışlığın görülmesi engellenebilirdi ki. (Partizanla, Halkın Günlüğünün Bismarckcılık tartışmalarına bak )    

İyi ki ulusalcılar var.

İyi ki de bu tkp, ip, chp... var.

29 Ekim TC şovenizm bayramı

Yine bir 29 Ekim ve yine bayraklarla süslü devletin şoven politikalarına bağlı törenler ve devlet yetkililerinin zırvalamaları, yine tek millet-tek dil - tek din naralarıyla perçinlenecek kutlamalar zinciri. Yine; çocuklar zorunlu olarak törenlere sokulacak ve onlara göre "cumhuriyet bekçiliği" sıfatına biçilecek! Zoraki dedik, aslında tam olarak TC'nin cumhuriyet tanımı bundan ibarettir. Faşist militarizm zoruyla, 1923’den bugüne ezilen

Kürtler, Kobane Direnişi, Emperyalizm ve “DEVLETE İSYAN DEVRİMCİLİĞİ!”

Rojava kantonlarından biri olan Kobane'ye yönelik (IŞ)İD saldırısına karşı gösterilen direniş bir ayını geride bırakırken; direnişin etkileri çeşitli açılardan TDH ve reformist cenahta tartışılmaya devam ediyor. Son olarak bu tartışmaya, Kobane Direnişi'ne TC devletinin tüm “rezervlerine” rağmen, ABD emperyalizminin askeri ve tıbbi yardım yapmasıyla bir “anti-emperyalizm” tartışması da eklenmiş durumdadır.

Var Olan Duruma Saldırmak...

Komünistler, nesnel durumu kabullenerek, teslim olmak değil, tersine, onun çelişmelerini doğru bir şekilde analiz edip,  koşulları devrimci bir tarzda değiştirme mücadelesinin prensibine sahiptirler. 

 

RE NEDEN HOVİTİYA IŞİD !

RE NEDEN HOVİTİYA IŞİD ! ԲԱՐԲԱՐՈՍՆԵՐԻՆ ՃԱՆԱՊԱՐՀ ՉԿԱ !BARBARLARA GEÇİT YOK !

‘Şengal ve Kobanê‘de Yükselen Direniş Ruhuyla Gençlik Festivalimizi Sahiplenelim, Direnişe Ortak olalım!!

Yeni Demokratik Gençlik (YDG) Kobanê’de gelişen direnişe ve 24. Gençlik Kültür Sanat Festivaline dair bir açıklama yayınladı. Gençlik Kültür Sanat Festivalin’de elde edilecek gelirin bir kısmının Kobanê direnişine aktarılacağı belirtilen açıklamada, Festivalin daha yüksek seviyede sahiplenilmesi için çağrıda bulundu.Yapılan çağrınan tam metni ise şöyle;
 

Şengal ve Kobanê‘de Yükselen Direniş Ruhuyla Gençlik Festivalimizi Sahiplenelim, Direnişe Ortak olalım!!

Sayfalar