Tutsak YDK’lı yazdı “Riha zindanlarından yükselen sloganlarımız birçok yerde haykırıldı! Umutluyuz!”

Dışarıda yeni bir gün doğuyor. Bugün diğerlerinden çok farklı bizler için… Günlerdir hazırlığını sürdürdüğümüz, büyük bir heyecanla karşılamaya hazırlandığımız bir gün… Yeni günün ilk saatlerinde güneşin doğuşunu doyasıya seyredemiyoruz belki ama heyecanımız, coşkumuz ve inancımızla koğuşun içerisinde kendi güneşimizi doğuruyoruz. Bütün arkadaşlarımızla (toplamda 22 kişi olduk bile) uyandığımız andan itibaren saçlarımızı şekil şekil örgülerle bezeyerek, kollarımıza burada yaptığımız mor ağırlıklı bilekliklerimizi takarak, en güzel giysilerimizi giyerek güne hazırlanıyoruz. Bu hazırlıklar biraz uzun sürüyor ki, günün anlam ve önemin haykıracağımızı, sloganları atacağımız saati birkaç dakika kaçırıyoruz. Kaçırdığımızı ise diğer siyasi koğuştan gelen zılgıtlar ve sloganlardan anlıyoruz. Koşarak havalandırmaya çıkıyoruz. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren tüm kadınlar için saygı duruşunun ardından Türkçe, Kürtçe sloganlarımızı, zılgıtlarımızı diğer koğuştan gelen seslere katıyoruz. Sonra başlıyor halaylarımız…
“OHAL’e, erkek ve devlet şiddetine karşı kadınların kocaman HAYIR’ı…”
Bugün 8 Mart dünya Emekçi Kadınlar Günü. Katledilen, şiddetin her türlüsüne maruz kalan, emeği yok sayılan kadınlar olarak isyanımızı haykırdığımız, erkek ve devletin saldırılarına karşı akın akın sokakları-meydanları doldurduğumuz bir gün. Bizler, yani erkek devlet tarafından bedenleri tutsak edilen ancak kadın bilinciyle bu duvarları da yıkan kadınlar olarak sokaklardaki ve meydanlardaki hemcinslerimizin sesine Riha zindanlarından ses katıyoruz. İçeriden yükselttiğimiz sesimiz, dışarıda binlerce kadın tarafından haykırılıyor biliyoruz ki. Nitekim akşam saatlerinde izlediğimiz haberler bunu gösteriyor. Kadınlar meydanları doldurarak; OHAL’e, erkek ve devlet şiddetine karşı seslerini yükseltiyorlar. Sesimizi kısmaya, sokağa çıkmamızı engellemeye, kendisine yönelik muhalefeti tümden yok etmeye çalışanlar, kadınların kocaman HAYIR’ı ile karşı karşıya kalıyorlar.
“Akşam oldu, havalandırma kapandı diye durur muyuz hiç?”
Tutsak kadınlar olarak bizler de HAYIR’a gün boyu ses veriyoruz. Sabah saatlerinden havalandırmanın kapatıldığı 17.30’a kadar sloganlarımızı zılgıtlarımız izliyor, zılgıtlarımızı halaylar… Her duraksadığımız anda diğer siyasi koğuştan kadın arkadaşlarımızın sesini alıyoruz. Yani gün boyunca kadınların isyan-direniş sloganları hapishaneden eksik olmuyor. Havalandırmanın kapatılması için gelen gardiyanlara “Jin, Jiyan, Azadi” diyoruz inatla. Akşam oldu, havalandırma kapandı diye durur muyuz hiç? Elbette ki durmuyoruz, yapacağımız etkinliğin hazırlıklarına girişiyoruz. Hepimiz günlerdir hazırlığını sürdürdüğümüz görevlerimizi layıkıyla yerine getirmek için didiniyoruz.
Ve etkinlik saati gelip çatıyor. Yatakhane kısmını sahne ve seyircilerin oturacağı kısım olarak ayırıyoruz. Herkesin bir görevi var etkinlikte, seyirci kısmında oturan yüzler değişiyor bu nedenle. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tarihinin anlatılarak başladığı açılış konuşması, 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında OHAL ve KHK’lerle kadına yönelik saldırılardan bahsedilerek devam ediyor. Kapatılan kadın kurumları, emeğine sendikalı olarak sahip çıktıkları için ihraç edilen emekçi kadınlar, tutuklama furyasının kadındaki yansıması ile devam eden konuşmada darbe girişiminin ardından arşa çekilen “erkek iktidarı”nın saldırılarına da yer veriliyor. Bu saldırıların kadın mücadelesini engelleyemediği ve engelleyemeyeceğini söyleyen kadınlar Kürtçe-Türkçe yapılırken son söz “biat etmeyeceğiz” oluyor. Tiyatro, şiir ve koro ile devam eden program boyunca her “eksiği”mizi, aynı şekilde yanlışımızı alkışlar örtüyor, zılgıtlar heyecanımıza yenik düşmemizi engelliyor. Kadın dayanışmasının somutta ne olduğuna hapishane koşullarında tanıklık ediyoruz bir kez daha.
“Düşlerimiz yarım kalmayacak biliyoruz!”
Günlerdir hazırlandığımız programımızı bitirirken tatlı bir yorgunluk sarıyor hepimizi. Sanmayın ki uyuduk sonrasında! Saatler sürecek olan sohbetlerimizi, paylaşımlarımız başlıyor bir çay ve günümüze özel çıkardığımız lokum eşliğinde. Hayaller kuruyoruz dört duvar arasından sıyrıldığımızda neler yapacağımıza dair. Yarım kalmış hayallerimizi tamamlayacağımız günleri düşünüyoruz. Düşlerimiz yarım kalmayacak biliyoruz!
Umudumuz, coşkumuz ve inancımızla güneşi doğurduğumuz koğuşta, bu defa akşamı içimizde kendimize ve birbirimize verdiğimiz sözlerle bitiriyoruz. Karanlık basmıyor hiçbir yanı! Lambaları kapatırken bile! Umudumuz bizim ışığımız, o ışık hiç sönmeyecek…
Riha 2 No’lu T Tipi Hapishanesi’nden tutsak bir YDK’lı
Son Haberler
Sayfalar

İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!
İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..

Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim
Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların yürütüldüğü bir süreçten geçerek bugünlere geldi.

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”
“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]
“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.
“5N 1K değil miydi?” denecek olursa… Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…
Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]
“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]
Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.
“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:
“her şey akıyor
her şey akıyor, panta rei ve irin
akıyor kalbimize, senin ve benim;
yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]
“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]
Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…
Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal…

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2
Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.
Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]
“Durgunsa ya da suskunsa insan,
mutlak bir nedeni vardır.
Suskunluğa aldanma,
herşeyin bir zamanı var!”[2]
Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…
Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]
“Bir yazarı okumak, yalnızca
neler söylediğini öğrenmek değildir;
onunla birlikte yollara düşmek,
onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2
Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2
DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]
“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]