Ulus devlet kapitalist sistem için gerekliydi…

Ulus devleti kapitalizm için gereklidir, işçi sınıfının iktidarında ulus devletine ihtiyaç yoktur, eğer ulus devleti içinde işçi sınıfının iktidarını kuruyoruz diyorlarsa orada kapitalist sistem gizli ve üstü kapalı bir şekilde varlığını koruyor anlamındadır, çünkü ulus devlet sadece kapitalistler için sermaye birikimi için gerekli bir başlangıçtı. Evrensel olan bir sistemin sınırlara ve paranın akışını engelleyecek farklılıklara artık ihtiyacı yoktur, çünkü sermaye kendi varlığını garantiye alırken aynı zamanda kara para ile yasa dışı işlerini yaptıracak araçlar da yaratmaya devam ediyor.
Feodal düzeni yıkan ve yeni bir sistem geliştiren kapitalizm başlangıçta ihtiyaç duyduğu ulus devletinden bugünlerde vazgeçiyor, çünkü artık ulus devleti ayağına bağ olmakta ve krizin esas nedenleri arasında yer almaktadır. Kapitalist sistem iki büyük buhranını dünya savaşı ile aşmaya çalışmış olmasına rağmen, yapısal olan krizini kısa süreli olarak ötelemekten başka şey yapamamıştır.
Kapitalist sistem kendi kendisini yenileyen ve her bunalım döneminde kendisine göre çözüm yolları bulan ve ömrünü uzatmaya çalışan bir organizasyondur. Bu organizasyonun kendisine özgü yasaları vardır. Bu yasalar başlangıçta ihtiyaç duyduğu sermaye birikimi için önemli olan ulus devletinin sınırlarını koruyan ve yeni sömürü araçları yaratmak için geçmişten aldığı emperyalist konumunu korumuş ve geliştirmiştir. Bugün ulus devleti fikrine sadece eskide kalmış ulus devleti içinde mücadele etmeye koşullanmış beyinler sahip çıkmaktadır. Kapitalist sistem evrenseldir, mücadele eden sınıf da evrenseldir.
Yukarıda yazdığım düşünce içindeyim ve ulus devletini her daim sorunlu görmüşüm; savunamadım, savunanları ve bayrak peşinde koşanları da hiç anlamadım. Hiç bir ulus diğerinden üstün değildir. Bir ulusun altında başka ulus olmaz, eşittir ve aynı zemin üzerinde ve toprak üzerinde kardeşcesine yaşamasını savundum.
Hakim olan ve dominant olan ulusun diğerlerini ezdiğini, yok saydığını, asimile etmek için her türlü devlet aygıtını kullandığını yaşayarak gördüğüm için belki ulus devlete sahip çıkamadım ve onun kurucu babalarına eleştirel baktım. Evet, başlangıçta ulus devlet o dönemin ruhu içinde anlaşılır ve onlara dayatılan bir sistemdi. Ellerinde ki seçenekleri ‘ulus devleti’ lehine kullanmış ve tek devlet, tek bayrak, tek yurt, tek, dil, tek din ve de tek mezhep yaratmak ve toplumu homojenleştirmek için geliştirilen ama sermeye birikimi için gerekli ulusal burjuva yaratmak için uygulanmış bir projeydi. Bu proje yüzyıldır hakim bir şekilde sürüyor ama son otuz yıl için soğuk savaşın sonlanması ile birlikte sistem başka bir evreye doğru eğildi ve ulus devlet iflas etti.
İflas eden sadece Sovyet sistemi değildi, kapitalistlerin eli ile yaratılan ulus devleti de iflas etmiş ve batmış geminin malları gibi devletin elinde ki oluşturulmuş olan kurumlar ve artı değer üreten tüm kurumlar kapitalistler arlarında özelleştirme çılgınlığı içinde yağmalamıştır.
Ulus devleti o coğrafyada yaşayan ulusun mutluluğu için vardı, onların geleceğini garantiye alması demek sınıflı toplumda kapitalistler lehine barış ortamın korunması anlamına geliyordu. İşçi sınıfına bazı haklar tanımış ya da işçi sınıfı mücadelesi sonucu haklarını almış olması o hakların geri ellerinden alınmayacağı anlamına gelmiyordu, işte bu yağma döneminde o haklar işçilerin ellerinden alınmış ve işçileri birey olarak kendi kaderleri ile baş başa bırakmıştır.
Ben, kapitalistlerin çizdiği devletlerin ve siyasi sınırları da hiç tanımadım. Kavga, işçi sınıfının sermeye sahibi kapitalistlere karşı kavgasıdır ve o kavganın kazanılması ancak sınıf dayanışması ile olacağı inancı içindeyim. Hangi ulus iktidara gelirse gelsin kavga bitmez, çünkü uluslar bugün kapitalistler için tüketici olmak için vardır. Bu sınıf kavgasını kapitalistlerin belirlediği sınırları kabul edip o sınırlar içinde kavga veriliyorsa ortada sınıf kavgasının olmazsa olmazı sınıf dayanışmasını zayıflatmak vardır.
Kapitalistler için bir bayrak altında o ulusun düşmanı olarak gördüğü ve her türlü özgürlük hareketini sisteme karşı yapılmış hakaret olarak algılayan ve onu bastırmak için pratikte öğrendiği hakları hakim olduğu ulus devleti içinde işçi sınıfına verir ki, işçi sınıfı sistemden kurtulmak yerine biraz daha rahat yaşaması için kavga versin, ekonomik istemli, yaşam kalitesini biraz daha iyileştirmesini isteyen tüm mücadele yönetmeleri kurtuluş kavgası olamaz.
İşçinin ulusu olmaz. İşçinin alın teri olur, alın terinin bayrağı da sınıf bayrağıdır.
Bir iş yerinde hangi ulustan, hangi etnik kökten geldiğine bakılmaz, emekçi sömürülür, ezilir, yok sayılır ve verilen görevi yerine getirmesi beklenilir.
Sınıf kavgasında ulus, etnik, din kimliğini öne çıkarmak demek, sınıf dayanışmasını parçalamak ve baştan yenilgiyi kabul etmek demektir. Kapitalist sisteme karşı direkt mücadele etmeyen tüm yöntemler bir anlamda sistemin daha iyi işlemesi için yapılmış küçük dokunuşlardır.
Ulus devleti içinde ulus bayrağı ile sınıf kavgasını verdiğini söyleyenler kendilerini kandırıyor ve sınıfı parçalayan kapitalistler ile işbirliği içinde olduklarının üstünü örtüyorlar demektir. Bu gerçektir ama kimse çıkıp açıkça bu gerçeği haykırmak istemez, çünkü sınıf kavgası verdiğini söyleyen sendikalardan, partilerden ve diğer demokratik kitle örgütlerinden ya nemalanıyorlardır ya da çıkarları gereği bu gerçeğin üstünü örtüyorlardır.
Evrensel olan bir sisteme karşı ulus merkezli mücadele olmaz, emek evrenseldir düşmanı kapitalizm gibi. Kapitalistler her an hareket halindeyken, sınıf durun dinlenelim, bizim ülkenin üzerine güneş henüz gelmedi beklentisi ve bekleyişi içinde olamaz...
Kavga sınır tanımaz, örgütünü sınır tanır halede tutarsanız o kavga kurtuluş kavgası olmaz, artı değerden birazda biz faydalanalım kavgası olur...
Kapitalistlerin bugün ulus devletini yok ettiği bir süreçte, işçi sınıfının devletini savunanlar ulus devletin yaratmış olduğu tahribatları göz öne alarak nasıl bir devlet istediklerini ve nasıl bir evrensel mücadele etme yöntemi seçeceklerini netleştirmeliler. Komünist manifestoya dört elle sarılarak yeniden yorumlanmalıdır.
“Komünistler, görüş ve niyetlerini gizlemeyi reddederler. Amaçlarına ancak bugüne kadarki tüm toplumsal düzenin zorla yıkılmasıyla ulaşabileceklerini açıkça bildirirler. Varsın egemen sınıflar bir komünist devrim ürküntüsüyle tir tir titresinler. Proleterlerin, zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yok. Bir dünya var kazanacakları.
Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin!”
İsmail Cem Özkan
Son Haberler

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]
hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik
Proletaryalarla sohbet.
Ah... ah... kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Hemi de kaçımız.
Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.
Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.
Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.
Belki de... sadece bu konularda da değil.
Başka konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!
Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi
Giriş:
Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!
"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı
Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz.

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan
Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı
Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi
Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!
Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi
Giriş:
İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.