Cuma Nisan 18, 2025

Unutmamak, Devrimci Bir Eylemdir…[*]

“Daha güzel değil hiçbir şey

Birbirimize bir orman gibi bağlanmaktan.”[1]
 
Ağustos sonlarında düştü posta kutumuza Hasan. Kapağında gencecik, temiz yüzlü, tipinden Balkan kökenli olduğu az-çok kestirilebilen, yakışıklı bir delikanlı fotoğrafı. Bir Kitabın alışılmadık biçimde adı tek bir isimden oluşuyor: Hasan.[2] Yazarı Ankara’dan, öğrencilik yıllarından, Özgür Üniversite sıralarından tanıdığımız bir genç kadın, Aslı Esma Karaca.
“Peki Hasan kim” mi? 60 yaş üstü devrimcilerin aklına kazınmış bir olayın, aktörlerinden biri: Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamını engellemek için dönemin Jandarma Genel Komutanı Kemalettin Eken’i kaçırıp rehin almaya kalkışan dört kişilik gruptan THKO’lu Hasan Ataol.  (Diğerleri Ergun Adaklı, Sefa Asım Yıldız ve Niyazi Yıldızhan.) “Göğe hücuma kalkan” dört devrimci genç, ellerindeki parayı ancak yetirebildikleri kiralık tek kapılı arabayla kuvvet komutanının aracının önünü kesmiş, ama kapı kilidi tutukluk yaptığından, içlerinden ancak önde oturan bir tanesi araçtan inerek Kemalettin Eken’e silahını doğrultmuştu: Hasan Ataol. Vuruldu, yaralandı. Üç yoldaşı araçtan indiklerinde polislerle çatışmaya girdiler. Niyazi Yıldızhan, nam-ı diğer “Keko Niyazi” orada yitirdi yaşamını. Asım Yıldız yaralı “ele geçirildi”. Hasan Ataol ile Ergun Adaklı, kaçabildiler.
Hasan, geri dönüşlerle güvenlik güçlerinin elinden yaralı olarak kurtulan Hasan Ataol’un öyküsünün izini sürüyor. Ayakkabı tamircisi bir baba, terzi bir ananın tek oğlu, dört ablanın göz bebeği, zeki mi zeki bir “kızancık.” Kırklareli’nde geçen ve henüz lise çağındayken kanserden yitirilen baba ile birlikte apansız terk edilen şen bir çocukluk… ODTÜ yılları; mühendislik fakültesinde kafayı makine mühendisliğine takmış gencecik bir delikanlının, bir yandan annesine yük olmamak için deniz harp okuluna kaydoluşu (yüzme bilmeyen bir bahriyeli!),  bir yandan da devrimci fikirlerle tanışması, Deniz Gezmiş’le, Yusuf Aslan’la, Sinan Cemgil’le, Hüseyin İnan’la ve 68’in diğer cevahir yüreklileriyle kurulan sıcacık, hesapsız-kitapsız, gözü kara dostluk… Uğruna bir saniye duraksamaksızın ölümü göze aldıran cinsinden…
Deniz’lerin banka soygununda Ankara’da saklanmalarına “yardım yataklık”tan başlayıp, idamlarını engellemek için Jandarma Genel Komutanı’nı rehin almaya kalkışacak kadar gözü kara…
Ve kaçak günleri: Ankara, Malatya sonra Filistin… Ömer Bin Velid adıyla El Fetih saflarında geçirilen altı ay. Ama aklı fikri, ülkede yarım bıraktığı işlerdedir; Avrupa’ya geçmeyi reddederek kaçak yollardan Türkiye’ye döner, Malatya, Adana, Maraş kırsalında geçirdiği birkaç ayın ardından yakalanır. Sonrası 25’inden 35’ine dek 10 yılını geçireceği cezaevi…
Hasan Ataol bugün 70’li yaşlarında, torun sahibi bir filinta… Bu coğrafyanın genç devrimcilerine 68’in, Deniz’lerin emaneti. Bu emanete sahip çıkmak gerek…
Aslı Esma Karaca’nın kaleme aldığı, Nurhan Yapıcı’nın çizgileriyle zenginleştirdiği Hasan, böyle bir ahde vefa örneği. “Demirin tuncuna, insanın piçine kaldı”ğımız bu lanetli çağda, “o güzel atlara binip çekip giden o iyi insanlar”a dair… Yeryüzünde her şeyin alınır-satılır olmadığına, insanların özgür, eşitlikçi bir dünyanın kuruluşuna omuz vermek için kendi yaşamlarını tereddütsüz hiçe sayabileceklerine, dostlukların çetin, yürekten ve hesapsız-kitapsız olabileceğine dair… Hiç akıldan çıkarmamalı; unutmamak, devrimci bir eylemdir…
Teşekkürler Hasan. Yapmayı düşlediğin, yaşadığın her şey için. Teşekkürler Aslı Esma ve Nurhan. Bize Hasan’ı ve o duru, gözü pek yoldaşlık yıllarını unutturmadığınız için…
 
18 Ekim 2020 12:14:37, İstanbul’dan.
 
N O T L A R
[*] Newroz, Kasım 2020…
[1] Paul Eluard, “Yaşamak”.
[2] Aslı Esma Karaca, Hasan, Sosyal Araştırmalar Vakfı (SAV) Yayınları, İstanbul, 2020, 159 sayfa.

 

5517

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Sibel Özbudun

1956 yılında,İstanbul'da doğdu. Üsküdar Amerikan Kız Lisesi'nden mezun olduktan sonra, Fransa'ya giderek, üç yıl süresince Fransa'da dil ve Paris VII ve Paris X Üniversitelerinde sosyoloji öğrenimi gördü. Türkiye'ye döndükten sonra,İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü'ne girdi. Mezun oldu. Uzun süre yayıncılık (Havass ve Süreç Yayınları) ve çevirmenlik yapan Özbudun;

 

1993 yılında, Hacettepe Üniversitesi Antropoloji Bölümü'nde yüksek lisans eğitimi görmeye başladı. 1995 yılında,aynı bölümde araştırma görevlisi oldu. Doktorasınıda aynı üniversitede verdi. İngilizce, Fransızca ve İspanyolca bilen Özbudun'un çok sayıda çevirive telif eseri bulunmaktadır.

     Blog

 

sozbudun@hotmail.com

Son Haberler

Sayfalar

Sibel Özbudun

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar