Volkan Yaraşır: İbrahim Kaypakkaya, ihtilalin yolu, ihtilalin ruhu ve ihtilalin manifestosudur.
İbrahim Kaypakkaya’nın idelojik- teorik mimarisi tarihsel olarak; Anadolu ve Mezopotamya halklarının isyan ve komünalite geleneğine, yerel olarak; 1960 sonrası, Türkiye’deki zengin sınıf mücadelesine, Uluslararası boyutta; 1968 küresel isyan hareketine, kültür devrimine ve ulusal kurtuluş savaşlarına dayanmaktadır.
Devrimci hareket açısından 1970′lerin başı bir momentumu ifade eder. 1971 devrimcileri, uçurumun kenarında yürümenin cüret ve cesaretini simgeler. Aynı zamanda ’71 pratiği, sistem dışı ve açık bir devlet karşıtı olmanın pratiğidir.
1971 devrimcileri bir tarihsel kopuş gerçekleştirdi. 50 yıllık revizyonist, parlamentarist ve legalist çizgi ’71 ihtilalciliğiyle aşıldı. İbrahim Kaypakkaya ise kopuştan kopuşu ifade etti. Yani ihtilalin yolu, ruhu ve manifestosu oldu.
İbrahim Kaypakaya 20. Yüzyılın iki büyük devrimin yolundan yürüdü: Rusya ve Çin devrimleri, kendini en net ll. Enternasyonal’de ve devamı olan anlayışlarda somutlayan determinizme, ekonomizme, “evrimci sosyalizme”, pozitivist yozlaşmaya ve sol skolastiğe (metafizik materyalizme) bir yanıttır. Dondurulmuş diyalektiğin parçalanmasıdır. Militan diyalektiğin devrimci praksisle yeniden kuruluşudur.
Rusya ve Çin Devrimi, İbrahimin sistematiğinin temel zeminlerini oluşturdu. Devrimin diyalektiği onun idelojik, teorik ve pratik atılımını sağladı.Çünkü her devrim bir diyalektiktir. İbrahim, bu devrimlerden ve diyalektiğinden beslendi ve ögrendi. Bu devrimler onun düşünsel sistematiğine yön verdi.
Devriminin diyalektiğini kavraması ve sistematiğine uygulaması Kaypakkaya’nın kopuştan kopuşu gerçekleştirmesini sağladı. Kemalizm ve ulusal sorun çözümlemelerindeki olağanüstülük ve yıkıcılık buradan kaynaklanır. Kaypakkaya’nın açılımları tesadüfi değil, devrimin diyalektiğidir ve devrimin imkanını aramasının sonucudur.
İbrahim Kaypakkaya sadece solun tek başına öne çıkardığı işkence direnen, bir devrimci değildir. Bu tavır İbrahim’i yoksaymanın , onu politik figüre indirgemenin yöntemidir. Bu tutum bir ikonoklastın, ikonlaştırılmasından başka bir şey değildir.
İbrahim Kaypakkaya için Kemalizm ve ulusal sorun üzerine önemli şeyler söyledi demekte tek başına bir şey ifade etmez. Bu totolojik bir yaklaşımdır.
Bu tavır da İbrahimin sistematiğini vulgarize etmektir, yani kabalaştırma ve içeriğini boşaltmaktır.
İbrahim Kaypakkaya’nın Kemalizm ve ulusal sorun çözümlemeleri bir devlet tahlili olması yanında, bir tarih tezidir.TC’yi ayakta tutan iki ana kolonu (ya da aşil noktalarını) göstermesi bağlamında devrimin olanağını açığa çıkarmaktır.
Ve bu çözümlemeleri onun parti anlaşıyla bir bütünlük taşır. Partinin adının Komünist olması bir yanıyla tarihsel bağ, diğer yanıyla işçi sınıfının devrimci rolüne, “tarihsel özneliğine” vurgudur. Marksist Leninist vurgusu ise bir kopuş ve devrimci rotanın ifadesidir.
15-16 Haziran yazıları, kır kent diyalektiği, mikro sosyoloji çalışmaları, sınıfın tarihsel rolüne vurgular, proletarya diktatörlüğünün altının çizilmesi, halk savaşı, devlet analizi, diğer alt üst edici ilkler gibi bir ilk olan Ermeni Sorunu ve soykırımı açılımı İbrahimin sistematiğinin katmanlığını göstermektedir.
İbrahim Kaypakkaya compact bir yapıdır yada sistematik bir bütünselliktir.Bu bütünsellik içinde tabiki gerilim noktaları vardır. Olması da doğaldır. Marksizmin en karekteristik özelliğininde bütünsellik olduğu unutulmamalıdır. Gerilim noktaları bütünselliğin sadece ayrıntılarıdır.
Onun tarih tezi, devrim anlayışı, çalışma ve örgütlenme tarzı ve parti anlayışı bir diyalektiktir. Bu diyalektik kavrandığı ölçüde İbrahim Kaypakkaya kavranabilir ve anlaşılabilir.
Son olarak İbrahim Kaypakkaya Lenin gibi her zaman sınıfsal antagonizmanın tarafı oldu ve militan diyalektikle hareket etti. Bunun anlamı devrimin güncelliğini yaratmaktır. Lenin’i Marx bağlayan en belirleyici özellik budur. Devrimin güncelliği yani devrimin olanağı ve imkanını aramak. İbrahimin Kemalizm analizini ve ulusal soruna bakışını, bu perspektifle ele almak gerekir.
Ayrıca İbrahim Kaypakkaya’nın diğer belirleyici özelliği Lenin gibi uzlaşmazlığıdır. Rusya’da devrimin yolu Lenin’in Narodniklerle, Ekonomistlerle, Legal Marksistlerle, Menşeviklerle ve hatta eski Bolşeviklerle hesaplaşması ve uzlaşmazlığıyla oluştu.
Bu karakteristik yön, çelişkide taraf olmanın yaratıcı yıkıcılığıdır. Diyalektiğin pratiğe geçmiş halidir. Sınıfsal antagonizmayla sürece bakma ve müdahale etmedir. İbrahim hiç bir şartta ve koşulda ne ideolojik ne de pratik düzeyde uzlaşmamıştır. İbrahimi belirleyen en temel yönlerden biri onun uzlaşmazlığıdır. Bir devrimci komünist önder olarak bu noktada bedel neyse, onuda layıkıyla ödemiştir. Devrimci diyalektik, İbrahimin bu özelliğini şekillendirmiştir.
İbrahim Kaypakkaya devrimin günceliğidir.
İbrahim Kaypakkaya yıkıcı bir teori ve yıkıcı bir pratiktir.
İbrahim Kaypakkaya ihtilalciliktir.
İbrahim Kaypakkaya ihtilalin yolu, ihtilalin ruhu, ihtilalin manifestosudur.
Volkan Yaraşır
Son Haberler
Sayfalar
BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu
Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’
Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı. Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında, Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.
Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK
Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...
Geri dönüp baktığımda
Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.
Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.
Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.
AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.
Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.
Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.
Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.
On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…
Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.