Çarşamba Kasım 13, 2024

Yağma ve Talan Cumhuriyeti (Analiz)

Geçtiğimiz haftalarda Kayseri’deki pogrom girişimiyle başlayan ırkçı ve mülteci düşmanı saldırılar Antalya, Antep, Urfa, Hatay, Bursa, İstanbul gibi şehirlerde de kendisini göstererek göçmenlere ait işyerlerinin ve malların yağmalanmasına, yakılmasına ve çok sayıda göçmenin yaralanmasına, hatta Antalya’da göçmen bir gencin öldürülmesine neden olmuştur.

Bir çeşit günah keçisine dönüştürülen göçmenlere karşı yükselen bu dalga görünen o ki daha çok olaya ve şiddete gebe bir yerdedir.

T.C’nin “Şam’da namaz kılacağız” diye giriştiği işgal planı, sonrasında da Rojava’nın imhasına yönelik politikası T.C.’yi bir bataklığa saplamış görünüyor. Bu durum Türk şovenizminde bir bulantı hali yaratmaktadır. Zira tüm bu savaş ve çatışma durumu ekonomiyi baskı altında tutmuş ve içerideki ekonomik krizle birlikte Kuzey Suriye ve Rojava’da savaş makinesi hareket edemez hale gelmiştir.

Son dönemde T.C, işgal altında tuttuğu bölgede bazı ödünler vermek ya da yarattığı statükoda değişiklikler yapmak istemektedir. Bununla birlikte T.C’nin bölgedeki varlığı paralı askerlerin ve çetelerin kurduğu nüfuzdan öteye gidememiştir. Bölgede açıkça bir işgal hukuku ve politikası sürdürülmektedir. Bölgenin tarımsal, endüstriyel ve nüfus gibi tüm ekonomik değerlerinin yağması ise doygunluğa erişmiş görünüyor.

Bölgede T.C.’nin ödenekleri ve silahlandırmasıyla palazlanmış grupların dışında hiçbir idari yönetim ve planlama gerçekleştirilmemiş, daha doğrusu gerçekleştirilememiştir.

Bu kırılgan ve sürdürülemeyecek vaziyet ortada olduğu gibi R.T.Erdoğan, Şam yönetimi ile masaya oturma noktasına gelmiştir. Ancak bu temaslar bölgedeki gruplarda huzursuzluk yaratmaktadır. Kayseri’de yaşanan olayların ardından Suriye’deki gruplar ile TSK arasında çeşitli gerilim ve çatışmalar yaşanmıştır.

Tam da bu noktada, T.C.’nin yarattığı işgal politikasının kendisine dönen olumsuz sonuçları sebebiyle şovenist refleksler harekete geçmektedir. Türk bayrağının indirilmesi, Türk askerinin mağdur edilmesi gibi yüz yıllık gerekçeler toplumda Suriyelilere yönelik bir nefreti tırmandırmaktadır. Ancak buradaki çıkmaz, T.C’nin uyguladığı işgal hukuku ve bölgede temsiliyet atfettiği gruplarca ortaya çıkmaktadır.

Burada başından sonuna sorumlu olan şey, T.C.’nin işgalci hezeyanlarından başka bir şey değildir. Suriye’de ve Rojava’da iç savaşın başından beri ne kadar çatışma ortamı ve ihtimali varsa sürdürmeye çalışan T.C, milyonlarca insanın yerinden edilmesinin sorumlularının başında gelmektedir. Aynı şekilde milyonlarca insanı sınırları içerisinde rehin tutarak, kapitalist pazarda ucuz iş gücü haline getirmiş ve toplumda yoksulluk katmanlarını derinleştirmiştir.

Öte yandan rehin tuttuğu ölçüde emperyalist merkezden devasa bütçeler elde etmiş ve bunların çok az kısmını göçmenlerin refahı ve organizasyonu için kullanmıştır.

Özel Savaş

Bununla birlikte T.C’nin Özgür Suriye Ordusu (Şimdi Suriye Milli Ordusu) ekseninde yaratmaya çalıştığı cihatçı-çeteci kimliğin içerideki göçmen kitlelere atfediliyor oluşu, her ne kadar Türk faşizminin formasyonuna benzese de, resmi ideolojinin tanımladığı Türk şovenist tanımlamasına tamamen uymamaktadır.

Yani Türk şovenizmi, kendisine içkin ırkçı tutumlar ve anlatılar sebebiyle “mücahit, doğulu, Arap” vb. kalıpları ve kimliği AKP-MHP kliği dışında henüz içselleştirememiştir.

Burada resmi ideolojinin sürdürmek istediği şey başta Kürtlerin ve Kürdistan’ın iradesinin karşısına koymaya çalıştığı özel savaş yöntemleridir. Bu sayede hem Rojava’da somutlaşan Kürdistan’ın varlığının ve Rojava’nın temsil ettiği demokratik ilkelerin Türkiye Kürdistan’ındaki yansımalarının önüne set çekmek, hem de Türkiye’deki şovenizmi ve faşizmi AKP-MHP eliyle yeniden biçimlendirmek istemektedir.

Öte yandan milyonlarca göçmene atfedilen bu kimlik ve tartışma kabul edilmemelidir. Göçmen kitleler içerisinde devlet eliyle örgütlenen ve önü açılan cihatçı ideolojiler söz konusudur. Ancak hiçbir topluluğun homojen bir yapıda olamayacağı gibi Suriyelilerin de tümüyle cihatçı olması bir çeşit ırkçılığın ya da şovenist bakış açısının ürünüdür.

AKP-MHP iktidarı savaş söz konusuyken devletin bekası, Rojava’nın varlığı gibi şeyleri işaret ederken, göçmenlerden bahsederken ise ümmetçi, insan ve mazlum dostu masallar anlatmaktadır. Toplumda, daha doğrusu Türk şovenist zihniyetinde, bu çelişkili anlatı bir bulantıya neden olmaktadır. İmha ve işgal rüyaları şovenizmi harekete geçirirken, mazlum dostu maskesiyle rehin tutulan milyonlarca göçmen Türk şovenizminin kafasını karıştırmaktadır.

Oysa bu kafa karışıklığının içerisinde egemen sınıflar, göçmenleri ucuz işgücü rezervi olarak kullanıp, güvencesiz koşullarda çalıştırmaktadır.

Bu durum Türk şovenizminde ayrıca bir ırkçı reflekse ve göçmen nefretine neden olmaktadır. Aslında dünyanın bir çok yerinde tekrar eden “işimizi çalıyorlar”, “onlara biz bakıyoruz”, “bedava yaşıyorlar” gibi ırkçı ve kör söylemler, toplumumuzda da kendisini göstermektedir.

Yaşanan ekonomik krizle beraber bu yaklaşımlar krizin yükünü göçmenlere yüklemektedir. Bu yaklaşım AKP-MHP iktidarının neoliberal saldırganlığını, işçi emekçi düşmanlığını, işgalci politikalarını görünmez kılmak için önünü açtığı bir kılıftır.

Faşizm, işgal ve derdest ettiği topraklar bir yana, içeride göçmenleri hem insanca koşullardan uzak bir şekilde üretim ilişkilerine sokuyor, hem de harekete geçirdiği faşist kitlelerin önüne terk ediyor.

T.C, kelimenin tam anlamıyla işgal ettiği yerlerin ve göçmenlerin kanını son damlasına kadar emmeye çalışan bir vampirden başka bir şey değildir. Yani kısaca AKP-MHP iktidarı, resmi ideolojinin tüm hezeyanlarını sürdürerek kendi egemen sınıflarını palazlandırıyor ve Ege denizinden, Başur Kürdistan’a tüm halkları insanca bir yaşamın dışına itmek için elinden geleni yapmaya devam ediyor: “Sermaye, vampir misali, canlı emeği emerek ve ancak daha da fazla emerek hayatta kalan ölü emektir.” – Karl Marx, Kapital

Başka Bir Dünya Mümkün!

Sermaye özgürlük değil, her zaman kendi egemenliğini ister. Tüm bu savaşlar ve çatışma bölgeleri burjuvazinin halklara layık gördüğü ve dayattığı dünya tahayyülünden başka bir şey değildir.

Kapitalizm-Emperyalizm ve dolayısıyla onun bölgemizdeki uygulayıcısı Türk faşizmi, sınırları tanımayan, işgal rüyaları peşinde koşan, ülkesindeki halkların özgürlüğünü ve komşu halkların egemenliğini hiçe sayan bir olgudur. Bizler tüm bu emperyalist saldırganlığın karşısında bölgedeki halkların kurtuluşunun ve demokratik taleplerinin bayrağını yükseklere taşımalıyız.

Göçmen olan ve göçmen olmayan işçiler arasında eşit hak ve koşulların savunulması ve egemen sınıfların göçmen emeğini daha düşük bir değere indirgemesini engellenmesi konusunda netliğimizi enternasyonalist ideolojimizden almalıyız ve bu görevi kuşanmalıyız: Emperyalist savaşlara hayır! Göçmenler düşmanımız değildir!

İkinci Enternasyonal’in Yedinci Kongresi’nde Vladimir Lenin ve Rosa Luxemburg tarafından desteklenen karar bize ışık tutmaktadır:

“Kapitalist devletler arasındaki savaşlar, kural olarak, dünya pazarındaki rekabetin sonucudur, çünkü her devlet sadece mevcut pazarlarını güvence altına almak değil, aynı zamanda yenilerini de fethetmek istemektedir. Bunda yabancı halkların ve ülkelerin boyunduruk altına alınması önemli bir rol oynamaktadır. Bu savaşlar ayrıca, burjuva sınıf egemenliğinin ve işçi sınıfının ekonomik ve siyasi boyunduruk altına alınmasının başlıca araçlarından biri olan militarizmin durmak bilmeyen silahlanma yarışından da kaynaklanmaktadır.

Savaşlar, proleter kitleleri kendi sınıfsal görevlerinden olduğu kadar uluslararası dayanışma görevlerinden de uzaklaştırmak amacıyla egemen sınıfların çıkarları doğrultusunda halklar arasında sistematik olarak beslenen ulusal önyargılar tarafından desteklenmektedir.”

2320

Özgür Gelecek

Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Özgür Gelecek

İSRAİLOĞULLARI ve DARİUS I (2.Bölüm)

Yorumcuların (bunlar Zerdüşt rahipleridir, Med bölgesinde yaşayan Mager kabilesi mensubudurlar, Batı dillerindeki Magie, Magic(sihir, büyü) kavramı buradan gelmektedir) anlatımlarından kızının hükümdarlığını sona erdireceği sonucu çıkartan Astyages, kızını bir Med soylusu yerine küçümsediği, hor gördüğü Perslerin bir prensi olan Kambyses ile evlendirir. Efsane bu ya Astyages bu evliliğin gerçekleşmesinden kısa bir süre sonra bir rüya daha görür. Rüyada kızı Mandane'nin cinsel organından bir asma ağacı çıkarak tüm Asya'nın üzerine yayılır.

Gülmek devrimcidir… [ismail cem özkan]

Gülmek mutlu olmak ve kendine güvenen anlamına gelir. Gülen insan yaşayandır, umudu var olan demektir. Gülmek her canlıyı daha güzel yapar, her birini ayrı ayrı sevimi gösterir. Gülen insan “Merhaba” diyendir, kısaca benden sana zarar gelmez!

100. yılında Ekim Devriminin İzinde!

Dünyayı sarsan büyük Ekim Devriminin 100. yıldönümünü geride bıraktık. Dünya işçi sınıfı ve ezilen halklarına başka bir dünyanın, sosyalizmin mümkün ve aynı zamanda gerçek, uygulanabilir olduğunu gösteren Ekim, geride bıraktığımız yüzyıl içindeki en önemli tarihsel dönemeçlerden birini oluşturuyor.

Yalinayak düşlerin yalın sözleriyle Sokrates-Özden Çiçek

Milattan önce yaklaşık 5. yüzyıl Atina`sında yaşayan, düşünen, sorgulayan ve bilmediğini bilen  Sokrates`in yaşamıdır konu edilen.

Yeni Bir Yıla Girerken, Kapitalist Sistem

Kapitalizm, insanı, sermayenin değişim ve kullanım aracı haline getirdiğinden bu yana; insan kendi toplumsal sisteminin öznesi olmaktan çıkıp, sisteme egemen olan sınıfın nesnesi haline getirilmiştir. Sermayenin kendi çıkarları için geliştirdiği bu ilişki biçimi ve niteliği, insan ve doğa için yıkımdan başka bir yöntem öngörmemiştir. Kapitalizm bütün vahşiliğini, sermayenin bu ilişkiler niteliğinin içinde üretmektedir. Sermaye ne denli büyüp, çalışanlar (işçiler) ise ne denli sermayenin egemenliği altına girmişse, toplumsal yıkım ve çürümüşlük bir o kadar artmaktadır.

“Denizden nehre Filistin”; Kudüs Filistin’dir!

ABD Başkanı Donald Trump’un, tüm tepkilere karşın 6 Aralık’ta Kudüs’ü “İsrail’in resmi başkenti” olarak tanıması ve Tel Aviv’deki ABD Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınacağını açıklamasıyla tansiyonun zaten her daim yüksek olduğu Filistin’de gerilim iyice yükseldi.

İSRAİLOĞULLARI ve BÜYÜK KURUS (1. Bölüm“)

Amerika ve İsrail’in Irak’a ilk saldırısında, yani kendi koydukları isimle "1. Körfez Savaşı’nda" Saddam Hüseyin İsrail’e hatırladığım kadarıyla mealen şöyle bağırıyordu; " atalarımız gibi, Büyük Kral Nebukadnezar gibi sizi Filistin’den söküp atacağız, bir 2500 yıl daha kendinize gelemeyeceksiniz" bu laf üzerine, anamın ve Cafer dayımın bana aşıladığı ve sonrasında Marksist tedrisatla birlikte bir sisteme kavuşmuş bilimsel merakım beni yine eski kitapçılara ve kütüphanelere sürüklemişti.

Müslüm Elma: Biz devrimciler, sosyalistler düşüncelerimizi ifade etmekte çekinmeyiz

"Sayın Mahkeme Heyeti,

Sayın Avukatlarım tarafından araç içi denetim ve 15.03.2014 tarihli ev içi gözetimine ilişkin değerlendirme itirazlarını gerekçelendiriyorum ve bu itirazın aynı zamanda Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 257. maddesi 1. fıkrası gereğince açıklama olarak anlaşılmasını istiyorum. İllegal temelde yapılan bu dinlemeleri ‘özel yaşam hakkına yapılan bir müdahale olarak görüyorum. Ve gerekçelerimi Alman devletinin Anayasasında yer alan şu görüşlere dayandırıyorum.

Birazda İktisadı Konuşağ Gardaş

Bilirsiniz bir şoförün kullandığı araçtan farklı bir araç kullanmasının acemiliğini atması bir kaç saatini, çok çok bir kaç günü alır.

Lakin patronların kendi işlerini öyle bir abarttığını, öyle bir abarttığını, kendi arabalarını kullanabilmede bir sanat haline getirdiklerini görürsünüzki şaşar kalırsınız.

Devrimcilerin kolektif ve sosyalizm anlayışlarıda böyledir.

Netekim, ne ağızlarında istediğiniz günde gelin ne de istediğiniz saatte dergi satımına, faaliyetlerin hazırlamasına katılın dediklerini duyarsınız.

Yaşamda kazanmak

Sömürü ve zulme dayalı toplumda özgür ve onurlu bir tarzda yaşamak ne kadar zor ise mücadele etmekte bir o kadar zordur. Yaşam ve savaş diyalektiği ve gerçekliği kavrandığı ölçüde doğru yaşamanın devrimci savaş için ne kadar gerekli ve zorunlu olduğu anlaşılır. Devrimci saflarda en az dikkate değer olarak görülen yeterli ve gerekli önem verilmeyen üzerinde en az tartışılan konunun başında devrimci yaşam gelir. Toplumsal-güncel olan hemen her gelişme hakkında ve her konu üzerinde durulmaya konuşulmaya tartışılmaya çalışılır. Belli değerlendirmeler yapılmaya çalışılır.

Partizan: Filistin halkı yalnız değildir/الشعبالفلسطينيليسوحده

ABD’nin çeşitli inanç ve milliyetlerden Filistin halkına dönük bu savaş ilanı, Siyonist İsrail’in özellikle Suriye eksenli giderek genişleyen coğrafi alanını meşrulaştırmaya yöneliktir. İsrail ile girişilen bu mutabakat sadece Filistin halkını değil bütün Ortadoğu’daki ezilen halkları ilgilendirmektedir.

Bu saldırı en başta Lübnan, Suriye ve Filistin halkına yönelik olup geniş bir alanı kapsayan bir işgalin ve tarihsel haksızlığın ilanıdır. Çizilen sınırları, emperyalistlerin imtiyazlarının ürettiği açıktır.

Sayfalar