Cuma Nisan 11, 2025

Yetiş yoldaş…

Bir rüzgar gibidir yaşamları

gönüllerindeki yüce amaç uğruna

ne yaparsan yap, ne edersen et

bir kez düştü mü yola

giderler peşi sıra devrimin…

 

Dağ olsan önlerinde kâr etmez

bilirler her adımda öze döndüklerini

bir kırlangıcın izinden

yürürler peşi sıra devrimin…

 

Acılarımızın dineceği o günde

ellerinde mavzerleri,  dillerinde marşları

önlerinde kitlelerin

gelirler peşi sıra devrimin…

 

Türkiye’de veya Ortadoğu’da mücadele tarihinde karşılaşılan ilk olgulardan birisi ödenen bedeller oluyor. Sayısız bedellerle sosyal ve ulusal kurtuluş mücadeleleri kendi mecrasında ilerlemeye devam ediyor. Türkiye’de de, T. Kürdistanı’nda da böyle, dünyada da… Günümüzde hiç kimse Türkiye ve Kürdistan’da sürdürülen sınıf savaşımından, özgürlük mücadelelerinden azade olamadı/olamaz da. Nerede olursak olalım, neyle meşgul olursak olalım, bir gün ya faşizmin saldırısı ya da komünistlerin ve devrimcilerin onurlu mücadelesi bizi mutlaka bulacaktır. Tarih bunu binlerce kez ispatladı.

Bu mücadelede en iyilerimizi şehit verdik. Bu, verilen mücadelenin ne derece onurlu ve önemli olduğunun bir teyidi aynı zamanda. Dünyayı temellerinden sarsacak bir davanın militanı olmanın en yalın ifadesi, amacın yüceliği ve değiştirici gücüdür!

12’ler böyle bir davanın savaşçıları olarak ölümsüzleştiler. Proletarya Partisi’nin zor dönemler yaşadığı, tasfiyeci ve darbeciliğin revaçta olduğu koşullarda bir kez daha hatırlattılar davanın yüceliğini.

Bir kez daha, dünyayı değiştirecek gücün bizler olduğunu anımsattılar. Esrin, Hatayi, Gamze, Yetiş, Serkan, Hasan, Umut, Samet, Alişer, Murat, Ersin ve Doğuş yoldaşlar bir kez daha devrimci cüreti kuşanmanın, düşmana karşı dik durmanın adı oldular. Her bir yoldaşımız militanlığın ne demek olduğunu kendi yaşam pratikleri ile sergilediler, bilinçlerimize kazıdılar.

Bunu en fazla hissettiğim yoldaşlardan birisi oldu Yetiş Yoldaş. Proletarya Partisi’nin 8. Konferans sürecinde daha yakından tanıma olanağı buldum kendisini. Nasıl tanınır bir insan ilk etapta ve nasıl bir izlenim bırakır? Bazen ilk izlenim pek değişmez. Bazen görünenin altında büyük bir cevher olduğu zamanla fark edilir.

İlk tanışıklığımızda “ortamda yeni” olmamızın getirmiş olduğu hislerle “kendi halinde sessiz birisi” diye yorumlamıştım. Belki de ilk sezgilerin zamanla ne kadar yanıltıcı olduğunun pratiği olmuştur bu durum. Evet; sessizdir, mütevazidir, olgundur, gereksiz laflamalardan uzak durandır. Ancak bunun altında yatan politik ve karakter derinliğini daha fazla tanıdıkça şahit olduk.

Fransa devletinin kolektifimize yönelik operasyonlarında, Yetiş yoldaş bir müddet aktif mücadelenin dışında kalmıştı. Onun eksikliği her alanda hemen hissedilir olmuştu. Özellikle sanat ve gençlik çalışmalarında onun boşluğunu doldurmanın oldukça zor bir durum olduğuna şahit olduk. Grup Şiar ve Partizan Müzik Topluluğu çalışmalarında da en sakin ve mütevazi hali ile zamanla en fazla dikkat çeken oydu. Sesinde ve sazında oluşan tını bugün hala halkımızın dilinde yankılanmaya devam ediyor.

Onun boşluğunda gerileyen gençlik çalışması, aktif mücadeleye devam etmesiyle yeniden bir canlanma göstermişti. Hangi alana giderse etrafında biriken gençler görülüyordu. Bir konuda nettik; Yetiş yoldaş bir alanda varsa o alanda bir örgütlülük mutlaka yaratılırdı. O, örgütlü mücadelenin garantisiydi bir anlamda. Kitle faaliyetlerinde Yetiş yoldaşı, dürüst birisi olarak ifade ederdi herkes.

Evet, devrimciliğin bu ilk şartının başka bir kimsede bu kadar yansıdığını görmedik.

Derler ya, tanıdıkça başka yetenekleri karşımıza çıkıyordu ve bu yeteneklerini kolektifin hizmetine sunmaktan bir an bile tereddüt etmedi. Sanat çalışmalarında sadece saz çalmazdı, aynı zamanda elektronik org çalıyor diğer enstrümanları da çalma gayreti gösteriyordu. Sadece mevcut türküleri, marşları, klam ve stranları seslendirmezdi aynı zamanda üreten bir yeteneğe sahipti.

Hangi alana giderse gitsin mutlaka bir beste veya söz üzerine uğraşırdı. Ya dernekte elinde saz ile ya elinde kalem söz yazarken ya da mevcut besteler üzerinde uğraşırken… Tüm yaşamı ve yetenekleri ile kolektifin ve devrimin hizmetinde bir yoldaştı Yetiş Yalnız.

Bir devrimcinin verilen görevler karşısındaki duruşu, onun mücadele ile olan bağının önemli bir göstergesidir. Bir görevi reddetmişliğine, üzerinde tartışmışlığına, isteksizliğine hiç şahit olmadık. Aksine, görevleri ile olan bağının sarsılmaz derecede güçlü olduğunu gördük.

Her pratiğinde kolektife, devrime ve halka ne denli bağlı olduğunu gösteriyor, bu konuda en ufak bir yalpalama dahi göstermiyordu. Ona bakan herkes, onun bir gün mutlaka daha ileride mücadele yürüteceğinden çok emin oluyordu. Onun gözlerinde, savaşa katılımı okumamak mümkün değildi. Görme noktasındaki engelli durumundan kaynaklı başka faaliyet alanlarını önerenlere karşı çıkmış, halk ordusu saflarında yer almak istediğini ısrarla belirtmişti.

Evet, o bir gün mutlaka alandan gidecekti. Bütün yoldaşlar bunun farkındaydık ve hiçbir şey ona engel olamayacaktı. Bu vesileyle onunla birkaç defa daha konuşabilmenin, kolektifin, halkımızın yaşadığı sorunlar, örgütsel faaliyetler ve teorik konularda sohbet etme isteğimi sadece bir kez yapabilmiş olmanın acısını yaşadım. Ayak üstü, kısa sohbetlerde bile mevcut sorunların ideolojik kökenlerini belirtmesi ve kavratıcı konuşmaları bizi şaşırtmıştı. Sorunlara yaklaşımı, diyalektik materyalist bakış açısı ve kavratıcı yanı, sorunların kökenini daha net görmemizi sağlıyordu. Bu, onda gördüğümüz hayatın sırrıydı sanki. Çok konuşmayan ancak konuştuğunda adeta bir derya olduğunun ispatıydı. Bir ortamda yapılan sohbete dahil olduktan sonra kimsenin konuşmadığını ve herkesin onu dinlediğini görmüştük. Kolektifi savunması ve sorunlara bakış açısı, dinleyen bizleri kendisine mahkum bırakmıştı.

Onu dinleyenlerden birisinin daha sonra “Bu yoldaş kesin gider, burada kalmaz” dediğini anımsıyorum.

Evet, Yetiş yoldaş nasıl bir devrimciydi dendiğinde; dürüst, devrimci mücadelede net, kararlı, görevlerini aksatmayan, tüm yeteneklerini kolektife sunan, mütevazi, sessiz, yeri geldiğinde esprili, birikimli, teorik konulara ve kolektifin sorunlarına duyarlı, en önemlisi bir amacı olduğunu duruşundan pratiğine çevresine yayan bir yoldaşımızdı.

Sanat çalışmasından gençlik faaliyetine, yayın dağıtımından eylem ve etkinlik örgütlemesine kadar her pratiğin kaygıya yer vermez militanı olmuştur. Bu bizde bir yandan saygı uyandırıyor bir yandan da izlememiz gereken yolu gösteriyordu. Çok büyük laflarla değil, yaşam pratiği ile ne yapılması gerektiğini en güzel anlatanlardan bir oldu Yetiş yoldaş.

Silahlı mücadelenin, halk savaşının kaçınılmaz sonucunun farkında olarak Halk Ordusu saflarına katılması, bizde hem büyük bir heyecana hem de umudumuzun artmasına vesile olmuştu. Onu tanıyanlar, “Yoldaş kesin gerillada da sanatsal bir çalışma başlatır” diyeceklerdi. TİKKO Müzik Topluluğu çalışmaları yayınlandıkça tahminlerin ne kadar yerinde olduğunu gördük. Evet, bir alana Yetiş yoldaş gelmişse o alanda örgütsel, politik ve pratik bir canlanma olacak demektir.

Yoldaş, beklentileri hiçbir zaman boşa çıkarmayan aksine büyüten bir yaşam pratiği sergiledi. Şikayet ettiğini, bahane öne sürdüğünü hiçbir zaman duymadım. Mevcut eksiklikler karşısında sabırla faaliyetlerini nakış nakış örer, belli bir zaman sonra o sessiz kişiliği ile alanda değer yarattığına her zaman tanık olurduk.

Halk ordusuna katılım günü netleştiğinde yine en büyük engelleme çabasını ailesinden görecekti.

Böyledir ailelerimiz… Yetiş yoldaşın buradaki kararlığı da yine bizlere cesaret vermişti. Kitlemizin karşısına daha net çıkıyor, Yetiş yoldaşın katılımının haklı sebeplerini daha cesaretli bir şekilde savunuyorduk. Evet, o, alandan gidişi ile de bizlere devrimci bir miras bırakıyordu.

Ölümsüzleştiği haberini aldığımız an kararım netti. Ne pahasına olursa olsun Yetiş yoldaşın bıraktığı yerden devam edilmeliydi. Kolektifimiz zor bir süreç yaşıyordu; netsizlikler, gerilemeler, moral bozuklukları, dedikodular vs. bir kara bulut gibi çökmüştü… 12’ler bu karabulutları dağıtan bir rüzgar gibi etkiledi bizleri ve halk ordusuna katılımda bana büyük bir cesaret verdi.

Zilan, Özlem, Ekin, Ahmet, Munzur, Aşkın, Cem, Bakış, Orhan, Tuncay, Hakan ve Ferdi yoldaşlar… Her biri yeri doldurulmaz devrim neferleri, yazılan ve yazılacak destanların gizli kahramanları oldular. Bu kavga 12’lerin şehit düştüğü zaman bitmedi, bazılarımız için esasen yeni başladı.

Bu kavga bitmez, 12’ler ölmez!

(Bir TİKKO savaşçısı)

4871

Proletarya Partisi

 Proleterya Partisi'nden gundeme iliskin yazilar

Son Haberler

Sayfalar

Proletarya Partisi

Devrimci Pratik ve Militanlaşma

Günlük, üretkenlikten yoksun, kendini tekrarlayan faaliyetler militanlaşma anlamında bir gelişmeyi tetiklemez. Yine devrimci pratiği zayıf bir özne, her şeyden önce geçmiş olumsuz alışkanlıklarıyla devrimci bir tarzda hesaplaşmaya girmez. Yani düşünsel ve pratik olarak küçük burjuva düşünüş ve yaşam tarzından militanca bir kopuş sürecine yönelmez. Çünkü devrimci militanlaşma proleter düşünüş tarzına aykırı olan her türlü burjuva anlayışla hesaplaşma düzeyine bağlıdır. Sade bir dille ifade edecek olursak; köklü bir kopuş, çok yönlü ve kapsamlı bir hesaplaşmayla mümkündür.

“CHP’yi demokrasi cephesıne katılmaya zorlama” yaklaşımları üzerine - I

Toplumda ve doğada yaşanan her değişim, dönüşüm ve gelişmeye koşut olarak, her olgu ve kavram gibi, CHP de elbette ki tartışmalar konusu olabilir, olmalıdır da. Bunda herhangi bir anormallik olmasa gerek. Hayatta, ortaya çıktığı o ilk andaki haliyle, değişmeden kalan/kalabilen hiçbir şey olamayacağına göre; CHP’de de bu kural gereği, el mecbur, bazı değişim ve dönüşümler yaşanacaktır. Bunu yadsımak, hayatın diyalektiğini yadsımakla eşanlamlıdır.

Tutuculuk,dogmatizm ve tabela devrimciliği devrime vardırmaz!

Kısa bir süre önce, “Bu Kendi Kendimizi Kandırmamız Daha Ne Zamana Kadar Sürecek Acaba?” başlıklı, kısa-özlü bir yazı kaleme alıp, bloğumda paylaşmıştım.

Yazıda Türkiye ve K. Kürdistan Devrimci Hareketinin içinde bulunduğu olumsuz durum ve açmazları özetlenmiş, kendi kendine yapageldiği ajitasyona ve kafasını kuma gömme hallerine dikkat çekilmiş ve son paragraf olarak da şu soru sorulmuştu:

Tehlikenin farkında mıyız?

"Türkiye yüzyılı maarif modeli" ile hedeflenen şey; Devlet eliyle "dindar ve kindar nesil" yetiştirmek ve tedrici geçişle din esaslı bir rejim inşa etmektir,

Öncelikle ve de tereddütsüzce idrakinde olunmalı ki bu konuda yapılmak istenenin tümü, ‘toplumsal mühendislik’ yöntemleriyle, zamana yayılı olarak tamamen Erdoğan’ın ‘gizli ajandasının’ şu son derece aleni ideolojik tercihlerini hayata geçirmek maksadıyla yapılmaktadır. Yani asla ‘masumane’ ve de spontane şeyler değil bunlar. Örneğin şöyle diyordu fiiliyatta kendisine İslâm halifesi misyonu yüklemiş olan Erdoğan:

Bugün Galatasaray Meydanında bariyerler bir genişledi ve arkasından geri daraldı.

Meydana gelmeden meydana açılan her yol denetim altına alınmış, polis denetiminden ve üst aramasından sonra meydana girdik... Arkasından heykelin olduğu yere geldim, orası da bariyer ile çevrilmişti, ön taraftan giriş yerine yan taraftan giriş açılmıştı, oradan da üst aramasından geçip oturma eyleminin olacağı heykel çevresine geldik. Heykel, cumhuriyetin 50. Yıl heykeli. 100. Yıl heykeli yapıldı mı bir yerlerde bilmiyorum...

Bariyer içinde bariyer ve onun içinde izin verilen sınırlar içinde acılarımızı haykırmak!

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – II

II.Bölüm:

Laz Nihat’ın başında bulunduğu ekip, öylesine şuursuzca bir gözü kapalılıkla kontraya tabi hareket etmekteydi ki düşünün, düşman operasyonlarının sürmekte olduğu bir arazide, başta ben olmak üzere, kendilerinden yana tavır almayacaklarına kanaat getirdikleri bir grup gerillayı silahsızlandırarak, öylece araziye terk etmeyi bile göze alabildiler… 

Disiplin anlayışımıza eleştirel bir bakış – I

Aslında bu konuyu yıllar önce kaleme aldığım “Dersim Dağlarında” ve “Mao Zedung Değerlendirmeleri” isimli kitaplarımda, yaşanan somut örnekler üzerinden irdeleyip, kendimce, genel yaklaşımın ne olması gerektiğini, özlü bir perspektif olarak ortaya koymuştum. Ancak ne var ki bu kitaplarda ki tüm diğer konular olduğu gibi, bu konu da ‘meşru muhatapları’ olması gereken kişi ve yapılarca; ‘üç maymun’ seçeneğiyle karşılanmaya devam ediyor.

TKP-ML Merkez Komite: Pratiğimizde Bilinç, Bilincimizde Rehberdir İbrahim Kaypakkaya!

Coğrafyamız komünist önderi ve Demokratik Halk Devrimi’nin sönmez meşalesi İbrahim Kaypakkaya yoldaşın Amed Hapishanesi’nde katledilmesinin 51. yılındayız. Önder yoldaşımızın 18 Mayıs 1973’te katledilmesinden sonraki yarım asırlık zaman diliminde Türkiye ve Türkiye Kürdistanı toplumsal mücadeleleri tarihinin gelişim seyri, İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini sadece doğrulamakla kalmamış aynı zamanda güncel kılmıştır.

Selahattin Demirtaş'a ve bütün tutsaklara...

"YÜREĞİN UMUT ETTİĞİ O ADRESTE" "LI DILÊ KU DIL HÊVÎ DIKE"

Düşkünlüğün, alçaklığın, düzenbazlığın, bağnazlığın, ırkçılığın, sefilliğin, çürümüşlüğün, bencilliğin, rezilliğin ve vurdumduymazlığın rağbet gördüğü bu topraklar sana göre değil dostum.

Yıllardır tanırım seni.

Hani, yüz yüze görüşmüşlüğümüz olmasa da, beraber oturup bir bardak çay içmemiş, tek kelime sohbet etmemiş olsak da, sen hep aşinaydın bana.

Bir aralar bu aşinalığa bir isim bulayım dedim ama inan hiçbir yere oturtamadım.

Akraba desem, değil.

Komşu desem, hiç değil.

TKP-ML MK Siyasi Büro Üyesiyle Röportaj: “Partimiz 53. Mücadele Yılında Faşizme Karşı Savaşını Kararlılıkla Sürdürecektir”

” Kitlelerin hakim sınıfların siyasetinden bağımsız, kendi siyasetini örgütlenmesi ve dahası bir güç olarak ortaya çıkmasını önemsiyoruz. Bu anlamıyla başta İstanbul 1 Mayıs Taksim alanı olmak üzere, işçi sınıfının, emekçilerin, kadınların ve halk gençliğinin 1 Mayıs’ta Alanlara çağrısını değerli ve anlamlı buluyoruz.”

– Öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– İsmim Özgür Aren. TKP-ML MK, Siyasi Büro üyesiyim.

Tayyip'i, tayyip'e olan güvende yendi

Ah... kuzucuğum ah...

Ne oldu bize böyle.

Ne oldu.

Her şey tıkırında giderken...

Neler yaşadık böyle.

Bu seferde kediler chp'nin lehine mi trafoya girdi ne

Veyahut da.... veyahut da...

"Sizin siyasetçiler bizim sermayeden bir kaç kişiyi yemeye niyetlenirde  bizde hemide hala iktidardayken sizlerden daha fazlasını ham... ham... etmeyiz mi ha..." demenin yarattığı korku uzlaşısı dolu komplo teorileriyle mi  bundan sonraki seçimleri açıklayacağız.

Yoksa... yoksa...

Daha dün bir; bu gün iki

Sayfalar