Yirmi saplı ilmik (Nubar Ozanyan)
Zulmün sınırının ve çapının olmadığı, çığlığın ve yüksek sesle ağlamanın yasak olduğu topraklarda yaşıyoruz. Ermeniler, Kürtler, Aleviler geçmişte yaşadıklarının yaslarını tutmaya vakit bulamadan daha kapsamlı acıların içine itiliyorlar. Diktatörler bir yandan halkların bembeyaz barış sayfalarına zulümlerini kara kalemle yazarken diğer yandan yaptıkları kötülüklerin ve işledikleri cinayetlerin unutulması ve bir daha hatırlanmaması için ellerinden gelen her şeyi yapmaya çalışıyorlar. Halkların hafıza ve belleklerini silerek sahte bir tarih yazımıyla kirletiyorlar.
Türk egemenleri halklara yönelik gerçekleştirdikleri kötülüklere Türk aydınlarını ve solcularını da dahil ederek tarih yazımlarını pekiştirmeye çalışıyorlar. Soykırımcı İttihatçı-Kemalistlerin en yakın destekçileri ve hizmetkarları Türk solcuları ve aydınları oluyor. Her şeyi kendi varlıkları ve egemenlikleriyle başlatıp açıklamaya çalışıyorlar. Hakikati alt yüz edip çarpıttıkları gibi ülkemizde zindanlar ve idamlar tarihini de ötekileri (Ermeniler-Rumlar-Kürtler-Aleviler) yok sayarak, yaşananları unutturarak anlatmaya ve yazmaya çalışıyorlar.
1915 Haziran İstanbul Beyazıt meydanında dar ağacına gönderilen 20 Hınçak devrimcisi, keza 12 Eylül’ün Ankara zindanlarında idam edilen Levon Ekmekçiyan yok sayılarak tarih yazımına ve anlatımına gidiliyor. Paramaz ve on dokuz yoldaşının idam nedenlerine, direniş gerekçelerine doğru bakamayan Şeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın idam nedenlerini ve direniş gerekçelerini doğru anlayabilir mi? Tarihi doğru okumayan anı ve günü doğru okuyabilir mi?
Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Karadeniz’in derin sularına gömülerek katledilmesi “Saplandı göğsüme 15 kara saplı bıçak” olarak unutulmadan yazılıyor da 20 Hınçak devrimcisinin devrim ve sosyalizm sloganları altında başları dik ölüme giderken korkusuz yürüyüşü neden sırtımıza saplanan 20 kanlı bıçak olamıyor?
Ezilenlerin gözünden ezilenlerin tarihine doğru bakamayanlar hakikate ulaşamaz. Ermeni-Rum-Kürt-Alevi soykırım ve katliamlarına doğu bakıp gerçek anlaşılmadan, hakikatle yüzleşilmeden adalet ve özgürlük mücadelesi yürütülemez. Yürütülmeye çalışılsa bile ağır aksak halde topal yürünür.
Osmanlı giyotinler ormanında ışık saçan Paramaz ve yoldaşları darağacına halkı ise Der Zor çöllerine, ölüme gönderildi. Özgür ve bağımsız Ermenistan kurma amacıyla “Devletin bölünmez bütünlüğüne’’ yönelik suçlar işledikleri iddiasıyla işkenceler altında hukuksuz bir yargılamayla darağacına yollanan 20 Hınçak devrimcisinin direniş geleneği Kürt ve Türk halkların özgürlük mücadelesinde sürüyor.
Dünün kırım ve barbarlık yasaları bugün de devam ediyor. 1915’de İstanbul zindanlarında Ermeni devrimcilerine yapılan utanç dolu işkence ve zulüm yöntemlerinin bir benzeri Amed zindanlarında ağırlıklı olarak Kürt devrimcilerine yapıldı. Amed zindanlarında devrimci tutsaklara atılan dayak aletleri tutsaklara yaptırıldı. Benzer bir zihniyetle 20’lerin idam edilecekleri darağaçları Ermeni ustalarına yaptırılır. Kemalistlerin ilk öğretmenleri olan İttihatçı diktatörler 20’leri idam ettikten sonra cesetleri üst üste atlı bir arabaya yükleyip, Edirne Kapı Ermeni mezarlığına götürüp topluca gömerler. Dün, tarih anlatılınca sanki gün ve an anlatılıyor.
İdeallerinin yakın bir gelecekte gerçekleşeceğine inanan Paramaz ve 19 yoldaşı; ‘’Siz yalnız bizim vücudumuzu ortadan kaldırabilirsiniz. İdeallerimizi asla’’ sözleri bütün unutturma politikasına karşı koyarak yankılanarak dağılıyor sesiz Ermeni tanıkları arasında. Nasıl ki Şeyh Sait’in, Seyit Rıza’nın idam sehpalarına giderken başı dik cesur sözleri halen Kürt halkının belleğinde yankılanıyorsa; bütün hafıza katillerine inat Paramaz ve panvor (işçi) Yervant’ın türkülerle idam sehpasına korkusuzca yürüyüşleri özgürlük arayan Ermenilerin dağlarında nehirlerinde ve gelinlerinin sözlerinde yankılanıyor.
Mülkiyetin, toprakların, dil ve inançların Türkleştirilmesi pahasına işlenen suçlar ve gerçekleştirilen cinayetler bugün de hızından bir şey kaybetmeden devam ediyor.
Dün İttihatçı Enver-Talat-Cemal’in elleriyle Ermeni-Rum-Süryani-Asuri halklarına uygulanan soykırım, tehcir ve asimilasyon suçları bugün Kemalist-İslamcı paşalar tarafından Kürtlere karşı işleniyor. Ölüm emrinin yüksek sesle okunduğu topraklarımızda direnişin ve özgürlüğün sloganları da yüksek sesle haykırılıyor.
Son Haberler
Sayfalar
İşaretlesiniz de Fişleseniz de Biz Aleviyiz!
İktidarın asimilasyon politikaları her yeni günde, bir önceki günü aratır şekilde ve değişik yöntemlerle, değişik rollere soyundurulmuş Hızır Paşalar ve piyonlarla devam ediyor..
Ben İstanbul Surlarinin Dibinde Şehit Düsecegim
Türkiye Devrimci Hareketi 1980'li yıllarda tartıştığı konuların başında Kürt Sorunu ile SSCB'nin halen sosyalist mi ?, emperyalist mi ? diye üzerinde şiddetli tartışmaların yürütüldüğü bir süreçten geçerek bugünlere geldi.
“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”
“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]
“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.
“5N 1K değil miydi?” denecek olursa… Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…
Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.
Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]
“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]
Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.
“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:
“her şey akıyor
her şey akıyor, panta rei ve irin
akıyor kalbimize, senin ve benim;
yazdıkları taş levha üstüne, kirle
Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]
“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]
Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…
Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal…
Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2
Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.
Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.
Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]
“Durgunsa ya da suskunsa insan,
mutlak bir nedeni vardır.
Suskunluğa aldanma,
herşeyin bir zamanı var!”[2]
Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…
Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…
SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]
“Bir yazarı okumak, yalnızca
neler söylediğini öğrenmek değildir;
onunla birlikte yollara düşmek,
onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]
Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2
Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2
DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz
Bir kez daha, “Terör” mü?[1]
“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]