Pazar Nisan 28, 2024

Orta çağ maşalarını tutan el, sermayenin elidir: İsmail Taylan Kaya

kaypakkaya-partizan
Charlie Hebdo katliamı, yeni bir Orta Çağ yaşadığımız gerçeğini yüzümüze vurmuştur. Bütün benliğimle lanetliyorum. Bu saldırı Fransa’nın Madımak’ı olmuştur.

 

Erzincan’ın İliç ilçesini 1939’da kurmuşlar. Kurmuşlar diyorum çünkü buraya bir ilçenin kurulması zoraki olmuş. Dersim’de süren operasyonlara lojistik bir destek istasyonu olarak planlanmış önce. Şimdi yapılan barajın altında kalan istasyon, insan bedenine kurşun yetiştirmek, “mağaralara sığınmışları fare gibi zehirlemek“ amacıyla boğucu gazlar ulaştırmak için yapılmış. Mükâfatını almış tabi, ‘’1938 Tunceli Manevraları Madalyası’’ duvarda asılı dururdu her daim. O madalyayı ilk gördüğümde bu küçük, şirin istasyon bambaşka bir yüzüyle görünmüştü gözüme.

Eskiden yörenin merkezi Kuruçay’mış. Kuruçaylı Ermeniler, İliç’te altın madeni işletirlermiş 1915’ten önce. En ilkel yöntemlerle ama doğaya zarar vermeden, toprağı zehirlemeden… Sonra olanlar olmuş, ölmüşler, sürülmüşler ama kurtulanlar da olmuş. Mesela Kuruçay’daki kilisenin zangocunun torunu hala oralardadır. Ermenilere herkesten daha büyüktür kini, düşmanlığı. Her zaman söylerim ama ilk söyleyen ben değilim:

“Şaraptan bozma sirke keskin olur.“

Sonra Cumhuriyet kurulmuş, madenler kapanmış yıllar geçmiş, birilerinin aklına o madeni işletmek gelmiş. Santalı madencilerin torunlarıydı belki, bilemem. Fakat onlardan öğrendiler yörenin çocukları ‘’Doles’’ diye sorulunca ‘’Deftas!’’ diye cevap vermeyi ve Ali Kemalli fırtınanın bordosunu, mavisini.

O güzel delikanlılar da gitti sonra. Kanadalılar, Amerikalılar geldi. İnsanlar evlerini ocaklarını sattılar altın çıkarılsın diye. Koskoca köyler taşındı yüzyıllık yerlerinden. Sermaye orasını kurtarılmış bir bölge yaptı. Amerikalılar zenginleşirken sus payı dağıtmasını da biliyorlardı, kimsenin sesi çıkmadı.

Bu sus paylarından yörenin yoksulları da faydalanabilirdi, düştük yollara. Dağ köylerine ulaştık, bir eski zamandan kalma ev denilemeyecek tek göz odalara. Yoksulluklara tanık oldum ve beni şaşırtan gerçekliklere. Alevi olarak bilinen bir ailenin evine konuk oldum. Evin tek odasına girdiğimde televizyon açık çocuklar ağaçtan yontulmuş oyuncaklarıyla belli belirsiz bir oyuna dalmışlardı. Birden gözüm duvardaki eski zamanlardan kalmış tablolara ilişti. Bilenler bilir, Alevi evlerinde muhakkak Hz. Ali veya 12 İmamın resimleri süsler duvarları. Fakat bu evdeki resimlerde İsa Mesih vardı. Tablolar çok eskiydi, birinde bebek İsa, Meryem Ana’nın kucağında gülümsüyordu. Nereden bulduklarını sorduğumda tedirginlikle dedelerinden kaldığını söylediler. Belki bu ıssız dağ başında yaşamaya çalışmalarının sebebi de dedelerinden kalan bu mirastı. Hemen harekete geçip bir şeyler yapmaya çalıştık arkadaşlarla. Madenin yöredeki temsilcisi olan Andy’ye ulaşabildik.

Andy 80’li yaşlarını sürerken Amerika’dan gelmişti buralara. Yaşından beklenmeyen bir tempoyla ve azimle çalışıyordu. Doğu toplumlarının özelliklerinden biridir, bir makama oturmayı başaran kişinin ilk icraatı en pahalı mobilyalarla odasını döşemek olur. Oysa Andy, milyon dolarlara hükmetmesine rağmen bizlerin köy kahvesinde bile görsek burun kıvıracağımız ahşap bir masa sandalye koymuştu odasına. Odanın sadeliği kadar konuyu açtığımızdaki tavrı da şaşırttı beni. Bu yoksul aileye yardım etmekte gönülsüz davranıyordu. İkna edebilmek için bu ailenin Hristiyan izler taşıdığından bahsettim. Birden kazağını sıyırıp yaşlı, buruşuk kolunu gösterdi bize. Kolunda Auschwits’in hatırasını taşıyordu. ‘’İlgilenmiyorum’’ deyip kestirdi attı sonra.

Çocuk yaştayken, Nazilerin en ünlü ölüm kampına gönderilmiş, oradan sağ kurtulmayı başarmıştı. Savaştan sonra Amerika’da bir yetimhanede büyümüş ve kendi Amerikan rüyasını gerçekleştirmişti işte. Işıltılı bir kariyer ve küresel bir şirketin milyon dolarlar değerindeki hisseleri… Fakat insanlığa ne olmuştu?

O gün aldığım bu dersi hiç unutmadım. Sermaye hiçbir din ve inanç taşımaz, bugün birlikte yürüdüğünü yarın ortadan kaldırmak isteyebilir. Bütün amacı kendini daha da büyütmektir. Sermaye her kılığa girebilir. Bıyıkları üç numaraya vurulmuş bir kucak sakalıyla, başındaki takkesiyle de görebilirsiniz onu, kolundaki Auschwits damgasıyla da…

Charlie Hebdo katliamı, yeni bir Orta Çağ yaşadığımız gerçeğini yüzümüze vurmuştur. Bütün benliğimle lanetliyorum. Bu saldırı Fransa’nın Madımak’ı olmuştur.

Avrupa ve Batı medeniyeti Orta Çağ’dan kurtulalı 500 yıl oluyor. Bu aramızdaki zaman farkıdır işte. Düşünüşte ve bilişte prangaları kırmadan, özgür düşüncenin önünü açmadan, sorgulamayı öğrenmeden Orta Çağ karanlığını yenemeyeceğiz. Unutulmamalıdır ki bu orta çağ maşalarını tutan el, sermayenin elidir.


1726