Pazar Nisan 28, 2024

Roboski'nin düsündürdükleri...Erol Bakırcıoğlu

kaypakkaya-partizan
Annesi İsmail Ağa’ya şöyle öğütler: “Bir de senden dileğim, oğlum, o kasabaya gidersen, o Ermenilerden kalma evleri, tarlaları kabul etme. Sahibi kaçmış yuvada, öteki kuş barınamaz. Yuva bozanın yuvası olmaz. Zulüm tarlasında zulüm biter.” (Yaşar Kemal, Yağmurcuk Kuşu, s.95.)

 

28 Aralık 2011 gününün akşamında, Türkiye’den havalanan F16 Savaş uçakları,Irak topraklarında mazot ve kaçak sigara taşıyan 35 köylüyü, bombardıman ile katletmiş olmasının üç yılını geride bırakırken, suçlular, ortaya çıkarılmadığı gibi, diğer tüm katliamlar gibi bununda üstü kapatılarak Ankara’nın tozlu raflarındaki karanlık dehlizlerde yerini aldı.

Adaletin bir gün mutlaka tecelli edeceği inancımızı koruyarak, bunun kavgası üstünden yarınlara uzanırken; adalet arayışında olup, yanı başında ki halkların adalet arayışına sırt dönenlerin asla adalet bulamayacağı inancını bilince çıkarıp içselleştirdiğimizde adaletin tecelli etmiş olmasında yolu yarılamış olur, yeni adaletsizliklerin önüne set çekmiş oluruz.
28 Aralık günü bu katliamı kınamak adına sosyal demokrat, sol, sosyalist, komünist, insan hakları savunucuları, Türkiye’nin en azılı faşistleri dahil olmak üzere meydanlarda bu katliamı kınayıp lanetleyip hep beraber mahkûm edeceğiz.

Türkiye’nin azılı faşistlerinin Kürtlerin katliamında, kınamaya katılıyor olmasını garipseyip, hatta giderek saçmalamış olduğumu iddia edenler olacağını bildiğimden bu konuyu açmak istiyorum.

Her 24 Nisan’larda veya Ermeni sorunu ile ilgili her hangi bir etkinlikte, karşı cephede yer alıp, giderek bu etkinlikleri provoke etmek adına ellerinden geleni ardına koymayan, flama ve parti isimlerinde, sol, sosyalist, komünist yazan oluşumlara çok yabancı değiliz.

Roboski katliamını lanetlemiş olmaları, Kürtleri seviyor olmalarından çok öte bu katliamın AKP iktidarı döneminde yapılmış olması, anti-AKP’li olmalarından kaynaklıdır. Aksi söz konusu olsaydı Cumhuriyet tarihi boyunca her güne sığdırılmış olan, kimi katliam günlerini milli bayram olarak kutlandığı tüm katliam ve insan hakları ihlallerinde olmaları gerekmez miydi?
Bizim bu katliamı mahkûm etmiş olmamız yeni katliamların doğuşuna engel olamamaktadır. Soykırım yaparak, bu soykırımı red, inkar edişimizdir durmadan tekerrür eden. Kanıksayarak yaşamın doğal akışı gibi izlemeye başladık düşen canları. Giderek kutsal olan yaşam hakkının sadece bize ait olduğunu düşünmeye başladık. Ta ki ölüm çalıncaya kadar kapılarımızı… Alıp götürünceye kadar sevdalarımızı, sevdiklerimizi, evlatlarımızı söküp alıncaya kadar. Duyulmaz çığlıklarımız… Duymamıştık, duyamamıştınız yanı başınızda ki çığlıkları….

Bugün Roboski’ye yolu düşen bir insan, köyün içinde dolaşırken dikkatli bir gözlem ile mevcut taş binaları inceleyip yanındakine sorduğunda; “-Sağdaki ev kimin?” “-Agop’un” “-Ya soldaki?” “-Artin’in” “-İlerisindeki?” “-Sarkis’in” “-Berisindeki” “-Ğaçador’un…..liste uzayıp gider.

Nereye gitti bu insanlar?.. Buharlaşıp utçular mı?.. Bağlarını bahçelerini bırakarak… Ne oldu?…
“bir zamanlar bu şehirde konuksever, sıcak yürekli, dost canlısı iyi insanlar, ceren gibi, kırmızı mercan gözlü, uzun boyunlu, kalem kulaklı, suna gibi cins atlar vardı. onlara ne oldu?” yaşlı adamdır ki, azıcık doğruldu, ak sakalı kirli, titredi, yüzü eski bir ışıkla parıldadı, derin bir aaah dedi, ciğeri söken. aaaah! duvara sırtını iyice verdi. neden sonra gözlerini açtı: “o iyi insanlar,” dedi, ”o güzel atlara bindiler çekip gittiler…” (Yaşar Kemal)

28 Aralık günü, “İtten aç yılandan çıplak” olmanın çaresizliğidir, o insanları mayınlı tarlalar içinde ölüm yolculuğuna çıkaran… Mayınlı tarlalardan kurtulup, savaş uçaklarının altında bombardıman sonucu paramparça olan bedenler.

Tek bir insanı öldürmenin tüm kâinatı öldürmek olduğunu iddia eden bir inançtan bugün ve yüzyıllardır katliamlar yapan bir inancı sorgulayamaz hale nasıl geldik?..

Bu coğrafyada katliamlar bitmiyor. Hepimiz acılarımızı yarıştırıp yanımızdakinin acısına sırt döndüğümüzden dolayı sürüyor. Alevi, Kürt, Rum, Ermeni, Süryani, Yahudi, laik, anti laik diyerek bir arada yaşayıp yüz yüze bakarken bir birimizin yüzünü parçalamakla uğraşırken, paramparça olmaktadır bedenlerimiz.

O iyi insanlar atlara binip gitmemiş olsalardı… Bugün tarımda, hayvancılıkta, sanayide, bilimde, sanatta, zanatta, mimaride yaşamın her alanında dünyanın tüm çağdaş uygarlıkları ile yarışıyor olacaktık. Bir tek vatandaşın, çocuklarının kışta kıyamette yırtık ayakkabı ile dolaşmadığı, insanların bir lokma ekmek için can vermediği günlerin özgürlüğünde yaşıyor olacaktık.

Zulüm tarlasında zulüm bitmeye devam ediyor. Zulme dur diyebilmenin koşulu, yüzümüzü çevirerek tüm halklara, amasız tarihsel hiçbir gerçekten kaçmadan, tek bireyi dili, dini, rengi farklı olduğundan yargılamadan, insan kimliği ile kucaklaşmaktan geçecektir.

1567