Pazar Mayıs 19, 2024

15-16 Haziran'dan Gezi'ye

Her toplumsal olayları hazırlayan ekonomik ve siyasal koşular vardır. 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin hazırlayan da koşullar vardı. Her şeyden önce kapitalist sanayide önemli bir gelişme olmuştu. Ve bu alanda çalışan işçi sınıfı sayısı nicelik ve nitelik olarak bir gelişme göstermişti.

Banka sermayesi ile birleşen sanayi burjuvazisinin istem ve talepleri egemen sınıf içinde egemen hale gelmişti. Bu gelişme uluslararası ve ülke içindeki kapitalizmin doğal akışına uygundu. Ülkedeki askeri (1960 darbesi de dahil) darbeler, sanayi (ve finans)burjuvazisinin çıkarlarına uygun olarak yapılmış ve onların istemleri doğrultusunda hareket etmiştir.

Kapitalizmin gelişemine koşut olarak işçi sınıfı da nicelik ve nitelik olarak gelişmiştir. Nicelik olarak gelişen işçi sınıfı, nitelik gelişme olarak 15-16 Haziran direnişiyle burjuvazinin karşısında kendisi için sınıf olduğunu net olarak ortaya koymasının yanında, bu mücadeleyi daha ileriye taşıma niteliğine sahip olduğunu da göstermiştir.

15-16 Haziran’ın kökleri elbette bir kaç yıllık bir birikimin ürünü değildi. Özellikle 1960 darbesi sonrası kısmi demokratik hakların elde edilmesiyle başlayan ortam içinde, işçi sınıfı örgütleri de, işçi sınıfının nicel ve nitel gelişmesine koşut bir gelişme göstermişti.

1967 yılından itibaren işçi grev ve direnişlerinde ciddi artışlar olmuştu. İşçilerin o dönemde sendikalaşma oranı ise %60 civarındadır. Bu bugün ki (%11,5) sendikalaşma oranıyla kıyaslandığında oldukça yüksek bir rakamdır.Ve dünyayı sarsan 1968 Gençlik Hareketi, her ne kadar “gençlik hareketi” olarak tarihe geçse de, işçi sınıfı da meydanlardan eksik olmamıştır. Bu hareketlerin yükselişinde, 1966’da Çin’de Mao Zedung önderliğinde başlatılan Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin etksini görmezden gelmek ise tarihi eksik okumak olur. Bütün bu gelişmeler dünya paroletaryasının birlikte hareket etme (enternasyonal) kabiliyetine de sahip olduğunun bir kere daha kanıtı olmuştu.

1968’ler işçi sınıfıyla gençliğin buluşması ve özellikle öğrenci gençliğin işçi sınıfını keşfetmesi olarak ele alınmalıdır. Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi hareketi de kendini bu süreç içinde daha da nitelikleştirdi. Sınıfsal karakteri gereği, burjuvaziye karşı daha örgütlü ve kararlı bir şekilde mücadelesini yükseltti.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı, ortaya çıkışından beri hareket halindeydi. Yerine göre sesini yükseltmiş ve yerine göre ise sesini derinlere gömmüştür. Ama, o, sessizliğini bozmanın ve burjuvazi karşısında ayrı bir sınıf olduğunu ve kendi sınıfsal çıkarlarını savunmak için ayağa kalkmak istediğini eylemleri ile ortaya koyabilmiştir.

İşçi sınıfına güvensizlik duyanlar, sınıf olarak onlardan uzak olanlardır. İşçilerin yer yer ciddi olarak sessizlik zırhının altına girmelerini yanlış yorumlayanlar, onlar üzerinde ne gibi baskı ve sömürü olduğunu görmezden gelen ya da bu olguların etkilerini anlayamayacak denli sınıftan uzaklaşmışlardır. Ve bu tür düşünce sahipleri sınıflar arası mücadelenin diyalektiğine de hep yabancı kalmışlardır.

İşçiler, ne istediklerini ve nereye gitmek istediklerini eylemleri ile ortaya koyarlar. Sorun bunu doğru çözümlemek ve onların güncel taleplerini siyasal taleplerle birleştirmek, işçi sınıfının kendi öz sınıf partileriyle brlikteliğini güçlendirecektir.

Türkiye işçi sınıfı çok önceleri de eylemleri ve direnişleriyle kendini ortaya koymasına karşın, 15-16 Haziran 1970 Direnişi’yle birlikte, gerçek sınıfsal gücünü ortaya koymasını bilmiştir. Burjuvazinin ve sarı sendikaların karşı-devrimci işbirliğine rağmen, işçiler, 15-16 Haziran’da devrimin gerçek gücü ve öncüleri olduğunu da net olarak ortaya koymasını bilmiştir.

İşçi sınıfı içindeki çalışma ve örgütlenmenin burjuvaziyi yıkmak için olmazsa olmazlardan bir ilke olduğunu, tankların üzerinde adeta dans eden işçiler net olarak göstermiştir.

15-16 Haziran, burjuvazinin işçilerin örgütlenme haklarını, daha doğrusu 1967 yılında kurulan DİSK’in sınırlanmasını amaçlı yasal değişiklik yapmak istemelerinden kaynaklandı. Sorun salt DİSK’in sınırlanmasından öte, işçi sınıfının örgütlenmesinin kısıtlanması ve grev ve direnişlerin sınırlanmasını amaçlıyordu.

Sendikalar kanununu düzenleyen 274 sayılı Toplu İş Sözleşmesi ve 275 sayılı Grev ve Lokavt kanunlarının işçilerin aleyhine değiştirilmesi ve bunların meclis’te kabul edilmesi, bardağı taşıran son damla olmuştu.

Bu kanunları o zamanın iktidardaki AP (Adalet Partisi) meclise getirmesine karşın CHP de işçiler aleyhine değiştirilmek istenen bu kanuna onay vermişti. Kanun, AP,CHP, GP (Güven Partisi) gibi partilerin oylarıyla yasallaşmıştı. Çünkü burjuvazi, işçi hareketinin örgütlenmesi ve gelişmesini engellemek istiyordu. Burjuva sınıfı iktidarı ve muhalefetiyle işçi sınıfı karşısında birlik olduklarını bir kere daha göstermişti.

15-16 Haziran Direnişi’nin getirdiği korkuyla CHP (tabi ki büyük burjuvazinin onayını alarak), onay verdiği yasa değişikliğini Anayasa mahkemesine (AYM) iptal edilmesi için götürdü ve AYM değişikliği iptal etti. Ancak burjuvazi, işçi hareketi ve buna bağlı olarak koşut gelişen devrimci hareketin gelişmesinin normal parlamenter yollarla durdurulamayacağını anlayınca, 1971’de 12 Mart Askeri Darbesi’ni yaptı. Bu darbe burjuvaziye kısmi de olsa bir soluk aldırdı. Çünkü, işçi sınıfının devrimci ve komünist örgütlenmeleri ağır darbe almıştı. Deniz’ler, Mahir’ler ve Kaypakkaya’lar katledilmiş ve örgütleri yenilgi almıştı.

Bütün bunlara karşın, söz konusu sendikal (274-275 sayılı)kanunların tamamiyle değiştirilmesine 12 Mart cuntasının gücü yetmedi. Ancak, on yıl sonra yapılan 12 Eylül 1980 askeri faşist cuntasıyla değiştirilebildi.

Burjuvazinin işçi hareketinin gelişmesinden korkmasının sınıfsal nedenleri vardı. Bu hareketin gelişmesi, burjuvazinin sınıfsal çıkarlarına darbe, ve bir adım ilerisi ise işçi sınıfının kendi iktidarını kurma hazırlığı demekti. 1970’lerin devrimci hareketlerinin gelişmesi ve yeni devrimci ve komünist örgütlenmelerin ortaya çıkması bu gerçeğin kendisidir.

2013 Haziran’ları (GEZİ) 15-16 Haziran 1970’lerin devamıdır. Çünkü aynı sınıfın sınıf hareketidir. Dün sendikal hakların budanması temelinde ortaya çıkmasına karşın, 2013 Haziran’ı ise burjuva demokrasisi içinde de olsa politik özgürlüklerin yok edilmesine karşı bir başkaldırı ve isyan olmuştur. Çünkü bütün kitlelerin sahip olduğu tüm özgürlükler yine kitleler tarafından kazanılmıştır. Bu haklar burjuvazinin bir lütfu değildi.

İşçi sınıfı, 15-16 Haziran’da “taşları birbirine sürtmüştü.” GEZİ, bu taşlardan çıkan kıvılcımların daha geniş kitleleri kucaklamasıydı. Bu eylem ve direnişlerde, sınıf hareketinin daha ileri gitmesini zorlaştıran temel etmen ise; kendiliğindenci örgütlenmeden sınıfın partisi etrafında örgütlenerek sınıf mücadelesinin bilinçli özne olma diyalektiğini yakalayamamak oluşturuyordu.

15-16 Haziran’da 150 bini aşkın işçi harekete geçmişken, 2013 Haziran’ında 20 günü aşkın bir sürede on milyonu aşkın insan sokaklara çıkmıştır. Ve bir gecede milyonlar sokaklara dökülebilmiştir. 1970’lerde bir kaç şehirde sokaklara çıkanlar, bugün neredeyse ülkenin bütün şehirlerinde sokakları eylem alanı haline çevirecek bir güce ve dinamizme sahip olmuştur. Bu iki şeyi ortaya çıkarır: Birincisi, kapitalizmin iyice çürüdüğünü, ikincisi ise; işçi sınıfının nicelik olarak büyüdüğünü, ama, esas olarak niteliksel büyük bir ivme kazandığını...

Bu işçi direnişlerinin ortaya koyduğu bir başka gerçeklik ise; çeşitli milliyetlerden Türkiye işçi sınıfı kendi sınıfsal çıkarlarına sahip çıkmak için ayaklanmasını da biliyor olmasıdır.

Bütün bu sınıfsal olguların ortaya koyduğu gerçekler, işçi sınıfı içindeki örgütlenme ve siyasal çalışmaya herşeyden öncelik tanımak, komünistler için temel prensip olmak zorundadır. İşçi sınıf devrimciliği, işçi sınıfı içinde olgunlaşır ve gelişir. Sınıf mücadelesi diyalektiği bunu defalarca doğrulamıştır. 

39067

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Şengal'de Hamo Şerro'nun direniş ruhu yaşıyor, bir de Kürt sorunu hala Kaypakkaya geleneğinin kırmızı çizgisidir!

3 Ağustos 2014, Ezidi halkının tarihinde kara bir gün olarak anılıyor. Bugüne kadar 73 kez zalimlerin fermanı ile karşı karşıya kalan halk en son Şengal'de IŞİD çeteleri tarafından katliamlara maruz kaldı. Üstelik ''uygar'' dünyanın gözleri önünde, haberleşmenin, teknolojinin en yüksek aşamasında, engellenemeyen soykırım insanlığın yeni utanç sayfalarından biri olarak tarihe geçti.

Ayrılık Teorik Değil

Acemiler Abisi Acemiler.

Sendikalarda ....

Örgütleyenin proletarya köylü, örgütleneninde halk olmasını beklerken ...

Neye niyet neye kısmet.

Ayrılın şöyle bir bakalım, ayrılın.

Ayıp değil mi ? Neden bu şekilde davranıyorsunuz ? Yakıştıramadım sizlere.. Şöyle bir ayrılın bakayım. Sen şu taşı eline al bakayım. Sende şu değneği.  Ha ... şöyle. Şimdi başlayın.

Acemiler abisi acemiler.

Göreceksiniz abileri ayrılıkları konusunda ileride öyle teorik açıklamalarda bulunacaklarki hepimizin dudağı uçuklayacak.

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı

TKP/ML TİKKO Rojava Komutanlığı Ortadoğu halklarının Newroz’unu selamladı. Rojava Komutanlığı “İçinde bulunduğumuz tarihsel süreç bizden büyük sorumluluklar beklemektedir. Bu anlamda Kawa’nın Ortadoğu’ya yaydığı özgürlük ateşini harlandırmak en temel görevimiz olmalıdır” dedi.

“Kawa’nın tutuşturduğu özgürlük ateşini direnişle harlayalım!”

Hizip safsatası ile üzeri örtülen gerçekler

Kolektifimizin uzun bir süredir gündeminde olan bir dizi tartışma kamuoyuna yansımıştır. Bu tartışmaların taraftar ve kamuoyuna sızdırılmasına başından beri karşı çıktık. Tartışmaların zamanında ve yerinde yürütülmesini esas aldık. Elbette burada temel kaygımız kolektifimiz içinde ortaya çıkan ideolojik-politik-örgütsel tartışmaların bizi güçlendirecek bir içerik ve misyonla ele alınmasıdır. Kolektifimiz içinde ideolojik mücadelenin sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin koşullarını yaratmaya çalıştık.

Hollanda ve Türkiye arasında yaşanan “krizi” nasıl okumalıyız?! H.Gürer

AKP’nin siyaset yapma Algoritması!

TKP/ML-GYDK;NEWROZ ATEŞİNİ SANDIKLARA TAŞIYARAK AKP'Yİ HAYIR OYLARIMIZLA YAKALIM!

NEWROZ PİROZ BE

Newroz başkaldırı ve özgürlük bayramıdır. Demirci Kawa'nın Asur Hükümdarı zalim Dehag'a karşı başlattığı isyan 2600 yıldır ezilen mazlum halklara yol göstermeye devam ediyor. Bir Kürt olan Demirci Kawa'nın 21 Mart günü tüm insanlığa armağan ettiği bu direniş geleneği, tarihin serüveni içinde sadece Kürtlerin sahiplendiği bir direniş olmaktan çıkarak, tüm Ortadoğu halklarının sahiplendiği bir güne dönüşmüştür.

“Kaypakkaya’yı pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz”

Katledilişinin 44. yıldönümünde, önder yoldaş İbrahim Kaypakkaya’yı onun teorisinin bakış açısında durarak ve pratiğiyle çizilmiş yolu izleyerek sarsılmaz bir kararlılıkla anıyoruz!

18 Mayıs 1973!

BOYKOT tavrı üzerine: Taktik hata, stratejik körlük!

15 yıllık iktidarı ile ülkemizdeki faşizmin özgün bir vearsiyonunun temsiliyetine erişen AKP tarihinin en kaotik seçimlerinden birisine hazırlanıyor. Yaklaşan referandum, AKP’nin son yıllarda aldığı darbeler ile açığa çıkan krizinin giderilmesi ya da kalıcılaşması açısından ciddi bir dönemeç anlamına gelmektedir.

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur.

Ötekileştirilenlerin Rojavaya Gidenlerle Dedikodusu

"Bu demektir ki, köylünün ...... yok olmadığı ...... yerini tarım gündelikçilerine bırakmadığı yerlerde, şunlar olabilir: ...... Fransa'da olduğu gibi her işçi  /köylü/  devrimini engeller ve yıkar  ......  /proletarya/ onun  /köylünün/ durumunu doğrudan iyileştirecek ve bunun sonucunda, onu devrim saflarına kazanacak önlemler almalıdır."  Marks

De ... babo ... türkiye devrimci hareketi hiç bu kadar birbirine benzeşmemişti.

TKP/ML Kadın Komitesi

 

Kadın Komitesi: “Kadınların öfkesi, isyanı ve örgütlü iradesi karşısında hiçbir diktatör duramayacak!”

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Özgürlüğümüzü, geleceğimizi emekçi kadın ellerimizle yaratalım! Buna gücümüz, buna bilincimiz, buna inancımız var! Unutmayalım, öfkemizin, isyanımızın ve örgütlü irademizin karşısında hiçbir diktatör, hiçbir iktidar sahibi duramaz!” dedi.

Sayfalar