Pazartesi Nisan 29, 2024

Amed Zindanı eski tutsaklarından M. USTA: “Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!”

Amed 5 Nolu Zindanı’nda insanlık dışı işkencelere maruz kalan ama buna karşın devrimci direnişinden ve daha sonra da komünist hareket içerisinde örgütlü mücadelesinden taviz vermeyen M. USTA, Özgür Gelecek bürolarının gasp ve çalışanlarının darp edilmesine karşı yazdı: Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz. (...) Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. (...) Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir.”

 

Esas olarak sorunu yaratanlar derinleştirmeye devam ediyorlar!

Çok zor bir süreçten geçiyoruz. Egemen sınıfların ezilenlere ve onların sınıf bilinçli örgütlerine, demokratik kurumlarına dönük saldırıları her yeni gün, geçen günü aratıyor. Egemen sınıf sözcüleri “gerillayı yok etmekten” söz ediyorlar. Ve hedeflenen yaşadığımız topraklarda bir çöl sessizliği yaratmaktır. Elbette ki bunu başaramayacaklardır. Bunu onlar da biliyor. Ama ilerici-devrimci güçlere verebilecekleri her türlü zarardan da kaçınmayacaklardır. Kürt siyasetçilerine dönük yapılan yoğun tutuklamalar, sokak gösterilerinin yasaklanması, her farklı sesin, söylemin suç sayılması, yarına dair neler yapabilecekleri konusunda bize somut veriler sunmaktadır.

Tüm bu saldırılara karşı oluşan, oluşturulmaya çalışılan direniş cephesinin merkezinde yurtsever devrimci Kürt güçleri vardır. Kürt kurumlarına daha çok saldırıların yapılmasının nedeni de budur. Ama şu da bir gerçek ki, TC'nin hiçbir farklı sese, muhalif veya alternatif devrimci oluşuma tahammülü yoktur. Ezilenlere karşı yok et-sustur karşı devrimci siyaseti izlenmektedir.

Mevcut durumda bu saldırıları püskürtecek temelde geniş emekçi yığınları kapsayan güçlü devrimci bir merkez de söz konusu değildir. Diğer bir anlatımla bugün ne güçlü devrimci bir dalgadan söz edebiliriz ne de genel manada gelişen bir kitle hareketinden. Hiç kuşkusuz devrimci kitle hareketlerindeki bu gerilemeler geçicidir. Yaşanan ekonomik kriz, gün geçtikçe artan işsizlik, sınırlı olan demokratik hak ve ögürlüklerin giderek sıfırlanması, yaşadığımız toprakların adeta bir hapishaneye dönüştürülmesi, ezilen yığınların direnme hakkını kullanması için nesnel koşulların daha da olgunlaşmasına yol açıyor. Buna inanmalıyız. Sürece de bu bilinçle yaklaşmalıyız.

Görmemiz ve anlamamız gereken diğer bir gerçekse tüm bu görevler tek tek hareketlerle başarılacak görevler değildir. Her koşulda birleşik devrimci bir güce-ittifaklara ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacın varlığına dikkat çekmek, esas olarak kendi gücümüze dayanma ilkesini yadsımak anlamına gelmez. Bilakis içinden geçmekte olduğumuz sürecin özgünlüğünü daha doğru bir tarzda kavrama anlamına gelir. Bu bir.

İkincisi, bu görevlerimizi asgari düzeyde yerine getirmenin yolu, iç bütünlüğümüzü sağlamaktan geçer. Ne yazık ki bugün içte parçalı bir duruş söz konusudur. Karşı karşıya olduğumuz saldırılar ve mevcut sorunlarımızın çapı böylesi bir tabloyu kaldıramaz. Bunda ısrar, tasfiyecilikte ısrardır. Bunda ısrar, partinin birliğini parçalamakta ısrardır. Dahası bu tablo, bu ruh hali ortaya devrimci bir enerji de çıkarmaz. Bilakis var olanı da tüketir. Tüm arkadaşların bu gerçeği görmesi gerekir.

 

Bu gerçeği göremeyen arkadaşlar, dergi bürolarına saldırdılar!

Yapı içinde hukuksal anlamda çıkan sorunların esas kaynağı irade tarafından yetkilendirilen ve yetki süreleri dolan bazı arkadaşların bu görevi yeniden iradeye teslim etmemelerinden kaynaklanıyor. Kuşkusuz bu sadece işin hukuksal boyutudur. Yaşanan tüm bu tartışmalar, ideolojik-siyasal bir zeminden soyutlanamaz. Bakış açısında ortaya çıkan farklılaşmalar görmezlikten gelinemez. Elbette ki bu kapsamlı bir meseledir. Burada esas olarak iki ana nokta üzerinde duracağım.

Yapı içinde yaşanan sorunlar artık herkes tarafından bilinmektedir. Bilinen bir başka gerçekse, tüm bu yaşananlara rağmen tartışmaları iç zemine çekmek ve mevcut olan krizden nasıl çıkılacağı sorularına cevap arayan, çözüm önerileri sunan yaklaşımların varlığıydı. Her ne kadar kimi arkadaşlar nezdinde yıkıcı tutumlar sürdürülse de, bunlara karşı ortaya konulan yapıcı tutumlar da mevcuttu. Dahası kimi arkadaşlarımız, koşullardan kaynaklı bu tartışmalara gerektiği düzeyde katılamamışlardır.

Anlaşılan o ki, devrimci bir yayının bürolarına yapılan saldırılar, mevcut çelişkileri daha da derinleştirme, var olan çözüm çabalarını da tümden engelleme girişimidir. Bu saldırılar, güçler, birleşin değil, herkes yerini belirlesin mesajını içermektedir. Haklı olarak şu soru sorulmak zorundadır. Nedir bu aceleniz arkadaşlar? Bu aceleci tutumunuzun temelinde devrimci kaygılar da yok. Deyim yerindeyse devrimci hareket bugün kıl köprüsü üzerinde yürüyor. Bu tür girişimlerle mevcut durumun daha da tahrip edildiğini ve bir bütün olarak devrimci harekete zarar verildiğini anlamak için fazla bir çabaya da gerek yoktur. Öncelikle tüm arkadaşların bu gerçekleri görmesi gerekir.

Arkadaşlar bugün açısından, dürüst bir devrimci ve yoldaş olmak bir tarafa dahil olmak değildir. Bugün yoldaş olmak, bu mücadelede en büyük değerimiz olan -kimden gelirse gelsin- arkadaşlarımıza yapılan saldırılara karşı net bir duruşa sahip olmaktır. Bunu yapanlardan hesap sormaktır. Samimi bir şekilde özeleştiri yapmalarına davet etmektir. Bu hesap sorulmazsa çaresizlik içinde çare arayan bu arkadaşlarımızın yeni hatalar yapması kaçınılmazdır. Çünkü doğru çözümler-çareler, karşı karşıya olduğumuz sorunları soğukkanlı ve mantıklı bir tarzda çözmeyi emreder. Görünen o ki, bu arkadaşlarımız an itibariyle bu iklimde yaşamıyorlar. O zaman şu gerçekleri hatırlatmalıyız: Bu saldırgan pratikler devrimci saflarda güvensizliği ve umutsuzluğu derinleştiren pratiklerdir. Bu pratikler halkın davasına değil, karşı devrim cephesine hizmet eden pratiklerdir. Bu yıkıcı pratiklerin hiçbir haklı gerekçesi olamaz.

Her şeyden önce devrimcilere karşı, devrimci olmayan yöntemleri izlemek ne zamandan beri değerleri korumanın bir aracı oldu? Bu pratiğin kendisi, değerleri kirletmenin ta kendisi. Elbette ki kişisel hırsın, öfkenin, hayal kırıklığının veya aklı firarda olan kafaların bu gerçekleri bir anda görmesi zor. Lakin unutmamak gerekir ki, bu gerçekleri görecek epeyce devrimci kafa var. ve anlatılmaya çalışılan masallara da karınları da tok. Sizin baskın düzenlediğiniz ve tartaklayarak dışarı attığınız devrimci basın çalışanları bu mücadelenin o alandaki ana değerleridir. Anlaşılan o ki; siz değer derken, bilgisayarları ve binanın içinde bulunan diğer malzemeleri anlıyorsunuz. Kaldı ki orada olan tüm malzemeler emekçi halkımızın, bu davaya gönül veren insanların sundukları yardımlarla alınmıştır. Gönüllü bir temelde sunulan yardımlara zorla el koymaya çalışmanız, en başta onların emeklerine karşı yapılmış bir saygısızlıktır.

Hiç kuşkusuz mücadelede samimi olan herkes sizin o el koyduğunuz ya da koymaya çalıştığınız araçları bulur. Yeni binalar kiralar. Ve yoluna devam eder. Yani gerçek manada adanmış yürekler için onlara ulaşmak çok da zor değildir.

Burada asıl kaybeden devrimci hukukla-ahlakla bağdaşmayan bu pratiklere yön veren kafalardır. Devrimci ahlakın-hukukun kirlendiği-kirletildiği yerde zaten kaybedilmiştir.

Bu konuda tarihi tecrübelerimizi de bilmiyorsunuz? Geçmişte devrimci saflarda yaşanan bu türden olumsuz pratiklere karşı net bir duruş sergileyen bir geleneğin temsilcisiyiz. Zaman zaman bu ve benzeri konularda yapı içinde ortaya çıkan olumsuz eğilimlere karşı da tutum alınmaktan geri durulmamıştır.

Haklı olarak yine sormak zorundayız. Ya geçmişte izlediğimiz çizgi doğrudur ya da bugün sizin yaptıklarınız. Hiç kuşkusuz içinde bir dizi yetersizlikler taşısa da, doğru olan bugüne kadar izlenen çizgidir. Mahkum edilmesi gereken sizin bugünkü tutumunuzdur.

Sonuç olarak, devrimci bir yayının bürolarına yapılan baskınlar ya da baskın girişimleri, bir süreden berider hem hukuksal boyutta hem de somut bazı sorunlar-siyasal gelişmeler karşısında sergilenen olumsuz tutumların bir devamıdır.

Tüm bu yaşananlarda esas olarak sorumlu olan da, merkezi düzeyde “yetkili” olduklarını iddia eden arkadaşlardır. Hala bu sorunları çözme iddiasında bulunmaları da, eğer bir şaka değilse, bugüne kadar yaşananlardan hiçbir şey anlamamaktır. Objektif olarak kendilerini iradeye dayatmaktır. Bu tutum da kabul edilemez.

 

M. USTA (Amed Zindanı eski tutsaklarından)

Mart 2017 

46069

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Aliboğazı direnişinin ortaya çıkardığı görevler

Aliboğazı direnişi halk ordusunun savaş tarihinde ayırt edici önemli bir yer tutmaktadır. ALİBOĞAZ direnişi Seyfi Batar yoldaşların düşmanla uzun süreli çatışmaya girerek kahramanca çatışmalarıyla yarattıkları Amed-Piran (Dicle) direnişine eklenen yeni bir direniş ve savaş halkası denilebilir.

Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları

HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan'ın Anayasa görüşmelerinin yapıldığı sırada söz alarak Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma AKP-CHP-MHP'lilerce oluşturulan Milliyetçi Cephe tarafından lince dönüştürüldü. Tarihin en düşük, itibarsız ve onursuz milletvekilleri olarak anılacak olan bu bayların işi Saray'a biat etmek ile ellerini oylamalarda indirip kaldırmaktan başka hiçbir şey olmamıştır. Garo Paylan'ın ''1913-23 yıllarında Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler kaybedildi. Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan sürüldüler ya mübadelelere uğradılar.

Faşizme Ve Tek Adam Diktatörlüğüne HAYIR!

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kitlelere yaşatılanlar, tam da burjuvaziye özgü despotizmin, işçi ve emekçileri ise aşağılanmanın trajedisidir.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Kürdistan halkları, son 93 yıllık tarihin içinde bunlara tanıklık etti ve yaşadı. “tek vatan - tek millet - tek bayrak - tek din, tek devlet” ırkçı-faşist-dinci politikaların cenderesi içine alındı. Salt, burjuvazi sömürüsünü rahat yapsın, palazlansın ve içinde eşitlik, özgürlük ve demokrasinin olmadığı diktatörlüğünü sağlamlaştırsın diyedir.

Tutsak Partizan Halil Şahin’in kaleminden: “Anda bizim cephedeki durum ve zayıflıklarımız”

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece

Kendimde denemişim ben

Kulak ver dinle

Her acının sonunda açık bir pencere

vardır

Aydınlık bir pencere

Hayal edilemeyecek bir şey vardır

Yerine getirilecek bir istek

Doyurulacak açlık

Cömert bir yürek

Uzanmış açık bir el

Canlı canlı bakan gözler vardır

Bir yaşam vardır yaşam

Bölüşülmeye hazır

-Paul Elvand-

Bir Varmış Bir Yokmuş

Masal gibi başlayan destan gibi biten hikâyelerden ne kaldı zaman içinde bize. Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Homer İzmir de okuyor dizelerini amfiden. Aşil topuğundan vurulmasa ne olurdu? Helen Afrika Coğrafyasında yavuklusuyla yan yana yatsa da Truva’dan dehşet bir ceng kaldı bize. Tanrılar ve Tanrıçalar sevişiyor ırmak kenarlarında, Titanlar ne tarafa yana. Brahma Hintli dizimin kenarında günah çıkarsa, Çinli savaş ağalarının günahını hangi surları aşamaz? Yaşıyoruz işte Hallaç dan beri derimiz yüzüle yüzüle, destan ve hikayelerle uyutula uyutula.

TKP/ML - TİKKO Rojava Komutanlığı: “Onlar devrimimizin kızıl kurşunları olacaklardır!”

Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası’na ilişkin bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’na bağlı Rojava Komutanlığı “Onlar kavgamızın sönmeyen meşalesi, devrimimizin kızıl neferleri olarak mücadelemizde yaşayacaklardır” dedi.

Rojava’dan bir Partizan “Aliboğazı-Rojava-Gentari direnişi bir uzlaşmazlık felsefesidir!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

TKP/ML Enternasyonal Büro YUNANİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ/MARKSİST-LENİNİST ÖNDERLERİNDEN GRİGORİ KONSTANTİNEPOLİ YOLDAŞI KAYBETMENİN ACISINI YAŞIYORUZ

YKP/ML'nin önder kadrolarından, partimiz TKP/ML'nin onur üyesi Grigori yoldaşı 23 Ocak 2017 tarihinde kaybettiğimizi öğrenmiş bulunuyoruz. Başta kardeş partimiz YKP/ML olmak üzere tüm Yunanistan halkına baş sağlığı mesajımızı gönderiyoruz.

TKP/ML Kadın Komitesi “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz…”

Ocak ayının devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok!” dedi.

Doğru komutanlık

Her sınıf ideolojik anlayışına, amaçlarına ve hedeflerine göre sürece-dışına müdahale eder, yön verip şekillendirmeye biçimlendirip örgütlemeye çalışır. Sınıf bilinçli proleterler demokratik halk devrimi amacına uygun bir şekilde bilgi ve becerileriyle, emek ve çabalarıyla, örgütlü güçleriyle sürece müdahale eder. Küçük burjuva devrimcileri ise yetki ve mevkileriyle müdahale eder. Birincisi devrimcidir. Değiştirip-dönüştüren, devrimcileştirip-örgütleyen, düzeltip-düzenleyendir. İkincisi ise statükocudur, bürokrattır. Var olanı tekrar ederek, yaşatarak, devam ettirendir.

Sayfalar