Pazartesi Nisan 29, 2024

Ararat'a sevdalı bir komünist: Nubar Ozanyan

Rojava’daölümsüzleşen TKP/ML üyesi TİKKO komutanı Nubar Ozanyan’ın şehadetinin ardından yoldaşları Ozanyan’ı anlattı. Şişli Karagözyan Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Stepan Melkonyan, 1964 yılından itibaren yetimhanede aynı sıraları paylaştıklarını aktardı. Aynı sıralardan Armenak Bakıryan, Nubar Yalım, Hayrabet Honca, Manuel Demir, İmam Boztaş ve Hrant Dink de geçmişti.

Yetimhaneden Devrimci Bir Kültür Doğdu

Melkonyan o günleri şöyle anlattı: "Çoğunluk okula doğudan geliyordu. İstanbul'dan katılan çok azdı. Gelenlerin çoğu Türkçe bilmiyordu zaten. Kürtçe konuşuyorlardı. Önce Türkçe öğreniyor, sonra Ermenice öğreniyorlardı. Ortaokul ve liseyi Üsküdar'da Surp Haç Tıbrevank'ta okuduk. Bizim dönemimizde okul müdürümüz Mıgırdiç Margosyan'dı. Bende öksüz yetim büyüdüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. Hepimiz aynı durumdaydık. Sabah kalkardık altıda top oynardık, büyükler (Hrant Dink, Armenak Bakırcıyan) bizi kovalarlardı. Nubar'la köşe kapmaca oynardık, okulun en yaramazları bizdik."

"Nubar'ın karakteri anlatılmazdır. Paylaşmayı çok severdi en başta. Kendi giyinmez giydirirdi. Yırtık gömleği alır dikerdi, 'bunu ben giyeyim yenisi sen giy' derdi. Hiçbir zaman lüks diye bir şey tanımadı. Sadeliği severdi."

Öte yandan sporcu kişiliğini yine arkadaşından öğreniyoruz: "Halterde başarıları vardı. Onun antremanlarda Naim Süleymanoğlu'ndan daha ağır kaldırdığı doğrudur. Peki nasıl olur, sen daha ileri pozisyondayken nasıl engellendin diye sordum. Şunu dedi bana: Ondan ağır kaldırdığım ilk antremandan sonra antrenörlerim tarafından açıkça uyarıldım ve dışlanmaya başlandım.

En son iki ay kadar önce buradaydı. "Biraz daha işimiz kaldı" dedi. Çok acele ediyordu gitmek için. Gitmesi gerekiyordu; 'Bir yıl daha işimiz kaldı' dedi en son.

Kulakları duymuyordu. Roketatar kullandığı için bir kulağı neredeyse işitmez hale gelmişti. En son IŞİD'in hezimete uğradığı Enternasyonalist Özgürlük Taburu baskınında da çok sayıda roket kullanmıştı. Kulakları zarar görmüştü ama işitme cihazını takmıyordu.

Benim burada çok rahat ediyordu. Hatta dedi ki en son zamanlarda; buraya bir ranza ayarlayalım. Çünkü yetimhane zamanında ranzamız vardı ikimizin (gözleri dolarak).

Suzan Suzi şarkısını çok severdi. İnternetten açıp dinledik son zamanlarda. Sasna Şaran oyununu da severdi (Ermeni halayı). Bir de ülkesini çok severdi. Hayrenik derdi. Her zaman oraya karşı bir özlemi oldu. Karabağ'daki savaş arkadaşı Monte Melkonyan'ın mezarının yanına gömmek isteyenler oldu."

Filistin Kampında Bilgilerini Yoldaşlarıyla Paylaştı

Partili yoldaşı Levon Azgaldyan ise Filistin ve Karabağ yolculuklarını anlattı.

"Nubar'la tanışmamız 1991 yılıda, TKP/ML'nin Filistin'de kurduğu gerilla kampında oldu. Bir şafak vakti kampa yaklaşırken, kampın nöbetçilerini uzaktan gördüm. Nöbetçilerin arkasında bir kişi sabah sporu yapıyordu. Nubar'la ilk karşılaşmam orada oldu.

Kamp yaşantımız boyunca diğer tüm yoldaşlardan farklı özelliklerini gördüm. Nubar diğerlerine göre çok daha disiplinli bir arkadaştı. Hiçbir şekilde aykırı veya keyfi davranışına rastlamadım. Askeri anlamda o kampta daha önce Filistinlilerin verdiği bir eğitimden geçtiği için kamp yönetimi de onun bilgilerinden yararlanıyordu. Mesala patlayıcılar üzerinde yoğunlaşmıştı. Kimya konusunda yetkinliği vardı. Günlük hayatta kullandığımız çeşitli maddeyi patlayıcıya dönüştürebiliyordu. Bir el yazma defteri vardı hatırlıyorum. Onlarca patlama metodunu not almıştı. Kampta verdiği derslerde onlardan yararlanıyordu."

"Daha sonra kamptaki eğitimini tamamlamış olanlar ülkeye döndük. Gerillalarımızın yoğun olarak bulunduğu Dersim'e geçtik. Dersim bölgesinde faaliyetler sürdürülürken birkaç yıl önce ayrılan doğu anadolu komitemizle yeniden birleşme görüşmeleri başlamıştı. Ardından yoldaşlarımız bizi farklı bir ülkeye gönderme kararı aldılar. Oradaki çalışmaları düzene sokma ve lojistik destek sağlama amacıyla Nubar ve ben görevlendirildik. Ermenistan'a girişimiz kaçak yollardan gerçekleştirilecekti."

Karabağ'a Geçmek Kolay Olmadı

"Gideceğimiz bölge Sovyetler Birliği'nden yeni ayrılmış bir yer olduğu için enformasyon konusunda sıkıntılar vardı. Neyle karşılaşacağımızı da bilmiyorduk. Sınırı geçişin de çok zor olacağını tahmin ediyorduk. Ay ışığının olmadığı birbuçuk iki saatlik bir zaman dilimi içersinde biz Türkiye tarafında siperlerde nöbetin tutulduğu bir yerden, Ermenistan tarafına geçmek zorundaydık. Yaklaşık beşyüz metrelik bir alanı aşmak zorundaydık. Bu alanda ne gibi zorluklarla karşılaşacağımızdan haberimiz yoktu. Bulunduğumuz yerden siperleri gözleyebiliyorduk. Askerlerin seslerini duyabiliyorduk. Geldiğimiz nokta öyle bir noktaydı ki geri dönüşü olmayan bir sınırdaydık. Geri dönersek ayışığına yakalanıp görülme tehlikemiz vardı."

"Azgın bir nehir olarak bildiğimiz Aras Nehri'nin aslında çok cılız bir nehir olduğunu orada anladık. Suyu geçerken herhangi bir sıkıntı yaşamadık. İleride tel örgüleri gördük. Telleri incelediğimizde aslında bu alanın Aras'ın yatağı olduğunu fark ettik. Suyun hemen hemen onda birine düştüğünü, tellerin de erezyonu önlemek amacıyla yerlere serildiğini fark ettik. Ayışığı yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı ama biz Türkiye tarafındaki tehlikeli bölgeyi geçmiştik. Daha sonra çok derin bir hendekle karşılaştık yaklaşık üç metre boyundaydı. Hendeği görünce eğer buraya tek kişi gelseydik karşılaşacağımız durumu gördük. Birbirimizi sırtlayarak hendekten iniş ve çıkışı gerçekleştirdik. Elli metre sonra aynı hendekten bir tane daha vardı. Aynı şekilde geçtik. Bir uğultu geliyordu sürekli ama anlayamadık ilk zamanlarda."

"Meyve bahçelerine vardığımızda önümüze çıkan tellerin yüksekliği beş metreydi. Bu tel örgülere tırmanmak mümkün değildi. Burada Nubar yoldaş pratik zekasını ortaya koydu. Tellerin direklerini tek tek kontrol etti ve birinde bir gevşeklik hissetti. Direği aşağı doğru eğmek için kırkbeş dakika kadar uğraştık. Sonuçta ağırlığımızı direğe verdiğimiz anda mancınık gibi bizi diğer tarafa fırlattı. Uğultu gittikçe yükseliyordu. İlerledikçe gözetleme kuleleri belirginleşmeye başladı. Biraz gözlemin ardından kulelerde asker olmadığını fark ettik. Ancak bu sefer de uğultunun kaynağını gördük. Aras Nehri bir kanala yöneltilmiş ve bu kanaldan korkunç bir debiyle akıyordu. Beton kanalın genişliği yaklaşık on metreydi. Daha önce geçtiğimiz cılız suyu göz önüne alırsak Aras Nehri'nin büyük bir kısmının yatağından çıkarılarak kanala aktarıldığını gördük. Bu kanala girmek mümkün değildi. Biz de kanalın üzerinde bir köprü aramaya başladık. Köprüyü bulduk ancak zamanımız daralıyordu. Henüz Arası geçememiştik."

"Köprünün üstünde sarmal tellerle örülmüş tuzaklar bulunuyordu. İnsan temas ettiği zaman sinyal veren bir mekanizma varmış. Köprüyü geçmemiz bu yolculuğun en zorlu kısmıydı. Nubar yoldaş olmasa asla geçemezdim. Pratik zekası çok yüksekti. Sabah beşe doğru biz Ermenistan topraklarına varabildik. Burada ilk işimiz yolu bulup köylü arabalarını durdurmak oldu. Biri bizi şehre götürdü. Bu ülkedeki faaliyetlerimiz dört ay kadar sürdü. Bu süre sonunda ben dönmek zorunda kaldım. Oradaki çalışmalar tamamen Nubar yoldaşın üstüne kaldı."

Ulaş'ın Şehit Olmasına Çok Üzüldü

"Rojava'ya geçtikten sonra bu yıl içersinde benimle irtibata geçti. Öldürülmeden bir buçuk ay önce buradaydı. Dersim'de çok yoğun operasyonların olduğunu ve bazı yoldaşlarının sığınaklardan çıkamadığından bahsetti. Ama mutlaka oraya ulaşmak istiyordu. Bu amaçla üç kere Dersim'e gitti. Ardından Rojava'ya döndü. Dönmeden önce yaptığımız sohbetlerde Ulaş Bayraktaroğlu'ndan bahsetti. İnanılmaz derecede üzgündü. Aralarında samimi ilişkileri olduğundan bahsetti. İlk defa aynı örgüt içinde olmadığımız birinin ölümüne bu kadar üzülen birini görmüştüm. Çok öfkeliydi."

"Burada kaldığı süre içinde yirmi yıl önce tanıdığım Nubar'dan hiçbir şeyin değişmediğini gördüm. Nerede olursa olsun sabah beş buçukta yatağında görmek mümkün değildi. Aynı disiplinle devam ediyordu. 61 yaşında olmasına rağmen çok sağlıklı ve atletikti. Mütevazılığında hiçbir değişim yoktu. Hiçbir zaman boş durmazdı. Yediği yemekten kullandığı giysilere kadar 'bunu atmamız gerekiyor' dediğine şahit olmadım. Onun için her şey değerlendirilebilirdi."

Çevirileriyle Bir Çok Konuyu Aydınlattı

"Türkiye devrimci hareketinin eksik kaldığı belli konular vardı. Bunlardan biri Doğu Halkları Kurultayı belgeleri, TKP'nin Sovyetler Birliği Komünist Partisi'yle yazışmaları, Ermenistan Komünist Partisi'nin yazışmaları, Hınçak ve Taşnag'ın arşivleri Türkçe'de mevcut değildi. Tüm bunların çevirisiyle ilgileniyordu. Bitirdiği iki eseri var: Biri "Kafkasların Lenin'i Stepan Şahumyan", diğeri de "G.K. Orjonikidze ve Ermenistan'da Sovyet İktidarının Kuruluşu" kitabıdır. Yarım kalan çalışmalarını yoldaşlarının tamamlamasını umut ediyorum.”

Kaynak: ETHA

41522

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Sayfalar