Salı Mayıs 14, 2024

Bir Yılmaz Dersim/Nubar Ozanyan

Herkes Yılmaz’a sevdalı, Yılmaz Dersim’e sevdalı. Açıklaması zor bir çelişkidir bu. Nereden gelir, bu tükenmek bilmez Dersim sevdası.

Bu sevdayı, bu denli güçlü ve çekici kılan; Dersim topraklarını, dağlarını, süt gibi akan sularını sevdanın diğer adı yapan nedir? Neden her derin sevdanın adı hep Dersim olur? Rüyalarımızdan çıkmayan, kayalara vuran acının adı neden hep Dersim olur?

Gerilla için Dersim tanımlanması zor sevdanın ismi olmuştur. Kuzeyin, Güneyin, Doğunun, Batının dört parça Kürdistan’ın, özgürlük arayan herkesin yegane sevdasıdır, Dersim. Resmini bile görmeden, sadece ismini duyan herkesi bu denli güçlü çeken ve vazgeçilmez kılanın sadece dağları, ağaçları, suları olmadığı bir gerçektir.

Avuç içi öpülesi anaların gözyaşlarını arayan hikayeleri, tertemiz saf inançları, çocuk tadındaki dostlukları, ağır hüzün kokan şarkılarıdır Dersim’i hafızalara kayıt eden. Her bir yüreğinde damlayan kan, her şeyi unutmak için ölümü arayan katliam anılarıdır onu unutulmaz kılan.

Biraz da cehaletin üstüne yürüyen, soran, sorgulayan, tartışan, seven, bağrına basan paylaşımcı bilge halkın varlığıdır, Dersim’i unutulmaz kılan. Onu görüp halkına dost olmayan, dağlarını görüp aşık olmayan var mıdır?

Üzerine en acı dolu türkü ve ağıt yakılan, en direngen hikayeler anlatılan topraklardan biridir Dersim. Herkesin kendisine aşık olduğu, Yılmaz Güney ismi Dersimli çocuk Yılmaz’ın özgürlük arayışının ilk ismi olur. Onu toprakların derinliğine bağlayan, gökyüzüne uzanan dağların ve aşkın ismidir, Yılmaz.

Gerillanın Dersim’de hakikat ve özgürlük arayışının ilk adımları İbrahim Kaypakkaya ve Ali Haydar Yıldız’la başladı. Ali Haydar türküsü ve ismi, neredeyse yarım yüzyıldır Dersim’in direniş ve onur hafızasına kayıtlıdır. Dersim’de her çocuk Ali Haydar doğar.

Yılmaz Dersim, çocukluk ve gençlik yıllarında sayısız ve isimsiz gerillayla tanıştı. Gerilla anıları karıştı çocukluk hayallerine. Ve onu gerillaya götüren ismin Dersim ve Yılmaz olması tesadüfi değildir. Yılmaz Dersim, kendisini tanıyıp anladığı günden bugüne dek, doğduğu toprakları karış karış bir çağdaş derviş gibi dolaştı. Doğası ve insanı tanındıkça çaresi bulunmaz, Dersim sevdasına düşülür. Bir kez ayak basılıp cevizi ve çökeleği yenilen, kapısı çalınan, tanışılan, hikayesi dinlenen analar bilindikçe durmak utanç olur. Yılmaz Dersim’in topraklarına dönme isteği ve kararlılığı o kadar büyüktü ki, hiçbir söz onu durduramadı. Özgürlükle, hakikatla tanışmak, karşılaşmak, mücadelede sınanmak isteyen herkes Dersim ve Amed halkına dokunmalıdır.

Heval Yılmaz, en zor koşullarda ve süreçlerde ideallerine, yoldaşlarına, şehitlerine bağlı olarak yaşadı, savaştı ve ölümsüzleşti. Savaşçılığı, kararlılığı ve duruşuyla onu tanıyan, onunla karşılaşan herkeste bir sempati yarattı.

Her dönem, herkesten daha fazla en önde olmanın, ileri doğru yürümenin kabul edilir komutanı oldu. Sayısız kez düşmanla, en elverişsiz koşularda girdiği çatışmalardan mucize denilecek şekilde, düşmana kayıp verdirerek çıktı. Ve Yılmaz Dersim ismi, tıpkı Atakan Mahir ismi gibi, bilgelik ve özgürlüğe bağlılığın ismi oldu.

Anlaşılması ve anlatılması zor olan bir şey de çocuk sevgisidir. En yakın koruması, boyunu geçen silahı taşıyan küçük Kürt generaller oldu. Her halkın çocuk yaşta özgürlük generalleri vardır. Yılmaz Dersim’in Medya Savunma Alanları’nda yanında eksik etmediği, en yakın yoldaşları hep küçük Kürt generalleri olmuştur. Ve onlara olan güçlü sevgisidir, işgalci ve ilhakçı düşmana karşı bu denli patlamaya hazır öfke biriktiren. Çocuk ve halk sevgisi olmayanın düşmana öfkesi olmaz.

Heval Yılmaz, Dersim’in tüm onurlu ve yiğit halkı gibi, sonuna dek özgürlüğe bağlı kaldı. Ona ve halen en zor koşullarda özgürlük arayışını sürdüren gerillalara baktığımızda tarifi kolay olmayan fedakarlığın isimlerini buluruz.

Hakikate bağlılığın yürüyüş izleriyle karşılaşırız. Sonsuzluğa ulaşılacak yolun adresini buluruz. Ve eğer halklar bir gün kurtuluş ve özgürlük yolunda ancak vazgeçtiklerinde yenileceklerini anlarlarsa, kararlılık ve irade göstermekten başka bir yolun olmadığını ve bu yolun ne kadar meşakkatli ve zorluklarla dolu olsa da vazgeçilmemesi gerektiğini öğrenmiş olacak; kurtuluşa en yakın an olduklarını anlayacaklardır. İşte o zaman Yılmaz Dersim’in, Atakan Mahir’in nasıl bir özgürlük türküsü olduğu daha iyi bilinecektir.

Kana doymayan sömürücü ve ilhakçı düşmanlarla karşı karşıyayız. Bilginin ve aklın, daha fazla halkı ve özgürlük savaşçılarını yok etmek ve diz çökertmek için kullanıldığı bir süreci yaşıyoruz. Halkların kadim toprakları daha fazla kan ve barutla işgal ve ilhak ediliyor. Emek ve alın teri, en acımasız faşist yasa ve yönetimlerle gasp ediliyor.

İşçilerin, emekçilerin, kadınların, çocukların, Alevilerin, Kürtlerin, Ermenilerin, LGBTİ+ların emek ve onur dünyaları en barbar, soykırımcı, faşist diktatörlüklerle karartılmak isteniyor.

Özgürlük düşleri, sevda hayalleri kabusa çevrilmek isteniyor. Ancak unutulmasın ki, dağlarda özgürlük sevdalısı Yılmazların haykırışları, şehirlerde korkusuz maden işçilerin direniş ve kavga sloganları birbirine daha fazla karıştığında, günlerimizi kabusa çevirenleri en tatlı uykularından uyandıracağımız zaman mutlaka gelecektir. Ve onları, dünyayı maviye boyamak isteyen çocukların ellerine teslim edeceğiz.

Yılmaz Dersim’in ve Dersim dağlarında şehit düşen tüm düş yolcularının anısına, hürmet ve minnetle.

3994

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Misafir yazarlar

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

T.C.nin 100 Yıllık Tarihi ve Faşizme Karşı Sınıf Mücadelesi

 

Giriş:

Komünist Parti Manifestosu’nun giriş cümlesi “bugüne kadarki tüm toplum tarihi sınıf mücadelesi tarihidir” diye başlar. Bu belirleme o güne kadarki -ve elbette sonrası için de- tüm toplumların nasıl bir evrim izlediklerini gayet net ve anlaşılır bir şekilde özetlemektedir.

İyi Yahudiler de Var!

 

 

"1980'de başka bir operasyonda yakalanıp hapishaneye gittiğimde Yuda amcayla tanıştım. Satranç oynamayı bana o öğretti. Kültürlü bir insandı. Müthiş bir kitap okuma tutkusu vardı. Haftada mutlaka bir kitap okurdu. Şeker hastası olduğu için her yemeği yiyemezdi. Ona elimizden geldiğince yiyebileceği yemekler yapmaya çalışırdık"

Türk Devletinin Kuruluşundan Günümüze Ulus ve Azınlıklara Uyguladığı Baskı

Ülkemizde var olan ve yaşanan ulusal ve azınlıklar sorunun temelinde gerçekleşmemiş olan demokratik halk devrimi yatmaktadır. Demokratik halk devrimi gerçekleşmeden temel hak ve özgürlükler sorunun önemli parçası olan ulus ve azınlıklar sorunu asla çözüme kavuşamaz. 

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir.

TC’nin Kuruluş İdeolojisi Kemalist Faşizm ve Günümüzdeki Varyantı

Ülkemizde sorun ve çelişkiler çözülmediği gibi mevcut durum giderek daha çetrefilli bir döneme girmiş durumdadır. Bunun sonucu işçi sınıfı ve emekçi yığınların sömürüsü had safhaya varmıştır. Yoksullaşma en üst düzeye çıkmıştır. Ülkenin girdiği sarmal durumun bedeli tamamen emekçi sınıflara yüklenmiştir. Elbette ki yoksulluk ve işsizlik her zaman var olmuştur. Sınıf çelişkileri, sömürü, baskı ve diktatörlük dönemleri her zaman yaşanmıştır. Bundan sonra da sınıf çelişkileri var olduğu müddetçe baskı mekanizması varlığını devam ettirecektir. Lakin günümüzdeki mertebeye çıkmamıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin Kuruluşunda İzmir İktisat Kongresi, ya da Emperyalizme Bağımlılığın Belgesi

Osmanlı iktisat tarihinde önemli bir yer tutan kapitülasyonlar ilk olarak 1352 yılında Cenevizlilerle olan ticareti artırmak maksadı ile verilmiştir. İlerleyen yıllarda ise ticaret yollarında yaşanan değişiklikler ve dünya ticaretinin yeni rotalar edinmesi sonucunda başka bazı ülkeler de kapitülasyonlar yani ticaret yaparken kimi ayrıcalıklar edinme hakkı elde etmişlerdir.

Yüzyıldır Tarihin Dışında Bir Rejim: TC!

 

Türk devletinin kuruluşunun yüzüncü yılında, Türk devletinin kuruluşu ve adına “Milli Mücadele” ya da “Kurtuluş Savaşı” denilen süreci ve bu sürece önderlik eden sınıfları kısaca ifade etmek, Türk devletinin hangi temeller üzerinden yükseldiğini ve sınıfsal niteliğini tanımlamak açısından önemlidir.

TC'nin Yüzyıllık Tarihinde İşçi Sınıfı ve Mücadelesi

Giriş:

İşçi sınıfının tarihi kapitalist sistemin gelişmesinden ve burjuvaziden ayrı ele alınamaz. Burjuvazinin ortaya çıktığı yerde işçi sınıfı da vardır. Ve bir çelişmenin iki yanı olan işçi sınıfı ve burjuvazi, birlikte var olurlar. Bu iki zıt kutup hem birbiriyle mücadele ederler ve hem de biri olmadan diğeri olmaz. Bu iki toplumsal sınıfı yaratan kapitalist sistem olmuştur.

 

Sayfalar