Bu kan denizinde boğulacaksınız!
Okmeydanı’nda Liseli Dev-Genç’in Berkin ve Soma için adalet nöbetinde dönük gerçekleşen polis saldırısı sonucu çıkan çatışmada kolluk güçleri katliamlarına yenilerini ekledi. Polis, kitlenin üzerine ateş etmiş, Cemevine taziye için giden Uğur Kurt boynundan vurularak ağır yaralanmış ve kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiştir. Uğur Kurt’un katledilmesinin ardından Okmeydanı halkının öfkesi büyümüş ve bu durum karşısında kolluk güçleri tekrar saldırıya geçerek birçok kişi gaz kapsülleri ile yaralamıştır. Çıkan çatışmalarda yaralanan ve kimliği henüz belirlenemeyen bir kişi de yaralanarak hayatını kaybetmiştir
Açık biçimde yönetememe krizi içerisindeki AKP hükümeti var gücüyle kent mekânlarda Gezi İsyanı ile başlayan mücadele gücünü bastırmanın derdine düşmüş ve bunu paniklemesi içerisinde azgın bir şekilde fütursuzca saldırılarını artırmıştır. Korkunun kadir olduğu bir tablo içerisinde katliamlar gerçekleştiren faşist devlet faşizmin kalelerini korumanın gayreti içerisindedir. İç ve dış siyasette ekonomik ve politik bekasını sürdürmeyi planlayan devlet, artık her vesilede tahmin edilen açıklamalar yapmakta ve katilleri koruduğunu ayan beyan ilan etmektedir. Bu açıklamalar Uğur Kurt’un katledilmesinin ardından yine tekrarlanmış ve katiller korunarak, devletin tam da böyle bir şey olduğu, katliamlar üzerinden kendini inşa edildiği bir kez daha ispatlanmıştır. Aynı şekilde Kılıçdaroğlu da Kurt’un katledilmesinin ardından “Polisler de bizim çocuklarımız” diyerek tarihine sadık biçimde katliamı kaşeleyip imzalamıştır
Maden işçilerinin katledilmesini “fıtrat” mertebesine çeken, Berkin Elvan için “Ölen ölmüştür, geçmiştir” diyerek katliamı meşrulaştıran ve Uğur Kurt’un katledilmesi ile ilgili olarak da “polis nasıl sabrediyor” diyerek “durmak yok katliama devam sloganını” kuşanan ustalık döneminin mertebesinde ivmeyi yükseltmektedir.
Muktedirlikte arşa değen başının alınacağı korkusu Erdoğan’ı ve hempalarını tedirgin etmektedir. Eskisi gibi olmayan bir mücadele ve direniş hattı içinde ödediğimiz bedeller öfkemizi büyütmektedir. Bu öfke Uğur Kurt ile birlikte daha da artmıştır. Genetiğine katliam işlenmiş Faşist Türk devletinin tarihinden bugüne gerçekleştirdiği katliamlar ödetilecek olan bedellerin çığlığı ve öfkesi olacaktır. Alanları faşizmin kolluk güçlerine dar edelim, korkuyu büyütelim.
Uğur Kurt ölümsüzdür.
Katil devlet hesap verecek
Bedel ödedik bedel ödeteceğiz
Öfkemiz keskin ödeteceğimiz bedeller ağır olacaktır
PARTİZAN
Son Haberler
Sayfalar
Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK
Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...
Geri dönüp baktığımda
Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor.
Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.
Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…
Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.
AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları
Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise, “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı.
Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?
Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.
Devrim Bir Maceradır
Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.
Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.
Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi
Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.
On’ların Öğrettiği
birer birer, biner biner ölürüz
yana yana, döne döne geliriz
biz dostu da düşmanı da biliriz
vurulup düşenler darda kalmasın…//
çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı
çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…
sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1
Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…
Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak
Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.
BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]
“Ve bizim bir haziranımız
Bir yıl kadar yetecektir dünyaya
Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış
Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız
Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen
Bir olgu olmayacaktır sana
Ölülerimiz toplanacaktır
Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]
Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’
KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]
“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]
Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…