Burjuvazi insanlığı pazarda tüketmiş
Her gün bir kadın öldürülüyor. Sokak ortasında. Gözlerimizin önünde.
Gülüşleri karatılıyor insanlığımızın.
Bir işçi katlediliyor, sömürü atölyelerinde
Bir ulus, egemen ulus tarafından yok sayılıyor. Üzerine bombalar yağdırılıyor.
Dilinden ve ulusal kimliğinden dolayı insanlar öldürülüyor.
Dininden dolayı insanlar boğazlanıyor. Yok ediliyor, soykırım yapılıyor.
Etrafı 8 metre yüksekliğinde duvarların içine hapsediliyor.
Yoksullar, denizin ortalarında boğuluyor. Çalınan aşlarına ulaşabilmek için.
Ülkeler yağmalanıyor.
Halklar parçalanıyor, aşağılanıyor, ölümden ölüm beğendiriliyor.
Nerede ve ne zaman patalayacağı belli olmayan bombaların arasında yaşamaya mahkum ediliyor.
Silah tüccarları daha fazla kar etsin diye.
Efendiler böyle istedi diye....
Petrol boruları, Dolar, Avro, Yen, Yuan, Ruble .... akması için
Ayakkabı kutuları para dolsun diye, kadınlar katlediliyor.
Kahkaları boğuluyor kadınların, faşizm daha iyi yönetsin diye.
Bir halkın tepesine eli kanlı bir tiran dikiliyor, sermaye rahat etsin diye.
Roboskiler, Somalar mezarlıklara dönüştürülüyor.
İş yerleri ölü evlerine çevirilmiş.
Grevler yasaklanıyor, sokak gösterilerinde gençler, kadınlar vuruluyor.
Sermaye daha fazla kar elde etsin diye.
Tek bildiği sermayenin; daha fazla büyümek, büyümek ve büyümek...
Şehir sokakları, sermayenin eli silahlı cellatlarına teslim edilmiş.
Sermaye büyüdükçe vahşileşiyor.
Vahşileştikçe, emekçilerin acıları büyüyor.
Kadınlar ve çocuklar sokak ortalarında parçalanıyor.
Sınıf savaşımı ne duygu tanıyor ne vijdan biliyor.
Kapitalizm duyguları metalaştırmış,
Burjuvazi insanlığını pazarda tüketmiş.
Burjuvazinin tek bildiği; daha fazla sömürmek ve alıp- satmaktır.
Duygu işçi de vardır, insanlık ezilenelere mahsustur.
Duygu örgütlenmelidir. İşçi ve bütün ezilenler örgütlenmelidir.
İşçi ve emekçi kadınlar örgütlenmelidir.
Sınıf savaşımı ne acı bilir ne de göz yaşı.
Gün, işçi sınıfı olmanın bilincine varmanın zamanıdır.
Bütün bunların ilacı: örgütlenmek, savaşmak ve kendi kaderimizi kendi elimize almaktır.
***
Yusuf Köse
Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.
http://yusuf-kose.blogspot.com/
Son Haberler
Sayfalar
AKP’nin Eğitim Sistemi: Milliyetçi, Maneviyatçı Ve Piyasacı…[*]
“Bilginin iktidarla ilişkisi
sadece uşaklıkla değil,
hakikâtle de ilgilidir.”[1]
Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]
Krizin içindeyiz.
Krizle sarsılıp, savruluyoruz.
Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.
Vs., vd’leri…
Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.
“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.
Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]
“Yükselen her şey düşecektir.”[1]
Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”
Alevilerin cennette zaten işi yok
TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’ diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.
SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER
Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.
Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları
BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.
materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri
“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks
İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.
HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN
“Son kötü günleri yaşıyoruz belki
İlk güzel günleri de yaşarız belki
Kekre bir şey var bu havada
Geçmişle gelecek arasında
Acıyla sevinç arasında
Öfkeyle bağış arasında//
Biz kırıldık daha da kırılırız/
Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]
ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]
“ben hiç başlamamış bir dündeyim.
yağmur yağacak...
hiç başlamamış bir yarın çok var.
hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]
Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.
Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.