Cuma Mayıs 10, 2024

Burjuvazinin Ekonomik Krizinin Yükünü İşçiler Çekmemelidir!

 Burjuvazi, her ekonomik kriz döneminde, daha fazla “birlik beraberlik”, “vatan-millet”, “din-iman”, “aynı gemideyiz” vb. gibi, burjuvaziyi kurtarma söylemlerini öne çıkarırlar. Bunun anlamı; krizin yükünün büyük bölümü emekçilerin üzerine yıkılacağıdır.

2001 krizinde de aynısını yaptılar.

Buruvazinin bu “vatanseverlik” korosuna, başta sarı sendikalar olmak üzere bir çok liberal ve “sol”-liberal aydınlarda katılmaktadır. Krizin yükünü “hafiletmek” ve topluma daha az “yansımasını” sağlamak için, çeşitli ekonomik öneriler getiriliyor. Bu konular üzerine “faydalı(!)” ekonomik bilgiler ileri sürülüyor. Buradaki amaç; işçi ve emekçilerin sisteme karşı seslerini yükseltmeyip, krizin yükünü çekmelerini sağlamaktır.

Oysa, bu krizi işçiler çıkarmadı. Bu kriz burjuvazinin krizidir. Kapitalist sistemin temelinde olan aşırı üretim krizidir ve genelde her on yılda bir ortaya çıkar ve son yıllarda daha sık çıkmaya başlamıştır. Bu da kapitalist sistemin artık toplumun ve doğanın üstüne karabasan gibi çöktüğünü ve yıkılmasının zorunluluğunu ortaya koymaktadır.

Türk tekelci burjuvazisi, hızlıca büyüme ve sermaye birikimini sürekli katlamak için, devlet garantili (dolar-avro) borç içine girdi. Baskı ve şiddetin dozajının artarak sürmesinin yanında, yağmalamalar, talanlar, özellieştirmeler burjuvazinin büyümesi ve daha fazla palazlanması içindi. Ancak, kapitalizm, insan ve doğa dokusuna uygun bir sistem olmadığı için, onun büyüme hamleleri, krizide beraberinde içinde taşıyor ve elbette bu krizden en çok etkilenen çalışan kesimler oluyor.

Kriz, burjuvazinin yağma ve talan krizi olduğuna göre, bunun bedelini başta işçi ve emekçiler olmak üzere küçük (köylü-esnaf vb. gibi) üreticinin ödemesi gerekmez, gerekmemelidir.

Ne var ki, “aynı gemideyiz” ve “vatanımıza karşı ekonomik savaş açıldı” yalan ve manipüle söylemleri altında, kitlelerin gerçekleri görmeleri engellenmeye ve hedef saptırılmaya çalışılıyor. “Dış güçlerin ekonomik savaşına karşı birlikte olmalıyız” yalanları ve aldatmacaları, burjuvazinin kanlı sermaye birikimine ortak olmak, ona destek vermek anlamına gelecektir. Çünkü, “dış güçler” dedikleri uluslararası tekellerle içli dışlı olanlar yine Türk egemen sınıflarıdır.

Faşist Türk devleti, krizin yükünü, daha şimdiden, tüketim ürünlerine zaman yaparak emekçilerin üzerine yıkmaya başladı ve bu zamlar her geçen gün artarak devam edecektir. Başta çalışanların olmak üzere tüm halkın yaşam seviyesi peyder pey daha aşağılara çekilecek, yoksullaşma ve yoksunlaşma aratacaktır. Buna oranla da faşizmin baskısı aratarak devam edecektir.

Krizin büyük yükü esas olarak işçilerin sırtına yıkılacaktır. Maaliyeti düşürme” adı altında işten çıkarmalar artacak, buna karşın çalışma saatleri uzatılarak, işçi ücretleri sabit tutulmaya çalışılacaktır. Çalışanların kazanılmış sosyal hakları her geçen gün budanacaktır.

Kapitalizmin ve onun sahiplerinin talan krizinin yükünü işçiler çekmemelidir. Bunu işçiler örgütlenerek ve mücadele ederek başarabilir ve başarmalıdırlar. Çünkü bu kriz işçilerin değil, sınıf olarak burjuvazinin yağma ve sömürü sisteminin bir sonucudur. 

Öncelikle işçi ve emekçiler ile burjuva sınıfı aynı gemide değildir. Sınıflarımız ayrı olduğu gibi üzerinde durduğumuz gemide aynı değildir. Onların dostu uluslararası burjuvazidir. Biz işçilerin dostu ise uluslararası işçi sınıfı ve ezilen halklardır. 

Durum bu kadar net olduğuna göre, faşist Türk egemen sınıfların zulümlerini, “ekonomik kriz” adını verdikleri sömürü, talan, yağma düzenlerini çekmek durumunda değiliz. Bunun için örgütlenmeli ve bu sisteme karşı mücadele etmeliyiz. İşçi ve emekçilerin krizden kurtuluşunun tek çıkar yolu budur. 

Burjuvazi ile işçi sınıfı arasında toplumsal hiç bir uzlaşma olamaz. Aynı toplum içinde yaşamamıza karşın, toplumsal yapıyı belirleyen burjuvazinin kapitalist sistemidir. Yani, işçi ve emekçilerin sömürülmesi üzerine kurulu bir sistemin yaşatılması işçilerden istenemez ve işçiler böyle bir kurtarma operasyonuna katılamaz. İşçi sınıfının devrimci operasyonu, kapitalist sitemi yıkıp sosyalist sistemi kurmak amaçlı olmalıdır.

Faşist Erdoağan hükümeti, başta büyük tekeller olmak üzere bütün sermaye kesiminin zararlarını asgariye indirmeyi ve hatta bazılarının bu krizden yararalanarak daha fazla büyümesi hedeflenecektir.

Bazı “sol” liberal ekonomistlerin, “reformist” önerileri,1 kapitalist sistemin devamını sağlayıcı özelliktedir. Burada ileri sürülen “kurtarama” önerileri; krizin yükünün kısmen sermaye kesmine de yüklenmesini ve kapitalist sömürü sisteminin burjuvazinin yararına “sağlıklı işlemesi” önerilerini içermektedir.

Kapitalist sistemi kurtarma adına işçilerden “fedakarlık”, istemek, burjuvazinin yükünü hafifletip, yine işçilerin sırıtına yüklemektir. İşçi sınıfı böylesi “aldatıcı” ve kendi kendinin köleleştirici bir “fedakarlığa” hayır demelidir.

Ücretli köleliğe hayır demenin yolu; sınıf tabanlı örgütlenmekten ve her türlü anti-demokratik baskı ve sömürü sistemine karşı mücadele etmekten geçmektedir. Bu yapılmadıkça, burjuvazi ekonomik krizlerin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya devam edecektir. 24.08.2018

1Mülkiyeliler Birliği Dergisi (MİSAM, 17.08.2018). bkz. Milkiye.org./2018

33711

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar