Cuma Mayıs 3, 2024

ÇİRKİN KRAL`IN ARDINDAN-Özden Çiçek

Türkiye edebiyatının  önemli yazarlarından İnci Aral`ın, Yılmaz Güney`in yaşamını konu alan  kurgu romanı Sevgili (Kırmızıkedi Yayınevi), okurlarla buluştu.

Kitap yayımlanır yayımlanmaz çeşitli tartışma ve spekülasyonlar beraberinde gelse de, yazının konusu kitabı tanıtmak olmayacak. Aksine Sevgili romanından sonra Yılmaz Güney`i filmlerinin dışında kendi yazıları ve çeşitli anlatımlarla detaylı tanımak fikrinden hareketle, bir değerlendirme yazısı oluşturabilmek. Yılmaz Güney`in iyi bir sinemacı olmasının yanında  düşünce, kültür ve eylem insanı olduğunu bir kez daha hatırlamakta fayda var.

 

En başından söylemek gerekirse Yılmaz Güney, sanatıyla bir paradigma değişikliği oluşturan ender sanatçılardan biridir.  Üstelik ülke gerçeklerinden esinlendiği sanat eserleri sayesinde evrensel öneme de sahip olmuştur. Buradan hareketle  Sabahattin Ali, Ruhi Su, Nazım Hikmet veYılmaz Güney gibi sanatçıların sanat ve siyasal kimlikleriyle sınıf kimliklerinin  yan yana yürüdüğünü görürüz.

 

Yılmaz Güney, bulunduğu ortamlarda yaptığı konuşmalar ve özellikle siyasal meselelere ilgisi ve de yaklaşımı sayesinde, onun düşünce ve siyaset insanı da olduğunu söylebiliriz. Diğer türlü sadece sinema filmi çektiğini söylersek, bir gözümüzü kapatmış olacağız. Filmlerinde ekonomik sorunlar, sınıfsal farklılıklar, emek gaspı, ulusal sorun, kadın sorunu…gibi konuları rahatlıkla görebiliyoruz. Denilebilinir ki; Türkiye tarihini anlatan yüzlerce ya da binlerce kitaplar içersinden Yılmaz Güney`in sineması ayrıca  önemli bir olanaktır bizler için.

 

Elbette çok yönlü bir sanat insanıyla karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Yazdığı romanlar, şiirler ve öyküler edebiyat alanına girmiş önemli eserler olarak da kendisini koruyor. Kaldı ki sinemasında  izlediği yolu edebi eserlerinde de izlemiştir. Konular ve kişiler gerçek yaşamın karakterleridir: işsiz kalan, sömürülen, ezilen, bedenini satan… insanı konu etmiştir. Diğer taraftan yaşam içinden seçtiği konulara nedensellik ilkesini de akılda tutarak göstermiştir okuyucuya.

 

Yayımlanmış yazılarına bakacak olursak Yılmaz Güney felsefeye, materyalist felsefeye de yabancı değildir. Okuduğu kitaplar ve ardından yazdığı polemik yazıları buna örnektir. Sinema dünyasında Çirkin Kral olarak lanse edilse de materyalist felsefeyi özümsemesiyle beraber  daha sonra sınıf mücadelesi için elinden gelen tüm çabayı gösterecektir.

 

Bildiğimiz üzereYılmaz Güney,  herhangi bir sinema okuluna gitmedi. Ancak çok küçük yaşlardan itibaren sinemaya ilgi duymaya başlamış, şehre gelen her filmi büyük bir ilgiyle hafızasında saklı tutmuştur. Daha sonra dönemin sinema ustalarından edindiği deneyimlerle bilgisini pekiştirecek , sinema ufkunu ve dünyasını bir tuğla işçisi gibi günbegün örecektir.

 

Bir diğer konuda Yılmaz Güney, slogan düzeyine indirgenmiş bir sanat tutumunu  reddeder. Üstelik bununla kalmayıp slogan düzeyine inen siyaseti de irdeleyecek kadar derinlikli ve temkinli bir yaklaşım içersindedir. Kimileri için sanatı siyasetin gölgesinde kaldığı söylenir, oysa; siyasi kişiliği olmasaydı sanatı   bu denli gelişkin olur muydu? Ya da dünya sinemasında yer edinmiş Yol filminin adını bu denli duyabilmemiz mümkün olur muydu? Bu anlamıyla estetikbilimci John Ruskin`in belirlemesinde olduğu gibi Yılmaz Güney; kafası, bileği ve yüreğiyle sanatını oluşturdu.

Kırk yedi yıllık yaşamı içersinde yüzü aşkın film, sayısız filme yönetmenlik ve elliden fazla yazılmış senaryolar mevcuttur.  Diğer yandan farklı türlerde yazılmış edebi eserleri ve siyasal yazıları bize derinlikli gözlem yeteneğine sahip, düşünen ve üreten bir sanatçıdan söz ettiğimizi gösteriyor. Üstelik ülke koşullarına paralel tutsaklık günleri ve yıllarına rağmen o, düşünmekten ve yaratma eyleminden asla geri durmamıştır. Sevgiliromanında  da bahseldildiği gibi ‘zor günlerin adamı’dır Yılmaz Güney. Bir yanda sevdiği insanla hayat sürdürme çabasının yanı sıra, diğer yanda  da devrimci sanatını sinemaya aktarma uğraşısı hiç kolay olmadı bunca hapislik ve sürgün yaşamına rağmen. Bu anlamıyla sinemasını  yani sanatını sınıf kavgasının bir nedeni olarak görüyordu.  Yaşamının son dönemlerinde bir şeyi daha kendine sorun etmişti. O da sınıf eksenli tüm yapıların birliğinden yana bir tutum sergileme ve bunun örgütlenmesini sağlamak idi.

 

Düşündükleriyle ve eyledikleriyle insanın her halini bize gösteren  biridir o. Fikirlerinde, davranışlarında ve sanatında insanın gelişim sonucu, nerelere varacağını gösteriyor bizlere. Dahası ilkin derinlikli  kavrayışın bir  insanı, hangi bilinç koşullarına taşıdığının bir örneğidir de aynı zamanda.

Arkadaşlar! Dışarıda bir şeyler oluyor, farkında mısınız? Uykuda olanları sarsın, uyandırın. Herkese söyleyin, yakında ışıklar kesilebilir. Karanlıkta ne yapacaksınız?”

Yılmaz  Güney bu sözüyle, karanlıkta  el yordamıyla yürünemeyeceğine işaret ediyor. Bizlere bir ışık gereklidir ve  o ışığın ancak ve ancak bilimsel materyalizm olduğunu duyuruyor. Ve  elimizdeki ışık eğer sanat ise, o da kaynağını hayattan almalıdır. Biz sanat ilgilileri için en görkemli ışığın, toplumcu sanattan yana tutum göstermek olduğunu öğütlüyor. Aydınlığa çıkmak için sanat bir ışık ise, sanatın ışık saçan örneklerini bilmek, okumak, izlemek ve görmek biz sanat ilgilileri için önemli bir ödev/görev olsa gerek. Şan olsun güzel ve umutlu şeylerin yaratıcılarına, şan olsun Yılmaz Güney`lere!

Özden Çiçek

03.09.2017 / Hannover

Eğitimci / Müzisyen 

40829

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Aliboğazı direnişinin ortaya çıkardığı görevler

Aliboğazı direnişi halk ordusunun savaş tarihinde ayırt edici önemli bir yer tutmaktadır. ALİBOĞAZ direnişi Seyfi Batar yoldaşların düşmanla uzun süreli çatışmaya girerek kahramanca çatışmalarıyla yarattıkları Amed-Piran (Dicle) direnişine eklenen yeni bir direniş ve savaş halkası denilebilir.

Naim Efendi'nin Hatıratı ve Talat Paşa Telgrafları

HDP İstanbul milletvekili Garo Paylan'ın Anayasa görüşmelerinin yapıldığı sırada söz alarak Meclis kürsüsünden yaptığı konuşma AKP-CHP-MHP'lilerce oluşturulan Milliyetçi Cephe tarafından lince dönüştürüldü. Tarihin en düşük, itibarsız ve onursuz milletvekilleri olarak anılacak olan bu bayların işi Saray'a biat etmek ile ellerini oylamalarda indirip kaldırmaktan başka hiçbir şey olmamıştır. Garo Paylan'ın ''1913-23 yıllarında Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yahudiler kaybedildi. Büyük katliam ve soykırımlarla bu topraklardan sürüldüler ya mübadelelere uğradılar.

Faşizme Ve Tek Adam Diktatörlüğüne HAYIR!

Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da kitlelere yaşatılanlar, tam da burjuvaziye özgü despotizmin, işçi ve emekçileri ise aşağılanmanın trajedisidir.

Çeşitli milliyetlerden Türkiye ve Kürdistan halkları, son 93 yıllık tarihin içinde bunlara tanıklık etti ve yaşadı. “tek vatan - tek millet - tek bayrak - tek din, tek devlet” ırkçı-faşist-dinci politikaların cenderesi içine alındı. Salt, burjuvazi sömürüsünü rahat yapsın, palazlansın ve içinde eşitlik, özgürlük ve demokrasinin olmadığı diktatörlüğünü sağlamlaştırsın diyedir.

Tutsak Partizan Halil Şahin’in kaleminden: “Anda bizim cephedeki durum ve zayıflıklarımız”

Hiçbir vakit tam karanlık değil gece

Kendimde denemişim ben

Kulak ver dinle

Her acının sonunda açık bir pencere

vardır

Aydınlık bir pencere

Hayal edilemeyecek bir şey vardır

Yerine getirilecek bir istek

Doyurulacak açlık

Cömert bir yürek

Uzanmış açık bir el

Canlı canlı bakan gözler vardır

Bir yaşam vardır yaşam

Bölüşülmeye hazır

-Paul Elvand-

Bir Varmış Bir Yokmuş

Masal gibi başlayan destan gibi biten hikâyelerden ne kaldı zaman içinde bize. Zebur, Tevrat, İncil ve Kuran. Homer İzmir de okuyor dizelerini amfiden. Aşil topuğundan vurulmasa ne olurdu? Helen Afrika Coğrafyasında yavuklusuyla yan yana yatsa da Truva’dan dehşet bir ceng kaldı bize. Tanrılar ve Tanrıçalar sevişiyor ırmak kenarlarında, Titanlar ne tarafa yana. Brahma Hintli dizimin kenarında günah çıkarsa, Çinli savaş ağalarının günahını hangi surları aşamaz? Yaşıyoruz işte Hallaç dan beri derimiz yüzüle yüzüle, destan ve hikayelerle uyutula uyutula.

TKP/ML - TİKKO Rojava Komutanlığı: “Onlar devrimimizin kızıl kurşunları olacaklardır!”

Devrim ve Komünizm Şehitlerini Anma Haftası’na ilişkin bir açıklama yapan Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML) Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO)’na bağlı Rojava Komutanlığı “Onlar kavgamızın sönmeyen meşalesi, devrimimizin kızıl neferleri olarak mücadelemizde yaşayacaklardır” dedi.

Rojava’dan bir Partizan “Aliboğazı-Rojava-Gentari direnişi bir uzlaşmazlık felsefesidir!”

Halk ordusu savaşçıları kısa süreli aralıklarla iki farklı alanda farklı iki ayrı direniş mevzisi olan Aliboğazı ve Rojava topraklarında büyük bir kahramanlık örneği sergilediler. Birincisi Aliboğazı ikincisi ise DAİŞ çetelerine karşı direnip savaşarak, düşmana darbe vurup mevzilerini korudular.

TKP/ML Enternasyonal Büro YUNANİSTAN KOMÜNİST PARTİSİ/MARKSİST-LENİNİST ÖNDERLERİNDEN GRİGORİ KONSTANTİNEPOLİ YOLDAŞI KAYBETMENİN ACISINI YAŞIYORUZ

YKP/ML'nin önder kadrolarından, partimiz TKP/ML'nin onur üyesi Grigori yoldaşı 23 Ocak 2017 tarihinde kaybettiğimizi öğrenmiş bulunuyoruz. Başta kardeş partimiz YKP/ML olmak üzere tüm Yunanistan halkına baş sağlığı mesajımızı gönderiyoruz.

TKP/ML Kadın Komitesi “Umudun öyküsünü yazıp özgürlüğü fethedenlere sözümüz…”

Ocak ayının devrim ve komünizm şehitlerini anma haftasına dair bir açıklama yayınlayan TKP/ML Kadın Komitesi “Umutsuzluğu umuda çeviren yoldaşlarımıza söz veriyoruz ki; faşist ablukayı, sömürü düzenini, cinsiyetçiliği, şovenizmi paramparça etmeden, düşmanı yere sermeden durmak yok!” dedi.

Doğru komutanlık

Her sınıf ideolojik anlayışına, amaçlarına ve hedeflerine göre sürece-dışına müdahale eder, yön verip şekillendirmeye biçimlendirip örgütlemeye çalışır. Sınıf bilinçli proleterler demokratik halk devrimi amacına uygun bir şekilde bilgi ve becerileriyle, emek ve çabalarıyla, örgütlü güçleriyle sürece müdahale eder. Küçük burjuva devrimcileri ise yetki ve mevkileriyle müdahale eder. Birincisi devrimcidir. Değiştirip-dönüştüren, devrimcileştirip-örgütleyen, düzeltip-düzenleyendir. İkincisi ise statükocudur, bürokrattır. Var olanı tekrar ederek, yaşatarak, devam ettirendir.

Sayfalar