Pazar Mayıs 12, 2024

Daha Neyi Bekliyoruz?

Yazıya ülkedeki tüm demokrasi güçlerini, toplumsal dinamikleri, siyasal yapı ve  kurumları, dostlarımızı, canlarımızı, Zorunlu Din Dersine karşı başlatılan ve önemli bir hak alma mücadelesi olan “Oturma  Eylemleriyle” dayanışmaya davetle başlayayım..

Demokrasi mücadelesinde bazen bir çığlık, bazen sessiz bir duruş, ya da bir oturma eylemi,  Plaza De Mayo Anneleri ile Cumartesi Annelerinin Oturma Eylemlerinde olduğu gibi çığ misali büyüyerek tüm ülkeye, hatta başka ülke ve kıtalara da ulaşabiliyor.

Arjantin’de 77 yılında cunta tarafından evlatları, eşleri, babaları katledilen beyaz başörtülü Plaza De Mayo Annelerinin çığlıklarının, direnişlerinin birçok ülkeler, denizler ve okyanusu aşıp Galatasaray Meydanındaulaştığı gibi. Buenos Aires’in Mayıs Meydanında “Nunca mas” (bir daha asla) çığlığıyla başlayan o görkemli direniş, 1995 yılında Galatasaray Meydanına ulaştı ve önce “Kaybedenler Kaybedecek”, sonra da “Failler Belli, Kayıplar Nerede” çığlığıyla ülke gündemindeki yerini aldı ve bu Cumartesi 506. oturma eylemiyle devam edecek.

İşte tam da bu süreçte 11 haftadır bir başka oturma eylemi de başladı ve ülkenin çeşitli şehirlerinde sürdürülüyor. Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) İstanbul Şubeleri, Alevi çocukları için adeta işkenceye dönüşen, Alevilerle Aleviliğin asimilasyonu için 12 Eylül faşist darbesi sonrası ve özellikle de AKP iktidarınca sürdürülen eğitim politikalarına karşı “Zorunlu Din Dersine Hayır” ve “İmam da, Hatip de Olmak İstemiyoruz” şiarıyla süresiz oturma eylemi başlattık. Bu eylemlerinin amacı, bir asimilasyon aracı olan Zorunlu Din Derslerinin kaldırılması, tüm eğitim sisteminin giderek İmam Hatipleştirilmesi, 4+4+4 formülüyle de çocuk imam, çocuk gelin uygulaması ve eğitimin gericileştirilmesi projesine son verilmesi, eşit yurttaşlık taleplerimizin duyulması, karşılanması mücadelesidir.

Kadıköy Altıyol Boğa Heykelinde her hafta Pazar günleri saat 13:00-14:00 arasında 1 saat olarak gerçekleştirilmeye başlanan ve sonraki haftalarda Ankara, İzmir, Adana, Erzincan ve Malatya’da da sürdürülen oturma eylemleri Alevilerin ve Alevi çocuklarının çığlıkları olarak ülkeye yayılmaya başlandı. Ancak bu çığlığa güç katılması kaçınılmaz bir zorunluluk olarak orta yerde durmaktadır. 

Ülke medyası ve basını ki, büyük kısmı iktidarın işbirlikçisi ya da baskısı altındadır, bu “Oturma Eylem”lerine ya duyarsız davranıyor, ya görmezden geliyor ve haber yapmaktan, kamuoyunu bilgilendirmekten kaçınıyor. Biz, iktidarla işbirliği içinde olan, iktidarın borazanlığını yapan, iktidardan korkanların bu tavırlarını anlıyoruz.

Ama öte yanda demokrasi cephesinde olan, olduğunu iddia eden, düzene muhalif basın ve medya kuruluşlarının bu konudaki duyarsızlıkları ve ilgisizliklerini hiç anlamıyoruz ve anlamamız da mümkün değil. Hele konu ile birinci dereceden ilgisi olan, adında “Eğitim” sözcüğü olan, demokrasiden, eşitlikten, insan haklarından yana olan bir sendikanın bugüne kadar eğitim öğretimle, bu asimilasyoncu ve gerici din dersleri uygulamasıyla ilgili ne bir demeç, ne bir eylem gerçekleştirmemiş olması son derece üzücü, bir o kadar da şaşırtıcıdır.

Buradan özellikle Eğitim-Sen’e ve tüm dost kurumlara bir kez daha çağrıda bulunuyoruz. Ve diyoruz ki: gericiliğin ve şeriat özleminin tüm toplumu her gün biraz daha baskı altına almasına, eğitim-öğretimin, tüm sosyal yaşamı islami faşizme göre dizaynetmesine rağmen, daha neyi bekliyorsunuz? Konuşmanız, alanlara çıkmanız için daha neler olması gerekiyor? Bilmelsiniz ki, bu zehir sadece Alevi çocuklarını değil, herkesi zehirleyecek. Bunun farkına ne zaman varacak bu dostlarımız? 

Ülkedeki demokrasi güçleri ve dinamiklerinin, yani siyasi partilerin, siyasi örgütlenmelerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, yöre derneklerinin ve bazı Alevi örgütlerinin de bu konuda duyarsızlıkları asla kabul edilemez. Bu dostların biran önce geleceğimizi ilgilendiren bu acil konuda duyarlılık göstereceklerini ümit ediyoruz

Bu dinamiklerin ve temsilcilerine anımsatmak isteriz ki, gerçek laiklik sorunu da, Zorunlu Din Dersleri de, Eğitimin gericileştirilmesi, çocukların imam ya da hatipleştirilmesi hiç bir şekilde sadece bir Alevilik ve sadece Alevilerin sorunu değildir.. 

Bu sorun demokratların, sosyal demokratların, devrimcilerin, sosyalistlerin, komünistlerin ve gerçek laiklikten, demokratik bir ülke hedefi olanların, adı “eğitim” ile anılan sendikaların, meslek örgütlerinin sorunudur. Bu sorun demokrasi isteyenlerin sorunudur..

Başladığım çağrı ile bitireyim.. Tüm demokrasi güçlerini, dostları, devrimci dayanışmaya, yanımıza davet ediyor ve kendisine  insanım diyen herkesi bir hak alma ve demokrasi mücadelesi olan Oturma Eylemlerimize bekliyoruz….

Erdal YILDIRIM

PSAKD Kadıköy Şube Yöneticisi

6 Aralık 2014, İstanbul

78857

Erdal Yıldırım

2012 yılı sonlarından itibaren sitemize yazılarıyla yeni bir soluk katan yazarımız genellikle Aleviler ve sorunları üzerine makaleler yazmaktadır.

erdalyildirim@kaypakkaya-partizan.net(hazırlanıyor)

Erdal Yıldırım

Sürdürülemez Kapitalist Krizin Topoğrafyası[1]

 

Krizin içindeyiz.

Krizle sarsılıp, savruluyoruz.

Her gün, her an krizin “sonuçları”ndan etkileniyoruz.

Vs., vd’leri…

Bunlar böyleyken; hâlâ krizi “tartışıp”, “konuşuyoruz”.

“Hâlâ” dememek için sürdürülemez kapitalist krizin topoğrafyasını çıkarmak gerekiyor.

Neo-Liberal Türkiye'de Muhafazakârlaşma/ Düşkünleşme Diyaletiği[*]

 

“Yükselen her şey düşecektir.”[1]

 

Bir ‘Millî Gazete’ yazarı, Türkiye’de son yıllarda fuhuş,[2] uyuşturucu kullanımı, cinayet, gasp ve tecavüz gibi olayların hızla arttığına, içki kullanım yaşının 11’e düştüğüne,[3] boşanmaların arttığına,[4] kadınlara yönelik şiddetin yoğunlaştığına[5] vb. işaret edip soruyor: “Bu nasıl ‘Muhafazakârlık’?”

Alevilerin cennette zaten işi yok

 

TRT’de yayınlanan Açı programında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Sedat Laçiner’in Şiilik ve Şiilerle ilgili söylediği bir söz günlerdir sosyal medyada “Aleviler cennete gidemez” şeklinde yer alıyor ve kendisine ‘Aleviyim – Kızılbaşım’  diyen kimi basın yayın organları, kişi ve kurum temsilcilerince de Alevilere yapılan bir hakaret olarak algılanıyor ve kamu oyuna da öyle yansıtılıyor.

 

SAVAŞ, BARIŞ VE KÜRTLER

 

Savaş ve barış iki zıttın birlikteliğidir. Savaşın olduğu yerde barış olacaktır, barışın olduğu yerde de savaş olacaktır. Dünyada savaş koşulları ortadan kalktığında barış kelimesi de kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İnsanlar artık “barış” kelimesini kullanma gereksinimi duymayarak, onu ölen kelimeler yığını içine atacaktır. Ve bunun yerine yeni bir kelime türtecektir. Bu da, ancak, sınırsız ve sınıfsız bir dünaya kurulduğu zaman gerçekleşebilecektir.

 

Nepal Halkı'nın Kerenski'ye değil Lenin'e ihtiyacı var ve Nepal Devrimi'nin Sorunları

 

Giriş:

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

Sayfalar