Cuma Nisan 26, 2024

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Hem ülkemiz devrimci hareketinin tarihi hem de uluslararası deneyimler halk gençliğinin devrimin motor gücü olduğu gerçeğini birçok kez göstermiştir. Ülkemizde de sınıf mücadelesinin tarihi dönemeçlerine kısa bir bakış, gençliğin üstlendiği rolün tayin edici olduğunun görülmesine yetecektir. Öyle sanıyoruz ki, 68 gençlik hareketinin çıkışına kadar gitmeye gerek yok bu gerçeği görmek için. Kobanê’yi zafere taşıyan direnişin öncülerine bakmak yeterli olacaktır. Coğrafyamızda halk gençliği, Kobanê’den yükselen isyan çığlığına akın akın sınırları aşarak yanıt olmuştur. Kobanê direnişinin öğreticileri de Sur, Cizre ve Nusaybin’de yine Kürt halk gençliğinin elinde Türk devletinin faşizmine karşı etkili bir silaha dönüşmüştür. Cizre, Sur, Nusaybin’den Kürt halk gençliğinin yükselttiği isyan sloganları kulaklarımızda çınlamaya devam ediyor. Peki biz bu çığlığı duyuyor muyuz? Bu bir çağrıdır aynı zamanda, bu çağrıya kulak veriyor muyuz?

Sınıf mücadelesinin bütün dinamikleri faşizmin yoğun baskısı altındayken sürece yanıt olamayan kolektifimiz ideolojik, politik, örgütsel tıkanıklıklarla boğuşurken içinde bulunduğumuz durumun bize hangi görevleri yüklediğinin bilinciyle hareket edebiliyor muyuz? Mevcut durumda gençliğin misyonunun farkında mıyız?

Gençlik kolektifimizin en sancılı dönemlerinin omuzlayıcısı olmuş, zorlu görevler karşısında öne atılmayı bilmiş, yeniyi inşa etmede gençliğin dinamik, atak, değişime açık yapısını geliştirmeyi başarmış, kolektife soluk taşıyan bir güç olmak için her dönem kendini geliştirmeye çabalamıştır. Bunu tarihimizin sayfalarında gizli olan onlarca gençlik kadrosu yoldaşın pratiğinde görebiliriz. Bu durumun gençlik açısından sonu olmayan bir görev olduğunu da aklımızdan çıkarmamalıyız. Kolektifimizi sürekli ileri taşıma, açığa çıkan boşlukları doldurma, bıkmadan-usanmadan kolektife güç taşıma, yaşanan gelişmeler karşısında hızlı konumlanabilme, yeni politikaları hayata geçirmede atılgan olma, hızlı öğrenme ve harekete geçme… Bunlar gençliğin özgün yapısının ve bunun paralelinde kolektifimiz içinde yansıyan örgütlenme yapısının gençliğe yüklediği hayati görevleridir. Her dönemin özgünlüğüne göre bu görevler zincirinin farklı halkaları ön plana çıkabilir. Gençlik bu halkaları doğru zamanda yakalayabilme kabiliyetini geliştirdiği ve açığa çıkan zorluklara pratikte hayat verdiği oranda misyonunu oynayacaktır.

Gençliğin bu misyonuna hayat verme başarısı açısından Mehmet Demirdağ yoldaş, bizim için bir sembol olmanın ötesinde bugün içinde bulunduğumuz durum açısından rehber olmalıdır. Onu, önderleştiği süreci, kolektifimizin içinde bulunduğu dönemle birlikte incelemeliyiz. Onu ve pratiğini dogmatizmden çıkararak güncel duruma etkide bulunabilen bir işlev kazandırabilmemiz bu inceleme yönteminde gizlidir. Bugün ihtiyacımız olan söylediklerini tekrar, yaptıklarını taklit etmek değildir. İnceleme yöntemini, söylediklerini teorize etme biçimini, pratikten kopmayışını, ihtiyaca cevap olmadaki hızını, ideoloji-politika-örgüt arasında kurduğu bağı kavrayabildiğimiz ve mevcut durumumuzu bu kavrayış süzgecinden geçirebildiğimiz oranda onun yarattığı birikimden faydalanmış ve katkı sunmuş oluruz.

Yoğun baskı ve saldırı furyasından kolektifimizi ideolojik-politik-örgütsel olarak güçlü çıkarmak için bir dizi görev bizi beklemektedir. Bu görevlerin kolay olmadığını söylemeliyiz. Ancak devrimin atak-bilgili ve fedakar kadrolarının böylesi süreçlerde sınandığını, gelişip güçlendiğini de aklımızdan çıkarmamalıyız. İçinde bulunduğumuz durumu anlamak ve bize düşen görevleri doğru tanımlamakla başlamalıyız işe. Neyi, nasıl yapacağımızı bilmezsek, mevcut dağınıklığın ve örgütsüzlüğün içinde gençliğin enerjisini doğru kullanmamız mümkün olmayacaktır.

Planlı, programlı, disiplinli bir çalışma tarzına en fazla ihtiyacımız olduğu bir dönemdeyiz. Hedeflerimiz somut olmalı. Sadece yapmış olmak için yapmış olmanın ötesinde bir bilinçle faaliyete sarılmalıyız. Dağınıklığı toparlamak, mevcut örgütlülükleri korumak ve geliştirmek için daha ısrarlı ve kararlı olmalıyız. Deneyimsizliğin, acemiliğin, bilgisizliğin arkasına sığınmadan, pratikten öğrenmenin, gelişmenin yolu olan “savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir” ilkesini aklımızdan çıkarmamalıyız. Önce öğrenelim sonra harekete geçeriz kendiliğindenciliğinin karşısında ısrarla bu ilkeyi savunmalı ve bu doğrultuda pratik olarak müdahale etmede daha cüretli olmalıyız.

“Savaş deneyi, tarihteki her büyük bunalım, insan yaşamındaki her büyük yıkım ve her dönemeç deneyi gibi, kimilerini alıklaştırıp çökertir, ama buna karşılık kimilerini de yetkinleştirip savaşkanlaştırır” diyor Lenin. Her genç militanın süreçten çıkardığı ders ve deneyimi, gelecek açısından koyduğu hedefi pratiği belirleyecektir. İçinden geçilen süreçte ideolojik-politik-örgütsel olarak daha fazla yetkinleşme hedefiyle mi yoksa mevcut olan içinde kendi durumunu koruma hedefiyle mi hareket edeceğini her genç militan kendisi için sorgulamalıdır. Unutulmamalıdır ki, kendi durumunu değiştirmeyen, bir adım sonrasıyla ilgili somut hedefi olmayan mevcut olana etkide bulunamaz, değişim-dönüşüm sürecinin öznesi olamaz…

“Müdahale etmek, yani yaratmak, belirlemek, dönüştürmek ve yönlendirmek iradi bir çaba gerektirir. İradi çaba harcamak; hareket etmek, emek harcamak, kafa yormak demektir. Etkin özne olmak, kısacası atak olmak demektir. Yaşama karşı, düzene karşı, sürekli atak halde olmayan, ona saldırmayan, saldırmak için donanmayan müdahale edemez. Atak olmak en özlü ifade ile enginleri fethetme ruhuna sahip olmaktır.” (M. Demirdağ, Fırtınalar İçinde Bıçak Sırtında, c. 1, s. 93)

Demirdağ yoldaşın gençliğe seslenirken üstüne basa basa vurguladığı ataklık meselesi üzerinde bugün de ısrarla durmalıyız. Eleştirdiklerimizi değiştirmek için ilk öne çıkan da biz olmalıyız. Örgütlülüklerimizi güçlendirmek, yenilerini kurmak için daha çok koşturmalıyız. Pratik olarak koştururken sorunların kaynağında yatan ideolojik-politik-örgütsel meselelere de kafa yormalıyız. Neyi-niçin yaptığımızı bilerek hayat verdiğimiz pratikleri daha güçlü savunup geliştirebiliriz. Sürekli bir planımız olmalı. Coşkulu ve verimli bir şekilde planları hayata geçirmenin yolu hızlı hareket edebilmekten geçer. Görevlerimizi yerine getirmek için hedefe daha fazla odaklanmak, olmayanı yaratmak zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Söylediklerimizin, aldığımız kararların, yenilenme için yaptığımız çıkışların pratikte bir karşılığı olmadığı durumda anlamı ve değeri de ortadan kalkacaktır. Bu yüzden aldığımız kararların arkasında daha güçlü durabilmek için daha fazla pratiğe yüklenmeliyiz. Mevcut dağınıklığın bizi politikadan, güncel siyasetten uzaklaştırmasının önüne geçmenin olanaklarını yaratmak için daha üretken olmalıyız. Referandum çalışmasını da bu kapsamda ele almalıyız. AKP kendine muhalif her türlü çalışmayı baskı ve zor yoluyla engellemeye çalışırken politikamızı kitlelere ulaştırmak için daha yaratıcı olmalıyız. Ortak platformlarda kendimizi ifade etmek, dost güçlerle dayanışmayı güçlendirmek önemlidir. Süreç bunu bütün devrimci örgütlenmelere bir zorunluluk olarak dayatmaktadır. Bu kapsamda attığımız adımları büyütmeliyiz. Bunun yanında esas olarak kendi gücümüze dayanan özgün çalışmalarımızı da yüklenmeliyiz. Gücümüzü küçümsemeden, somut hedeflerle hareket etmeliyiz. Kendinin farkında olmak için örgütün farkında olmak gerekir. Bu yüzden mevcut gerçekliğin çözümlemesini yapma yetisine her birimiz sahip olmalıyız.

Görevler, hedefler, kendimizi konumlandırdığımız yer bu çözümlemenin sonucunda açığa çıkacaktır. Bütün karmaşaya, dağınıklığa rağmen kolektifimizi kim toparlayacak, bir arada tutacak, güçlendirecek, ideolojik-politik netliği kim sağlayacak? Bu soruya tereddütsüz “biz yapacağız” demeli gençlik. Bunu pratiğiyle ortaya koymaya başlamışken, duraksamadan daha ısrarlı ve kararlı atmalıyız adımlarımızı.

“Önümüzde birçok görev var. Ama hepsini yerine getirebiliriz. Israrlı, kararlı ve yaratıcı bir çalışmayla birbirimize sımsıkı kenetlenerek ve hatalarımızın üzerine amansızca giderek bunu başarabiliriz. Bunları yaparken aklımızdan çıkarmamamız gereken hedefimiz devrimin yılmaz kadroları olmaktır.” (M. Demirdağ, Fırtınalar İçinde Bıçak Sırtında, c. 1, s. 93)

46110

Son Haberler

Sayfalar

Demirdağ’dan öğrenelim: Savaşı savaşarak öğren, öğret, geliştir!

Anomali! [1] – H. Gürer

 M.Ö filozoflarından Aristo’nun geliştirdiği klasik mantık, doğru ya da yanlış sonuçlar doğuran siyah-beyaz meselelere odaklanır. Oysa gerçek hayattaysa, kafa patlattığımız şeylerin çoğu grinin tonlarını taşır! Bu yüzden Aristo’nun M.Ö geliştirdiği klasik mantık ile günümüz gelişmelerine bakmaya kalkarsak yanılırız. Neden? Çünkü siyah ile beyaz renklerinin ara tonlarını gör(e)meyiz. Hiç bir şey siyah-beyaz kadar kesin ve net değildir. Hele siyasette, asla!

Katledilişinin 44.yılında komünist Önder İbrahim Kaypakkaya'yı anıyoruz!

Katledilişinin 44. yılında Komünist önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşı anmak için düzenleyeceğimiz geceye siz emekçileri, devrimcileri, yurtsever ve yoldaşlarımızı katılmaya çağırıyoruz.

Türkiye proletaryasının komünist önderi İbrahim Kaypakaya yoldaşın Diyarbakır işkencehanelerinde katledilişinin 44. Yılındayız. 

Fırat havzasında Ermeni kıyımları

Beş yıldan bu yana Suriye'de devam eden savaşta insanoğlu II.Dünya savaşından sonra ekonomik ve sosyal yıkımların en ağırlarına tanıklık etmektedir.Henüz gelinen aşamada görüşmeler ülkeninasli unsurlarının olmadığı,istenmediği ortamda yapılması çözümün ne kadar gerçekçi olacağı ayrıbir sorun olarak kendini gösteriyor.Arap,kürt ve mazlum halkların kaderi ve geleceği emperyalisthaydutların alacağı kararlara bağlanmış savaşın sona ermesini beklemektedir.Bugüne kadar savaşın bilançosu çok ağır olmuş daha da artmaktadır.Nerdeyse nufusun yarısı yerlerini değiştirmiş,beş-yüzbin insan hayatını kayb

Başkanlık sisteminin düşündürdükleri...

“Toplumun ve devlet iktidarının toplumsal yapısı, onları kavramaksızın toplumsal faaliyetin herhangi bir alanında tek bir adımın bile atılamayacağı değişikliklerle karakterizedir.

"Uyuşturucu Hazır Taslaklar" ve Devrimci Eğitim…

Yaşadığımız coğrafyanın sosyal, siyasal ve ekonomik çelişkileri ezilenlerin dünyasını dev bir bataklığa döndürürken, fabrikalarda işlenen, madenlerden sökülen ve günden güne biriken emekçi sınıfların ve ezilen ulusların mücadelesi, heybesinde önemli ve kritik bir sorunlar yığınını da barındırmaktadır.

TKP/ML’ye bağlı komiteler ve Komsomol’dan “hizip” tartışmasına karşı ortak açıklama:

Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Ortadoğu Bölge Komitesi, Türkiye Marksist Leninist Gençlik Birliği (TMLGB), Kadın Komitesi, Enternasyonal Büro, Geçici Yurt Dışı Komitesi (GYDK), … Komitesi “Kamuoyuna Zorunlu Açıklama” başlığıyla ortak bir açıklama yayınladı.

Devrim Kapıyı Farklı Çalabilir

Seslenebileceğim örgütsüz proletaryalardan başka kimsem yok.
Bu günkü yaşadıklarımız dün kitleleri seferber edemememizin sonucu.
Tezat bir ilişki yaşanıyor abd' yle ( ingiltere, almanya... dahil ) halklar arasında.
Bir yandan abd halklar üzerinde faşist kararlara imza atıp mağduriyetlerin, tepkilerin sayısını artırırken diğer bir yandan da aşırı solcu savaşçılarca desteklendiğini bildiği ulusalcılarla da uyum, barış içerisinde.
Normal de abd' den aşırı solcu savaşçılarca desteklenen bir hareketi terörist ilan edip savaş açması beklenir.

Kaypakkaya geleneğinin yüz akı, “genç” “asker”: Hasan Bayrak

Bir anneyi düşünün. Oğlunu arıyor…

Oğlu devrimci, oğlu Kaypakkaya’nın yoldaşı…

Gözaltına alınmış birkaç zaman önce, ama haber yok. Kapı kapı geziyor. 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası’nın karanlık günlerinin korku duvarları kâr etmiyor, annenin oğlunu cesurca aramasına…

Sonra…

Bir morga götürüyor ve önüne bir cenaze veriyorlar. “Al, bu oğlun” diyorlar. Sımsıkı sarılıyor oğluna… Ama o an, kalbinin zayıf da olsa attığını ve teninin sıcaklığını fark ediyor.

2 Şubat…

“Herkes işini yapsın” dedi gerilla birliğinin komiseri toplantıyı bitirdi. Bitirmeden önceki son sözleri yüzü kadar net, gözleri kadar berraktı. Toplantı bitiminde mangalarına çekilen tüm gerillalar iki gündür süren ve bu akşam son bulan eleştiri-özeleştiri toplantısının muhasebesini yapmaya başladılar. Ve hepsi de “Herkes işini yapsın” sözüne odaklanmıştı. Aslında mesele bu kadar basit ama bir o kadar da karışıktı gerillalar cephesinde. Gerillalar yoğunlaşma içindeyken sözün sahibi de manganın girişindeki tüneli, gökyüzünün ferahlığına kavuşmanın sabırsızlığıyla geçti.

Partizan: “Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!”

Yaklaşan referanduma ilişkin bir açıklama yapan Partizan, “HAYIR” diyeceğini duyurdu. “HAYIR’ı kitlelerin kendine güvenini ve umudunu faşizme karşı yeniden yeşertme ve egemenlerin kaosunu böyle derinleştirme aracı olarak kullanacak, Cizre bodrumlarında 150’ye yakın insanla yakılarak katledilen Mehmet Tunç’un ‘Teslim olmayacağız, diz çökmeyeceğiz’ çığlığını ‘Diz çökmeyeceğiz, HAYIR’ diyerek taşıyacağız” diyen Partizan’ın açıklaması şu şekilde:

Diz çöktürme ve teslim almaya karşı güçlü bir çıkış için HAYIR!

Öğrenmeyi öğrenmek...

Nerede ve nasıl bir (işçi-semt-kadın-gençlik-gerilla-dkö-basın-enternasyonal) faaliyet yürütülecekse onun görev ve sorumluluklarını layıkıyla ve hakkıyla yerine getirilmesi için gerekli olan bilgileri elde etmeye başlayarak işe başlamalıyız. Rastgele bir biçimde “Nerede-ne iş olursa”, “her işi yaparım” gibi amatör tarzda bir anlayış ve yaklaşımla işler yapılamaz.  “Her işi yaparım” iddiası elbette devrimin sorumluluklarına ve görevlerine yaklaşım açısından önemlidir, ama sadece ilk adım olarak...

Sayfalar