Çarşamba Mayıs 22, 2024

Deniz bitmeden...!

Burjuvazi ne kadar tersini söylesede, tarih, toplumsal pratiğin her alanında komünistleri haklı çıkarmaya devam ediyor.

Toplumsal çelişmeler, doğru temelde ele alındığında doğru çözümlemeler ortaya çıkabilir. Kapitalist sistem çelişmenin ta kendisidir. Toplumsal kaos, yıkım savaşları, insanlığın ve doğanın yıpranması, toplumsal çürümüşlük kapitalist sistemin ortaya çıkardığı sonuçlardır.

Kapitalizm, emek-sermaye çelişmesi üzerinde kendini sürdürebilir. Bu çelişme sosyalizm yönünde olumlu çözüldüğünde, yani, bir avuç sömürücü burjuva iktidarı yerine, tüm emeğin yaratıcısı işçilerin iktidarı almasıyla, kapitalist sistemin yarattığı tüm toplumsal çürümüşlüklerde ortadan kalkabilecektır.

Ödenmemiş emeğin gaspı (zorla hırsızlık) üzerine kurulu bir sistemde, hak ve hukuk, özgürlük ve eşitlik, sömürüsüz ve sınıfsız, ve daha özgün söylemle; toplumsal özgürlük söz konusu olamaz. Ödenmemiş emeğin gaspı işçilerden kesilir. Bu anlamda burjuvazinin en büyük çelişkisi ve o olmazsa olmazı ve aynı zamanda düşmanı işçi sınıfıdır. Ve toplumsal sistem olarak da, kapitalizmin alternatifi işçi sınıfının mücadelesiyle kurulacak olan sosyalizmidir. İşçi sınıfı burjuvazinin iktidarını yıkmadan kendi kurtuluşunu sağlayamayacağı gibi, insanlığın ve doğanın kurtuluşunu da sağlayamayacaktır.

Son “16 Nisan Referandumu” bir kere daha gösterdi ki, burjuvazi için “demokrasi”, kendi çıkarlarına göre düzenlenen kitleleri oyalama rejmidir. Ortada ne hukuk, ne adalet ne de en asgarisinden “bağımsız” bir yargı kalmamıştır. Burjuvazinin “toplum sözleşmesi”nin temel argümanı olan; “yargı, yasama, yürütme” kuvvetler ayrılığı kağıt üstünde yazılı kalmasına bile tahammülü kalmamıştır. Burjuvazinin yeni yetme sermayedarlarından birinin dediği gibi; “anasını belleyenlerin” rejimi bütün ağırlığı ile toplumun üstüne çökmüştür.

Burjuva sisteminin, bütün kamusal kurum ve bürokrasisiyle çürümüşlüğünü salt Türkiye ile sınırlamak yanlıştır. En gelişmiş kapitalist-emperyalist ülkelerde de iç faşistleşme ve iç gericileşme hızla artmaktadır. Emperyalist sistemin

Kapitalizmin krizi, temel normlar dinlemiyor, işçi ve emekçilerin aleyhine olarak, sermayenin gereksinimleri doğrultusunda bütün kuralları kanlı-kansız değiştiriyor.

Türkiye’deki rejim değişikliği de kapitalist dünya sisteminden ayrı değildir. Uluslararası sermayenin ve onunla içiçe olan Türk sermayesinin gereksinimleri doğrultusunda “tek adam diktatörlüğü” inşa edilmektedir. Bunun anlamı; ortada normal bir hukuk sistemi olmayacaktır. Sermayenin istediği şekilde ve karşısında hiç bir demokratik muhalefet olmadan ve işçi sınıfı üzerindeki baskı ve sömürünün artırılarak sürdürülmesidir.

Avrupa Komisyonu ya da Avrupa Parlamentosu son gelişmeleri “eleştirse”de, ciddi bir tepki vermeyecektir. Çünkü bunların başını çeken Almanya, Fransa, İngiltere gibi emepryalist ülkeler, Türkiye’deki rejim değişikliğinde rahatsız değil, tersine, emperyalist sermayenin krizi aşaması için bir çare olarak ortaya koymuşlardır. Bu nedenle, burjuva liberallerin ve CHP gibi egemen sınıf partilerin AB’den beklentileri boşunadır. Diğer bir gerçek ise; CHP, bu rejim değişikliğinin karşıtı gibi görünmesine karşı, rejimin değişmesi için AKP-Erdoğan kliğinin en büyük destekçisi olmuştur.

Türkiye’nin daha karanlık bir tünelin içine sokulması, emperyalist dünyanın içine girdiği tünelin ta kendisidir. Ve, kapitalist sistemin geldiği aşama, burjuva demokrasisinin normlarını taşıyamayacak durumdadır. ABD’den AB’ye kadar tüm toplumsal gelişmeler ve iç gericileşmeler bunun göstergesidir.1 Dünyanın diğer büyük ekonomileri ve dünya nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan, Endonezya vb. gibi ülkelerde ise burjuva demokrasisinin krıntılarını aramak bile boşunadır.

Emperyalist-kapitalist sistem, çıkışı olmayan karanlık bir tünelin içine girmiştir. Kurtuluşu yine kapitalist sistemin kendi içinde aramak, insanlığın ve doğanın geri dönüşümsüz bir çukurun içine itilmesinden başakası olamaz. Dünya nüfüsunun yarısının gelirinin 8 kişinin gelirinden az olduğu bir sistemin sürdürülmesinin ne toplumsal ne de doğal kaynaklar açısından koşulları kalmamıştır. Deniz bitmiştir.

Burjuva sınıfının kapitalist sistemi için biten deniz, sosyalist sistemle daha özgür ve eşitçi bir şekilde sürdürülebilir. Eğer, uluslararası proleterya zamanından önce soruna el koymazsa, deniz, insanlarda dahil, tüm canlılar için bitecektir.

Devrimci mücadele ve devrimci muhaliflik işçi sınıfıyla yapılabilir. Erdoğan’nın Türk-islamcı faşist diktatörlüğünü yıkmak ve en asgarisinden daha özgürlükçü bir ortamın yaratılması da işçi sınıfyla olabilir. Bunun tersini düşünenler -niyetlerden bağımsız olarak-, burjuvazinin tek adam diktatörlüğünü, hukusuzluğunu ve sosyal yıkımını onaylamaktan başka bir şey yapamazlar.

Bu 1 MAYIS’ta, “islamcı faşist tek adam diktatörlüğüne hayır” şiarıyla beraber, kapitalist sistemi yıkma ve sosyalizmi kurma bilinci ve kararlığıyla yürünmelidir. Çünkü, insanlığı ve doğayı kapitalist gericilerin elinden kuratarabilecek yegane güç işçi sınıfıdır. Bu bağlamda işçi sınıf içinde çalışma, örgütlenme her şeyden önce gelmelidir. Üretici güçlerin temelini oluşturan işçi sınıfına dayanmayan hiç bir ilerici-demokratik gelişme olamaz.

İşçi sınıfının sınıf bilinci ve mücadelesiyle 1 MAYIS ALANLARINDA GÜÇLÜ BİR ŞEKİLDE YER ALMALIYIZ! 25 Nisan 2017

*** 1 Geçen Pazar günü yapılan Fransa’da cumhurbaşkanlığı 1. tur seçimlerinde burjuvazinin liberal adayının birinci çıkması, emperyalist burjuvazinin kumarhaneleri olan borsaları coşturdu. Burjuvazinin korkusu faşist Le Pen’in seçilmesi değil, “aşırı solcu” olarak lanse edilen reforumcu Melenchon’un ikinci tura kalması olacaktı. Çünkü burjuvazinin, gelinen aşamada neoliberal politikaların, işçi ve emekçiler lehine revize edilmesine tahammülü yoktur.
43541

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

İtiraz ahlaki[*]

 

“İnsanlarda eksik olan

güç değil iradedir.”[1]

 

Zor, ancak zor olduğu kadar da güzel ve umutlu günlerden geçiyoruz.

İnsan olma hâli(miz), bir kere daha sınanıyor.

Devletin Sokak Çeteleri Mafyanın Ortak Organizasyonuna Karşı Devrimci Tavır Ne Olmalıdır! HASAN AKSU.

Bu gerçeklik bugüne has bir karşı devrimci bir organizasyon değil. Devletin başında olanların derin organizasyonudur ve de süreklilik göstermektedir.

Bu Dünya Komünizmi de Yaşayacaktır!

 

Ekim Devrimi’nin 96. Yılını Kutlarken!...

Sınıf bilinçli bir devrimcinin,
her zaman devrim beklemesi,
onun düşünce ve eylem
diyalektiğinin bir gereğidir

ÇIRILÇIPLAĞIM SOKAK ORTASINDA UTANIYORUM!

Yoksullar için bir cehenneme dönüşen dünyanın şu utançlı haline bir bakın! İçinde çocuk ve kadınların da olduğu yüzlerce kaçak göçmen bindikleri tekne alabora olunca, İtalya'nın Lampedusa Adası açıklarında denizin zifiri karanlığında kaybolup gittiler.

         Dünyayı aralarında ülke ülke parselleyen kudretlilerin para havuzları dolarlarla dolup dolup taşarken, yoksulluk mengenesindeki bu insanlar bir lokma ekmek için bin bir umutla yollara düşmüş, bilmeden ölüme koşmuşlardı.

Aşk ve Sanatın hayatı yani Gezi, Kızılay, Gündoğdu, vd’leri 1

“İyi ki hatırlattın

Başkaldırı diye bir şey var

İsa’dan beri insanı güzelleştiren

Şimdi daha güzel her şey

Daha insan herkes.”[2]

 

BEN BEHZAT FİRİK! Hasan Aksu

GÖZLERİMİ DAĞLADILAR WAYE, ATEŞLERDE YAKILDIM ANNEY!
 Ben BEHZAT FİRİK:  Tabi beni çoğunuz tanımazsınız, çok azınız beni tanır. 12 Eylül 1981’in 10 Ekim’inde,  karanlığın dağılmaya yüz tuttuğu bir fecir vakti, Dersim’de Ovacık’ın Dere Karedesi’nde yani köyümde ağabeyimle birlikte Kayseri komando tugayınca yaka paça gözaltına alındık.    Operasyon timinin başında “Kulaksız Yüzbaşı” lakaplı Aytekin İçmez vardı. Biliyorum hala beni tanımadınız, ne demek istediğimi hala anlayamadınız, tanıyamadınız beni.

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Sayfalar