Cuma Mayıs 24, 2024

Devrimci kadının görünmeyen emeği üzerine

Devrimci yaşamdaki cinsiyetçi ortam ve tutumlar kadının mücadeledeki emeğini ve varlığını görünmezleştiriyor. Her ne kadar toplumdaki durumla kıyaslamak doğru olmasa da yine de onun mücadeledeki gelişimini sekteye uğratacak kadar güçlüdür bu durum. Zira erkek egemen kültürün saflardaki uzantısı nitelik olarak toplumdakiyle aynıdır. Yani devrimci kadın da hemcinsleriyle benzer yükleri taşır. Sadece yüklerinin görünürlüğü biraz daha azalmıştır. Kadının bu yüklerinden kurtulması mücadeleye katılımını daha da artıracaktır. Bunun için cinsiyet ayrımcılığıyla sürekli bir mücadele şarttır. Pratikte ise kadının görünmeyen emeğini görünür kılmaya yönelmek gerekmektedir.

Teoride ve genel söylemlerde nispeten objektif değerlendirmeler yapıldığını kabul etmeliyiz. (“Komünist erkeği biraz kazıdığımızda altından bir filisten çıkacaktır” sözü tüm erkek yoldaşlar tarafından hararetle “benimsenir.”(!)) Buna rağmen somutlukta ise sorun uzun süre “kadının geriliği”, “gelişememesi” olarak algılandı. Çözümü de büyük oranda kadına bırakıldı. Hatta kimi erkek yoldaşlar kendilerini, sorunun bir parçası olarak görmek şöyle dursun, “aşmış” kişiler olarak kadınlara öğretmenlik yapmaya bile kalktı/kalkıyor. Ama binlerce yılın mirası olan maddi koşullara gereğince dokunulmadı. Devrimci saflardaki eril baskı ve hakimiyet yaşatılmaya devam edildi, ediliyor da. Kadının eve hapsedilmişliğinin tarihsel ve toplumsal sonuçları her fırsatta tekrar edildiği halde, dünyanın erkeğin evi olduğu gerçeğinin aynı tarihsel nedenlere dayandığı “unutuldu”. Oysa erkek devrimcilerin kadınlara nazaran daha hızlı yol almaları bu tarihsel toplumsal mirasın sonucuydu. Dolayısıyla önündeki engellerin azlığı erkeği “daha devrimci”, “daha az filisten” ya da “daha ileri” yapmıyordu. Ama cinsiyet sorununu doğru temelde yorumlayamaması, kendi şahsında çözümleyememesi, tüm donanımına rağmen onun, daha fazla baskıcı, daha fazla ezen olmasına yetiyordu.

Böylece kadın devrimciden de kolayca kendisini geliştirmesi, politikleşmesi, özne olması, edilgen olmaması, özgüven sahibi olması, görev ve sorumluluk üstlenmede çekinik olmaması, duygusal olmaması vs. vs. gibi şeyler, kalıplanmış düşünce silsileleri halinde istenebildi. Sürekli tekrarladığı halde hedeflere ulaşamadığı sonucuna varıldığında ise yoğun bir eleştiri bombardımanı kadını bekliyordu. Ve o, yetiştirilme koşulları boyunca maruz kaldığı suçluluk duygusuyla boğulma durumunu saflarda da yaşamaya devam etti. Kadının devrimci de olsa, kendi kendisini ezmesi ve parçalaması bu suçluluk duygusu vasıtasıyla sürebilmiştir.

Kabul edilmelidir ki, böyle bir bakış açısındaki kişinin sorununun kaynağına yönelebilmesi pek de kolay olmayacaktır. Devrimci kadın da cinsiyet sorununu, kişiselleştirmelerden uzak, politik bir perspektifle değerlendirebilmekte oldukça zorlandı. Ve zorlanmaktadır da. Bu, kendisini, karşı cinsi ve dış koşulları değerlendirirken de böyledir. Bir mesafe alınmış olsa da yeterli yüzleşmenin yapılamadığı söylenmelidir. Yine de her iki cinsin esasta kendilerine yönelmeleri gerektiği aşamasına gelinebilmiştir. Daha doğrusu devrimci kadın da, erkek de bu noktaya gelmek zorunda kalmıştır. Saflarımızdaki cinsiyet ayrımcılığına karşı savaş, ancak böyle bir bedelin ardından somutluk kazanmaya başlamıştır. Bunun en açık ve en güzel sonuçlarını kadın çalışmalarındaki gelişmelerde görmekteyiz.

Ancak cinsiyetçi maddi koşullara müdahale halen çok yetersizdir. Kimi zaman kadın yoldaşların çeşitli kaygıları veya geri durmaları buna sebep olmaktadır. Kimi zaman da “doğallığında”, pratiğin ihtiyaçları esas alınarak yapılan düzenlemeler cinsiyetçi işbölümünü yaşatmaya devam etmektedir. Bu ayrışma üretim ilişkilerindeki kafa-kol emeği ayrışımının saflardaki kendine has biçimidir. Sonuçları da benzer şekildedir.  Kadın ve erkek devrimci arasındaki ezen ezilen çelişkisinin maddi zemini budur. Ayrıca, devrimci kişiliğin yabancılaşma ve dejenerasyondan daha fazla etkilenmesinin önemli nedenlerindendir de. Kısacası, kadının da erkeğin de kavgaya tüm güçleriyle katılımını engellemektedir. Devrimci yaşamdaki görev dağılımlarına, sorumlulukların yerine getiriliş biçiminin takibine daha fazla dikkat edilmesi bu yüzden önemlidir.

Hedefte cinsiyet ayrımcılığıyla mücadele olduğunda tıpkı toplumda olduğu gibi devrimci yaşamda da karşımıza çıkan, kadının görünmeyen emeği olmaktadır. Oysa görünmeyen emek daha çok ev işleri, özellikle de ev eksenli işlerle sınırlıymış gibi algılanabilmektedir. Ev eksenli işler saflarda da kadınları fazlasıyla meşgul etmektedir. Yine de bunun yeterince teşhir olduğu söylenebilir. Ama görünmeyen emek olgusu toplumda da saflarda da çok daha geniş bir varlığa sahiptir. Devrimci kadın ağırlıklı olarak dar pratikte koşturmaktadır. Düşünsel yoğunlaşma gerektiren işlerin uzağındadır. İnisiyatif ve sorumluluk gerektiren işlerden ziyade, rutinleşmiş olanları yapmaktadır. Kadınların yaptığı işlerin bir diğer özelliği de sorumluların (sorumlular ağırlıklı olarak erkekler olduğu için, diğer bir ifadeyle, daha çok erkeklerin de denilebilir) yapacağı işlerin altyapısı ve yan hazırlıkları şeklindedir. Bir nevi sekreterlik görevi yapar kadınlar. Hepsini özenle ve titizlikle yaptıkları için sorumluların bunlara ayrıca kafa yormasına pek gerek olmaz. Zamanlarını ve enerjilerini örgütsel, pratik işlere rahatlıkla ayırabilirler. İşte kadın emeğinin görünmezleşmesi burada başlar.

Elbette ki böyle bir işbölümü bir görev bölüşümü hatası değildir. Kişilerin gelişim özelliklerine göre yapılmıştır. Birden bire ortadan kaldırılması da beklenemez.  Ama kadının sekreterlik işlerine hapsedilmişliğine son verilmesinin zamanı da gelmiştir. Bu kısırdöngü çözülmeli, görünmeyen işler görünür kılınmalıdır. Emeğinin görünür hale gelmesi her şeyden önce kadın için gereklidir. Ve bu mücadeleyi esasta kadın verecektir. Özgüveni de kendisinden duyduğu memnuniyet de ancak bu şekilde derece derece artacaktır. Kadın emeğinin görünmezliğinin son bulması erkek devrimcilerin de bu emeği görebilmeleriyle mümkündür. Kadınlara pozitif ayrımcılığın bir parçası olarak bu işler büyük ölçüde erkeklere bırakılabilir. Böylece erkek yoldaşlar kadınların mücadeledeki yerini gerçek anlamda görmeye başlayacaklardır. Kadınlar da dar dünyalarından uzaklaşmaya başladıkları için düşünsel emek sürecine daha fazla girebilme imkanı bulmuş olacaklardır. Kadının politik gelişimi için buna ihtiyaç vardır. Kadın, kendisindeki geriliklerle ve erkek egemen dünyayla ancak böyle savaşabilecektir. Erkeğin her şeyi kontrol etme, hakimiyet kurma davranışına karşı bir mevzi ancak böyle kazanılabilecektir. Kadın-erkek eşitliği noktasında olumlu adımların atılabilmeye başlanması, bunların sürdürülmesi kolektif yaşamı zenginleştirecektir. Demokratik devrimin kültürünü güçlendirecek, yaygınlaştıracaktır.

Böyle bir değişime en çok kadınların ihtiyacı vardır. Zira onlar, en alttakilerdir. Ve en uzun yolu yürüyecek olanlardır. Sınıfsız ve sömürüsüz bir dünyaya bıkmadan usanmadan verilecek bir savaşla ulaşılacaktır.

(Bir YDK’lı

49241

Entellektüel Aydın Bulanıklığı Ya da Devrimi Ehlileştirme Aymazlıkları

 

BirGün gazetesinde 7 Aralık 2011 tarihinde bir röbartaj yayınlandı. Fikret Başkaya(FB) ile Gün Zileli(GZ)’nin konuşmaları. Konuşmanın ana konusu "devrimler”di. Aydınların devrim üzerine konuşmaları, fikir yürütmeleri ve üretmeleri, burjuvaziyi ve onun düzenini "teşhir etmeleri” elbette olumludur. Sorun devrim üzerine olunca, bunun değerlendirilmesi ve tartışılması da bir o kadar gerekli oluyor.

materyalist bilgi teorisi ve komünist partileri

 

“İnsan pratiği, materyalist bilgi teorisinin doğruluğunu tanıtlar.” Marks

 

İnsanın üretimdeki, üretim içindeki ilişkileri ve faaliyetleri, diğer tüm faaliyetlerinin üstünde ve onların üzerinde belirleyici bir rol oynama temel özelliğine sahiptir. Bu bağlamda, insanın bilgisi  üretimdeki faaliyetlerinden bağımsız değil, bizzat ona bağlı olarak gelişir ve şekillenir.

HER GÜN DÖRT İŞÇİ, BEŞ KADIN

“Son kötü günleri yaşıyoruz belki

İlk güzel günleri de yaşarız belki

Kekre bir şey var bu havada

Geçmişle gelecek arasında

Acıyla sevinç arasında

Öfkeyle bağış arasında//

Biz kırıldık daha da kırılırız/

Kimse dokunamaz bizim suçsuzluğumuza.”[1]

 

ÇİN: KARMAŞIK BİR SORU(N)…[1]

“ben hiç başlamamış bir dündeyim.

yağmur yağacak...

hiç başlamamış bir yarın çok var.

hiç bitmeyen bir dün de çok var...”[1]

 

Arif Dirlik’in, “Sadece bir ulus değildir; bir uygarlıktır,” notunu düştüğü Çin’in geneli veya özelde ise “bugünü” hakkında yazmak kolay değil.

Binlerce tarihsel bağıntı ve güncel referanslarıyla Çin, çoklu bir örnektir.

SINIF KONUŞMAZSA MEYDAN ÇAPULCULARA KALIR

EYLEM BIRLIKLERININ GÜNÜMÜZDEKI ÖNEMI VE DÜŞÜLMEMESI GEREKEN HATALAR ÜZERINE

 

EĞITIM NOTLARINDAN ULUSAL SORUN

 

ULUSAL SORUN

 

Ulusal sorun oldukça geniş bir konudur. Ulusal soruna ilişkin kapsamlı tartışmalar yapılmıştır. Doğru görüşler bu tartışmalar sonucu ortaya çıkmıştır MLM’lerin ulusal soruna yaklaşımları Leninizm döneminde şekillenen ulusal soruna ilişkin görüşlerden farklı değildir. Ulusal soruna ilişkin ülkemizde de farklı değerlendirmeler vardır. Bu farklılıklardı da öğrenmek önemlidir.

 

Faşizm

 

 Almanya’nın caddeleri ve şehirleri kanla sulandı. Viyana’nın işçi semtleri,askeri birliklerin ateşiyle yakılıp yıkıldı., harabeye döndü.Yoksulluk, yıkım, felaket ve acı. Üstünde insanlığın en ünlü beyinlerinin eserlerinin yakıldığı ortaçağa özgü odun yığınlarının alevleriyle aydınlatılmış kapitalist baskı ve uygarlığın batışı, giyotin ve cellat baltası. Faşizm işte bunları getirdi. Ayrıca dünyayı felakete, yeni bir korkunç katliama sürüklemek tehdidini de beraberinde getirmektedir.  Dimitrov

                  

Prometheus’un Torunları Ateşi Yeniden Harlıyor

Tarihte hep direnenler kazanmıştır. Haklı olanlar, düşmana karşı savaşta bir çok defa yenilmelerine karşın, direnmelerinin karşılığını eninde sonunda almışlardır. Bu kural, salt geçmişe ait olmayıp geleceğe de aittir. Yunanistan’da da olacak olan budur. İşçi ve emekçiler, alın terlerinin "borç” adı altında emperyalist tekellere peşkeş çekilmesini ve bu ağır sömürü dayatmasını asla kabul etmeyeceklerdir.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Hindistan İşçi Ve Emekçilerin Tarihi Mücadeleleri İle Enternasyonal Dayanışma Her Alanda Yükseltilmelidir

Emperyalist burjuvazinin ve gericiliğin "sosyalizm hayalleri öldü” yaygaraları, küçük burjuvazinin sosyalizmden öcü görmüş gibi kaçarak: ”işçi sınıfının devrimciliği bitti” söylemleriyle liberal burjuvazinin ideolojik ve siyasal güzergahında yerini almaları; dünyada işçi ve emekçilerin sosyalizme olan güvenini bütünüyle yıkmaya yetmediği gibi, onların sosyalizm için mücadele ateşini yükseltme savaşımının önünde de engel olamıyor.

Sayfalar