Perşembe Mayıs 9, 2024

Ekim Devrimi'nin yüzüncü yılında,öğretileri ve kazanımları

  1. İşçi Sınıfının Öncüsü Olarak Parti:

Ekim Devrimi Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi (Bolşevik) -RSDİP (B) -Bolşevik Partisi önderliğinde gerçekleşmiştir. İşçi sınıfının dünya görüşleriyle donanmış bir öncü parti olmasaydı, Ekim Devrimi gerçekleşemezdi. Bu nedenle, burjuvaziyle proletarya arasındaki sınıf savaşımında, kapitalizmi yıkıp sosyalizmi kurmak isteyen işçi sınıfı; örgütlenmiş ve çelikten bir disipline sahip bir parti olmadan, işçi sınıfı iktidarı burjuvaziden alamaz. Ekim Devrimi ve daha sonraki işçi devrimleri bunu kanıtlamıştır.

Partisiz (öncüsüz) işçi sınıfı hiç bir şeydir. İşçi sınıfı, kendi politikasını kendi sınıf partisiyle yürütebilir. Partisiz ve parti içinde ve etrafında örgütlenmeden, işçi sınıfı ideallerini yerine getiremez. Ekim Devrimi bunu net olarak göstermiştir.

Ekim Devrimi, salt bir devrimci parti değil, devrimi yapmak isteyen ve devrimi yapmakla donanmış bir partinin devrimi gerçekleştirebileceğini kanıtlamıştır. Her devrimci parti devrimi gerçekleştiremez. İşçi sınıfını politik iktidar uğruna örgütleyen, koşullara göre mücadelenin her türlü biçimini yaşama geçiren, taktiklerde esnek olan, işçi sınıfının sosyalist ilkelerinden taviz vermeyen ve yolunu şaşırmayan bir parti devrime önderlik edebilir, devrim yapabilir.

İşçi sınıfının öncü partisinin, bir “barış” ve salt parlamenter mücadeleye odaklanmış bir mücadele aracı değil, burjuvaziden iktidarı almak için örgütlenmiş ve yapılanmış ve işçi sınıfının bilimiyle donanmış bir savaş aracıdır. Proletarya partisinin bir savaş örgütü olduğunu Ekim Devrimi bir kere daha kanıtlamıştır.

Ekim Devrimi’nin en büyük öğretisi, işçi sınıfı partisinin devrimciliğinin burjuvaziyi devirme eylem ve düşüncesine sahip olması ve bunu mücadele yaşamının esası haline getirmesidir.

Ekim Devrimi’ne önderlik eden Bolşevikler, küçük burjuva dogmalara ve öznelci anlayışlara karşı mücadeleyi hiç bir şekilde aksatmadı. Çünkü küçük burjuvazi çok keskin söylemlerle kitlelerin karşısına çıkarak, burjuvaziye karşı kini olan işçilerin bir çoğunu etkileyerek yanlış bir yönelimin içine sokar. Oysa, onun keskin devrimciliği, işçileri ve emekçileri devrim için örgütlemeye gücü yetmez. Küçük burjuvazinin devrim perspektifi, somut güncelliği yakalayıp siyaset üretme yerine, genel dogmaları tekraralamaların ötesine geçmediği için, kitlelerin ruhuna uygun politik taktiklerde geliştiremez.

Marksist-Leninist-Maoist sapmaların yanı sıra, kendini sol olarak gösteren troçkizm, reformizm, revizyonizm, oportünizm sosyal şovenizm gibi küçük burjuva ideoloji ve teorileri işçi sınıfını iktidara taşıyamaz. Bunu Ekim devrimi ve Çin Devrimi tanıtlamıştır.

Genel doğruların arkasına gizlenerek, subjektif ve dogmaların günlük ve uzun vadeli politikaların esas hale getirilmesi, daha baştan siyasal mücadeleyi kaybetmeyi koşullandırır. Bu politikalar, öncüyü, öncüsü olduğu kitleden (işçilerden) koparır.

Lenin, Marksizmi tekrarlamakla yetinmedi, onu, günün koşullarını doğru bir şekilde analiz etmek ve geliştirmek için bir yöntem olarak ele aldı ve Marksizmi geliştirdi. Marksizm bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur. Bunu böyle kabul etmeyen ve kendi mücadele pratiğine geçirmeyen işçi sınıfı partileri, adı ne olursa olsun işçilerin öncüsü olamaz ve politik iktidar mücadelesi veremez. Bu tür partiler, Marksizmin bilinen genel doğrularının arkasına gizlenerek ölü dogmalarla oyalanan ve bununla politik iktidar mücadelesi yürüttüğünü düşünen, gerçekte ise çürümenin ve marjinelleşmenin teori ve pratiğini yapan örgütler olarak kalırlar. 

Doğru bir siyasete sahip olmayan bir öncü partinin üyelerinin çelik disipline sahip olması, bürokratizm ve kendiliğindenci çalışma tarzını terk etmesi söz konusu olamaz. İşçi sınıfının en ileri ve en iyi militanlarını saflarında toplamak ancak ve anacak doğru bir politika ile olabailir. Özverili çalışma, partinin ilkelerine bağlılık, devrim davasına bağlılık halka ve sosyalizme bağlılk, teorinin pratiğe, pratiğin teroiye yol gösterdiği ve birini hem tamamlayıp hem geliştirdiği bir süreç ve eylemlilik içinde olabilir.

İşçilerin öncü partisi, kendini Marksizmin ilkeleriyle dontmalıdır. Bu, en başta Marksizmin bir dogma değil, eylem kılavuzu olduğu gerçeğini benimsemesi ve bunu teori ve pratiğine her an uygulamasıyla olabilir. 

Yanlışlarına karşı tereddütsüz mücadele eden, “eleştiri-özeleştiri silahını mücadelenin her anında uygulayan, bayatı atıp tazeyi alan”, yanlış ve eksiklikleri kişilerde değil, politikasında arayan bir parti, işçi sınıfın savaşçı partisi olabilir.

Parti, işçilerin günlük çıkarlarına karşı kayıtsız kalmayacağı gibi, salt bunlarla da yetinmeyip, kitleleri sosyalizmin ilkeleri temelinde, burjuva iktidarının yıkılması ve işçilerin iktidarının kurulması için eğitmeli ve yönlendirmelidir. Geneli güncelle, güncel ile de genelle birleştirmelidir.

Partinin uzağı görmesi, sınıfın günlük çıkarlarını gözardı etmesi ve salt genel doğruları slogan şeklinde tekrarlaması anlamına gelmez. İkisini birleştirmesi ve kitlelere esas hedefi göstermesi gerekir.

Parti ilkelerine uymak devrimin gerçekleştirilmesi için vazgeçilmesdir. İlkeler, iradi bir olgu değil, toplumdaki sınıf çelişmelerinin ortaya çıkardığı olgular bütününden ortaya çıkarılır. Ve bu ilkeler, işçi sınıfının savaş politikasını yönetmeyi esas alır. Bürokrat çalışma tarzı, bürokrat önderlik ve kendiliğindenciliğin burada yeri olamaz. Bunlar görüldüğü anda değiştirilmediği ve yok edilmediği durumda, parti işçi sınıfının savaş örgütü olmaktan çıkarak, çürümüş bir burjuva kulübüne dönüşür.

Parti her yönüyle dinamik olmak zorundadır. Çünkü yaşam gibi, sınıf mücadelesi de dinamik ve değişkendir. Esas çelişmeler, yani emek-sermaye çelişmesi değişmesede, bu çelişmeden kaynaklı birden fazla çelişme ortaya çıkar ve bu çelişmelerin çözümünü işçi sınıfı lehine çözecek ve onu güçlendirecek politikalar üretemek kaçınılmazdır. Yani, ilkelerde katı olan işçi sınıf politik olarak esnek olmak durumundadır.

Doğru bir politikaya sahip olmayan bir parti, iktidar mücadelesinde ileriye atılamaz, geriler ve çürümeye başlar. Toplumsal yapının ortaya çıkardığı çelişmeler yığını içinde marjinal küçük bir grup olarak varlığını sürdürmesi, onun doğru bir politikaya sahip olduğunu ortaya koymaz. Bu tür gruplar ve grupçuklar, burjuva-proleter çelişmesi varolduğu sürece her zaman var olacaktır. 

İşçi sınıfının öncü partisinin, öncelikle ait olduğu sınıfla güçlü bağları olmalıdır ve politikasını bu sınıfı kazanma, örgütleme ve harekete geçirme üzerine kurmalıdır. Sınıfla güçlü bağları olmayan ve bunun için politika geliştirmeyen bir parti işçi sınıfın öncüsü olamaz. Kitleler ile bağ kuracak, kitlelere sesini ulaştıracak örgütlenme ve taktikler geliştirmelidir.

Devrimci olmakla devrimi gerçekleştirmeye yönelmek ve bunun için sınıfın öncü partisini mücadeleci ve cesur bir parti haliğne getirmek aynı şeyler değildir. Sınıf mücadelesinin bütün alanlarında yer almayan, işçi sınıfıyla burjuvazi arasındaki çelişmeden kaynaklı sınıf çatışmalarını uzaktan izleyen ve işçi sınıfının sınıf çıkarlarını doğru politikalarla pratikte yerine getirmeyen bir örgütlenme, devrimin nesnesi ve öznesi işçi sınıfyla bağları olamaz.

Parti, işçi sınıfının kurmay heyetidir. İşçi sınıfının burjuvaziyle iktidar savaşımında, politik, yetkin ve denenmiş önderler, yani kurmaylar heyeti olmadan, burjuvaziye karşı savaşımda galip gelmek olası değildir. Başta, Sovyet Devrimi ve Çin devrimi olmak üzere tüm işçi sınıfı devrimleri bunu kanıtlamıştır. 

Günümüzde, Bolşevik parti anlayışları küçük burjuva analyışlarla liberalleştirilmeye çalışılmaktadır. Proleter disiplin çok ağır ve gereksiz olarak değerlendirilmektedir. Oysa, proleter çelik disipline sahip olmayan ve her an her saniye bu bilinçle hareket etmeyen bir öncü, sınıfın öncüsü olamaz. İşçi sınıfını iktidara taşıyamaz.

Sınıfın öncü partisi, her koşulu doğru analiz ederek doğru mücadele taktikleri ortaya koymalıdırlar. Koşulların ruhuna uygun mücadele biçimlerini reddetmemelidir. İllegal mücadele ve örgütlenmenin esas olduğu durumlarda; legal olanakları sonuna kadar değerlendirip daha da genişletilmesi için mücadele ederken, parlamenter mücadeleyi reddetmemeli, bunu taktik ve geçici bir mücadele biçimi olarak ele almalıdır. Parlamenter mücadele ile iktidarın alınamayacağını bilmeli ve bunun propagandasını bıkmadan yapmalıdır. Legal örgütlenmenin esas olduğu durumlarda ise, bunun geçici olabileceğini düşünmeli ve her an illegal duruma düşebileceğini bilerek örgütsel esnekliği korumalıdır.

Gerileme dönemlerinde geri çekilmesini, ilerleme dönemlerinde ise saldırmasını bilmeli ve taktiklerini buna göre geliştirmelidir. Hep ilerleme ya da hep gerileme olamaz. Koşuları işçi sınıfı lehine değiştirecek uygun mücadele taktikleri geliştirmek, sınıf ve sınıfın müttefiki kitlelerle sıkı bağları kurmak ve örgütlemeyi koşulandırır. 

Öncü parti, salt sınıfın öncüsü olarak değil, -Stalin’in belirttiği gibi- aynı zamanda onun örgütlü öncüsü olmalıdır. Sınıf içinde örgütlendiği ve sınıfı örgütlediği ve harekete geçirdiği oranda başarı kazanır. 

Ekim Devrimi, devrimlerin reçetesinin olmadığını, tersine, işçi sınıfı öncüsünün devrimleri gerçekleştirmek için en önemli silahının diyalektik-materyalist yöntem olduğunu doğrulamıştır.

Ekim Devrimi’nin en temel öğretilerinden biri sınıfın öncü partisi öğretisidir. 23.09.2017 

 

41816

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Akp'nin yeni oyunu‘’Demokratikleşme Paketi’’

Kamuoyunun uzun bir süredir beklediği  ‘’Demokratikleşme Paketi’’ nihayet 30 Eylül 2013 tarihinde yeni Başbakanlık binasında, bizzat hükümetin başı Erdoğan tarafından açıklandı.  Hiçbir muhalif gazete ve televizyon kuruluşunun yer almadığı basın toplantısında,  Bakanlar Kurulu üyeleri ve yandaş basının Ankara temsilcilerinin yer aldığı basın toplantısında, Erdoğan tek kişilik bir tiyatro oyunuyla ‘Demokratikleşme Paketi’’ni açıklayarak salondan ayrıldı.

Alman Bernsteincılığın, Rus Struveciliğin Günümüz Versiyonları 'Özgürlükçü Sosyalizm' Ve HDP-HDK



Ekonomistler , Legal Marksistler ve Menşeviklerin bir bölümünün Rus Devrimi süreci içinde toparlandığı Kadetlerin(Anayasal Demokrat Parti) iç savaş sürecinde karşı-devrimci Beyaz Muhafizlara dönüşmeleri size ilham vermelidir...

Geri dönüp baktığımda

Kürt hareketi iyimserlikle tedirgin bir karamsarlık arasında gidip geliyor. Bir bocalama içinde, şüpheci, kaygılı ve tereddütlü. Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağını ve ne yapmak istediğini kestiremiyor. Kendisini kuşatan puslu havayı aralayamıyor, önünü göremiyor. Tayyip Erdoğan’a sert çıksa  “hassas süreci” baltalamış olmaktan çekiniyor. Alttan alsa direksiyonu büsbütün AKP’ye kaptırmaktan ve bir bilinmezlikte irtifa kaybetmekten korkuyor. 

Suyun başını Tayyip Erdoğan kesmiş, Kürt hareketi ise ona kilitlenmiş, ne söyleyecek, ne yapacak onu bekliyor.

Korkaklar Zafer Anıtı Dikemez, Hele Sen Asla…

Recep Tayyip Erdoğan gibi, tek millet, tek din düşüncesinin sadık bir savunucusundan, paketin içine sıkıştırdığı nefret suçları ifadesine tamamen zıt bir karakterli, kendi inancı dışındaki herkese ve her inanca, her farklılığa düşman birinden Alevi ve Alevilik inancıyla ilgili çözümler beklemek, beklentiler içinde olmak bile başlı başına büyük bir hayalciliktir.

 

AKP"nin "Demokratikleşme" Oyunları

Başbakan Erdoğan’ın bugün (30.09.2013) açıkladığı AKP’nin “demokratikleşme paketinde, demokratikleşmenin dışında her şey var dense yeridir. Türk burjuvazisi, 1923’den beri “demokratikleştiğini”, “demokrasiye adım attıklarını”, her yeni hükümet dönemlerinde birden fazla “demokratikleşme” paketleri çıkarmalarından bilinir. Önceleri, “sınıfsız, imtiyazsız kaynaşmış vatan-millet”, sonraları ise,  “vatana millete hayırlı uğurlu olsun” burjuva çiğ sözleriyle ortalığa sürülen “paketler” ortaya çıktı. 

 

Kürt krallığı için mi Halepçelerde öldüler ?

 

            Gazeteler geçenlerde Mesut Barzani ile Celal Talabani'nin İstanbul'daki mülklerini sıralayınca, Halepçe'de soykırıma uğratılan Kürtler geldi gözümün önüne.

Devrim Bir Maceradır

Devrim bir maceradır. Kayıtsız kuyutsuz, şartsız koşulsuz, sorgusuz sualsiz devrim denen bir deryanın içine atmaktır kendini devrimcilik. Geriye bakmadan, arkada kalanları kara kara düşünmeden, hep ileriye yönelmektir devrimcilik.

Geceyi gündüze, yeri geldiğinde gündüzü geceye çevirmektir, yarınların getireceği yakıcılığı düşünerek, devrim denen maceranın içine hesapsızca atılmaktır devrimcilik.

Kürt siyasetinin kurtlarla bitmeyen dansi

Bir halk için tarih tekerrür ediyorsa, bu o halkın tarihten ders çıkarmadığını gösterir ki, vay o halkın haline. Burada kastedilen elbette halkın kendisi değil önderleridir. Kürtler de, önderleri tarihten pek ders çıkarmayan talihsiz bir halktır. Kürt önderleri yüz yıldan beri Türk devlet yöneticileriyle diyalog kurmaya çalışmış ama hep hüsrana uğramışlardır. Hatırlanacağı gibi daha birkaç ay önce devletle müzakere havası esiyordu Newroz' un barış güvercinleri uçurulan Kürt semalarında. Şimdi ise bir ümitsizlik rüzgârı esmekte halaylar çekilen o meydanlarda.

On’ların Öğrettiği

birer birer, biner biner ölürüz

yana yana, döne döne geliriz

biz dostu da düşmanı da biliriz

vurulup düşenler darda kalmasın…//

çünkü isyan bayrağıdır böğrüme saplanan sancı

çünkü harcımı öfkeyle, imanla karıyorum…

sıkılmış bir yumruk gibi giriyoruz hayata…”[1

 

Yukarıdaki dizeler Orhan Kotan’ın, Diyarbakır Zindanı’nda kaleme aldığı “Gururla Bakıyorum Dünyaya”sındandır; yazmaya gayret edeceklerimin özetidir sanki…

Aysel Tuğluk ve ekrad-i bi idrak

Fazla söze gerek yok.2007’de Kemalist bürokrasinin yaklaşan tasfiyesini öngöremeyip “Kurtarıcı motif, tarihsel imge Mustafa Kemal ve onun tarihsel eylemselliğinin büyüklüğü kendisini gösterdi ve gösterecek. O bir mucizedir, ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

Sayfalar