Pazartesi Nisan 29, 2024

EL KONULAN MEZAR TAŞI İLE YIKILAN ANIT MEZAR

Bir daha mezar yıkımlarının yaşanmaması ve artık bu son istirahatgahında rahat uyuması için,Dersim'de inşa edilen Pembelik barajında suyun altında bırakılan yaşam alanları,kutsal değerler Dersim halkının özverili çalışmaları sonucu kendi mezarları ile Armenak Bakırcıyan'ın mezarının da kurtarılarak daha yüksek bir alana,Ermeni soykırımının 100.yılında inşa edilmiş,törenle açılışı yapılmıştı.Ermeni aynı zamanda devrimci olmaktan kaynaklı mezarı şimdiye kadar çeşitli defalar saldırıya uğramış,yıkımlar geçirmiştir.Ama her seferinde,düşmana inat yoldaşları ve halk sahip lenmiş tekrar inşa etmiştir.Dileğimiz ve arzumuz artık bu son olur demiştik ama yanılmışız.

Türkiye devrimci hareketinde mezarı bu kadar saldırıya uğramış başka bir olaya şimdiye kadar rastlanılmadı.Resminin ve isminin ermenice yazılı olduğu mezar taşına önceden el konuldu.Dersim halkının ve Armenak'ın mezarının olduğu abide yıkıldı.Bu zulüm,bu topraklardan unutturulmak istenen,varlığına dahi tahammül edemeyen,mezar taşları,semboller,kutsal değerler,kin ve nefret ile dolu faşizmin ölülerimizden ve mezarlarımızdan korkunun ifadesidir.

Siyasetçilerin,aydınların,gazetecilerin,akademisyenlerin her konuşanın,düşünenin muhalif kimliği ile sosyalistlerin,devrimcilerin tutuklanıp cezaevlerine atıldığı,HDP binalarının ateşe verildiği cezaevlerinin tıka-basa dolu olduğu olağanüstü bir dönemden geçiyoruz.

 Tek kişi diktatörlüğünün hüküm sürdüğü ülkemizde artık hukuk ve üstünlüğünden,demokrasiden ahlak ve değerlerin ayaklar altına alındığı,şehit mezarlıkların dozerlerle yıkıldığı,islami-faşizmin bütün insanlık dışı uygulamalarına artık tanık olmaktayız.

Sözcü gazetesinin muhabirlerinden saygı Öztürk'ün ''Türkiye'de Ermeni terörist için anıt mezar diktiler '' başlıklı haberinden sonra Tunceli Valiliği'nin Armenak Bakırcıyan'ın Anıt Mezarı'nın yıkılmasına karar verildi.Yandaş medyanın ve kalemlerinden kan akan uşak basın mensuplarının,tetikçilerinin bugünlerde istemedikleri kişileri veya kurumları hedef göstermelerine artık sıkça rastlamaktayız.

1915 Ermeni soykırımı 100.yılı anmalarında ,Dersim halkının özverili çalışması ile 2015 yılında inşa edilen Anıt Mezar,yurt dışında yaşayan ırkçı,milliyetçi,faşist gurubun Anıt Mezar'ı hedef göstermesiyle başladı.Aralarında Ülkücülerin,sözde sivil toplum örgütleri,Azerbeycan'dan yazarlar,siyasetçiler,Talat paşa komitesinin elemanlarının oluşturduğu emekli askerlerin girişimiyle,Dersim valiliğine yapılan yıkılma çağrısı karşılık bulunca,valilik kararıyla yıkıldı.

Anıt Mezar'ın yıkılmasını da ''doğu ve güney doğu Anadolu'daki müslümanlara '', '' Azerbeycan'da Karabağ'da Ermeni'ler tarafından öldürülen Türklere '', ''öldürülen Türk diplomatlara '' adıyoruz diye açıklamalarda bulunarak '' bu hepimizin başarısıdır '' denilmiştir.Gazete aynı zamanda Ermeni ulusal kahramanı olan Enternasyonal devrimci,aslen Amerikalı olan Monte Melkonyan'ın resmini basarak hedef göstermiştir.

1991 yılında Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra,ayrılarak Bağımsızlığını ilan eden Ermenistan'a,Karabağ parlamentosu karar alıp bağlanmak istemiş,yüzde yüz Ermeni'lerden oluşan topraklarda başlayan savaşta ilkin düzenli ordusu olmayan Ermenistan'ın direnişi bölgesel gurupların,direniş komitelerinin savaşmaları ile olanaksızlıklar içerisinde olan,arkasında Türk işgalci güçlerinin desteği ile savaşan Azerbeycan ordusuna karşı savaşı kazanmasını bilmiştir.

Bu savaşta öne çıkan iki halk önderlerinden olan Monte Melkonyan ile Leonid Azdgaldyan savaşın gidişatını değiştiren savaşçılardır.Bu yüzden ulusal kahramanlar olarak anılmaktadırlar.TSK'nın Azerbeycan ordusuna askeri,siyasi,lojistik ve eğitim alanında her türlü desteği sağlarken,Karabağ savaşında Türkiye'den getirilen ülkücüler de savaşa katılmışlardır.Ama her türlü desteğe rağmen savaşı kaybetmişlerdir.Enternasyonal devrimci,Amerikan vatandaşı olan Monte'nin ve bir bilim adamı,fizikçi olan Leonid'in mücadeleleri düşman cephesinde onarılmaz yaralar açmıştır.Bu yüzden bu insanlar hedef tahtasına konulmuştur.

Halk tarafından sevilen adeta tapılan önderler,1915 Ermeni soykırımında ölüme çaresiz mahkum olan halk gibi değil savaşarak,direnişler örgütleyerek Van'da,Muş'da,Sasun'da,Diyarbakır'da,Bitlis' de..İttihat ve Terakki çetelerine karşı savaşan Ermeni halkının değerli evlatları,kahramanları olan Antranik Ozanyan'ların,Serop Paşa'ların Ağpür Serop'la rın,Sultanahmet'te idam edilen devrimciler Paramaz'ların direniş ve mücadelelerini,anılarını bugün devam ettiren önderler olmuşlardır.Bu yüzden hedef olmuşlar karalama kampanyalarının merkezinde gösterilmişlerdir.

Yurt dışında,ülkede birleşen Azeri-Türk faşist çetelerinin kirli emellerinin bir ve aynı olduğu bellidir.İki devlet,Tek millet şeklinde sloganlaşan,Kafkasya'ya hakim olmak,ardından Enver Paşa'nın ülküsü olan Türk cumhuriyetlerine açılma politikası Karabağ savaşında yenilgiye uğramıştır.Aynı zihniyet bugün Suriye'de devam eden savaşta ortaya çıkmıştır.BM tarfından tanınan meşru bir devleti içeriden yıkmak ve parçalamak,müslüman bir iktidar yerine getirmek için aynı Türk çeteleri, İŞİD ile birlikte Suriye'de savaş yürütmektedir.Başka milletlerin topraklarında her daim gözü olan işgal ederek ele geçirmeye çalışan Türk devleti,Kıbrıs'ta başarılı olmuştur.Ama başka yerlerde heveslerine ulaşamamışlardır.

1915 DEVAM EDİYOR...

100.yılında dikilen tüm mazlumların,soykırıma uğramış tüm halkların,uçurumlardan atılan,dipsiz kuyularda öldürülen,Munzur'da,Fırat'ta,Kemah boğazında sulara atılan isimleri ve mezar taşları olmayan bu insanlar adına dikilen bu anıt mezar Türkiye'de bir ilk olma özelliğini taşımaktaydı. Antranik Paşa'dan,Paramaz'lara sonradan Armenak Bakırcıyan'a gelene kadar kan revan haline getirilen Anadolu topraklarında Gomidasın çığlığının, adının, anıtlarda 100 yıl geçmiş olsa dahi bu topraklarda yaşatılmasına tahammül edemedikleri için yıktılar.

Hiç bir zaman Ermeni halkının değerlerini kabul etmeyen,bunu elinden gelen her fırsatta yok etmeye çalışan,kiliseleri,tarihi dokusunu,mezarları yıkan..bu ülkede hiç bir ize tahammülü yoktur.Hiç bir yazı,resim ve sembole kutsal değerlere izin vermemiş yok etmiştir.Anıt mezar için yaptırılan üzerinde Ermenice, ԱՐՄԵՆԱԿ ԲԱՔՐԶՅԱՆ 1953-1980 yazılı mezar taşına dahi mezarına inşa edilmeden el konulmuş engellenmiştir.Bu derin korku ve tahammülsüzlük,anıtlardan,cenazelerimizden korkunun ifadesidir.Kutsal değerlerimize saldırı,inkar ve red politikalarının sonucudur.

2015, Ermeni soykırımının 100.yılı olması dolayısıyla önemli bir tarihi süreçti.Türk devleti yeni bir yüzyılın başında işlediği insanlık suçunun telafisi için özür dileyerek,dünyaya dağılmış olan ermenilerin acısını hafifletebilirdi.Ama bu dahi yapılmadı.Özür dileyerek,demokratikleşmenin ilk adımı atılmış,diaspora ile ilişkilerin yeniden düzenlenmesi için bir vesile olabilirdi.Ama olmadı.Henüz yapısal değişikliklerin zemininin oluşmadığını,siyasal yapının köklü değişikliklere ihtiyacı olduğu ortaya çıktı.

2015,halen Tek devlet,Tek millet,Tek dil,Tek bayrak olan resmi zihniyetin Türkiye'de yaşayan herkes Türk'tür şeklinde kendini gösteren anlayış Ermeni'lerden özür dileme bir yana,Kürt'leri çökert-mek,dize getirmek ve yok etmek planının devreye sokulduğu,uzun bir dönem Kürt sorununun çözümü için yapılan görüşmelerde ,Erdoğan tarafından ''masanın devrildiği '' yıllardır.1915'de Ermeniler için '' yabancı devletlerle işbirliğ yaptılar '',1938'de Dersim soykırımında '' devlete isyan ettiler '',2016'da Kürt'ler için ''barikat ve hendek kazdılar '' diyerek,katliam ve soykırımları yalanlarla gerekçelendirmeye çalıştılar.

Erdoğan'ın başkan olabilmesi için,Kürtler oyalanarak zaman kazanma planı uygulanırken bazı aydınlarımız, buna inanmışlar bedelini bugün cezaevlerinde tutuklanarak ödemektedir.Krala biat eden Kürt'ler ile televizyonlar kuruldu,sonunda iflas eden Alevi açılımları oluşturuldu,hiç bir yaptırımı olmayan ve görevlendirilen akil adamlar ile toplumla dalga geçilmeye başlandı.

Toplumdaki ana sorunların kaynağı olan Ermeni sorunu ile yüzleşme ölçüt olacaktı.Özür ve yüzleşme olmadığı için samimiyet testinden sınıfta kalındı.Demokratikleşmenin önü kapatıldı.Kürt'leri imha ve yok etme politikaları devreye sokuldu.6 milyon oyu ile seçilmiş milletvekiller tutuklandı.Politika yapamaz halde linç kampanyaları ile karşı karşıya kaldılar.Evler yıkıldı.İnsanlar göçe zorlandı.Mezarlıklar hale yıkılıyor,şehitliklerde taş üstünde taş kalmadı,insan cesetleri arabalara bağlanarak çekiliyor.Bu vahşet tablosunun sorumlusu Erdoğan'dır.

Devletin ermeni düşmanlığı artık resmi ağızlardan hiç eksik olmamış her dönem sıkça kullanılır olmuştur.Erdoğan '' benim için çok daha çirkin söyleyenler oldu,Ermeni dediler '',daha dün Numan Kurtuluş '' bizim için bağımsızlık gavura ''gavur'' diyerek karşısına dikilebilmektir '' sözleriyle tepki alınca yanlış anlaşıldığını söyledi.Meral Akşener ırkçısının bakanlığı döneminde söylediği nefret söylemi '' ermeni dölü '' ise hala unutulmadı.Eskiden Ermeni ve yahudi'lerin ticaret merkezi olarak yoğunlukta olduğu Eminönü bölgesine İstanbul müftüsünün Yeni camiinin tanıtımında söylediği skandal sözler '' o bölge pis bir yahudi ve hristiyan mahallesiydi '' açıkça ermeni düşmanlığıdır.

2015,Nisan ayında İmralı'da müzakere masasının devrilmesiyle arkasından kürt illerinde başlayan yıkım ve katliamlar Ermeni, Boğos Nubar Paşa'nın sözleri ile bugün ispatlanmış oldu. ''Bize yapılanlar yarın siz kürtlerin de başına gelecektir.Sözümü unutma siz de sıranızı bekleyeceksiniz ''dedi.Kürt halkının haklı ve meşru davasında uluslararası alanda kabul edilen,Türkiye'nin de kabul ettiği bütün sözleşmeler rafa kaldırıldı.

Sivil yerleşim alanlarının yıkılması,bombalanması,sivillerin topluca yakılarak öldürülmesi,gerillaların savaşta kimyasal gazlarla öldürülmeleri,yaşlı,bebek,kadın ayırımı yapılmadan hedef seçilip öldürülmesi,İŞİD-El Nusra gibi çeteleri militarist güç olarak kullanılması hele hele son zamanlarda artan kutsal olarak görülen,savaşta dahi dokunulmayacak mezarlıkların,şehitliklerin parçalanmaları asla kabul görülmeyecek suçlardır.Bu uygulamalar savaş suçu sayılmaktadır.

* * * *

Bu topraklar üzerinde silinmek istenen ve unutturulmaya çalışılan tarih istediği kadar yokedilmeye çalışılsa da Aliboğazı'nda Orhan'lar,Kobane direnişinde Paramaz'lar olarak devam ediyor..Armenak'ın mücadelesi ve anıları hiç unutulmayacak sonsuza dek yaşayacaktır.

 

ERMENİ DEVRİMCİLER

47124

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Rojava’dan bir Partizan: “Yıldızlara gömülen, bilincimize kazınan halk ordusu savaşçıları ölümsüzdür!”

Emeğin, özgürlüğün, halkın düşmanları bir keza daha gerillaya saldırarak onları teslim alıp diz çökerteceğini düşündü. Bir kez daha barbar ve katliamcı yüzünü gösteren faşist TC ordusu, mazlumların özgürlük diyarına Dersim’e, direniş kalesi Aliboğazı’na son zamanların en kapsamlı, en kıyıcı operasyonunu gerçekleştirdi. En modern silahları ve en üstün tekniği kullanarak gerillayı yaşam ve direniş alanlarından koparmak istedi. Ancak hesapları tutmadı, umduklarını bulamadılar. Egemenlerin imha ve yok etme hesaplarını gerillaların kahramanca direnişi bozdu.

Sefagül Kesgin’in kaleminden “Aliboğazı’nda izler, tanıklar…”

2 Şubat 2011 tarihinde 4 kadın yoldaşıyla birlikte Aliboğazı’nda şehit düşen TKP/ML Merkez Komitesi Üyesi ve TİKKO Siyasi Komiseri Sefagül Kesgin tarafından 2010 kışında Aliboğazı’nda kaleme alınmıştır.

 

Aliboğazı’nda izler, tanıklar…

Hayaller gerçektir. Gerçekten süzüldüğü için!

Hayaller gelecektir, geleceğin parçası olduğu için!

Komünizm

Burada, komünizmi incelemeyeceğiz, ama, kısaca, olacak olanları, Marx ve Engels’in söylem ve öngörülerinin ışığında, içinde yaşadığımız koşulları da dikkate alarak, komünizmin bir ütopya olmaktan çıkıp gerçek olacağını yinelemek istiyoruz.

İçinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist kaos sisteminin, bireylere umutsuzluk verdiği bir koşulda, kaybedecekleri hiç bir şeyi olmayan milyonlarca işçinin komünizmin ilkelerini yaşama geçirmelerinin de kaçınılmaz olduğunu söyleminin ütopya olmadığı, işçilerin kendi yaşamları ve üretimleri kadar gerçektir.

Teslim olmayacağız!

Sanatçısına ,yazarına,siyasetçisine,aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde,kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır..Bu düşmanlık ve zulüm 1915 ile başlamış artarak bu güne gelmiştir.Kendinden olmayanı ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür.Bir gece evlerinden alınan müzikolog olan Gomidas Vartabed,Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan,mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan,Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan,Vatanın sesi yazarı Levon Larents...gibi sayıları yüzlere varan basın emekçileri ölüm yolculuklarında dağbaşlarında vahşice öldürülenlerden sa

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Sayfalar