Çarşamba Mayıs 8, 2024

Elinden gelen her şeyi yapmak

Egemenler her daim devletin bekaası ve güvencesi için sömürü ve baskı politikalarını gizlemeye, kendilerine yönelebilecek öfke ve tepkiyi yarattıkları hayali düşmana yöneltmeye çalışırlar. Bunun için her dönem içte ve dışta bir düşman bulmakta zorluk çekmezler.  Halkın biriken öfke ve isyanı “iç ve dış düşmanlara” yöneltmeye çalışarak, kurtulduklarını zannederler.

Halkı, gençliği, kadınları kandırmak-aldatmak-yanıltmak için yarattıkları “iç ve dış düşmanlara” göre eğitmeye şekillendirmeye çalışırlar. Bu çalışma içinde sadece Erdoğan-Kılıçdaroğlu-Bahçeli yer almaz. “Eğitilmiş”-seçkin ve yetkin profesörleri, bilim insanlarını, siyasetçileri, generalleri, gazetecileri, TV program yapıcılarını, sanatçıları da kendi yanlarına alırlar. Şoven-ırkçı politikalarına, hırsızlık ve yağmalarına meşruluk-güvenirlik-inandırıcılık kazandırmak için bu yola başvururlar. Resmi ideolojiyi, sahte tarih ve bilim anlayışlarını kendilerine dayanak yaparlar. Son süreçte yaşananlar budur. 

AKP’nin yağma ve hırsızlıkta uzmanlaşmış diktatörü, seçim süreciyle birlikte yandaş TV ekranlarını en fazla işgal eden faşist lideri durumundadır. İçeride “Gezicileri-lobileri-Gülen Cemaatini” hedef gösterirken dışta ise Suriye’yi düşman ilan ederek, saldırganlığını en üst düzeye çıkartmaktadır. İktidara geldiğinden günümüze kadar her daim oynadığı mağdur rolünü seçim sürecinde de oynamaya devam etmektedir. Hiçbir şekilde örtbas edilemeyen hırsızlıkları, her gün bir yenisi eklenerek ortaya çıkan rezalet ve kepazelikleriyle R. T. Erdoğan’ın İslam maskeli politikacı kimliği fena halde çizildi.

Büyük bir korku ve telaş,  kaybetme paniği içinde ortaya saçılan pisliklerini örtbas etmeye çalışıyor. Bir yandan da kendilerine yönelen öfke ve tepkileri bertaraf etmek için “Gülen ve Gezicileri” hedef göstererek, kendisini aklamaya çalışıyor. Açığa çıkan yolsuzluk ve hırsızlıkların kendisine yönelmiş bir komplo ve oyun olduğunu ifade ederek bu oyunların halka, AKP seçmenlerine yönelik bir haksızlık olduğunu ifade etmeye çalışıyor.  

Egemenler, halkın bilincini zehirlemek için milyarlarca lira harcıyorlar. Bu politikaya “Dolar ve Avro”larla satılmış gerici profesörleri, bilim insanlarını, gazetecileri, TV program yapımcılarını, sanatçıları, milletvekillerini de katıyorlar. Egemenlerin saldırılarına karşı meslek ahlakıyla hareket etmek isteyenler ise ya işten kovulmakta ya da susturularak sindirilmeye çalışılmaktadır. Gazeteciler büyük bir sınav sürecindedir; ya mesleki onurlarını koruyacaklar ya da düşkün birer yalancı olup AKP’nin borazanlığını yapacaklar. Hazır olmadıkları, istemedikleri bir yol ayrımındadırlar. Zorunda kaldıkları bir tercihle karşı karşıyalar. Gazetelerden kovulan, kapı dışarı bırakılan “hakim-savcı-polislerin” sayısı binlerle ifade edilmektedir. Kaybetmenin verdiği büyük bir korkuyla iktidar erkinin bütün hırsıyla öfkeden gözü dönmüş, çıldırmış bir diktatör gibi engel ve rakip olarak gördüğü, insanca durmaya çalışan herkese saldırmakta, susturup etkisizleştirmeye çalışmaktadır. Tıpkı bir kıyım makinesi gibi çalışarak önüne gelen herkesi ezmeye, sindirmeye kalkmaktadır.

Sömürü ve baskıya, ilhak ve yağmacılığa dayalı politikalarında egemenlerin yüzyıllardır değişmeden başvurdukları politikaları şudur; aldatarak-kandırarak-korkutup sindirerek saf halkı arkasına-yedeğine almaktır. Bunun için her yalana ve sahte propagandaya başvuruyor, tehditler savuruyor.

Halkı bölüp parçalayarak, belli bir kesimini düşman ilan ederek, kendi yandaşlarına “düşmanlarını” yuhalatarak, birbirine kışkırtıp, kırdırmaya çalışarak halk düşmanı gerçek yüzünü ortaya koymaktadırlar. Sömürü sistemine ait bütün çürümüşlük ve bozulma parametreleri kendisini göstermektedir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Twitter’ı, Youtube’ı kapattıran, Facebook’u kapatmayı ifade etmekten çekinmeyen, yasaklarla uyanışı ve doğru bilgilenmeyi önlemeye çalışan egemen sınıfın politik temsilcileri sonu gelmez bir tükenişe ve yıkıma doğru hızla gidiyor.

Utanmazca, arsızca yağma ve talandan bir an olsun vazgeçmeyen bu sömürücü barbar sınıfa karşı ya enerjik bir biçimde mücadele edilecektir ya da bu sonu gelmeyecek olan iğrenç ve utanmaz hırsızlıkların-talanın devam etmesine “razı olunacaktır”. Ya kitlelerin biriken ve kabaran öfkesi sokaklara meydanlara dökülüp, isyana dönüşerek, tepkileri dağlarda yankılanacaktır. Ya da çaresizlik ve yalnızlık içinde bu sömürü ve barbar politika sür-git devam edecektir. Orta ve ara yol yoktur.

Elbette sınıf bilinçli proleterler birinci seçeneğin gerçekleşmesi için elinden gelen her şeyi sonuna kadar yapacaklardır. ELİNDEN GELEN HER ŞEYİ YAPMAK. Mücadelenin ana fikri olmalıdır. Kavganın kendi içinde patlama eğilimi olarak ortada duran ve saklı duran devrimci sırrı budur. “Düşmanı imha ve yok etmek için elinden gelen her şeyi yapmak” temel şiarımızdır. Devrimci savaşta bu ilke sadece askeri bir karakterle sınırlı değildir. Aynı zamanda politik ilkelere de doğrudan doğruya bağlıdır. Günümüzün politik ilkesi “kitleleri düşmandan koparmaktır”, “Kurtuluş için kopuşu örgütlemektir.” İşçileri-köylüleri-tüm emekçileri-Kürtleri-Alevileri-kadın ve çocukları devletten kopartıp, uyanış ve bilinçlenmelerini artırıp öfke ve tepkilerini büyütüp sokağa-meydanlara yöneltmektir.

Sömürü ve baskıya dayalı her uyanış ve tepkiyi sınıf bilinçli proleterler örgüte-bilince-savaşmaya çevirmek için “ELLERİNDEN GELEN HER ŞEYİ YAPMALIDIR”. Elinden gelen her şeyi yapmak demek devrim ve örgüt bilincini, inisiyatif ve enerjiyi yükseltmek, ısrar ve kararlılığı güçlü bir şekilde ortaya koymak, kitleler içinde kök salmış sağlam devrimci örgütlülükler yaratmak, gerilla savaşını büyütüp geliştirmek, demektir. Dün yaptıklarından daha iyisini ve daha fazlasını yapmaktır. Eksik, yarım bırakılan tüm devrimci görevleri tamamlamaktır. Bunun için her fırsatı kullanıp ve her olanağı değerlendirerek ezilen sınıf, ezilen ulus, ezilen cins ve inançları devletten kopartarak, Proletarya Partisi’ne yakınlaştırmak için her türlü emek ve çabayı ortaya koymaktır. Bunun için elimizden geleni sonuna kadar yapmak, temel görev olmalıdır.

Sınıf bilinçli işçiler gündelik devrimci çalışmalar yürütürken dönemin değişen koşullarını ve özgün durumu dikkate alarak çalışmalarını uyarlar. Bunun için belli bir değişime gider, “yeni” devrimci görevler edinirler. Sürecin ve çalışmaların özgünlüklerini dikkate alır. “Yeni” çalışmalara “yeni görevlere” göre kendini örgütler. Sınıf bilinçli proleterler değişen ve farklılaşan süreçlerin-dönemlerin devrimci görevlerine göre hazırlık yapmalı ve bu çalışmalara uygun bir konumlanma-ilişkilenme ve örgütlenme içine girme beceri ve yeteneğini gösterebilmelidir. Yerel seçim süreci sona ermiştir. Seçim sonrası değişen ve değişmeyen temel özellikte görevler yerinde durmaktadır. Yerel seçim sürecinin özgünlüğü ve kendisine has özelikleri ve görevleri tamamlandığında yeni dönemin kendi özgünlüğüne uygun görevler başlamaktadır. Bunun için hazır olmak gerekir.

Değişen koşullara ve dönemlere rağmen her dönem değişmeden yapılacak ve yürütülecek “eski” dediğimiz temel görevlerimiz vardır. O da nitelikli ve özenli devrimci kitle çalışmasıdır. İhtiyacından ve zorunluluğundan hiçbir şey kaybetmeden bu görev devam etmektedir. Bu çalışma sonucu sayısız emekçiyi, bilinçli durumuna getirip, ülkemizin bir yoksullar hapishanesine döndüğünü anlamalarını görmelerini sağlamalı, özgürleşme ve kurtuluşları uğruna örgütlenip mücadeleyi büyütmeleri için elimizden geleni her şeyi yapmalıyız.  

Egemenlerin hiçbir yasak ve tehdidi, hiçbir yanılsamalı “düşman” ve “hain” suçlaması bitiş ve tükenişlerinin önünü alamayacaktır. Reklam olarak insan seli üzerinde göndere çektikleri bayrak bile büyük çapta yaptıkları hırsızlığı ve yolsuzlukları örtemeyecektir. Suriye saldırganlığıyla olası müdahale, işgal bile devasa boyutta yaşanan hırsızlığını unutturmaya yetmeyecektir.

Keza yerel seçim sonucunda aldıkları “seçim zaferi” bile hırsızlığı ayyuka çıkmış suç şebekesini aklayamayacaktır. On dört yaşın fidanını katleden bir iktidar emekçilerin-ezilenlerin vicdanında ve bilincinde çoktan meşruluğunu ve haklılığını yitirmiştir. Tarihte her zaman olduğu gibi kaybeden hep şahlar, sultanlar, imparatorlar ve diktatörler olmuştur. Ve olmaya devam edecektir.

101406

Çakma komünistler! (Deniz Aras)

Her genç Kaypakkayacının biraz da alaycı bir alaycı mutlaka karşılaştığı bir cümledir “Köylü devrimcisi”! Kastedilen elbette İbrahim Kaypakkaya ve onun görüşlerini savunanlardır. Bu tanımı yapanlar için zaman mefhumu sanki bir avantaj olarak kullanılır. Zaman geçtikçe Kaypakkaya’nın görüşlerinin eskidiği sanılır ya da umulur. Kaypakkaya artık eskide kalmıştır ve şimdi “yeni şeyler” söyleme zamanıdır!

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Sayfalar