Salı Nisan 30, 2024

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Türkiye'nin önünde duran en önemli, en acil sorunlarından Kürt sorunu karşısında da ilkin inkar etmeyerek ''Kürt sorunu benim de sorunumdur'' diyerek çözümden yana tavır alsa da hiçbir adım atmamıştır. Çözüm süreci için yapılan görüşmelerde “benim siyasi hayatıma da mal olsa devam edecektir” dediğinde, amaç sadece senelerce süren, hiçbir sonuç çıkmayan görüşmelerle oyalamak, zaman kazanmak, başkan olduktan sonra ''öldürücü darbeyi'' vurmaktır. İstediğini alamayan Erdoğan ''çözüm sürecini buzdolabına kaldırdık''diyerek görüşmeleri koparmıştır.

Erdoğan’dan geri kalmayan düşük profilli başbakan Binali Yıldırım da aynı açıklamalara devam etmiş''çözüm mözüm yok o fırsatı kaçırdılar'' diyerek, Kürdistan’da yıkım, katliam, vahşet politikalarını uygulamaya koymuştur. Kürtlere diz çöktürmede başarılı olamayınca 1 milyona yakın insan tehcir edildi. Kürtler yeni bir soykırım ile karşı karşıya bırakıldı.10 milletvekili bunu için tutuklandı. On binlerce partili cezaevine atıldı, parti binaları kapatıldı.

Düzen partilerinin hepsinin mutabakat içerisinde oldukları konuların başında Kürtlerin imha ve yok edilmesi olmuştur. MHP’nin başı ile Erdoğan'ın seçimlerden önce ve sonra gizlice görüşüp, AKP'nin uygulamak istedikleri politikalara yeşil ışık yaktığı, önerileri ile Erdoğan'ın koltuk değneği olduğunu göstermiştir. Bunun karşılığında Erdoğan’dan, parti içi muhalefetin kongre taleplerini yasal yollardan engellemiştir.

CHP Erdoğan'a karşı görünüyor olsa da bugünkü ortamın hazırlanmasında pay sahibidir. Yenikapı ruhuna alet olmuş, sınır ötesi operasyonlarda teskereye yeşil ışık yakmış, dokunulmazlıkların kaldırılmasını onaylayarak, HDP’lilerin tutuklanacağı görülmesine rağmen dur dememiştir. Parlamentoda ''Evet'' oyları ile AKP'ye hizmet etmiştir. Eğer ''Red'' oyu kullanılmış olsaydı, Erdoğan’ın planları boşa çıkacaktı. ''Evet'' oyları ile her zaman gelenekçi milli cephede, olan CHP'nin bu tavrını Genelkurmaybaşkanı H. Akar'ın, Kılıçdaroğlu'nu ikna etmesiyle olmuştur.

REİS = FÜHRER

Erdoğan'ın kendisine model olarak Almanya'da Hitler rejimini örnek olarak gösteriyor olması, İslami çevrelerde yandaş yazar ve düşünürlerin Erdoğan'ı Abdülhamit Han'la karşılaştırırken O'na benzetmeleri boşuna değildir. Faşizmin en koyusunun yaşandığı Almanya'da A. Hitler'e nasıl ki ''FÜHRER'' denilmişse bizde de Erdoğan'a boşuna ''REİS'' denilmemiştir. Erdoğan, Hitler'i kendisine örnek alırken Hitler Almanyası için ''üniter sistemde başkanlık baktığımızda var, Hitler Almanya'sına baktığınızda da bunu görürsünüz'' diyerek Hitler sistemini, Hitler'i kendine örnek almıştır. Yani bir anlamda ''fikri neyse, zikri de o olmuştur''. Hitler de başbakanlıkla, cumhurbaşkanlığını birleştirerek “başkanlık'' sistemini kurarak hayata geçirmiş, tek adam olarak, diktatörlüğünü yasal zemine oturtturmuştur. Arkasından gelen komplolarla Naziler tarafından düzenlenen Reichhstag yangını bahane edilerek komünistler parlamentodan atılmış, işgal ve yağma ile dünya savaşına gidilmiş, milyonlarca insanın ölümüne sebep olunmuştur.

Bugün ülkemizde yaşananlar Hitler Almanya'sına tıpa tıp bezemektedir. Komplo, yalan, gerçek dışı suçlamalarla HDP susturulmak ve tasfiye edilmek istenmektedir. Tıkanan parlamento, yolsuzluk, savaş suçlusu bir yapılanma ve buna karşı tek başına barış,özgürlük ve temel hakları savunan HDP’nin dik duruşu REİS'i çılgına çevirmiştir. Engel olarak görülen HDP'nin operasyonlarla tutuklanmaları öngörülmüştür.

Abdülhamit Han'a benzetilen Erdoğan'ın birçok yanları elbette ki uyuşmaktadır. Kaçak Saray yetmiyormuş gibi, kendisine Abdülhamit Han'ın İstanbul'da bulunan Yıldız sarayını restore ettiren, altın varaklarla donatan Erdoğan'ın kral olma hevesleri boşuna değildir. Ermeni soykırımının ilk denemesini krallığı döneminde yapan Abdülhamit Sasun, Zeytun, Adana, Bitlis, Sivas ... ve Kumkapı katliamları ile bilinmektedir. Ermeni Patrikhanesi kayıtlarına göre üç yüz bin Ermeni'nin ölümünden sorumludur. Bu yüzden ''kızıl sultan'' olarak anılmaktadır.

Aynı bugün yaşanılan bütün katliam, komplo, entrika ve saray darbelerinin hazırlandığı, kanlı planların tezgahlandığı Erdoğan'ın sarayı ile Yıldız sarayı birbirine çok benzemektedir. Abdülhamit Han da aynı şekilde muhalifleri tutuklamış, basını susturmuş, iç hesaplaşmanın kanla sonuçlandığı ağır bir dönem yaşanmıştır. Sonuçta İttihat ve Terakki'ciler darbe ile Abdülhamid Han'ı devirmiş sürgüne göndermişlerdir. Erdoğan'ın da akıbetinin Abdülhamid gibi olmayacağının garantisini kimse veremez.

SENİ BAŞKAN YAPTIRMAYACAĞIZ!

HDP Eşbaşkanları S. Demirtaş ve F. Yüksekdağ ile 10 milletvekilinin tutuklanmasının, HDP’nin Meclisten tasfiyesine gerek görülen çıkış S. Demirtaş'ın 7 Haziran seçimlerinden önce parlamentoda yaptığı tarihe geçen kısa ve özlü konuşmasında saklıdır. ''Sayın Erdoğan HDP var oldukça, HDP'liler bu topraklarda nefes aldığı müddetçe sen başkan olamayacaksın'' , ''Sayın Erdoğan seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız'' diyerek gerçek muhalefet partisinin HDP olduğunu ispatladı. HDP ile AKP başkanlık konusunda anlaştı deyip HDP'yi zan altında bırakanlara ağızlarının payını vermiş oldu.

7 Haziran seçimlerinden güçlenerek çıkan 80 milletvekili ile meclisin üçüncü partisi durumuna gelen HDP'nin yükselişini başta AKP olmak üzere, devleti tedirgin eder duruma geldi. Her gün birkaç kadının öldürüldüğü, Erdoğan’ın kadınları hiçe sayan anlayışının aksine, aynı zamanda bir kadın hareketi olan HDP, seçim bildirgesinin ilk bölümünü kadınlara ayırdı. ''Özgürlük, eşitlik için kadınlar kazanacak''sloganı ile bir ilki gerçekleştirdi. Komşuları ile iyi ilişkiler içerisinde olmayı hedefleyen Ermenistan'a uygulanan ekonomik ambargonun kaldırılmasını isteyen, sınırların açılmasını savunan asgari ücretin yükseltilmesinden yana olan, köylülere sunulan destek ... programları ile şimdiye kadar mecliste olmayan en ileri program olarak kendini gösterdi. Bu yüzden devlet tedirgin oldu.

Her seferinde ''millet karar verecek'' dediği seçimlerde aldığı yenilginin faturasını HDP ve destekçilerine saldırılar planlayarak sürdürdüler. Seçim konuşmalarında ''başka bir Türkiye mümkün'' diyerek her dinden, Türk, Kürt halklarının eşit, özgür ve barış içerisinde yaşam hakkını savunan HDP'liler hedef tahtasına konuldu.

ERDOĞAN ''BUNLAR DAHA İYİ GÜNLERİ!''

Başkanlık sisteminin yasallaşması tartışmaları devam ederken zaten şimdiden Erdoğan ''tek adam diktatörlüğüne'' çoktan geçti bile. Toplum artık şimdiden ''Reis'' e göre şekillendiriliyor, dizayn ediliyor duruma geldi. Yenilen pehlivanın güreşe doymadığı gibi, 7 Haziran seçimlerinden altı ay daha geçmeden, Bahçeli ile gizlice anlaşarak seçimlerin yeniden yapılması startı verildi. Hedef HDP'nin baraj altında bırakılması, IŞİD’in HDP'ye saldırılarını örgütleyip seçim çalışmalarını amaç engellemek olmuştur. Ama bunda da başarılı olamadılar. Suruç, Ankara, Reyhanlı katliamları TC tarafından halka karşı girişilen en barbar katliamlar serisi olarak tarihe geçmiş oldu. Katliamları Erdoğan'ın sadece ''başkan'' olabilmesi için yapılan insanlığa karşı işlenen seri cinayetler zinciridir. Bugünkü yargılamalarda olay aydınlanmış, AKP ve Erdoğan'ın tarihin önünde mutlaka hesap vereceği günler beklemektedir.

Suruç'ta ESP gençlik kollarının bulunduğu miting alanında patlatılan bombalar, 34 öğrenci gencin ölümü ile sonuçlanan saldırılarda ''eğer 400 milletvekili verseydiniz'' bunlar yaşanmayacaktı diyerek, halkı tehdit edip, rehin alma ve korku ortamı oluşturdu. Kürt siyasetçilerin tutuklanması, parlamentodan tasfiyesi için yaptığı konuşmada dokunulmazlıkların kaldırılmasını talep ederken ''bunlar daha iyi günleri'' diyerek gelecek tutuklamaların sinyalini verdi.

FETÖ BAHANE, HEDEF KÜRTLER!

15 Temmuz başarısız darbe girişiminden sonra başlatılan cadı avında her ne kadar FETÖ'cüler hedef alınmış, tutuklamalar yapılmış olsa da esas hedef aydın, yazar, ilerici, sol muhalif kimlikler ile Kürt'ler oldu. İktidar dalaşını kaybeden Fettullah Gülen'in düşleri Erdoğan tarafından gerçekleştirildiği artık bugün gün gibi ortadadır. Gericilik, yobazlık çağdışı iki mahlûkun buluştuğu ortak noktasıdır. Altan kardeşler, Aslı Erdoğan, Necmiye Alpay'ların tutuklanmaları, Can Dündar-Erdem Gül'ün tutuklanması, bütün muhalif tv ve radyoların kapatılması, Cumhuriyet gazetesinin yönetici ve yazarlarının tutuklanması, Gültan Kışanak, Fırat Anlı'nın yani seçilmişlerin yerine kayyum atanması sıranın HDP'lilere geleceğini işaret ediyordu.

FETÖ operasyonlarında ölen veyahut yaralanan İslamcı-cihatçı kesimler için devletin bütün olanaklarını ve imkânlarını sonuna kadar açan Erdoğan, bu insanları en yüksek miktardan maaşa bağladı. Emekli etti. Ama Türkiye ve dünya tarihine en acı maden ocağı ölümleri olarak geçen Soma faciasında ölen 301 madenci için, acılı aileler için bu davranışı sergilemedi. Üstüne üstlük ''bunlar olağan şeylerdir'' , ''fıtratında var'' diyerek, görmezlikten geldi. Yürüyüş ve protesto gösterisi yapan acılı insanlara hakarette bulunmuş, korumaları insanları tekmelemişlerdir. Henüz bu günler unutulmadı.

4 Kasım gecesi eş zamanlı olarak yapılan operasyonlarda, altı milyona yakın oy almış HDP temsilcisi 10 milletvekili, kanunsuz ve haydutça tutuklandı. Ortadoğu’daki gelişmeler, Kuzey ve Güney Kürdistan’daki Kürt ulusal dirilişi, milletvekillerin tutuklanmasını, on binlercesinin hapse atılmasını tetiklemiştir.

El-Bab, Menbiç, Musul, Halep ile İŞİD'in kalbi Rakka operasyonlarında artık sonu gelmiş olan Türkiye destekli çeteler yenildikçe, ellerindeki toprakları kaybettikçe Erdoğan onlardan çok tedirgin olmuş ve panik havasına girmiştir. Uluslararası koalisyondan çıkarılan, hiçbir operasyona dahil edilmeyen TC artık yalnızlaşmış ve tecrit olmuştur. Buna karşılık ''bizim de b ve c planlarımız '' var diyen Erdoğan'ın IŞİD' i korumak ve kollamaktan başka ne planı olabilir ki? Askeri, lojistik destek ile kaos ortamının devamını içerdeki iktidarını sürdürmek için isteyen Erdoğan'ın savaşın devam etmesinden başka ne planı olabilir ki?

Yalan ile dış politika yürütmeyi meslek haline getiren iç kamuoyunda kaybedilen prestij ve güven için ''Fırat’ın batısına müsaade etmeyiz'', ''biz de operasyonlarda varız'', ''bizden yardım istediler'', ''Menbiç'den YPG çekilecek'', ''ABD ile anlaştık'' yalanlarına artık kendileri de inanmıyorlar. Bunun verdiği dışlanmışlık TC'yi saldırganlaştırıyor. Acısını içerde muhalifler ile Kürtlerden çıkarıyor. Demokratik Suriye Ordusu'nun emin adımlarla özgürleştirdiği toprak parçası çoğaldıkça, o kadar da Kürtler linç edilmekle karşı karşıya kalmışlardır.

ÇÖZÜM GEZİ RUHUDUR!

Eşbaşkanları ve milletvekillerinin tutuklanmalarına gerekçe olarak gösterilen ''savcılığa gelip ifade vermediler'', söyleminin gerçekle hiçbir alakası yoktur. Kimsenin yargıya güvenmediği, yargının siyasallaştığı, her şeyin Erdoğan'ın iki dudağının arasında olduğu bir ülkede yargıdan bahsedilemez. 17/25 Aralık, Türkiye’nin en büyük yolsuzluk operasyonlarında ortaya çıkan ''oğlum evdeki paraları sıfırla'' tapeleri ortaya çıkınca, savcının çağrılarını reddetmiş, ifade vermemişti. Aynı şekilde 'MİT Müsteşarı için de “oraya gitmemelidir” demişti. Kendisinin güvenmediği için gitmediği yargıya, başkalarının gitmesini salık veriyor. Bu açıkça çifte standarttır.

Artık Musul, Rakka, Halep ... operasyonları ile IŞİD'in sonu gelmiş, son çırpınışlarıdır. Herkesin beklediği Amerikan seçimlerinden zaferle çıkan Trump'un Müslüman örgütlerine karşı tavrı şimdiden Erdoğan ve çeteleri rahatsız etmiştir. İlk ziyaret olarak Mısır olarak düşünülmesi de boşuna değildir. Erdoğan’ın savunduğu Müslüman Kardeşler Örgütü'nün beyin takımının İstanbul’da ağırlanması, Erdoğan’ın şimdiye kadar IŞİD'e vermiş olduğu destek, milyonlarca insanın ölümünden sorumlu tutularak yargılanacağı günler pek uzak değildir. Türkiye destekli ÖSO, Ahrur-uş Şam, Sultan Murat Tugayları (MİT tarafından inşa edilmiştir)'nın IŞİD'den hiçbir farkı yoktur.

Şimdiden operasyonların sonu yaklaştıkça kaçıp kurtulanların yeri önceden olduğu gibi şimdi de Türkiye’dir, Erdoğan’dır. Devleti ele geçiren hiçbir muhalefete de asla yer vermeyecek olan, Kanun Hükmündeki Kararnameler ile idare edecek ''reis''in en büyük destekçiler ise kaçıp gelen, cihatçı çetelerdir. Erdoğan Türkiye’nin, Suriyelileşmesinden sadece kendi güvenliği için çekinmeyecektir. Alternatif çözüm yolu kitleleri Yenikapı ruhu ile siyasi çıkarlarına alet eden İslamcı faşist anlayış değil, herkesin hak ve özgürlüklerini savunan Gezi ruhu tek çıkar yol olarak önümüzde durmaktadır

Unutmayalım, ''En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar '' (Victor Hugo)                                     

45521

Agop Ekmekciyan

Özellikle azınlıklar üzerine yazdığı yazılarıyla tanıdığımız yazarımız,diğer birçok konuda da makaleleriyle tanınmaktadır.

agop@kaypakkaya-partizan.net(Hazırlanıyor)

Agop Ekmekciyan

Rojava’dan bir Partizan: “Yıldızlara gömülen, bilincimize kazınan halk ordusu savaşçıları ölümsüzdür!”

Emeğin, özgürlüğün, halkın düşmanları bir keza daha gerillaya saldırarak onları teslim alıp diz çökerteceğini düşündü. Bir kez daha barbar ve katliamcı yüzünü gösteren faşist TC ordusu, mazlumların özgürlük diyarına Dersim’e, direniş kalesi Aliboğazı’na son zamanların en kapsamlı, en kıyıcı operasyonunu gerçekleştirdi. En modern silahları ve en üstün tekniği kullanarak gerillayı yaşam ve direniş alanlarından koparmak istedi. Ancak hesapları tutmadı, umduklarını bulamadılar. Egemenlerin imha ve yok etme hesaplarını gerillaların kahramanca direnişi bozdu.

Sefagül Kesgin’in kaleminden “Aliboğazı’nda izler, tanıklar…”

2 Şubat 2011 tarihinde 4 kadın yoldaşıyla birlikte Aliboğazı’nda şehit düşen TKP/ML Merkez Komitesi Üyesi ve TİKKO Siyasi Komiseri Sefagül Kesgin tarafından 2010 kışında Aliboğazı’nda kaleme alınmıştır.

 

Aliboğazı’nda izler, tanıklar…

Hayaller gerçektir. Gerçekten süzüldüğü için!

Hayaller gelecektir, geleceğin parçası olduğu için!

Komünizm

Burada, komünizmi incelemeyeceğiz, ama, kısaca, olacak olanları, Marx ve Engels’in söylem ve öngörülerinin ışığında, içinde yaşadığımız koşulları da dikkate alarak, komünizmin bir ütopya olmaktan çıkıp gerçek olacağını yinelemek istiyoruz.

İçinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist kaos sisteminin, bireylere umutsuzluk verdiği bir koşulda, kaybedecekleri hiç bir şeyi olmayan milyonlarca işçinin komünizmin ilkelerini yaşama geçirmelerinin de kaçınılmaz olduğunu söyleminin ütopya olmadığı, işçilerin kendi yaşamları ve üretimleri kadar gerçektir.

Teslim olmayacağız!

Sanatçısına ,yazarına,siyasetçisine,aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde,kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır..Bu düşmanlık ve zulüm 1915 ile başlamış artarak bu güne gelmiştir.Kendinden olmayanı ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür.Bir gece evlerinden alınan müzikolog olan Gomidas Vartabed,Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan,mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan,Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan,Vatanın sesi yazarı Levon Larents...gibi sayıları yüzlere varan basın emekçileri ölüm yolculuklarında dağbaşlarında vahşice öldürülenlerden sa

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Sayfalar