Pazartesi Nisan 29, 2024

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Nitekim Türk devletinin, gerek Suriye’de ve gerekse Irak’ta esas hedefinin PKK ve PKK’ye paralel hareket eden yurtsever Kürt güçleri olduğu açıktır. “Osmanlı’da oyun çoktur” söylemi bugün pratik olarak yine gündemdedir. Türk devleti, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani aracılığıyla Kürt kazanımlarını yok etmeye, Kürtler lehine bölgede ortaya çıkan yeni olanakları etkisiz kılmaya çalışıyor. Bu konuyu ayrı bir başlık altında ele alacağımız için şimdilik geçiyoruz.

Diğer bazı gerçeklere gelince; her şeyden önce, hiçbir şey bir anda oluşmaz. Her şey belli tarihsel koşullar içinde şekillenir. Bu şekillenişin mutlaka iç ve dış nedenleri vardır. Eğer nesnel koşullar mevcut değilse, iradi zorlamalarla toplumsal değişimler yaratılamaz, geniş yığınlar belli amaçlar için harekete geçirilemez.

Bugün IŞİD denilen örgütün Müslüman halklar arasında bu denli destek bulmasının iç ve dış koşulları vardır. Bu koşulların başında emperyalistlerin bölgeye müdahaleleri, yeraltı-yerüstü zenginlik kaynaklarını talan etmeleri gelmektedir. Bu müdahaleler, bölge halklarının daha da yoksullaşmasına yol açmaktadır. Bölgede burjuva demokratik devrimlerin yaşanmaması, demokratik hak ve özgürlüklerin yok denilecek derecede az olması, feodal kalıntıların, dini gericiliğin sosyal ve siyasal yaşamda etkin olması, IŞİD vb. Ortaçağ zihniyetiyle beslenen oluşumların ortaya çıkmasına nesnel bir zemin sunmaktadır. Dolayısıyla, IŞİD olgusunu emperyalistlerin bölgedeki baskı ve sömürü politikasında bağımsız düşünemeyiz. IŞİD olgusunu bölgedeki demokratik, laik-ilerici ve sosyalist hareketlerin zayıf olmasından bağımsız düşünemeyiz.

Tarih boşluk tanımıyor. Sosyalist maskeli bürokratik burjuva diktatörlüklerin yıkılmasıyla birlikte, emperyalist-kapitalist sistem ve dünya gericiliği bilimsel sosyalist fikirlere karşı her cephede saldırıya geçti. Sosyalist maskeli bürokrat burjuvaların sosyalizm adına yıllarca işledikleri suçların kitleler nezdinde yaratmış olduğu prestij kaybına, bir de emperyalistlerin ideolojik saldırıları eklendi. Diğer bir ifadeyle, iç ihanetle dış saldırılar birleşince, bu prestij kaybının boyutu daha da genişledi. Hiç şüphesiz Ortadoğu ve yakın çevresinde doğan bu boşluğu İslamcı hareketler doldurdu. Filistin hareketinde olduğu gibi geçmişin ilerici-laik hareketleri dahi dini gericiliğin etki alanına girdiler. Emperyalistlerin bu hareketlerin gelişmesinde oynamış olduğu rolü Afganistan pratiğinde ortaya koymuştuk, yeniden tekrar yapmayacağız.

Gelinen aşamada IŞİD gibi karşı-devrimci güçler şahsında İslami cephede yaşanan tartışmalara dair de bir kaç söz söylemek istiyoruz: Kimi İslami çevreler IŞİD’in pratiğinin İslamiyet’le asla bağdaşmadığını ileri sürerken, daha objektif bir çizgide bakanlar ise, bunun İslam’la bir bağının olduğunu ileri sürmektedirler. İddialarını ise, İslam tarihinde peygamberin damadı ve torunlarının katledildiği, kadınların konumunun değiştiği, yaşanan iç iktidar hesaplaşmalarının sayısız insanın yaşamına mal olduğu gerekçelerine dayandırmaktadırlar. Bizce de gerçeğe daha yakın olan ikinci görüştür. Dolayısıyla IŞİD İslam değildir, yaklaşımı doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, ikna edici de değildir. Doğru tutum; bu pratiklere kaynaklık eden ideolojik zeminin sorgulanmasıdır.

“Müminlere karşı şefkat, kafirlere karşı şiddet” zihniyeti İŞİD gibi, Boko Haram, El Şabab, El Kaide vb. oluşumların ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Dünya İslam Alimleri Birliği Başkan Yardımcısı Yusuf El Kardavi şöyle diyor: “Suriye’deki kız çocukları cihatçılara helaldir. Savaşta siviller öldürülür. Eğer masumsa zaten cennete giderler.” Şu bir gerçek ki; yukarıda adını saydığımız örgütlerin toplu katliamlar yapması, başka dinlerden ve mezheplerden kadınların, çocukların kaçırılması (Şengal’de işlenen vahşet yakın tarihimizin en acı örneklerinden biridir) her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılması tam da yukarıdaki anlayışın ürünüdür. Bu anlayış sahipleri İslam’ı bağnaz bir tarzda yorumluyorlar demekle İslam’ı aklamış olmuyorlar. Örneğin; çağımızda kafa kesmek derken akla ilk Müslümanlar geliyorsa, tüm samimi ve dürüst inançlı insanların, bu anlayışa kaynaklık eden nedenleri sorgulaması gerekir. Ki; bu sorgulama bugün belli kesimler tarafından yapılıyor ve yapılmak zorundadır. Duyarlı kimi yazarlar tarafından yapılan şu değerlendirmeler, gelinen aşamada işin vardığı tehlikeli boyut hakkında bize ikna edici veriler sunmaktadır: “Eskiden Allahu Ekber sesi duyulunca insanlar ibadet için camiye koşuyordu, şimdi Allahu Ekber sesi duyulunca insanlar kaçıyor, sığınacak yer arıyor.”

Çünkü, bu güçler tarafından tüm cinayetler “Allahu Ekber” nidaları eşliğinde yapılıyor. Bugün yaşanan gerçek tablo bu. Eğer gerçekleri olgularda arayacaksak -ki aramamız gerekir- o zaman hiç kimse bu tablo karşısında kör-sağır-dilsiz rolüne bürünemez. Gerçekleri görme yerine bağnaz ve soyut argümanlarla karşı savunmaya geçmek; en başta inanç ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde inanan tüm samimi Müslümanlara karşı saygısızlıktır. Dahası gerçekler inkar edilerek, yanlışlara karşı mücadele edilemez.

Burada görülmesi ve pratik tutum alınması gereken diğer bir başka gerçek ise; bu karşı-devrimci örgütlenmelerin pratiğinden hareketle Müslüman halklara karşı oluşan ön yargıdır. Bu ön yargılı tutumlara karşı net bir duruş sergilemek gerekir. Her Müslüman’ı IŞİD’çi görme anlayışı ön yargılı ve tehlikeli bir anlayıştır. Bu anlayış farklı inançlarda, dinlerde halkların birlikte yaşamasını objektif olarak ortadan kaldıran bir anlayıştır. Özünde IŞİD gibi karşı-devrimci güçlerin değirmenine su taşıyan bir anlayıştır. Kaldı ki; soruna biraz daha soğukkanlı ve objektif bakan herkes bugün IŞİD’e karşı ağırlıklı olarak savaş yürüten güçlerin önemli bir bölümünün kendisini Müslüman olarak ifade ettiği gerçeğini de görecektir.

Özet olarak; dikta rejimleriyle yönetildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin yok denilecek derecede az olduğu, hırsızlığın-çürümüşlüğün neredeyse gelenek haline geldiği bir bölgede böylesi bağnaz, gerici hareketlerin ortaya çıkması bir ölçüde kaçınılmazdır. Sorunun altında yatan ideolojik-siyasal-ekonomik nedenleri bulunup ortaya çıkarılmazsa, çözüme dair ortaya objektif bir reçetede de konulamaz. Hiç şüphesiz bugüne kadar bu konuda en gerçeğe yakın-uygun çözüm önerileri yurtsever, devrimci-demokratik, sosyalist güçler tarafından ortaya konuldu. Şimdi yapılması gereken bölgede bu gerici güçlerin etki alanlarını daraltmak için, daha esnek ittifak politikalarıyla en geniş kesimlerin bir araya getirilmesini sağlamaktır. Yine bölgedeki laik ve ilerici güçlerin mücadelesine destek sunmaktır. Bölgedeki halklar arasında gerçek manada bir birliğin sağlanması, dinsel ve mezhepsel çatışmaların engellenmesi ancak bu güçlerin bölge siyasetinde etkin bir konuma gelmeleriyle mümkün olabilir. (Bitti)

45162

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Sayfalar