Cumartesi Nisan 27, 2024

Emperyalizm ve Ortadoğu -3- Müslüm Elma

ATİK dava tutsaklarından Müslüm Elma’nın savunmasının “Emperyalizm ve Ortadoğu” başlıklı bölümünden alınmıştır.

Nitekim Türk devletinin, gerek Suriye’de ve gerekse Irak’ta esas hedefinin PKK ve PKK’ye paralel hareket eden yurtsever Kürt güçleri olduğu açıktır. “Osmanlı’da oyun çoktur” söylemi bugün pratik olarak yine gündemdedir. Türk devleti, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetim Başkanı Mesud Barzani aracılığıyla Kürt kazanımlarını yok etmeye, Kürtler lehine bölgede ortaya çıkan yeni olanakları etkisiz kılmaya çalışıyor. Bu konuyu ayrı bir başlık altında ele alacağımız için şimdilik geçiyoruz.

Diğer bazı gerçeklere gelince; her şeyden önce, hiçbir şey bir anda oluşmaz. Her şey belli tarihsel koşullar içinde şekillenir. Bu şekillenişin mutlaka iç ve dış nedenleri vardır. Eğer nesnel koşullar mevcut değilse, iradi zorlamalarla toplumsal değişimler yaratılamaz, geniş yığınlar belli amaçlar için harekete geçirilemez.

Bugün IŞİD denilen örgütün Müslüman halklar arasında bu denli destek bulmasının iç ve dış koşulları vardır. Bu koşulların başında emperyalistlerin bölgeye müdahaleleri, yeraltı-yerüstü zenginlik kaynaklarını talan etmeleri gelmektedir. Bu müdahaleler, bölge halklarının daha da yoksullaşmasına yol açmaktadır. Bölgede burjuva demokratik devrimlerin yaşanmaması, demokratik hak ve özgürlüklerin yok denilecek derecede az olması, feodal kalıntıların, dini gericiliğin sosyal ve siyasal yaşamda etkin olması, IŞİD vb. Ortaçağ zihniyetiyle beslenen oluşumların ortaya çıkmasına nesnel bir zemin sunmaktadır. Dolayısıyla, IŞİD olgusunu emperyalistlerin bölgedeki baskı ve sömürü politikasında bağımsız düşünemeyiz. IŞİD olgusunu bölgedeki demokratik, laik-ilerici ve sosyalist hareketlerin zayıf olmasından bağımsız düşünemeyiz.

Tarih boşluk tanımıyor. Sosyalist maskeli bürokratik burjuva diktatörlüklerin yıkılmasıyla birlikte, emperyalist-kapitalist sistem ve dünya gericiliği bilimsel sosyalist fikirlere karşı her cephede saldırıya geçti. Sosyalist maskeli bürokrat burjuvaların sosyalizm adına yıllarca işledikleri suçların kitleler nezdinde yaratmış olduğu prestij kaybına, bir de emperyalistlerin ideolojik saldırıları eklendi. Diğer bir ifadeyle, iç ihanetle dış saldırılar birleşince, bu prestij kaybının boyutu daha da genişledi. Hiç şüphesiz Ortadoğu ve yakın çevresinde doğan bu boşluğu İslamcı hareketler doldurdu. Filistin hareketinde olduğu gibi geçmişin ilerici-laik hareketleri dahi dini gericiliğin etki alanına girdiler. Emperyalistlerin bu hareketlerin gelişmesinde oynamış olduğu rolü Afganistan pratiğinde ortaya koymuştuk, yeniden tekrar yapmayacağız.

Gelinen aşamada IŞİD gibi karşı-devrimci güçler şahsında İslami cephede yaşanan tartışmalara dair de bir kaç söz söylemek istiyoruz: Kimi İslami çevreler IŞİD’in pratiğinin İslamiyet’le asla bağdaşmadığını ileri sürerken, daha objektif bir çizgide bakanlar ise, bunun İslam’la bir bağının olduğunu ileri sürmektedirler. İddialarını ise, İslam tarihinde peygamberin damadı ve torunlarının katledildiği, kadınların konumunun değiştiği, yaşanan iç iktidar hesaplaşmalarının sayısız insanın yaşamına mal olduğu gerekçelerine dayandırmaktadırlar. Bizce de gerçeğe daha yakın olan ikinci görüştür. Dolayısıyla IŞİD İslam değildir, yaklaşımı doğru bir yaklaşım olmadığı gibi, ikna edici de değildir. Doğru tutum; bu pratiklere kaynaklık eden ideolojik zeminin sorgulanmasıdır.

“Müminlere karşı şefkat, kafirlere karşı şiddet” zihniyeti İŞİD gibi, Boko Haram, El Şabab, El Kaide vb. oluşumların ortaya çıkmasına zemin hazırlıyor. Dünya İslam Alimleri Birliği Başkan Yardımcısı Yusuf El Kardavi şöyle diyor: “Suriye’deki kız çocukları cihatçılara helaldir. Savaşta siviller öldürülür. Eğer masumsa zaten cennete giderler.” Şu bir gerçek ki; yukarıda adını saydığımız örgütlerin toplu katliamlar yapması, başka dinlerden ve mezheplerden kadınların, çocukların kaçırılması (Şengal’de işlenen vahşet yakın tarihimizin en acı örneklerinden biridir) her türlü insanlık dışı uygulamaya maruz bırakılması tam da yukarıdaki anlayışın ürünüdür. Bu anlayış sahipleri İslam’ı bağnaz bir tarzda yorumluyorlar demekle İslam’ı aklamış olmuyorlar. Örneğin; çağımızda kafa kesmek derken akla ilk Müslümanlar geliyorsa, tüm samimi ve dürüst inançlı insanların, bu anlayışa kaynaklık eden nedenleri sorgulaması gerekir. Ki; bu sorgulama bugün belli kesimler tarafından yapılıyor ve yapılmak zorundadır. Duyarlı kimi yazarlar tarafından yapılan şu değerlendirmeler, gelinen aşamada işin vardığı tehlikeli boyut hakkında bize ikna edici veriler sunmaktadır: “Eskiden Allahu Ekber sesi duyulunca insanlar ibadet için camiye koşuyordu, şimdi Allahu Ekber sesi duyulunca insanlar kaçıyor, sığınacak yer arıyor.”

Çünkü, bu güçler tarafından tüm cinayetler “Allahu Ekber” nidaları eşliğinde yapılıyor. Bugün yaşanan gerçek tablo bu. Eğer gerçekleri olgularda arayacaksak -ki aramamız gerekir- o zaman hiç kimse bu tablo karşısında kör-sağır-dilsiz rolüne bürünemez. Gerçekleri görme yerine bağnaz ve soyut argümanlarla karşı savunmaya geçmek; en başta inanç ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde inanan tüm samimi Müslümanlara karşı saygısızlıktır. Dahası gerçekler inkar edilerek, yanlışlara karşı mücadele edilemez.

Burada görülmesi ve pratik tutum alınması gereken diğer bir başka gerçek ise; bu karşı-devrimci örgütlenmelerin pratiğinden hareketle Müslüman halklara karşı oluşan ön yargıdır. Bu ön yargılı tutumlara karşı net bir duruş sergilemek gerekir. Her Müslüman’ı IŞİD’çi görme anlayışı ön yargılı ve tehlikeli bir anlayıştır. Bu anlayış farklı inançlarda, dinlerde halkların birlikte yaşamasını objektif olarak ortadan kaldıran bir anlayıştır. Özünde IŞİD gibi karşı-devrimci güçlerin değirmenine su taşıyan bir anlayıştır. Kaldı ki; soruna biraz daha soğukkanlı ve objektif bakan herkes bugün IŞİD’e karşı ağırlıklı olarak savaş yürüten güçlerin önemli bir bölümünün kendisini Müslüman olarak ifade ettiği gerçeğini de görecektir.

Özet olarak; dikta rejimleriyle yönetildiği, demokratik hak ve özgürlüklerin yok denilecek derecede az olduğu, hırsızlığın-çürümüşlüğün neredeyse gelenek haline geldiği bir bölgede böylesi bağnaz, gerici hareketlerin ortaya çıkması bir ölçüde kaçınılmazdır. Sorunun altında yatan ideolojik-siyasal-ekonomik nedenleri bulunup ortaya çıkarılmazsa, çözüme dair ortaya objektif bir reçetede de konulamaz. Hiç şüphesiz bugüne kadar bu konuda en gerçeğe yakın-uygun çözüm önerileri yurtsever, devrimci-demokratik, sosyalist güçler tarafından ortaya konuldu. Şimdi yapılması gereken bölgede bu gerici güçlerin etki alanlarını daraltmak için, daha esnek ittifak politikalarıyla en geniş kesimlerin bir araya getirilmesini sağlamaktır. Yine bölgedeki laik ve ilerici güçlerin mücadelesine destek sunmaktır. Bölgedeki halklar arasında gerçek manada bir birliğin sağlanması, dinsel ve mezhepsel çatışmaların engellenmesi ancak bu güçlerin bölge siyasetinde etkin bir konuma gelmeleriyle mümkün olabilir. (Bitti)

45137

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

Sayfalar