Perşembe Mayıs 9, 2024

Emperyalizme Boyun Eğme ve Yarı-Sömürgeliği Kabul Etme Antlaşması Lozan

Kasım 1922’de başlayan ve Temmuz 1923'te sona eren Lozan Konferansı'nda emperyalist devletlerle Türk Devleti arasında yapılan görüşme de çizilen sınırlarla Türk Devletinin kuruluşuna onay verildi. Konferans belgelerinde Sovyetler Birliği'nin de katıldığı geçse de Sovyetler Birliği Boğazlar Meselesi dışındaki görüşmelere katmamıştır. Görüşmelere 1. Emperyalist Paylaşım Savaşının galipleri İngiltere, Fransa, Yugoslavya, İtalya, Romanya ve Yunanistan katılmıştır. Görüşmede belirleyici konumda İngiltere ve Fransa olduğunun altı çizilmelidir. Sevr ile kıyaslandığında Lozan ileri bir kazanım gibi görünse de, bu antlaşma ile Türkiye bağımsız bir devlet olamamış, ülkenin sömürge yapısı yarı-sömürge yapı ile yer değiştirmiştir.  

Konferansta ele alınan konular, öncelikle Türk Devletinin sınırların yeniden çizilmesi ilk sıralarda yer almıştır. Belirlenen bu sınırlar içinde kalan azınlıkların geleceğiyle ilgili sorunlar da konferansın gündemleri içinde yer almıştır. Bir diğer mesele de Osmanlı devletinden kalan, Fransız ve İngilizlere, olan borçların nasıl ödeneceği masaya yatırmıştır.  Konferansın bir diğer gündemi de Boğazlar Sorunu ve Musul’un statüsü ele alınmıştır.

Lozan Konferansı Kürdistan’ın dört parçaya bölünerek toprakları dört devlet arasında paylaşıldı. Irak, Suriye, İran ve Türkiye'ye bölüştürülen Kürt toprakları 100 yıldır bu devletlere tarafından ilhak edilmiştir.

30 Ekim 1918 de imzalanan Mondros Mütarekesi ve 10 Ağustos 1920 de imzalanan Sevr antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğunun yıkılışı resmi olarak kabul edilmiş ve toprakları emperyalistlerce bölüşülmüştü.   

Türkiye Büyük Millet Meclisi hükümeti ile Yunanistan arasında çatışmalar, savaş sürerken Fransa ve İngiltere ile doğu ve güney sınırları yapılan gizli görüşmelerle belirlenmiştir ve sonrasında bu sınırlar Lozan'da onaylanarak imza altına alınmıştır.

Lozan'da yeni sınırların belirlenmesinde Sosyalist Ekim Devrimin etkisinde etkili olmuştur.  Sevr anlaşmasıyla karşılaştırılamayacak sınır belirleme anlaşmalarının Lozan'da emperyalistlerle yapılan pazarlıklar sonucunda elde edilmiştir. Fransa ve İtalya ile savaşılmaksızın uzlaşı sağlanmıştır. Fransa'yla yapılan ve savaşı sonlandıran Ankara Anlaşması'nın ardından. Fransa'ya kapitülasyonları aratmayacak imtiyazlar verilmiştir.

11 Ekim 1922 yılında Mudanya antlaşmasının imzalanmasından hemen sonra Lozan görüşmelerine gidecek heyet için Büyük Millet meclisinde çalışmalar başlatılır. Lozan'a gidecek heyeti Mustafa Kemal kendi denetiminde kendi sözünden çıkmayacak bir heyetin oluşması için hemen çalışmalara başlar. Lozan'a kimin gideceği konusunda heyette kimlerin yer alacağı konusunda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşmeler ve mücadele başlar. Çözüm, Mustafa Kemal'in müdahalesiyle gerçekleşir. İsmet İnönü Dışişleri Bakanlığına atanır, ardından da Lozan'a gidecek Delegeler Kurulu Başkanlığına getirilir. Bakanlar kurulunun da onayından sonra M. Kemal tarafından İsmet İnönü’ye 14 maddeden oluşan bir mektup verilir.

Bu 14 maddelik direktifin yalnızca 2 maddesinde kendisini kısıtlanmış ya da ödün vermez görmektedir. Birincisini Ermeniler konusundaki yaklaşım. İkincisi ise kapitülasyonlar ile ilgili maddedir. Sevr’de, Osmanlı'ya dayatılan doğuda bir Ermeni yurdu kesin bir şekilde reddediliyor. İttihat ve Terakki’den alınan 1915’ deki ‘zorla göç ettirme’ ya da açık çekliyle Ermeni soykırımıyla ilgili hiçbir görüşme tartışması yapılmayacak, gündeme alınmayacak. Eğer böyle bir şey 'önümüzü getirirlerse kabul edilmeyecek ve toplantı terk edilecek'. Bu konuyla ilgili Mustafa Kemal İsmet   İnönü'ye 'ödün vermeyin' diyor. Gerekirse görüşmeleri kesebilirsiniz, masadan kalkın diyor. 26 kişilik heyette İsmet İnönü Lozan konferansı için yola koyulur. Konferans 21 Kasım 1922’de başlar. Konferans 3 komisyon şeklinde devam edildi: 1.Toprakların, sınırların değerlendirilmesi.  Boğazların statüsü konusunda görüşmeler yapacak olan komisyon. Bunun başkanlığına. İngilizler getirilmiştir. 2. Azınlıklar komisyonu. Bu komisyonun başkanlığına da İtalyanlar başkanlık etmiştir. 3. Mali ekonomik ve hukuk işleri komisyonu. Bu komisyonu da Fransızlar başkanlık etmiştir.

İngiltere, görüşmelerde kendi çıkarları açısından anlaşmazlık konularında örneğin Trakya'da kalacak askeri birlikte konusunda, Boğazlar ve Musul mesele konularında Türk delegasyonuna dayatmalarda bulunurlar. Çatışmalı geçen oturumlarda dönem dönem Türkiye heyetini savaşla tehdit ederler.

Fransızlar da Osmanlıdan kalan borçların ödenmesi, Kapitülasyonlar devam ettirilmesi maddelerinde Türk delegasyonunu sıkıştırır.

Boğazlar meselesinin görüşüldüğü oturumda. Emperyalist devletlerle Türkiye ve Sovyet temsilcileri arasında ciddi tartışmalar yaşanır. Lord Curzon başkan olarak tartışmaları özetlerken. “Türk heyeti görüşünü genel hatlarıyla anlattı ve ayrıntı vermekten kaçındı. Romanya, Bulgaristan, Yunanistan görüşlerini verdiler. Ruslara gelince, Türkiye'nin menfaatlerini müdafaa eden asıl programı onlar bize verdiler. O kadar ki Rusya, Ukrayna ve Gürcistan'ı temsilen Mösyö Çiçerin aynı zamanda Türkiye'yi de temsil eder, göründü. Hatta bir an ismet Paşa'nın kalpağını Mösyö Çiçerin giymiş sandım’’ .( Ali Naci Karacan Lozan sayfa 135.)

Bu oturumdaki tartışma sona ermeden önce Çiçerin ansızın ayağa kalkarak. “Söz isterim, bize konuşunuz dediniz konuştuk, görüşümüzü anlattık.’’ Lord Curzon'a ithaf ederek fakat siz Büyük Britanya hükümetinin delegesi boğazlar hakkında devletinizin görüşlerini niçin söylemiyorsunuz ya Fransa? ya İtalya? Onlar niçin görüşlerini söylemiyorlar? Sizin görüşleriniz var mıydı? Yok mudur? Biz burada eşit devletler olarak oturuyoruz. Bu büyük devletler bu meselede tarafsız mıdırlar yoksa kendilerini hakem vaziyetinde mi görüyorlar? Efendiler tekrar ediyorum,’’ Boğazlar meselesinde Türkiye ve Rusya görüşlerine zıt herhangi bir düzenleme şekli, dünya barışını tehlikeye koyar’’. (Ali Naci Karacan age sayfa 137.)

Epey dayatmacı ve tartışmalı geçen oturumlardan bir sonuç elde edilemeyince Lozan görüşmelerine 4 Şubat 1923’te ara verilir, daha doğrusu İngiltere, Fransa ve İtalya kendi görüşlerine göre bir barış önerisi hazırlamışlar ve önergenin imzalanmasını Türkiye'nin önüne koyarlar. Türk heyetinin önergeyi imzalamamasından dolayı da konferansı terk ederler. İsmet İnönü başkanlığındaki delegasyon da Ankara’ya döner.

Lozan'da görüşmelerin kesildiği dönemden on beş gün sonra İzmir İktisat Kongresi toplanır. Bu süreçte toplanmasının amaçlarından biri de Lozan'da masaya oturdukları emperyalist devletlere bir mesaj verilmek istenmesidir. İzmir İktisat Kongresinde emperyalistlere verilen ekonomik tavizler karara bağlanıp, emperyalist devletlere bildirilmiştir.

Türk delegasyonu ülkeye döndükten sonra Lozan görüşmelerinin ilk turunun değerlendirildiği meclis oturumları 21 Şubat ile 7 Mart 1923 tarihleri arasında gizli olarak yapılır. Yoğun eleştirilerin olduğu toplantılarda dönem dönem sert tartışmalar da yaşanır.

Tüm bu tartışmadan sonra meclis kapatılarak yeni bir meclis oluşturma kararı alınır. ''Kurtuluş Savaşı''ndan sonra oluşturulan birinci Meclis'in feshedilmesi ve vatana ihanet kanununun kabulünün hemen ardından da görüşmelerin ikinci turuna başlamak üzere yeniden bir heyet seçilerek Lozan'a gönderilir.

Yeni oluşturulan Lozan heyeti İsmet İnönü'nün önderliğinde 23 Nisan 1923’te Lozan'a varır, ikinci tur görüşmeler başlar 3 ay boyunca devam eden görüşmeler 24 Temmuz’a kadar sürer.

Görüşmeler sırasında ele alınan konulardan Kapitülasyonların kaldırılması tartışıldığında Fransa ve İngiltere'ye sermayelerinin korunacağı konusunda yeterli güvencelerin verilmesi sonucu kapitülasyonların kaldırılmasına karar verilmiştir.

Lozan görüşmelerinin birinci turunda sonuçlanmamış Osmanlı'dan kalan borçların ödenmesi konferansın ikinci görüşmesinde sonuca bağlanmıştır. Borçlar sorunu Lozan görüşmelerinin önemli bir bölümünü kapsamaktadır. Nedeni ise borçların Osmanlı döneminden kalan borçlar olduğudur. Osmanlı imparatorluğundan ayrılıp bağımsızlıklarını ilan eden devletlere borçlarının taksim edilmesinde anlaşılmıştır. Lozan anlaşması tüm taraflarının kabulünün ardından 6 Ağustos 1924’te yürürlüğe girdiğinde taksitlerle birlikte tüm borçlar. 161.. 303. 83 TL. idi. Burada T.C. devletinin ödemesi gereken miktar ise. 84,597. 495 TL olarak belirlenmiş ve bu borç ödeme işlemi 25 Mayıs 1954 yılına kadar devam etmiştir.

Lozan'da görüşülen ama tam olarak bir anlaşmaya varılamayan Boğazlar sorunu ancak 1936 yılında imzalanan Montrö sözleşmesiyle son halini almıştır. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) de bu sözleşmede taraf olmuştur. SSCB Karadeniz'e kıyısı olmayan devletlerin askeri gemilerinin girmesinin engellenmesini isterken, İngiltere ise askeri gemilerde tonaj konusunu dayatmıştır. Anlaşma sonunda boğazların güvenliği Türkiye’ye bırakılmış ve <uluslararası Komisyonun denetimine son verilmiştir. Ticari gemiler konusunda Lozan'da benzer bir sözleşme yapılırken savaş zamanında İngiltere'nin dayatmasına uygun olarak tonaj kaydıyla kıyısı olmayan ülke askeri gemilerinin Karadeniz'e geçebileceği maddesi eklenmişti.

Lozan görüşmelerinin önemli maddelerinden biri olan sınırlar ve Musul meselesi görüşmelerin tıkanacağından ya da İngilizler tarafından savaş çıkartılma olasılığından çekilerek savunulmamış ve sorunun çözümü zamana bırakılmıştır. Musul'un kesin geleceği İngiltere'ye ya da tıpkı bugünkü Birleşmiş Milletlerde olduğu gibi sömürgeciliği ve emperyalizmin saldırganlığını hukukileştiren bir kurum olan Milletler Cemiyetine bırakılmasına göz yumulmuştur.

Musul vilayeti sadece İngiltere ve Fransa açısından önemli bir yer değildi aynı zamanda. Lozan Anlaşması'na katılan ABD açısından da önemliydi. Çünkü ABD yeni ortaya çıkan bir emperyalist güç olarak Ortadoğu'da yer almak istiyordu. Emperyalist sistem için büyük bir risk oluşturan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin kurulması, Ortadoğu üzerinde emperyal denetim kurulmasının önemini arttırıyordu. Bundan dolayı da Musul emperyalistler açısından yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletiyle tartışma konusu yapılmak dahi istenmiyordu. Musul’un emperyalist İngiltere açısından önemi ise sahip olduğu zengin petrol yataklarından geliyordu. 1924 yılından sonra Milletler Cemiyeti'nde yapılan görüşmeler sonucunda Musul petrolleri üzerindeki emperyalist egemenliği onaylar. Irak'ın toprakları İngilizlere bırakılır

Suriye, Fransa'nın egemenliğine terk edilmiştir. Kıbrıs adası, İngiltere'ye, Ege adaları, İtalya'ya bırakılmıştır.

Lozan görüşmelerinde Kemalistler, delegasyonun başkanı İsmet İnönü vasıtasıyla emperyalistlere Milletler Cemiyetine üye olacakları dolayısıyla da siyasi ve ekonomik olarak yüzünü Sovyetler Birliği’ne değil, Batı’ya, kapitalist dünyaya döndüğünü ilan etmişlerdir.

 

 

855

Comment form

Plain text

  • Hiç bir HTML etiketine izin verilmez
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • Satırlar ve paragraflar otomatik olarak bölünür.

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar