Cuma Nisan 26, 2024

Gitmediğin yere başkasını gönderme!

Sınıf savaşımında militanlık ve devrimci önderliğe ilişkin temel bilgilerin elde edilmesi güne ve ana uyarlanarak güncellenip, uygulanması örgüt bilimi açısından tayin edici düzeyde önemlidir. Temel bilgiler ne kadar önemliyse bugün yaşanan ve devam eden sorunlara, sürecin ve anın ihtiyacına yanıt olacak şekilde yenilenip güncellenerek uygulanması bir o kadar önemlidir.

Yapısal ve güncel sorunlara bakıldığında önderlik ve örgüt meselesinde anlayış ve uygulama düzeyinde vazgeçilmez temel bilgilerin eksik ve yetersizliği görülebileceği gibi aynı zamanda her gün bir yenisinin eklenerek, birikip artarak çoğalan ciddi güvensizliklerin yaşandığı günümüzde günün ve anın ihtiyaçlarına nasıl yanıt olunacağı konusunda da ciddi yetersizlikler görülmektedir. Önderlik düzeyinde ciddi düzeyde yaşanan olumsuzluklara neden olan eski düşüncelerle önderlik sorunları çözülemez. Keza eski durulan yerde kalınarak da güvensizlikler ortadan kalkmaz. En güncel halk deyimiyle ifade edecek olursak “gitmediğin yere başkasını göndermeyeceksin”, “yapmadığın şeyleri başkasından istemeyeceksin”, “başarısız olduğunda görevini bir başka yoldaşına bırakacaksın”, “hata yaptığında, yetersizlik yaşadığında zaafa düştüğünde en başta ayağa kalkıp özeleştiri vereceksin”. Önderlik gibi kilit soruna verilecek anahtar cevaplar bunlardır. Önderliği militanlıkla bütünleştiren anlayış ve çizgiyi güne ve ana uyarlayacak tarzda yenileyerek egemen kılmak esas görev olmalıdır.

Örgüt ve önderlik sorunları nasıl ki iç içe ele alınıp örgütlenmesi gerekirken aynı şekilde militanlık ve devrimci önderlikte birlikte ele alınıp örgütlendiğinde örgüt yenilmeyen bir güce ve sönmeyen bir enerjiye dönüşür. Özellikle önderliğin militanlıktan kopartılarak ayrı ele alınıp örgütlenmeye başlandığında reformizmin-statükoculuğun-bürokratizmin kapısı sonuna kadar açılarak tasfiyeciliğin çizgisi egemen hale getirilir. Savaş örgütü lafta savaşan örgüt konumuna düşer. Çürüme, yozlaşma ve bozulma başını alır gider.

Başta Kaypakkaya yoldaş olmak üzere Süleyman Cihan ve Mehmet Demirdağ yoldaşların örgüt anlayışına ve önderlik çizgisine bakıldığında teori ve pratiğin, eylemle/söylemin, iddia ve uygulamanın, birlikte ele alındığını uygulanıp yürütüldüğünü görürüz. Kaypakkaya yoldaş başta olmak üzere önder yoldaşlarımız “Gitmediği yere yoldaşlarını göndermemiştir”, “Kendisinin yapmadığı şeyleri yoldaşlarının yapmasını istememiştir”. “En zor görevleri en zor anlarda en başta ve en önde yapanlar olmuşlardır.”

İdeolojiyi kişiliğinde yaşayan ve kimliğinde yaşatan, militan önderliği bir örgütlenme ve yürüyüş çizgisi haline getiren önder yoldaşlarımız, halk ve yoldaş sevgisini de kendi manevi dünyalarında en ileri düzeyde yaşamayı ve yaşatmayı başarmışlardır. İdeolojiyi-önderliği yüzeyde değil de derinlikte yaşayan ve yaşatanlar, yoldaşları ve savaşçıları “zor” durumdayken onları yalnız bırakmayarak yanlarında olmayı başaranlardır. “Komutanımız bizi yalnız bırakmaz” düşüncesini bir eylem ve pratik çizgisi haline getirendir. Boş zamanlarını değil, kendini yaşamaktan geriye kalan zamanlarını hiç değil ömrünü bir bütün olarak devrime adayanlar, yoldaşlarının ve savaşçıların yanında olur. Yoldaşlarının parmakları kanarsa acısını yüreğinde duyar.

Devrimci önderlik anlayış ve pratik çizgisine devrimi gerçekleştiren önderleri proletarya partisinin önderliğinde görev yapmış yoldaşlarımızın yaşamlarını ve pratiklerini örnek olarak gösterebileceğimiz gibi savaşan devrimci örgütlerin önderliklerini de örnek olarak göstermeliyiz.

Mücadele eden ve savaşanlar örgüt sorununa devrimci çözüm bulacağı gibi önderlik sorununa da çözüm yolunu bulur ve yaratır. Savaşmadığı halde savaşıyormuş gibi yapanlar, pratikte değil de lafta savaşanlar asla önderlik ve örgüt olma sorunlarına gerçekçi yanıt ve kalıcı çözüm bulamazlar. Nasıl ki savaşan örgütlerle savaşmayan örgütler arasında örgütsel-önderliksel çizgide ciddi farklılık ve uçurumlara varan uzaklık varsa aynı zamanda savaşan örgütlerle savaşmadığı halde savaş söyleminden vazgeçmeyen yapılar ve önderlikler arasında da aynı boyutta anlayış ve pratik düzeyde ciddi farklılıklar uçurumlara varan uzaklık vardır. Savaş çabasını ve pratiğini ortaya koyanlar süreç içinde kendilerine yakışır militan önderlikler yaratabilir ancak başlarına bürokrat-burjuva “yöneticiler-idareciler” çöreklenmiş, savaş örgütü olduğunu iddia eden bir yapılanma asla militan devrimci önderlik yaratamaz.

Bugün proletarya partisi saflarında en ciddi tehlike ve en yıkıcı tehdit savaşmadığı savaş irade ve kararlılığı ortaya koyamadığı halde “halk savaşı” sloganını en yüksek perdeden dile getiren ve yazım dili olarak kullanan anlayış ve kişiliklerdir. Bu burjuva çizgiyi savunup uygulayan “doğru” olarak yutturmaya çalışan anlayış ne kadar tehlike ise bunu doğru ve doğal kabul edip benimseyen ve benimsetmeye çalışanlar da bir o kadar tehlikeli ve yıkıcıdır.

Bir gün bir saat bile olsun devrimin nöbetini ve silahını tutmayan, savaşmadıkları halde yoldaşlarından savaşmalarını isteyen, gitmedikleri savaş alanlarına başkalarının gitmelerini isteyen gönülsüz ve iddiasız olanlara ise ses çıkarmayan statükolarının parçaları ve nesneleri haline getirenler iflah olmaz burjuva yöneticilerdir.

Bu tarz anlayış sahipleri örgüt ve önderlik sorununu çözmeyeceği ve çözemeyeceği gibi biriken yapısal sorunlar içinde örgütü dağınıklığa-çözümsüzlüğe-yıkıma mahkum eder. Statükoculuğa, bürokratizme itiraz edip seslerini yükseltenleri ise aymazlık içinde hizip olarak suçlar. Her konuda rol çalanlar, suçlanması gerekenler, suçlayan rolünü oynamaya çalışır.

Kendisinin gitmediği yere bir savaşçısını da yollamayan, her yere savaşçılarından önce giden “Hiçbir yerdeyken, her yerde olan”, her anını düşmandan hesap sormak için geçiren, bir an olsun devrim fikrini savaşı aklından çıkarmayan, zafere tam kilitlenmiş gerçek önderlere ihtiyaç vardır. Bunun yaratılması için yol ve yöntemlerin geliştirilmesine devrimci eleştiri ve özeleştiriyi ekmek ve su gibi yaşamsal kılmaya ihtiyaç vardır. 

39066

Partizan'dan

Partizan'dan; Gündem ve güncel gelişmelere ilişkin politik açıklama ve yazılar. 

Son Haberler

Sayfalar

Partizan'dan

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Marks'ın Hatalı Olmasını Ne Kadar İsterdik

Proletaryalarla sohbet.

Ah... ah...  kaçımız ama kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Hemi de kaçımız.

Heledeki sömürgecilik sosyo ekonomik yapıyı değiştirmez derken.

Heledeki yıllardır da sömürgeciliğin değiştirdiği sosyo ekonomik yapıda politika yaptığımızı da kabullenmişken.

Kaçımız ve kaçımız marks'ın hatalı olmasını istemezdik ki.

Belki de... sadece   bu konularda da değil.

Başka  konularda da marks'ın hatalı olmasını isterdik.

Bir Devrim Yapmalıyız!

Emperyalist dünya sistemi tam bir kaos içinde. Dünyaya egemenler ama dünyayı yönetemiyorlar. Soygun, sömürü ve savaş düzenleri her yönde çatırdamaya başaldı. Bir türlü azami karlarını istedikleri düzeye çıkaramıyorlar. Emperyalist sistem SOS veriyor. Ücretli kölelik üzerine kurulu aşırı kar ve aşırı üretim sistemi yürümüyor. Dünyanın toplam GSYH 105 Trilyon dolar iken, toplam borçları 310 trilyon doları geçmiş durumdadır. Bir taraftan devasa sermaye büyüklüğü, bir taraftan ise, muzzam bir yoksullaşma, yoksunlaştırma ve çürüme at başı gidiyor.

Sayfalar