Pazartesi Mayıs 20, 2024

HASAN GÜLBAHAR DOSYASIN DA

ADALET BAKANLIĞI HUKUKU TERSDEN OKUMAYA DEVAM EDİYOR!

Hasan Gülbahar arkadaşımızın dosyası, Adalet Bakanlığının Yazılı Emir yöntemiyle Yargıtay’a gönderilmiştir. Yanlış İNFAZ UYGULANDIĞI! Gibi bir karar verilmiş. Hasan Gülbahar tekrar tutuklanmış. Aslında Adalet Bakanlığı Bürokratları infazın uygulanma biçiminde birbiriyle çelişen yorum ve kararların altına çok sıkça imza atmaktalar. Türkiye’de hukuk da yargı da çok taraflı! Her ne kadar Adalet Bakanlığı’nın bir infaz norm olduğu söylense de,   her dosyada adamına göre uygulama var. Onun için İnfazda çok yönlü ve karmaşık karakterde uygulamalar ortaya çıkmakta. İnfaz uygulaması saça göre tarak misali adamına göre infaz uygulaması haline geliyor.

Aslında 4. yargı paketiyle infaza dair bir düzenleme yapıldı. Bu düzenleme şöyle:  7 Kasım 1982 tarihine kadar işlenen “suçların” infazının geri alınamayacağına dairdir. Düzenleme, yasa bu olduğuna göre: Hasan Gülbaharın sonradan aldığı ceza, evvelki aldığı cezadan mahsup edilecek mi edilmeyecek mi? Bu mahsup işlemi yapılmazsa tam anlamıyla keyfiyet hukuku işletiliyor demektir. TBMM tarafından çıkarılan yasa da tanınmıyor demektir.

Çünkü Hasan Gülbaharın,  sonradan aldığı ceza nedeniyle geçmişten kalan infazı geri alınır, geri alınan infaz çektirilirken, 4 yargı paketiyle bir düzenleme yapılır. Bu düzenlemede söz konusu infazın geri alınamayacağına dair karar TBMM tarafından çıkmıştır. Bu durum da, devlet, biz, bu zamana kadar Hasan Gülbahar seni keyfimize göre içerde yatırdık diyememeli! Dememeli de. Adam cezasını fazlasıyla çekmiş zaten. Sonradan aldığın cezayı,  yat da öyle tahliye ol deme hakkı da yok devletin. Zaten Hasan Gülbahar yeterinden fazla ceza evinde kalmış. 28 yıl cezaevinde yatmış.

  Hasan Gülbahar, evvelki cezanın infazı nedeniyle ceza evinde kaldığı ya da cezaevinde yatığı süre,  sonraki cezadan mahsup edilerek tahliye edilmelidir? Mevcut yasaya bakarak eften püften gerekçeler göstermeye kalkmak infazı başka türlü yorumlamak kulağını tersten göstermeye benzer!

Doğru uygulama: Cezaların birbiriyle ilintisi dikkate alınarak, kalkmış olan ceza nedeniyle hapiste geçen süre devam eden cezadan mahsup edilmesi ya da işlem yapılması gerekmekte. Hasan Gülbaharın dosyası bakımından ise sonradan alınan cezadan mahsup edilmesi demektir. Çünkü TBMM tarafından çıkarılan yasada infazı durdurma değil 1982 yılının 7 Kasımına kadar işlenmiş suçların infazının geri alınamayacağına dair bir yasa mevcut. Bu durum da kem küm etmeden yasanın uygulanması gerekir. Burada infazda kazanılmış hak olmaz kavramı geçerli değil. Aynı süreçte vuku bulan suçların birinin kalkması nedeniyle diğerine sayılması eylemi var. Başka bir yönüyle de: Sonraki alınan ceza, önceden geriye kalan cezanın,  infazının alınma nedeni olmuş! İnfazın geri alınamayacağına dair Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından bir karar çıkmışsa bu karar bağlayıcıdır. Karara bağlanmıştır. Bu yasa gereği,  ceza evinde geçirilen sürenin,  aynı süreçte ki diğer cezanın infazından mahsup edilmesi elzem bir görevdir.

İnfaz hukukları genel de bir insanın yaşama süresi dikkate alarak uygulanır. Uygulamanın İçin de insan varsa hukuk anlamlıdır. İçin de İnsan olmayan bir hukuk hiçbir zaman hukuk olamaz! Adalet Bakanlığının Hasan Gülbahar hakkında uygulamaya çalıştığı infaz hukuku insanlıktan uzak ben yaptım ettim mantığının bir sonucudur. Hasan Gülbaharın yaşamını belli bir bölümünün yeniden çalınması anlamına gelen bu uygulamadan vaz geçilmeli. Hukuk’un ardına saklanarak hukuk adına yaşam hırsızlığı yapmak insanlıkla da adaletle de bağdaşmaz. Her şeyden önce insana vicdan olması gerekir. Vicdanın olmadığı yerde hukuk da işlevsizleşir ve hukuk da değer kaybına uğrar. Bugün yaşadığımız süreç birazda öyle hukuk, adalet siyasal erkin sindirme aracına dönüşmüş. Kendi çıkarttıkları yasaları bile anlama, yorumlama kabızlığı yaşayan bir sistemden adalet çıkmaz. Bu durum da Adalet Bakanlığı da kendi çıkarttığı yasaları anlamaktan, yorumlamaktan uzakta kalarak adalet sıkıntısı yaşıyor.

Lütfen, 4. yargı paketiyle yapmış olduğunuz düzenlemeyi gerekçeleriyle birlikte okuyup anlamaya çalışın. Hasan Gülbaharın hayatıyla bu kadar oynamayı bırakın. İnsanların hayatını absürt  gerekçelerle çalmayın…

Tahir Canan 28 Kasım 2014

92477

Tahir Canan

Tahir canan sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Tahir Canan

Delirmeye Az Kaldı Doktorum Nerede

Mahlukatlar içerisinde, kendisi gibisini, yaratabilecek tek canlı insanlardır. (Albert Ergün Einstein)

Ah.... çocuklar... ahh....

Memleketteki partilerin zayıflıklarını öne sürerek her türlü burjuva partileriyle bir araya gelenler....

İş dünya proletaryalarının burjuva renkleriyle bir araya gelmeye gelince....

Dünya proletarya partilerin zayıflıklarını öne sürerek bir araya gelmeyi ret etmekteler.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve bu insanlar örgütlüler biz proletaryalar örgütsüz.

Ve tc’nin okul sıralarında olsa dahil...

Ermeni Devrimcilerin İttifak Deneyiminden Hareketle “YÜRÜ BE KEMAL…”

6 Şubat depremleri sonrasında on binlerce can kaybının ardından 14 Mayıs 2023 tarihinde “Başkanlık” ve “Milletvekilliği Genel Seçimleri”nin “yenilenme”si kararı alındı. Depremler ve ardından yaşanan sellere rağmen ülke seçim sath-ı mahalline girmiş bulunuyor. Seçim, iktidardaki AKP-MHP partilerinin oluşturduğu “Cumhur İttifakı” ve ona eklemlenen partiler ile CHP-İYİ Parti’nin başını çektiği “Millet İttifakı”nın oluşturduğu iki ana siyasi kampın iktidar mücadelesi biçiminde gelişiyor.

ATAERKİL SİSTEME KARŞI MÜCADELE SORUNU, EZEN-EZİLEN CİNS ÇELİŞMESİNİN ÇÖZÜMÜ SORUNUDUR

Sorunların doğru çözümü, öncelikle onların özünün tam olarak ne olduğu veya neye tekabül ettiğinin eksiksiz olarak ortaya konulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Yani sorun aslında tıpkı şuna benziyor: Doğru ve isabetli tedavi ancak ki doğru teşhis ile mümkün olabilir.

“Kadın sorunu” olarak tanımlanan sorun da böyledir. Sorunun özü bir kez gözden kaçırıldımıydı, sorunun kendisi de çözümü adına ileri sürülenler de isabetli ve doğru olarak ortaya konma şansını yitirir esasen.

Azaduhi (Nubar Ozanyan)

Herkesin anlatılacak bir hikayesi, yazılacak bir yaşamı vardır. Liceli Azaduhi’nin hikayesi, soykırım yaşamış bir Ermeni kadının Lice’den Diyarbakır’a, İstanbul’dan Hollanda’ya uzanan sürgün hikayesidir. Doğduğu yerde yaşayamadığı gibi ölemeyenlerin hikayesidir. Onun hikayesi kolay taşınamaz acıların, tanımlanması zor hüzünlerin hikayesidir. İyilik yapmaktan başka bir şey bilmeyen, ekmeğini paylaşmaktan başka bir şey düşünmeyen, direngen Liceli bir Ermeni kadının hikayesidir.

Katledilişinin 50. Yılı Vesilesiyle KAYPAKKAYA ve TKP-ML

Faşist T.C. Devleti tarafından, bundan 50 yıl önce bir komünist önder, aylarca süren işkenceli sorgular ardından hunharca katledildi. Buradan bir kez daha bu cinayeti kınıyor ve Türkiye-

K. Kürdistan devrimci hareketinin ender yetiştirdiği bu komünist önderi saygıyla anıyor ve ideallerine bağlı kalacağımızın sözünü yineliyorum.

Onun katli, “işkence sonucu ölüme sebebiyet verme” şeklinde olmayıp; bizzat devletin ilgili ve yetkili kurum ve kişilerince, “devletin ulvi çıkarları adına” karar altına alınan bilinçli ve iradi bir cinayettir.

Partizan’ımızı Özlüyor, Mücadelesini Örnek Alıyoruz | Hüseyin Şenol

Partizan’ımızın hayatını kaybetmesinin üzerinden tam iki yıl geçti… Dursun Çaktı’nın bize bıraktığı miras gibi; demokratik kitle örgütlenmesi anlayışının tüm alanlarda yerleşmesi olmazsa olmazımız olmalıdır…

İki yıl önce 25 Şubat’ta, daha 65 yaşında kaybettiğimiz Dursun Çaktı’yı, Partizan’ımızı özlemle anmaya devam ediyoruz ve sürekli anacağız.

Ölümün susturduğu yaşamlar (Nubar Ozanyan)

Yoksulluk, zulüm yetmiyormuş gibi depremin ve kışın beyaz zulmü de halkımızı ölüm karşısında çaresiz ve yalnız bıraktı. Devlet, yüz binlerce insanı canlı canlı toprağa gömdü. Kapitalizmin sermayesi yine halkın canı ve kanıyla yıkandı.

Depreme dayanıksız konutlar halkın mezar taşı oldu. Yoksulluk, kış, çaresizlik, ölüm ezilenleri üşütmeye devam ediyor. Kapitalist sistem, kendisiyle birlikte insanlığı hızla belirsiz bir yıkım ve sona doğru götürüyor. Her şeyi metalaştıran kapitalizm, yaşam gibi ölümü de metalaştırarak insanlığı çaresizliğe ve yıkıma doğru sürüklüyor.

Halk Düşmanı Faşist İktidar Yargılanmalıdır!

Deprem yerkürenin  doğal bir harektliliğinin sonucudur, insanlar için bir felaket haline gelmesi ise, toplumsal sistemin sınıfsal karakteriyle doğrudan ilgilidir. Bilim ve buna bağlı olarak teknolojinin gelişmediği zamanlarda insanların doğal felaketlerden daha büyük zarar görmesi doğaldı. İnsanlık doğanın hareketini öğrendikçe onunla uyumlu yaşamasınıda öğrendi.

2023 Seçimlerinde okun sivri ucunu neden hakim sınıf kliklerinden en gerici en faşist olanına yöneltmek zorundayız ?

Başta Emek ve Demokrasi Bloğu olmak üzere halk güçlerinin önemlice bir kesimi 2023 seçimlerinde Tayip Erdoğan ve AKP ve MHP dinci faşist iktidar blokunun önünün kesilmesini; günün isabetli siyasi taktiği olarak belirlemişken, ancak ne var ki bir kesim sol-sosyalist ve komünist güçler ise, bunun aksine; “bir faşisti indirip yerine bir başka faşistin gelmesi için oy kullanamayız” diyerek, cumhur başkanı seçiminde ‘boykot’ taktiğini, günün isabetli taktiği olarak ileri sürmekte.

Birazda Muziplik

1) Kadrolar sürekli birliktelik (mutluluğu dışarda arama) yarışına sürüklenir.

2) Yarışı beceremeyenler, geri kalanlar veyahutta ret edenler diskalifiye olur.

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

Sizde bizi kandırmıyorsunuz değil mi...

Ah... devrimci demokrasiciğim... ah....

İnsanların ilişkilerini kınarken, kınadığı insanlarla bozulan arasını düzeltmeye gelenlere kınadığı ilişkilerle yakalanmak....

Ve yahutta....

Katledilişinin 50. Yıldönümünde İbrahim Kaypakkaya HESAPLAŞMA, KOPUŞ VE YENİ BİR YOL

Kafasında üstü yırtık ve yamalı kahve renkli bir kasket, sırtında yerli bir askeri parka, altında ceket, kazak… üst üste giyilmiş üç tane pantolon, ayağında bir çift beyaz yünden yapılmış ve köylerde elle örülen çorap ve onun üzerinde naylon çorap, bir çift 45 numara Çelik marka lastik ayakkabı”yla tutsak edildi.1 

Sayfalar