Pazartesi Mayıs 6, 2024

Hukukun üstünlüğü mü? Üstünlerin hukuku mu?

Her toplum, içinde taşıdığı çelişkilerin niteliğine uygun bir siyasal alanı, tarih sahnesine çıkarır. Her siyasal oluşum, grup, örgüt veya parti, içinden çıktığı toplumun özelliklerini yansıtır. Sınıflardan oluşan toplum gerçeği, bu siyasal organizasyonlarda da yansımasını bulur. Bundandır ki, ilkel toplumdan feodalizme oradan da kapitalizme, siyaset sahnesinde karşımıza çıkan özneler farklılık arz eder. Bu, hem ezilenler cephesinde böyledir hem de egemenler açısından. Öyleyse her sınıf, niteliğine uygun bir örgütlenmeyle tarihsel yolculuğunu bugüne taşımıştır. Her sınıfın örgüt ve partiden anladığı farklıdır. Her sınıf, söz konusu araçları kendi niteliğinin görüngüsü olan bir ideoloji ve bunun ruhunu verdiği bir siyasal ahlak ve kültürle biçimlendirir. 

İlkeler neden var?

Fransızca organize olmaktan türeyen örgüt kavramı, niteliği ve biçimi ne olursa olsun, belli amaçlar için belirlenmiş ilkeler, prensipler etrafında biraraya gelen insanlar topluluğunu ifade eder. Örgüte esas niteliğini veren amacıdır. Bu aynı zamanda onun işleyişini ve hareket tarzını tarif eder.

En basitinden en karmaşığına kadar her türden örgütlenmeye yön veren kurallar bütünü vardır. Program, o örgütün (dernek, sendika, parti vb.) amaçlarını belirlerken tüzük ise bu uğraşın, hareketin çalışma prensiplerini, bu anlamda karakterini ifade eder. En karmaşık ve gelişmiş olan devlette bu, anayasa olarak karşılığını bulur. Anayasa toplumda egemen sınıflar arasında yapılan bir sözleşmedir. Amacı da iktidarlarını korumak ve sürdürmektir. Bir parti veya dernekte ise bu görev tüzüğe verilmiştir. Tüzük siyasal organizasyonun tüm üyelerini bağlayan, herkes için geçerli olan, birleştirici ve düzenleyici bir işleve sahiptir. Tüzük, organizasyonu oluşturan üyelerin ortak iradesinin, daha doğrusu en yüksek iradesinin ürünü olduğundan bireylerin, organların üzerindedir. Zira kolektif irade her şeyin üzerindedir ve tüm parçalara yön verendir. Bu bir dernek için kurultay, bir sendika ya da parti için konferans ya da kongre olabilir. Tüzük böylesi kolektif biraraya gelişlerin sonucunda ortaya çıkar ve bir sonraki birleşime kadar tüm üyeleri birarada tutan bir mıknatıs işlevi görür.

Bilimsel sosyalizmin ustaları, işçi sınıfı ve emekçileri kurtuluşa götürecek yegane güç olan komünist partilerin hangi temeller üzerine ve nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair ilkeleri, strateji ve taktikleri ortaya koymuşlardır. Paris Komününden Rus ve Çin devrimlerine, dünya ve coğrafyamızdaki sınıfsal, toplumsal ve ulusal kurtuluş mücadeleleri bu anlamda zengin deneyimlerle doludur. Biz sorunu olabildiğince sadeleştirerek tartışmayı tercih edeceğiz.

Tüzük, örgütü oluşturan üyelerin aşağıdan yukarıya doğru taşınan iradesinin son ve en üst adresinde son halini alır. Buraya katılanlar, kurumun bir bütün iradesini yansıttığından alacakları kararlar da, kolektifin tümü için bağlayıcıdır, uyulması zorunludur. Tüzük, bir sonraki organizasyona kadar geçerlidir ve uygulanmalıdır! Pozisyonu, görevi ne olursa olsun, herkes için uyulması gereken kurallar bütünü olarak ortaya çıkmıştır. Bu bir dernek için de öyledir, kooperatif, sendika veya siyasi parti için de… Tüzük, organizasyonun üzerinde yükseldiği kolon veya vücudun iskeleti olarak da tarif edilebilir.

İki yaklaşım...

Tüzüğe yaklaşım, egemen sınıflar ile proletarya ideolojisi arasındaki farkı da ortaya koyar. Hakim sınıflar tam da karakterlerine uygun bir şekilde bu konuda tutarsız, ikiyüzlü, sahtekarca bir tutum izlerler. Kendi koydukları yasaları sık sık ihlal ederler ama başkalarından bunlara uymalarını isterler. Zira temel kaygıları iktidarlarını ve menfaatlerini korumaktır. Bunun için ne gerekiyorsa yapılacaktır, yapılır da. Bu durum onların karakterine uygundur. Milyonlarca emekçinin alınteri ve emeğiyle yarattıklarına, bir avuç olarak el koyma gerçekliklerine uygundur. Sömürücü nitelikleri onları ikiyüzlü ve zorba yapar. Aldıkları kararlara uymamak bundan dolayı onları rahatsız etmez.

Entrika, yalan, hasımlarını tasfiye etmede, kanunları ihlal etmenin her zaman haklı bir gerekçesini bulmakta zorlanmazlar. Bu da tüm bedene yayılmış bir yozlaşma ve çürüme, bataklık demektir. Kanun koyucudurlar ama ona uymazlar. Ne var ki, ezilenleri bu yasaları çiğnedikleri için şiddetle cezalandırırlar. Hem kanun zemininde kendi aralarındaki dalaşta hem de yığınlara yönelik yaklaşımda bu ikiyüzlülük söz konusudur. Söylemlerine bakarsanız onlar, devletin ve “toplumun” çıkarlarını herkesten fazla düşündükleri için ihlal etmişlerdir anayasayı! Her zaman ivedi bir durum, büyük bir tehlike söz konusudur. Ve değişmeyen kurtarıcı yine kendileridir. 

12 Eylül darbecileri de anayasayı rafa kaldırırken bu argümanlara sarılmışlardı. Ülke büyük bir kaos içindeydi ve vatan elden gidiyordu! Devlet-i Âli’nin çıkarları korunmalıydı! Bunun için birilerinin sorumluluk alması gerekiyordu. Böylece mevcut anayasaya göre seçilerek, meclise gelenlerin iradesini gasp etmek ve her türlü yasa, yönetmelik vb. elinin tersiyle itmek için yeterli gerekçe ortaya çıkmıştı. Bugün AKP’de karşılığını bulan da bu tutumun değişik bir versiyonudur. Erdoğan “ikinci kurtuluş savaşı için” anayasayı ihlal etmekten çekinmiyor! Dahası onu ihlal ederek yarattığı fiili durumu yasal bir zemine kavuşturmaya çalışıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Hepsinin ortak noktasının keyfilik, ikiyüzlülük ve iktidarını korumak olduğu açık.

Peki proletarya tüzüğe nasıl yaklaşır, onun için tüzük ne anlama gelir? Geleceğin, umudun ve kurtuluşun lokomotifi proletarya her alana kendi niteliğini yansıtır: Edebiyat, sanat, kültür ve siyaset vs.

Proletarya egemen sınıfların tutarsızlığına karşı ilkeli olmayı, sahtekarlığa karşı dürüstlüğü, bencil-dar çıkarlar yerine ezilenlerin-halkın bütününün çıkarlarını savunur. Zira bilir ki, özgürlük her anlamda ve alanda, burjuvazinin karşısında alınan tutum ve inşa edilen yaşamla, kültürle, siyasal ahlakla adım adım kazanılacaktır. Proleter devrimciler tüzük konusunda ilkeli ve tutarlı olmak durumundadır. Savundukları ve yığınlara vaat ettikleri dünyanın tohumlarını bugünden atmanın başka yolu yoktur. İşçi sınıfı ve geniş yığınlar için bir çekim merkezi olmak, onlarla kaynaşmak ve onları harekete geçirmenin yolu buradan geçer.

Son hali verilen tüzüğü, gözü kapalı çiğneyen, buna türlü gerekçeler üreten her kim olursa olsun, burjuva ideolojisine hizmet etmektedir. Bunun adı tüzüğe, hukuka yönelik darbedir, darbeciliktir. “Hareketi, içinde bulunduğu kaostan çıkarmak” ulvi(!) amacının arkasına sığınarak da yapılsa, bu öyledir. Zira kolektifin iradesine yönelik bir gasp söz konusudur. Bunun kolektifin, irade ve eylem birliğini geliştirmeyeceği ve büyütmeyeceği ortadadır. Kolektifin yönetici mekanizmasında bulunuyor veya bulunmuş olmak, tüzüğün ihlal edilmesini, buna yönelik darbeciliği meşru kılmaz. Aksine yıkımı derinleştirir, etkisini ve çapını büyütür. Tüzüğün, hukukun uygulanmasını garanti altına almak herkesten önce omzuna bu rütbeleri takanların     görevidir. Bu görevin yerine getirilmemesinin suçu ise daha büyüktür. 

Darbecilik yenilgiye, proletaryanın hukuku zafere götürür!

Kendi iktidarını koruma kaygısına düşerek çoktan burjuva bataklığında boğulanların proletarya partisini demokrasi ve özgürlük mücadelesinde ileri taşımayacağı bir gerçektir. Yığınlar, söz ile eylemi, teori ile pratiği birbirine uymayan, kendine karşı dürüst ve özeleştirel olmayanları tespit etmekte son derce mahirdir.

Kendini bağımsızlık, halk demokrasisi ve sosyalizm davasına adayanların, büyük bedeller pahasına yarattıkları değerler, kitleler için ilham kaynağıdır. Bu değerlerin arasında, hatta başında ilkeli, dürüst olmak, halka ve yoldaşlarına hesap vermek vardır hem de koşulsuz! Bu özellikler yıprandığında, dejenere olduğunda adı ne olursa olsun söz konusu pratik öznenin ürettiği devrimcilik kirlenmiş demektir. Burjuva ideolojisiyle zehirlenmiş, ideolojik bağlamda hedefinden uzaklaşmış demektir. Tarihte hakim sınıfların, ideolojik kuşatma altına alınarak, içindeki unsurları aracılığıyla proletarya partisini varlık amacından uzaklaştırmak adına neler yaptıklarına çokça tanık olundu. Tüzüğe, hukuka yönelik ihlaller, gasplar ve darbelerle ilerleyen bu süreçlerin başta ideolojik olmak üzere her anlamda büyük yıkımlar getirdiğini biliyoruz.

Her sınıf en iyi bildiği yöntemle savaşır. Proleter devrimcilerin önünde bugün, her türden gericiliğe, darbeciliğe tavır alma, kolektifin birliğinin harcı olan tüzüğe ve hukuka sahip çıkma görevi bulunmaktadır. Burjuvazinin temsilcilerine, proletaryanın dünya görüşü, onun ideolojik, politik ve örgütsel alanda yarattığı değerleri savunarak yanıt vermek herkesin boynunun borcudur. Proletarya partisinin en yüksek iradesinin ürünü, onun cisimleşmiş hali olan tüzüğü çiğneyenler, darbe yaparak hukuku rafa kaldırmak isteyenlerin; uyarılara, eleştirilere rağmen bunda ısrar edenlerin, kan-can pahasına yaratılan değerlerden fersah fersah uzaklaştıkları, burjuvazinin çöplüğüne demir attıkları, kendi kirli-dar dünyalarına sıkışıp kaldıkları bir gerçektir.

Yoldaşlarına tasfiye ve alt edilmesi gereken rakipler olarak bakmak ve davranmak, hesap vermekten ve özeleştiriden kaçmak, kendisiyle hesaplaşmadan ve üretmeden, iktidarını koruma güdüsüyle hareket etmek, bu uğurda entrika, yalan ve her türlü sahtekarlığa başvurmak proletaryaya değil burjuvaziye ait tutum ve davranışlardır.

Gelinen aşamada burjuva ideolojisinin temsilcilerinin yeniden sahneye çıktığı, tüzüğü ve hukuku ihlal ederek, darbe yaparak, proletaryanın partisini ideolojik anlamda kirletmeye, dahası ele geçirmeye çalıştığı bir süreci yaşıyoruz. Tarihsel tecrübelerimizden biliyoruz ki, bizi ileriye, geleceğe taşıyacak olan, umudumuzu ve kazanma azmimizi bileyen, proletaryanın ideolojisine onun politik ve örgütsel alanda yarattığı değerlere olan bağlılığımızdır! Açık ki, her türden darbecilik yenilgiye, proletaryanın hukuku, adaleti ve iradesi zafere götürür!

44189

Pusula

Pusula

Son Haberler

22:07 Yol

Sayfalar

Pusula

15 NİSAN 2015 TARİHİNDE TUTUKLANAN 10 DEVRİMCİ DERHAL SERBEST BIRAKILSIN!

ALMAN CEZA HUKUKUNUN 129/a-b  MADDESİ İPTAL EDİLSİN!

Almanya Adalet Bakanlığının 2012 tarihinde verdiği talimatla başlatılan soruşturma 15 Nisan 2015 tarihinde yapılan bir operasyonla ilk aşaması tamamlamış ve bu operasyon sonucu Avrupa çapında içlerinde  ATİK yöneticileri ve TKP/ML yöneticisi oldukları iddiasıyla 10 devrimci tutuklanmıştır. Almanya bu uluslararası operasyonu; Yunanistan, İsviçre ve Fransa devletleriyle ortak bir şekilde   gerçekleştirdi. Tutuklanan 10 devrimci Almanya'nın Bavyera eyaletinin çeşitli cezaevlerinde tutulmaktadırlar. 

Atik Operasyonu, Ortaya Çıkan Gerçekler Ve Büyük Kuşatmanın İlk Hamlesi!-Marco KARAKAYA

Nisan 2015’de ATİK yöneticilerinin de içinde bulunduğu 13 devrimci Alman ve Türk devletinin işbirliği ile “terör örgütü üyesi” olmaktan dolayı tutuklandı. Fransa, İsviçre ve Yunanistan’ın da dahil edildiği Avrupa çapında bir operasyon yaşandı. Alman devleti bu üç ülkede iade talebinde bulundu.

Filipinler İşçi Sınıfı Üzerinde Gün Geçtikçe Yoğunlaşan Neoliberal Saldırılar

Kamu Emekçileri Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’nun (COURAGE) 10. Kongresi’nin Açılış Konuşması, 5 Nisan 2016 Halkların Uluslararası Mücadele Birliği Başkanı Profesör Jose Maria Sison

Biz, Halkların Uluslararası Mücadele Birliği (ILPS) olarak Devlet Çalışanları Birlik, Tanınma ve İlerleme Konfederasyonu’na (COURAGE) ve sizin 10. kongrenize gelmiş bulunan yüzlerce katılımcıya en gönülden selamlarımızı iletiyoruz. Aynı zamanda bu kongreyle eş zamana düşen COURAGE’ın kuruluşunun 30. yıl dönümünü de sizle beraber kutlamaktayız.

Zayıflığın Üstüne Atılan Örtü, “Birlik Anlayışında” Sınıf Uzlaşmacılığının Devrimci Hareketleri Getirdiği Nokta!- MARCO KARAKAYA

Devrimci ve demokratik güçlerin sınıf mücadelesinin sorunları ekseninde ortak kaygıları, sorunları ve buluştukları büyük bir payda vardır. Bu paydaşlık dostluk ilişkilerini nesnel olarak yaratır. Bunun yanında bu nesnel zeminin güçlendirilmesi gibi öznel bir tutumda zorunludur. Bu ise siyasetin işidir. Yani devrimci ve demokratik mücadeleye dair dünya görüşü, sınıfsal-sosyal- toplumsal düzeydeki çeşitlilik ve farklı çıkarları olan kesimlerin bir araya gelme zorunluluğu birlikte mücadele siyasetini üretmeye iten dinamik olur.

Yol açan,yol gösteren...

İşçilerin, emekçilerin ve ezilenlerin örgütlenme ve savaşma ihtiyacının olduğu yerde bir yönetme ve yürütme ihtiyacı var demektir. Bir yol göstericiliğe ihtiyaç var demektir. İşçi, kadın, gençlik vb. çalışmalarını, bir birimi, bir grubu, bir örgütü örgütlemek-yönetmek ya da bir harekete önderlik etmek kısaca devrimin parçalarda ve farklı alanlarında ve bir bütüne önderlik etmek gibi bir görev ve sorumlulukla karşı karşıya olunduğu bir gerçektir.

Kiralık Kürtler-Ahmet Kahraman

Başkaldıran mekanı, yükseklerde uçan kartallar onursallığıyla düellocu olan Kürdistan, öbür yanıyla uzun sürmüş işgal toprakları olması nedeniyle, alt beyni köleleşmiş tipler, ihanet yuvalarıyla doludur. Onuru çürümüş, namus damarı çatlamış tiplerle…

Bu düşmüşlüktür. Ülkenin trajedisidir.

Onur için hayatların orta yere serildiği Kürdistan’da dem, devran olur, düşmanla alış-verişte babanın, kardeşin, amca ve dayının hayatı, pazarlık konusudur.  

Tarihsel ihanetleri sıralayacak değilim ama, ta İdrisê Bedlisî, Bedirhan Paşa, Şeyh Übeydullah zamanından beri bu böyledir.

Ya Sosyalizm Ya Kapitalist Barbarlık

Kapitalizm, 20 yüzyılın başlarında emperyalizme evrilmesiyle, yeni bir aşamaya gelmişti. Bu aşamanın adı çürümeydi. Kapitalizmin bundan öte gideceği bir yer yoktu. Bu onun son istasyonuydu. 

Beni de atın vatandaşlıktan! Kifayet Ceylan

Tecavüzcülerin namus bekçiliğine soyunduğu bu ülkede onlarla aynı havayı solumak istemiyorum. Ensar Vakfı’nda tecavüze uğrayan çocuklarla ilgilenmesi gereken bir bakanın, hem de bir kadının “Bir kereden bir şey olmaz” dediği bir ülkede yaşamak onuruma dokunuyor. İktidar tarafından korunup kollanan vakıfların “Biz de Ensar'ız...” naralarıyla sokaklarda boy göstermelerinden utanç duyuyorum.

TKP-ML TİKKO: Herkesi HBDH çatısı altında birleşmeye çağırıyoruz

TKP-ML TİKKO tüm devrimcileri özellikle de sempatizan, taraftar ve militanlarını HBDH içinde faşizme ve her türden gericiliğe karşı savaşmaya ve birlikte yürümeye çağırdı.

Kürdistan ve Türkiye’den 10 devrimci örgüt aralık ayından bu yana yürütülen tartışma sürecinin ardından güç ve eylem birliği olarak tanımladıkları Halkların Birleşik Devrim Hareketi’nin (HBDH) kuruluşunu bir bildiriyle ilan etti. 

Vatan Hainleri ve Vatanseverler Vatandaşlıktan Çıkarılacakmış!

   Aslına bakılırsa devrimcinin, sosyalistin, komünistin ilkesel anlamda vatanı yoktur. Irk, milliyet, din, cinsiyet, renk ve dil belirleyici bir özellik taşımadığı gibi doğduğu topraklarda pek belirleyici değildir. Komünal bir toplumun yaratılması he demekle, kuracağız demekle hemen kurulamıyor, kurulmuyor...

Abluka ve Yasaklar Değil Direniş Kazanacak; Tutsak YDG’lilere Özgürlük!

Faşist TC devletinin ülkenin dört bir yanında sürdürdüğü siyasi soykırımlar ve katliamlar her gün yeni bir isim olarak karşımıza çıkıyor.

Geçtiğimiz aylarda Cizre’de bodrum katında insanları diri diri yakan devlet, bununla da yetinmiyor yaptığı operasyonlarla demokratik mücadele yürüten birçok insanı gözaltına alıp tutukluyor. T.Kürdistanın’da halkı katlederek susturmak isteyen devlet, katledemediklerini de operasyonlarla susturmak istiyor. Susturmak istediklerinin en başında da devrimci, demokrat ve yurtseverler bulunuyor.

Sayfalar