Perşembe Ekim 31, 2024

Katliam bir devlet geleneği ise isyan da bir halk geleneğidir

7 Haziran seçimlerine HDP'nin parti olarak gireceğini açıklaması ile başlayan katliamlar bugün AKP'nin iktidarını koruma yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. 7 Haziran'dan önce çıktığı her meydanda yapacağı katliamların propagandasını yapan, dört bir yana tehditler savuran AKP hükümeti bugünlerde tehditlerini hayata geçirmiştir.

Katliam bir devlet geleneğidir

Adana ve Mersin HDP binalarına bombalı paketler bırakılması ile başlayan kanlı süreç bugünlerde Cizre, Sur, Nusaybin sokaklarında devam etmektedir. Katliamların ardından yapılan açıklamalar ise adeta katliamların bir devlet geleneği olduğunu gösterir niteliktedir.

Suruç'a Kobanê'nin yeniden inşası için giden 33 siperdaşımızı, dostumuzu, yoldaşımızı canice katledenler önce IŞİD terörü yalanının arkasına sığınmışlar ve “ülkede terörün sonunu” getireceklerini her yerde dillendirerek devlet teröründe ivmeyi yükseltmişlerdir.

“Terörün kökünü kazımak isteyen” AKP hükümeti, namlularını devrimci, demokrat ve yurtsever güçlere doğrultmuştur. Suruç katliamının ardından pek çok şehirde, pek çok siyasi kuruma operasyonlar yapılmış üç gün içerisinde 1000’e yakın devrimci, demokrat ve yurtsever gözaltına alınmış ve tutuklanmıştır. Siyasi operasyonlar ile başlayan süreç T. Kürdistan'ında kendi ölüm ve zulüm olarak göstermeye başlamıştır. Bu süreçte Cizre, Silvan, Nusaybin başta olmak üzere pek çok bölgede sokağa çıkma yasakları ilan edilmiş ve bugünlerde gerçekleştirilen katliamların provaları yapılmaya başlanmıştır.

AKP'nin iktidar hırsının bir sonucu; Ankara Katliamı

Adana ve Mersin'de başlayıp Diyarbakır ve Suruç'la devam eden bu kanlı sürece dur demek için ülkenin devrimci, demokrat ve yurtsever güçleri 10 Ekim günü Ankara'da barış mitingi örgütlemişlerdir. Binlerin barış talebini dillendirmek için bir araya geldiği meydan patlatılan canlı bombalar ile kan gölüne dönmüştür.

10 Ekim günü gerçekleştirilen katliamda 103 demokrasi ve özgürlük  gönüllüsü insan katledilmiştir. Katliamdan önce ve sonra yapılan açıklamalar ise  bu katliamın AKP'nin iktidar hırsının bir ürünü olduğunu bizlere göstermektedir.  Kanımızı meydanlarda oluk oluk akıtmak isteyenler yine “terör mağduru” rollerine bürünmüşler ve canlı bombaları eyleme geçmeden yakalayamayacaklarını söyleyecek kadar da aymazlaşmışlardır.

Devlet T. Kürdistanı sokaklarını kan gölüne çevirdi

T. Kürdistan'ından ülkenin batısına  her alanda namlunun ucuna ülkenin ezilen ve  muhalif  olan kesimlerini yerleştiren AKP hükümeti korku, katliam, asimilasyon ve sindirme politikalarını bu süreçte artırarak devam ettirmiştir. Bugünlerde ise meydanlardan, kampüslere, kampüslerden Kürdistan sokaklarına en ağır silahları ile saldırılarına devam etmektedir. Aylardır T.Kürdistan'ı sokaklarında genç, yaşlı, çocuk demeden insanlar katledilmektedir.

Katliamın boyutu ve şiddeti her geçen gün artmakta ve devlet saldırılarını meşrulaştırmak için tehditlerine devam etmektedir. T. Kürdistanı’nda ölü bedenler günlerce sokak ortasında, buzdolaplarında bekletilmekte, Cenazeler ailelere teslim edilmemektedir.  Ölü bedenlere işkence yapmayı bir güç zanneden devlet ve  onun aygıtları Hacı Lokman Birlik'in bedenini sokak ortasında sürüklemiştir, Ekin Wan'ın bedenine sayısız işkenceler yapmıştır, Sur sokaklarında Tahir Elçi'yi bile isteye katletmiştir, Silopi'de üç kadın siyasetçiyi gözler önünde katletmiştir.

Biraraya gelmemiz en büyük korkuları

T. Kürdistanı sokaklarında kendini silahlarla ve katliamlarla var eden devlet ülkenin batısında ise kontrol aygıtları vasıtası ile muhalif olan başkaldıran bütün kesimleri kontrol altında tutmaya çalışmaktadır.  

Üniversiteleri karakollara çevirmiş neredeyse her devrimcinin başına  bir polis dikmiştir. Tutuklu öğrencilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Büyük kentlerde ise neredeyse her sokağın başında çevik kuvvet ekipleri bekler durumdadır. Muhalif ve ezilen kesimlerin bir araya gelmesine tahammülü olamayan AKP hükümeti en ufak eylemliliğe biber gazları, TOMA'lar ve  plastik mermilerle saldırmaktadır. Ölüme karşı yaşamı savunan devletin suçuna ortak olmak istemeyen akademisyenler başta olmak üzere muhalif ve demokrat güçler tehditler, soruşturmalar ve tutuklamalar ile yıldırılmaya çalışılmaktadır.


Hendek başlarında özgürlük mücadelesi büyüyor

Devlet katliamlarını bu kadar arttırmışken, bu kadar gözlerini kan ve iktidar hırsı bürümüşken T. Kürdistan'ı sokaklarında direnişin ve özgürlüğün bayrakları yükselmektedir. Hendek başlarından özgürlük mücadelesi büyümektedir. Bölge halkı kendi savunma güçlerini oluşturmuş yaşamı ve kendi kimliklerini savunmaya geçmişlerdir.

İşgal, direniş, mücadele…

Bu süreç beraberinde pek çok görev ve sorumluluğu da getirmektedir. T.Kürdistan'ı sokaklarında yükselen serhildanı var olduğumuz bütün sokaklara yaymak ise bizlerin görevidir. Yaşanan katliama ve yükselen isyana ana akım medya çoğu zaman yer vermemekte ya da katliamları meşrulaştırma yoluna gitmektedir.

Bu durum ise toplum içerisinde bir ayrışmaya sebep olmakta ve birbirinden haberdar olamayan iki kutup yaratılmaya çalışılmaktadır. Ancak bu nokta devrimcilerin ve özelinde YDG'nin yapacağı bütün eylemlilikler kıymetli bir yerde durmaktadır. 

Son süreçte YDG'nin gerçekleştirdiği işgal eylemleri  devletin çizmiş olduğu bu sınırların dışına çıkma adına yapılan militan çıkışlardır. Yapılan eylemler ile birlikte Kürdistan'daki katliamlara dikkat çekilmiş ve isyanı büyütme çağrısında bulunulmuştur. Bu tarz eylemlerin devamının gelmesi katliamlara karşı ortak direnişin örülmesi için gerekmektedir.

Direnişi T. Kürdistanı’nda da büyütelim!

Ancak bu noktada YDG'nin görevi sadece ülkenin batısında isyanı yükselmek değil aynı zamanda T. Kürdistanı sokaklarında örülen direnişin bir parçası olmaktadır. Parça parça örülen ve yükselen bu direniş bizlerin direnişidir.

Katliamlara ve devletin kirli savaşına dur demek için, Kürt halkının yanında olmak için biz YDG'lilerin Amed de, Şırnak ve Cizre sokaklarında olması gerekmektedir. YDG bu direnişin bir öznesidir ve bu sokaklarda bulunması gerekir. Kürt halkının yanında olmak ve serhildanı yükseltmek için biz YDG'liler harekete geçmeliyiz!

Bir YDG’li

46150

BAŞKALDIRININ -ÖN- DEĞERLENDİRİLMESİ[*]

“Ve bizim bir haziranımız

Bir yıl kadar yetecektir dünyaya

Çünkü yoğun ve ateşle yaşanmış

Çünkü ellerimiz, başımız ve kanımız

Hayasız pençelerini kokuyla gizleyen

Bir olgu olmayacaktır sana

Ölülerimiz toplanacaktır

Doldurulan bir kıyı gibi.”[1]

 

Erdem Aksakal’ın, “2011 yapımı ‘Ya Sonra’ filmine, Özcan Deniz aşkını şu sözlerle anlatarak başlar. ‘Masallar neden en güzel yerinde biterler? Sonra ne olur bilinmez. Biz de masallara göre sona geldik. Peki ya sonra?’

KENTİ (YOKSULLARINDAN) “TEMİZLEMEK”…[1]

“Ahlâk ve para aynı çuvala girmez.”[2]

Çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım, bugün İstanbul’un en “in” mekânlarından sayılan Erenköy-Göztepe arasında geçti. O yıllarda İstanbul’un tartışmasız bir numarası Teşvikiye- Nişantaşı-Osmanbey karşısında biraz “ikinci sınıf” sayılan, ancak “sayfiye” olarak muteber, bizim gibi yaz-kış kalanların hafiften “taşralı” muamelesi gördüğü, ama geceleri Bağdat caddesinde “anahtar teslim”ine yarıştırılan lüks, spor arabalara bakıldığında, geleceğinin “parlak” olduğunu sezdiren, üç katlı apartmanlar diyarı…

KÜRDİSTAN ULUSAL KONGRESİ VE BDP’NİN TÜRKİYELİLEŞME SİYASETİ

Herşeyin içinin boşaltılarak hızla tüketildiği bir çağda yaşıyoruz. Post-modern bir cehalet her yanımızda. Düşüncelerimizin, yaşamlarımızın, ilişkilerimizin, eğitimlerimizin hatta gıdalarımızın içi boşaltılmış ve global ekonomik sistemin ihtiyacına göre yeniden düzenlenmiş durumda. Wachowski Kardeşlerin unutulmaz filmi Matrix’te anlatılan insanı metalaştıran sanal düzenin bir benzeri hepimize dayatılmış.

ANNEME İnci Taneme

“Bu akşam, annem kamerada seninle konuşmak istiyor” diye mesaj geldi erkek kardeşim Nuri’den. Bir arkadaşa misafirliğe gidecektik. Erteledik. Bilgisayarın başındaki yerimizi aldık.  Ben, Nuran ve Ezgi… Ekranın gerisinde annem ve kardeşlerim… Selamlaşıyoruz. Annemin gözlerindeki mutluluk tarif edilir gibi değil. Yüzünde bir çocuk sevinci.  

“Nasılsın anne, nasılsın babaanne?”

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!! Hasan Aksu

Haksiz emperyalist savaslara karsi, halklarimizin hakli ozgurluk ve bagimsizlik savasinin yaninda olalim!!!

OLASI BİR YAĞMA SAVAŞI ve “ÜÇ VAKTE KADAR”

 

6/7 Eylül 1955 kan-gözyaşı ve ölüm

               Ermeni soykırımı tarihinin ilk evresi, Osmanlı imparatorluğu hakimiyeti altında yaşayan Ermenilere karşı Abdülhamit döneminde uygulanan katliam ve baskılar ile başlamaktadır.1896 yılına kadar birçok vilayette yapılan katliamlarda yüzbinlerce insan öldürülmüştür.Bir ulusun yok edilmesinin ikinci evresi 1915 yılında İttihat-Terakki hükümetinin 1,5 milyon insanın ölümüne sebep olan yeni bir yüzyılın başlangıcında ilk SOYKIRIM olayıdır.Üçüncü ve son devresi ise Ulus devleti inşasında kurulan TC,yani Kemalist Türkiye'sinde azınlıklara karşı uygulanan politikalar sonunda  b

İzzettin Doğan asimilasyoncu bir düşkündür

 

Fethullah Gülen’le hangi menfaatler ve çıkarlar karşılığında olduğu belli olmayan bir ortaklığa soyunup, aynı arazi üzerinde Cami, Cemevi ve Aşevi yapılması işbirliğini gururla anlatan, asimilasyonun gönüllü bir neferi olan İzzettin Doğan bir düşkündür. 

Kapitalizmin Sosyalizmi İçerden Ele Geçirme Çizgisi Olarak Modern-Revizyonizm Ve Dust Bowl Sendromu

 
 

 

 

 

PİR SULTAN ABDAL'IN SUÇU?

 

1. Pir Sultan, dinsizdir, namaz kılmaz, ramazan orucu tutmaz.

 2- Şeriata aykırı söz söylüyor ve davranış sergiliyor.

 3- Müslümanlara Yezit diyor ve şarap içiyor.

 4-Ayin-i Cem adında gizli toplantılar yapıyor.

 5- Safevi taraftarı ve Kızılbaş taifesinden, Devlet-i Ali düşmanıdır.

 6- Rafızi kitaplar bulunduruyor, okuyor ve okutuyor.

BARIŞ NE YANA DÜŞER USTA ...

 

Emperyalist ABD haydudu ve beraberindeki kan emiciler, Suriye’ye saldırı hazırlığı içindeyken, "barış”tan söz etmek abesle iştigaldir. Etrafin emperyalist ve kapitalist haydut devletlerle sarılmış ve kan emici kapitalist sistem yaşatılmaya devam edilirken, "kardeşlikten", "barıştan" söz etmek büyük bir aldatmacadır. Emperyalist ve gericiliğin vahşi saldırılarıyla içiçe yaşayan, kitlesel katliamlara uğrayan ezilen halklar ile dalga geçmek demektir.

Sayfalar