Pazar Haziran 2, 2024

Kavganın ve Mücadelenin Ozanı; Yetiş Yalnız…

İbrahim Kaypakkaya, ilgilenenler tarafından bugüne kadar birçok özelliği ile tanındı, bilindi. En yaygın bilinirliği‚ “ser verip sır vermemesidir” sanırız. Doğrudur, Kaypakkaya işkencede direndi. Onun düşmana karşı direnişi inadından veya acıya dayanıklı olmasından kaynaklanmıyordu elbette… Bunu nereden mi biliyoruz? Dönemin en azgın faşist uygulamaların yapıldığı Amed Zindanı’nda yapmış olduğu siyasi savunmadan. Kemalist faşist diktatörlüğe karşı, onun elinde tutsakken dahi örgütsel ilişkilerini deşifre etmeden, uğruna mücadele ettiği komünizm düşüncesini savunmasından biliyoruz. Ülke özgülünde kuramcısı olduğu teorik hattın bizzat kendi pratiğindeki tutarlılığından biliyoruz.

Kaypakkaya aynı zamanda muazzam tahlil yeteneği ile öne çıkıyordu. Bu tahlil yeteneğini kendisine “devrimciyim, ML’yim” diyenlerin dahi etkisinde kaldığı, hiç kimsenin laf dahi söyleyemediği Kemalizm’i tahlil edişinde görebiliyoruz. Kaypakkaya’ya “Çin’i taklit ediyor” şeklinde getirilen suçlamaların ne kadar asılsız olduğunu, bu tahlil yeteneği ve vardığı sonuçtan dahi çıkarabiliriz. MLM’nin en temel ilkesi “somut koşulların somut tahlili”, Kaypakkaya’nın hayatı ve mücadelesinin her alanında hakimdir. O çokça bahsedilen MLM’nin evrensel kuralı “somut koşulların somut tahlili”nden yola çıkmasının sonucudur ki, ülkenin tarihini, mevcut durumunu ve bu duruma uygun devrimin yolu ve hedeflerinin belirlenmesini görürüz İbrahim Kaypakkaya’da.

Kaypakkaya’da somutlanan bu durum elbette onun Marksist okumalarının ve bir birikimin sonucudur… Ama diğer taraftan bu konuda onu var eden coğrafya, o coğrafyada var olan sınıfsal çelişkiler ve toplumsal koşullardır.

Kaypakkaya, doğup büyüdüğü coğrafyada devrimci olan halk kültürünü, üretim ilişkileri içerisinde bizzat bulunarak içselleştirmiştir. İlkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu’nu kazanır. Hasanoğlan… Halk ozanı Aşık Veysel’in, Sabahattin Ali’nin, Ruhi Su ve daha nicelerinin eğitmenlik yaptığı yer. Kaypakkaya burada mandolin çalmaya başlar. Sadece mandolin değil aynı zamanda mani okumaya da başlar. Şiirler yazar ve daha sonra da keman çalmaya başlar.

Köye geldiğinde babasıyla birlikte çift süren, tırpan biçen çocuk Kaypakkaya’yı görüyoruz. Köyde insanların toplandığı yerde herkese selam veren, orada çobanlık yapan, köyün en gariban kişinin elini öpen Kaypakkaya… Köylüler bu durumu yadırgayıp babasına şikayet ediyorlar Kaypakkaya’yı… Kendisine sorulduğunda çoban için “Yalan bilmiyor, hile bilmiyor, hırsızlık bilmiyor, kimseyi kandırmıyor, kendi emeğiyle köylülerin hayvanlarını güdüyor ve onunla karnını doyuruyor” diye cevap veriyor. Onun hayatına baktığımızda en yoğun mücadele süreçlerinde bir elinde silahı varken diğer yandan da her fırsatta şiir yazan, kültür sanat ile ilişkisini sınıf mücadelesiyle ortaklaştıran bir yan görürüz. En yoksul öğrencilik günlerinde dahi ceplerindeki son para ile dönemin edebiyat dergilerini alıp okuduklarına dair anlatıları hepimiz okumuşuzdur. M.Oruçoğlu “Kaypakkaya: Akıl ve Aksiyon Duygusu” isimli kitabında onlarca örnek verir İbo’nun şiir sevgisine.

Edebiyat dergilerinde ben öncelikle metinleri, ayrıntılardaki latifeyi okurdum. O, şiirleri, şiirler içinde de öncelikle ilgisini en çok çeken şairlerin şiirlerini okur, kalemle altlarını çizer, işaretler kor, notlar düşerdi. Okuduğu dergilerin boş sayfalarına o anda içine doğan dizeleri de yazdığı olurdu.” (s. 164)

Sanıyoruz bu, bir miras yarattı. Kendisinden sonra gelen kuşağa baktığımızda Partizan geleneğinde bu halkçı yanı ve kültürel şekillenişi görmek mümkün. Mücadele ve sanatsal çalışmanın paralelliği… Süleyman Cihan’ın öğretmenlik yaptığı yıllardan başlayarak bağlama çalıp türküler söylediğini görebiliriz. Hasan Hakkı Erdoğan’ın üretkenliğini, şiirlerini ve türkülerini biliriz… Özellikle “Gulasor” adlı şiirine birçok insan aşinadır. Nisan Yayımcılık tarafından Kasım 2022’de yayımlanan Nubar Yalımyan’ın mektup ve şiirlerinden oluşan kitap da Nubar’ın şiirlerine ulaşmamızı sağladı.

Halk Ordusu saflarında savaşan birçok savaşçının bir elinde silahı diğer elinde sazı eksik olmaz. İsmail Bulut buna en uygun örnektir. Yaptığı Zazaca besteler, söylediği eserler bugün hala söylenmektedir. Bu gelenek Garip Şahinleri, Ozan Emekçileri, Ozan Rençberleri bizzat savaşın içinde şekillendirmiş, devrimci sanatı üretmiştir.

İşte bu geleneğin bildik son temsilcilerindendir Yetiş Yalnız. Bahsi geçen bu yığınla birikim ve zenginlikle çocukluk yıllarda tanışmış, içinde büyümüş bir devrimci. Bütün bu geleneğin mirasından beslenmiş, sonra üretmiş ve mücadelesine yansıtmıştır. Halk Ordusu’na katıldıktan sonra kültür-sanat alanındaki bütün birikimini cömertçe yoldaşları ve halk ile paylaşmıştır. O, Dersim dağlarında tıpkı kendisinden önceki ardılları gibi, savaşta ölümsüzleşmiş, yoldaşlarından aldığı mirasla, bir elinde bağlama bir elinde silah hem kavga etmiş hem de kavga ezgilerini söylemiştir.

Tıpkı Kaypakkaya gibi tahlil ve gözlem yeteneğini kullanarak sayısız eser üretmiştir.

Bugün bu eserler belki de sadece dar bir çevre tarafından bilinmektedir. Fakat bizler mücadeleyi büyüttükçe onun yani geleneğin son savaşçı ozan temsilcisi Yetiş Yalnız’ın ürettiği ve mücadeleye kattığı değerler daha da görünür olacaktır.

2483

“ ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?”

“Düşmanlarımızın en güçlüsü içinizdedir.”[1]

 

“… ‘Neo’su ve ‘sol’u ile liberaller nedir, neye yarar?” sorusunun yanıtı; onların “6N 1K”sına dair tahlili “olmazsa olmaz” kılar.

“5N 1K değil miydi?” denecek olursa…  Hayır, sadece “Ne?”, “Ne zaman?”, “Nerede?”, “Nasıl?”, “Neden?”, “Kim?” sorularıyla yetinemeyiz; bunlara “6N”yi yani “Nereden?” sorusunu da eklemeliyiz…

Konuya bu kadar geniş perspektifte eğilme ihtiyacı, liberallerin “önem”inden değil, onların manipülasyon güçlerini teşhir etmenin ve okuyucuya saygının gereği.

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Gezi'den Cikan Dersler Ve Dertler

Olgularla gençlik ve gelecek(sizlik)[1]

 

“Gençliğe, yaşlılıktan çok hürmet etmeliyiz.”[2]

Søren Kiergegaard’ın, “Hayatı ileriye dönük yaşar, geriye dönük anlarız,” uyarısının altını çizerek ekleyelim: “Gençlik ve Gelecek(sizlik)” meselesi, sürdürülemez kapitalizm koşullarında çürümenin diyalektiğinden bağışık ele alınamaz.

“Çürümenin Diyalektiği”ne gelince onu da Hilmi Yavuz’un, ‘Yara Şiirleri’ndeki dizelerinden şöyle aktarabiliriz:

“her şey akıyor

her şey akıyor, panta rei ve irin

akıyor kalbimize, senin ve benim;

yazdıkları taş levha üstüne, kirle

Mücadele boyu bir yasam : Schafik Jorge Handal [*]

“Hayır, hiç yenilmedik, çekildik yalnız Ve şimdi olduğumuz yerde Ve ayaktayız Diyorlar ki elbette doğru Kim katılmak istemez onlara.”[1]

Kentin merkezindeki küçücük meydanda kurulan derme çatma kürsüden, çevresinden kendisine laf atanlara, soru soranlara söz yetiştirirken, esprileriyle çevresindekileri kahkahalara boğarken, ona “gerilla komutanı” demeye bin şahit isterdi. Ama öyleydi işte…

Şefik Handal… Ya da El Salvador’daki adıyla Schafik Jorge Handal… 

Haklarını Tavizsiz Savunan Dirençle Karşılaştığımda - 2

 

Elimdeki egemenliği son kırıntısına kadar korumak, sürdürmek isteğini arzusunu daha da hırsla taşımaktayım.

Şimdi bazı hemcinslerim beni eleştirecekler, yargılayacaklar, belki de bu ne saçmalama, yolunu şaşırmış ya da olamaz diyecekler. Varsın desinler. Çünkü gerçekler görülmedikçe, kavranmadıkça bu sorunlarımız daha da artarak devam edecektir. İktidara karşı savaş halindeyken kendi iç dünyamızdaki benzer iktidar zaafını farkında olarak ya da olmayarak süregelen tutsaklık devam edecektir.

Yine ve yeniden geldik; BURADAYIZ![1]

“Durgunsa ya da suskunsa insan,

mutlak bir nedeni vardır.

Suskunluğa aldanma,

herşeyin bir zamanı var!”[2]

 

Zorbalığın zulmüyle insan(lar)ın yıldırılmaya, sömürülmeye çalışıldığı her yerde teslim alınamayanlar, diz çökmeyenler, başkaldıranlar hep vardı, var oldu, var olacaktır…

Ayakta alkışlanmayı hak eden Gezi/ Kızılay/ Gündoğdu (vd’leri) gerçeği bunu kanıtladı…

SÖYLEŞİ: Okuryazarlik üzerine[1]

“Bir yazarı okumak, yalnızca

neler söylediğini öğrenmek değildir;

onunla birlikte yollara düşmek,

onun eşliğinde yolculuğa çıkmaktır.”[2]

 

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-2



Yel Degirmenlerine Karsi Savasa Katil; Akima kapilma:Atomu Parcalayacagiz-2

DHF Cevresindeki arkadaslarin 'Cok Partili Sosyalizm' tartismalarina bir katki olarak yayinladigimiz makaleminizin ikinci kismini yayinliyoruz 

Bir kez daha, “Terör” mü?[1]

“Dünyayı fethetmek zorunda değiliz. Bize onu baştan yaratmak yeter.”[2]

Onlar düşlerinin büyüklüğü kadar özgürdür ![1]

“Ji bo bi çav li hev

nihêrtina bi mirovekî re,

divê ku ew meriv be.”[2]

 

Çoğunu tanıyorum; kucaklaştık; aynı ekmeği paylaşıp birlikte umutlandık…

İnebolu (Kastamonu) M Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Murat Kur, Hıdır Yıldız ve Deniz Kırbağ’ı…

Sincan (Ankara) F Tipi Kadın Hapishanesi’nden Evrim Konak’ı…

Elbistan (Maraş) E Tipi Hapishanesi’nden Tuğçe Özgül’ü…

Malatya E Tipi Hapishanesi’nden Ali Mükan’ı…

Kürkçüler (Adana) F Tipi Kapalı Hapishanesi’nden Emrah Kalkan, İsa Uğur Erdoğan ve Özer İnal’ı…

Yel Değirmenlerine Karşı Savaşa Katıl; Akıma kapılma:Atomu Parçalayacağız!-1


DHF ve MKP cevresinden arkadaslar "cok partili sosyalizmi' tartisiyorlarmis...

Sayfalar