Salı Nisan 30, 2024

Kimse komünistleri suçlamasın

Komünizm, teorik ve pratik olarak burjuvazi için tehlikeli olmaya başladığından bu yana, burjuvazinin en büyük düşmanı komünistler olmuştur. Çünkü, burjuvazinin bütün çürümüşlüğünü, kokuşmuşluğunu ve büyük bir haksızlık üzerinde kendini var ettiğini ortaya koyan komünistlerdir.

Komünistler, sadece teorik-siyasi olarak burjuvaziye karşı olmakla kalmamış, pratik olarak da burjuvazinin karşısında yer alarak, onu yıkma ve yeni bir toplumsal sistem inşa etme başarısını göstermişlerdir. 17 Ekim 1917 Rus Devrimi bunun en gerçekçi örneklerinden biridir.

Komünistler, çok basit bir gerçeği ortaya koymuşlardır: Kapitalizm var olduğu sürece, insanlar barış içinde yaşayamayacaklardır. Barışın, kardeşliğin ve özgürlüğün bir numaralı düşmanı kapitalist sistemdir. Ve kapitalist sistem ne kadar uzarsa toplumsal çürüme ve kaos da bir o kadar artarak yaygınlaşır. İnsanın insana yabancılaşması, insanın insanı yok etmesine dönüşür. Bugün olduğu gibi...

Komünistlerin kapitalizme karşı sosyalizmi savunmaları, kapitalist savunucuları komünistlere karşı düşman etmiştir. En liberal burjuva demokratlarından küçük burjuva revizyonistlerine kadar ele ele vererek, komünistleri teşhir, tecrit ve yok etme ereğinde birleşmişlerdir.

Oysa, komünistlerin savundukları oldukça insani önermelerdir: Sömürü olmasın! Ezen ve ezilen olmasın! İnsanla insan arasında ne sınıf ne de sınır olsun! Ortaklaşa üretiklerimizi ortaklaşa tüketelim!

Bütün kavga, komünistlerin bu önermeleri üzerinde çıkmaktadır. Komünistler bu ilkeleri, 1848 yılında Komünist Manifesto’da ortaya koydular. Ve o günden beri bu ilkeler üzerinde kavga devam etmektedir. Bu kavga, sınıf kavgasıdır. 

Komünistler, burjuvaziyle işçi sınıf arasındaki tarihsel kavgada, işçi sınfının temsilcileri olarak burjuvazinin karşısında yer almışlardır.

Ülkemizde de en büyük zulmü komünistler görmüştür. Çünkü komünistler tüm haksızlıkların karşısında yer almıştır. Ezilen ulusların, ezilen sınıfların, ezilen etnik mezheplerin demokratik haklarının savunucuları olmuştur. 

Sermayenin tek kişi faşist diktatörlüğünün resmileştirilmesinin gündemde olduğu içinde bulunduğumuz günlerde, bunun sorumlusu elbette başta sermaye sınıfıdır. Onların buna bir itirazları yoktur. Sermaye sınıfı ekonomik ve siyasal krize girdikçe, kazanılmış toplumsal özgürlüklere daha fazla saldırır.

 

Sermaye sınıfı, işçi sınıfını ve emekçileri daha fazla sömürmek ve karlarını artırmak için, Erdoğan şahsındaki faşist tek kişi diktatatörlüğün savunucuları, koruyucuları ve gerçek sahipleridir.

Ancak, bugün islamcı faşist diktatörlükten zarar gören, ona muhalefet eden liberal aydınların, liberal entellektüellerin ve burjuva devletin ortaklarından sosyal demokratların payları da birincilerden az değildir. Birinciler planlayıp yönlendirmişler, ikincilerde toplumu adım adım sessizleştirmişlerdir.

Bunu, “yetmez ama evet”, diyerek yapmışlardır. ABD ve AB emperyalist haydutların “ılımlı İslam” modelini, topluma “demokrasi modeli” olarak sunmuşlar ve benimsetmek için yoğun bir çaba harcayarak, toplumun demokratik bilincini manipüle ederek, siyasi islamın gerici ideolojisinin güçlü bir şekilde yerleşmesinin koşullarını hazırlayarak yapmışlardır. 

İslamcı iktidara düşen ise, boşluğu hızla, iktidarda olma avantajını ve zorunu kullanarak doldurmak olmuştur. Komünizme karşı, her türlü gericiliği destekleyenler, siyasi islam cihadının kurbanları arasına katılmaktan kendilerini de alamamışlardır.

Bu kesimler, Türk sermaye devletinin ezelden beri ezilen ve azınlık ulusların, özellikle de Kürt ulusunu yok sayma, Türkleştirme politikalarına büyük ölçüde destek vermişlerdir. Bazıları ise, “Biz PKK teröristlerine karşıyız, Kürtlere karşı değiliz” diye sahtekarlık yaparak, bir ulusun hak alma mücadelesini yok saymanın teorisini yaparak topluma empoze etmişlerdir.

Bir ulusun, bir başka ulus tarafından ulusal haklarının gasp edilmesi, daha baştan burjuva demokrasinin en temel “politik özgürlük” önermelerinin yok edilmesi olduğunu göremeyecek denli, ezen ulus ırkçılığının şampiyonluğunu yapmışlardır. 

Kapitalizme, emperyalizme, ırkçılığa, ezen ulus milliyetçiliğine, şovenizme, karşı çıkmayanların faşizmin kurbanı olmaktan kurtulamayacaklarını bilmeleri gerekir.

“Laiklik bizim yaşam biçimimiz” diyenlerin başında CHP gibi burjuva partileri gelmesine karşı, laik Kürt Ulusal Hareketi’nin bastırılması ve yok edilmesi için, İŞİD gibi düşünen ve uygulamalara sahip olan AKP’ye destek olmuştur.

“Demokrasiden yanayız”, “Hukukun üstünlüğü temel prensizbimiz” diyen sosyal demokratlar, HDP milletvekillerin zindanlara tıkılması için oy vermişler ve devletin demokratik kamuoyuna yönelik sürek avına destek olmuşlardır. Deyim yerindeyse, kılını bile kıpırdatmamıştır. Sadece, başkanlık yasalarının onaylandığı gün, göstermelik olarak meclisin önünde kısmi bir protesto yapılmasıyla yetinmiştir.

CHP, “AKP PKK gibidir” diyerek, siysal sorununun, burjuva demokrasisi değil, esas olarak, Kürt ulusunun ulusal hak mücadelesinin bastırılması olduğunu her fırsatta tekrarlamıştır. Aynı, 1930 seçimlerinde SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi), Hitler’in partisini değil, Alman Komünist Partisi’nin teşhir ve tecrit etmeyi esas alması gibi... Çünkü büyük sermaye böyle istemiştir.

Komünistler, burjuvazinin tüm teşhir, tecrit, yok etme, her türlü zulmü uygulama pahasına mücadelelerine devam etmişlerdir. Her zaman ve her yerde bütün gericiliğin ve gericiliği yaratan kapitalist sitemin karşısında durmuşlardır.

Burjuva "aydınlanmacıları", ne zaman ki, burjuvazinin toplumu aydınlatacak ne bilgisi, ne kültürü ne de toplumsal sistemi kalmadığını gördüklerinde, işçi sınıfı ve emekçiler, burjuvaziyi toplumun sırtından daha erken bir zamanda atarak, sömürüsüz ve savaşsız bir dünya inşa edeceklerdir. 

Kimse komünistleri suçlamasın. Komünistler, işçi sınıfını hala kazanamadıkları için kendilerini suçluyorlar. 

46359

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Yusuf Köse

Rojava’dan bir Partizan: “Yıldızlara gömülen, bilincimize kazınan halk ordusu savaşçıları ölümsüzdür!”

Emeğin, özgürlüğün, halkın düşmanları bir keza daha gerillaya saldırarak onları teslim alıp diz çökerteceğini düşündü. Bir kez daha barbar ve katliamcı yüzünü gösteren faşist TC ordusu, mazlumların özgürlük diyarına Dersim’e, direniş kalesi Aliboğazı’na son zamanların en kapsamlı, en kıyıcı operasyonunu gerçekleştirdi. En modern silahları ve en üstün tekniği kullanarak gerillayı yaşam ve direniş alanlarından koparmak istedi. Ancak hesapları tutmadı, umduklarını bulamadılar. Egemenlerin imha ve yok etme hesaplarını gerillaların kahramanca direnişi bozdu.

Sefagül Kesgin’in kaleminden “Aliboğazı’nda izler, tanıklar…”

2 Şubat 2011 tarihinde 4 kadın yoldaşıyla birlikte Aliboğazı’nda şehit düşen TKP/ML Merkez Komitesi Üyesi ve TİKKO Siyasi Komiseri Sefagül Kesgin tarafından 2010 kışında Aliboğazı’nda kaleme alınmıştır.

 

Aliboğazı’nda izler, tanıklar…

Hayaller gerçektir. Gerçekten süzüldüğü için!

Hayaller gelecektir, geleceğin parçası olduğu için!

Komünizm

Burada, komünizmi incelemeyeceğiz, ama, kısaca, olacak olanları, Marx ve Engels’in söylem ve öngörülerinin ışığında, içinde yaşadığımız koşulları da dikkate alarak, komünizmin bir ütopya olmaktan çıkıp gerçek olacağını yinelemek istiyoruz.

İçinde yaşadığımız emperyalist-kapitalist kaos sisteminin, bireylere umutsuzluk verdiği bir koşulda, kaybedecekleri hiç bir şeyi olmayan milyonlarca işçinin komünizmin ilkelerini yaşama geçirmelerinin de kaçınılmaz olduğunu söyleminin ütopya olmadığı, işçilerin kendi yaşamları ve üretimleri kadar gerçektir.

Teslim olmayacağız!

Sanatçısına ,yazarına,siyasetçisine,aydınına düşman bir devlet yeryüzünde hangisidir denildiğinde,kuşkusuz ilk akla gelen TC devleti olacaktır..Bu düşmanlık ve zulüm 1915 ile başlamış artarak bu güne gelmiştir.Kendinden olmayanı ayrı düşüneni hiç tereddütsüz öldürmüştür.Bir gece evlerinden alınan müzikolog olan Gomidas Vartabed,Özgürlük Savaşımı gazetesi yazarı Nerses Papazyan,mizah dergisi yazarı Krikor Torosyan,Emek gazetesi yazarı Sarkis Parseğyan,Vatanın sesi yazarı Levon Larents...gibi sayıları yüzlere varan basın emekçileri ölüm yolculuklarında dağbaşlarında vahşice öldürülenlerden sa

Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,

"Artık tribünden sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek istiyorum. 

Evet, haklısın Saygı Öztürk! “Aliboğazı’na girmesi de, çıkması da zor”

Kemalizm’in iflah olmaz, faşizmin “sol kanadı”nın yayın temsilcisi Sözcü gazetesinin Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk, gazetenin dünkü sayısındaki köşesinde, Dersim’de 6 gün süren ve TSK’nın 2 askerin yaşamını yitirdiğini söylediği (ama bölge halkının anlatımı TC ordusunun kaybının daha fazla olduğu) Aliboğazı operasyonunu yazdı. Havsalası gerillanın 6 günlük direnişini pek almayan Öztürk, yazısında aynı zamanda bir gerçeğe işaret etti: “Güvenlik güçleri teröristlere en büyük kayıpları burada verdirir ama şehitler de buralarda olur. Aliboğazı’na, Kutuderesi’ne girmesi de, çıkması da zor.”

Diz çökmeyenlerin, faşizme siper olanların direnişini yükselteceğiz! Aliboğazı şehitleri ölümsüzdür!

28 Kasım günü üç halk savaşçısı Dersim’de Çemişgezek, Pulur ve Xozat ilçeleri arasında bulunan Aliboğazı Vadisi’nde TC’nin kolluk kuvvetleri ile girdikleri çatışmada ölümsüzleştiler. İki askerin de öldüğü çatışmada, Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist (TKP/ML)’ye bağlı Türkiye İşçi Köylü Kurtuluş Ordusu (TİKKO) gerillaları Hakan (Ersin Erel)Aşkın (Hasan Karakoç) ve Tuncay (Murat Mut), faşizmin kendilerine doğrulttuğu silahlara karşı MLM bilimini rehber edinerek direndiler.

“Örgütlüysek Her Şeyiz Değilsek Hiçbir Şey” de; Bu Nasıl Olacak?

Halk gençliğini, genç kadınları, liseli gençliği, LGBTİ+’ları, değişik inançlara mensup kitleleri ya da daha genel bir ifade ile geniş halk yığınlarını maruz kaldıkları, sömürü, baskı, şiddet, asimile etme, yok sayma ve imha etme politikasına karşı mücadelesinde örgüt, tarihsel önemde bir rol oynar.

Sitemin çarkları arasında can çekişen yığınların mücadele etmekten başka çıkar yolu yoktur. Zira mevcut sistem, varlığını sürdürdükçe dizginsiz bir sömürü, zincirlerinden boşanmış azgın bir şiddet sarmalında soluksuz kalmaya mahkûm kalacaktır.

Gelişimin diyalektik adı: MEHMET DEMİRDAĞ

Gelişimin diyalektiğini anlamak, kavramak için komünist önder Mehmet Demirdağ yoldaşın yaşamına, devrim ve parti sorunları karşısındaki duruşuna, devrimi ve Parti’yi örgütleme tarzına bakmak gerekir. O adım adım ilerleyerek büyümenin ve gelişimin zirvesidir. Küçük bir taş parçasının mücadele içinde parça parça büyüyerek granit kayalara ve oradan Dağlaşmaya varmasının adıdır. Toplumlar ve devrimler tarihinde özgürlüğü en güçlü düzeyde istemenin ve bunun savaşımını örgütlemenin öncülüğünü yapmaktır Demirdağ. Onu sıra dışı ve “özel” yapan onlarca özelliğin senteze varmasıdır.

Em hamu Kurd'ın! Em hamu Hadep'in!

On beş yıldan bu yana iktidarda bulunan AKP'nin yeni hedefi Erdoğan'ı Türkiye'nin yeni kralı, yeni başkanı yapmaktır. AKP, bugüne varana kadar hedeflerine adım adım ilerlerken aydınların, yazarların, ilericilerin, askeri vesayete karşı olanların da desteğini alırken insanları kandırabilmiştir. Ama öbür tarafta onu çok iyi tanıyan yol arkadaşları, kurmayları terk etmiş ve tek başına kalmıştır.

Patriyarkal sistemin kadınlara yönelik her türlü saldırısı politiktir! Korkmuyoruz/Susmuyoruz!

Kadınların rengi, dili, inancı, yaşadığı coğrafya ne olursa olsun, maruz kaldıkları her türlü şiddetin kaynağı bugün olduğu gibi, her dönem patriyarkal sistem olmuştur. Egemenler kendi çıkarları gereği, kadının toplumsal görevini anne/ eş olarak sınırlayıp, yaşamın her alanında kadının emeğini ve bedenini en katmerlisinden sömürüp kârlarını katlarken, aynı zamanda kadın üzerinden korkutulmuş/ susturulmuş/ biat eden bir toplum yaratmaya da çalışmaktadırlar.

Sayfalar