Perşembe Mayıs 9, 2024

Kışın Masalın Atına Biner Giderdik-Fadıl Öztürk

Dünyanın her yıl, üç ay sınavına girdiği, zamanın bir zalim halidir, kış. Taş uyur, gül susar, ağaç damarlarındaki suyla idare etmek için, fazlalıklarından arınmak için döker yaprağını. Toprak elini ayağını çeker hayattan. Saysan sayılacak gündür, üç ay. Sövsen sesin dolanıp seni bulacak kadar mesafededir. Saat saat geçer, gün gün, ay ay geçer, ama canlıların hayatına atılmış pusu gibidir, kış. Yoksulların bir türlü kaçamadığı, kapılarını örtseler bile, bacalarından giren ve onların iliklerine işleyen soğuktur kış. En çok onlar çekerler güneşli günlerin hasretini.

Dersim insanının bitmez tükenmez mücadelesi kıştan çıkıp, bahara erişmek mücadelesidir de kimse görmez bunu. Kış devletten acımazsızdır, ama hilesi hurdası yoktur. Geleceğini bir mevsim önce haber verir. Puşt değildir, kahpe hiç değil, pusu da atmaz kış, geleceğim der ve gelir.

Kış hariç geri kalan üç mevsimini kışı bahara çıkarmak için harcar Dersimliler. Baharın eker, yazın biçer, güzün değirmene götürür un eder buğdayını, dövme eder, üç aylık kışı aç geçirmemek için. Dut silkeler, sıkar dutu, kazanlar kurar kaynatır, pekmez yapar. Bağı varsa üzümünü teveklerden toplar, bir kısmını kış için şıra, bir kısmını sökülmüş yorgan yüzlerine bulamacı döküp malayla yayarak pestil yaparlar. Kışın ceviz ve badem içini pestille dürüm yaparak torun sevindirir, komşu ağırlarlar.

Hayvanları ölmeden bahara kavuşsunlar diye, saman ve meşe yaprağı stok yaparlar. Yetmezse hayvan yemleri ,torunlarını bindirerek eşeğe, köy köy yem toplamaya giderler. Birbirinin halinden anlar ve kapılarına kadar gelmiş komşularını hiçbir zaman boş döndürmezler. Kış uzun sürünce, dedem kız kardeşime, yaşlı eşeğimizi uçurumdan atmasını ister. Kız kardeşim yaşlı eşeğimizi uçurumun başına götürüp, aşağı iter. Uçurumdan aşağıya düşmüş eşek, başını kaldırıp kız kardeşime bakar. Geçen zaman hiç bir işe yaramaz. O eşek, bugün bile, her hatırlandığında dönüp dönüp kız kardeşime bakar.

İnsanın bir bahar, bir yaz, bir güz hali vardır. Bir de gelip kapısına dayanan kış hali vardır insanın. Toprak bembeyaz bir giysi giyer, sular donar, yollar kapanır, her soruyu cevapsız bırakır doğa. Sabrının sınar insanın. Kapanır bütün kapılar, masalın fısıltısı duyulur meşe odunuyla yanan sobanın başında. Dedeler topladıkları öyküleri dökerler dillerinden, torunlarının önüne. Geçmiş gaz lambasının titrek ışığında taşınır çocukların geleceğine. Taş konuşur, ağaç yürür, kuş küsüp dalına uçup gider. En güzel kadına, en çirkin erkek musallat olur, sevgililer kavuşmaz. Tarihin derinliklerinden bir uzun hava yükselir. Bir padişah kendi sonunu hazırlar. Ve kız oğlana kavuşur. Kavuşur da kız torunlar yedi yaşına kadar neneleriyle bir yatağı paylaşırlar, erkek çocuklar dedeleriyle. Böyle büyür bizim oralarda çocuklar.

Derdimiz çocuklarımızı ve hayvanlarımızı bahara kavuşturmak, yeni bir hayata başlamakken, devlet çıkar karşımıza, kıştan beter kıyamet olur, düşmez yakamızdan, kıştan beter ölüm olur bize. Görülmüş ki, ’37 ve ‘38’de yaşlı, genç, ihtiyar, kadın ve çocuk demeden bize ölümü giydiren bu devlet, kıştan dolayı soykırım tatiline gitmiştir. Bir sonraki baharda öldürülecek olanlar, acımasız kış sayesinde üç ay daha uzun yaşamışlardır. Karlar eriyip, buzlar çözülüp, yollar açılınca, ağaçlar yapraklanıp, gül kendini hatırlayıp, tomurcuğa durunca açmamış kan kırmızı. Kan kırmızı bir katliam başlamış 38’de. Ağaçlar bedeninden, sular sesinden, dağlar doruklarındaki karın beyazından utanmışlar. Sonra sular hiç durulmamış. Hep sürgün, hep ciğer acısı oturmuş onların kapısına…

Tarih Dersim’de, yaşlıların iki dudağı arasında saklıdır. Bulunup yırtılmayacak halde olduğu için, 38’de kağıt gibi yırtıldı Dersimliler. Kış, o dudaklarda biriken tarihin çocuk yüreklere dökülmesinin de mevsimiydi. Orada çocuklar bir iç çekmeyle büyümeye başlarlar. Bir ah‘la yol alırlar ömürlerinde. Dünya ile tanıştıkça, bütün dünyayı Dersim gibi, Dersim’i de dünya gibi sevdiler. O çocukların kendini dağlara vurmaları, her okudukları okulda o şehirleri giymeleri, iki dudak arasında çıkmış ve asla geri almadıkları söz gibi yaşamalarının sebebi, içinde büyüdükleri masallardır…

Dışarda kurt ulurken ve rüzgar yol keserken, nenemizin çorba pişirdiği ocağın başında ateş aydınlatırdı yüzümüzü. Kavurma ve soğanın tavada pişmesinde mutlaka hakkımız olurdu, çorba sofraya gelmeden. Kavurma ve soğan ve salçalı sorğaç çorbaya dökülmeden hakkımız verilirdi. Sonra kurulan sofrada herkes aynı kaba kaşık sallardı. Sonra kedi yavruları gibi, meşe odunuyla yanan sobanın başında dedelerimizin dizinin dibinde otururduk. Bildiğimiz masalı tekrar anlatmasını isterdik. Tek satır atlatmadan, atlatsa bile müdahale ederek geçerdik geceyi. Dışarda kış ve kar varmış, kutlar köye inmiş, köpekler havlarmış umurumuzda olmazdı. Kışın masalın atına binerek giderdik…

Kış sadece bizi eve hapsetmezdi. Çılgın keçilerimizi, kendilerinden vazgeçmiş koyunlarımızı, emektar öküzlerimizi, ve üstümüzde süt hakkı olan ineklerimizi, başıbozuk eşeklerimizi, şarlatan tavuklarımızı, kendini hükümdar sayan horozlarımızı da bir ahıra mahkûm ederdi. Üç öğün saman verirdik onlara, keçi ve koyunlara meşe yaprağı, tavuklara yem. Günde bir sefer de suya götürüldük. Kış uzadıkça hayvanlar zayıflardı. O zayıflayan hayvanalar, kar eriyip bahar kendini dışa vurunca, zapt edilmez cengaver oluyorlardı. Ahırda tavukların huzurunu çokça kaçırdığımız, hayvanların arkasına saklambaç oynadığımız zamanlar da kışındı. Yağan karın insan boyunu aştığında, dedemizin evden eve kürekle yol açmasını, bir de damdaki karı sürüp aşağı atmayı anlatmama gerek yok. Oysa şimdi o kar ve o kışlardan eser yok. Devlet girdi Dersim’e, iklim de insan gibi değişti.

Peri suyu donunca, buz üstünden karşıya geçtiğimizin sevincini; nasıl olmuşsa Moxundi deresine düşmüş bir geyiğin, sürek avıyla vurulmasının acısını, soğuk olsa bile tertemiz havanın ciğerlerimize dolmasının diriliğini; bahar yaklaştıkça eriyen kar sularının dereleri coşturmasının da sebebidir kış. Baharla beraber biz de doğa gibi kışı soyunup, baharı giyerdik. Eskiden bizim az giysimiz, doğanın dört mevsim çok giysisi vardı. Şimdi bizim çok, doğanın az giysisi var. Bir kar yağsa diyoruz, bir üşüsek, ellerimizi ısıtmak için birbirine sürsek… Yok…

43237

Misafir yazarlar

Güncele iliskin yazilariyla sitemize katki sunan yazar dostlarimiza ait bölüm

Son Haberler

Sayfalar

Misafir yazarlar

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Bir Sol Liberal Aydının Ezilen Ulus Milliyetçiliği Temelinde Ulus Sorununa Yaklaşımının Eleştirisi

Giriş:

Uluslar kapitalizmin şafağında ortaya çıkmıştır. Ancak, kapitalizmin emperyalizme evrilmesiyle de ulusal sorunlar çözülebilmiş değildir. Hala ezilen uluslar ve bunların kendi kaderlerini özgürce tayin etme mücadeleleri sürmektedir. Özellikle emperyalizmin ortaya çıkmasıyla birlikte, ezilen ulus sorununun çözümü doğrudan proleter devrimlere bağlanmıştır.

Dağın Sara’sı (Sakine Cansız), Nubar Ozanyan

Aradan yıllar geçse de direngenliğin hikayesini yazan Sara (Sakine Cansız), unutulmadan konuşulup anılıyorsa bu onun istisna bir kişilik olduğunu gösterir. Unutulmayacak kadar değerli çalışmalar yürüten, her dönem geride okunacak notlar bırakan Sara, Kürt Özgürlük Hareketi’nin öncü soluğu olmayı başarmış bir devrimcidir.

Cüret edip özneleşelim, kurtuluş için örgütlenelim ve hep birlikte devrimle özgürleşelim!

– Merhaba, kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhabalar, ben Rosa Avesta, TKP-ML Komünist Kadınlar Birliği (KKB) temsilcisiyim.

– TKP-ML KKB olarak 5 Mayıs 2023 tarihinde yaptığınız açıklamada 1. Kongrenizi yaptığınızı açıkladınız. Bu Kongreye gelinceye kadar geçen süreci özetleyebilir misiniz?

Sosyalizm Bayrağının Arkasına Saklanan Sosyal Şovenizm!

Yerel seçim süreci, egemen sınıflar arasındaki kapışmanın yeni adresi olarak giderek ısınan bir gündem olarak karşımıza çıkıyor.

2023 Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerinde AKP-MHP faşist ittifakı ve merkezinde CHP’nin yer aldığı “Millet İttifakı” arasındaki mücadeleden ilki ezici bir üstünlükle galip çıktı. Daha doğrusu, devlet aklı, önümüzdeki dönem için yola “CHP’nin de onayıyla” Türk-İslam senteziyle, gerici ve faşist bir ittifakla devam etme kararı aldı.

Vahşet ve zulümle biten yıllar (Nubar OZANYAN)

Yeni yıl ezilen halklara yenilik adına bir şey getirmedi. Zulmün bir devamı, vahşetin bir tekrarı yeniden yaşatılıyor. Dünyanın muktedirleri, sermayenin generalleri Orta Doğu’yu yeniden paylaşmak, hegemonyalarını pekiştirmek için her gün daha fazla sayıda savaş gemisini denizlere sürüyorlar. En kıyıcı silahlarını yeni bir paylaşım savaşı ve çatışmaları için hazırlıyorlar. Filistin, Kurdistan, Ukrayna savaşın ve çatışmaların en sert ve en tahripkar geçtiği ülkeler olma gerçekliğini korumaya devam ediyor.

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht Yaşıyor, Lenin Yol Göstermeye Devam Ediyor!

 

Roza Luxsemburg ve Karl Liebknecht bundan 105 yıl önce dönemin SPD hükümetinin Freikorsp (Gönüllüler Alayı) askerleri tarafından kurşuna dizilerek katledildiler.

Birinci emperyalist paylaşım savaşının ufukta görünmeye başladığı 1907 yılında toplanan İkinci Enternasyonal çıkması muhtemel savaşa karşı “hazır olunması” ve “savaş bütçelerine hayır” denmesi çağrısında bulundu.

Gerici Zorun Panzehiri, Devrimci Zordur

Görsel ve yazılı basında her gün çürümüş, kokuşmuş sistemin icraatlarına tanıklık ediyoruz. Artık uyuşturucu baronlarına, çetelere dair haberler “sıradan” vakalar haline gelmiş durumda. Tabi ki, bizim işimiz bunların çetelesini tutmak değildir.

“Mücadele, İsyan, Örgüt ve Ezilenlerin Savaşına Doğru…”

Oldukça sarsıcı bir yılı geride bıraktık. Artsakh’da, Rojava’da, Gazze’de işgal saldırıları sürerken Afganistan’da halk Taliban zulmüne katlanmak zorunda kaldı.

Yeni ticaret anlaşmaları ve pazar paylaşım savaşları nedeniyle Ortadoğu halkları Kafkaslar’dan Arap Yarımadası’na zulme uğramaya, göçe zorlanmaya, açlığa ve yoksulluğa hapsedildi. Şimdi yeni bir yıla girerken bu emperyalist ve gerici saldırıları direniş ile karşılayan Ortadoğu halkları zaferlere muktedir…

 Bölgede tırmandırılan savaş

AKP veya CHP’ye Kaybettirmek mi? 3. Yol mu?

Devrimci mücadelenin gerilediği, devrimci-komünist ve yurtsever hareketlerin kitleler üzerindeki etkisinin önemli oranda azaldığı bir sürecin içinden geçiyoruz.

“Ateş Hırsızları”nın Felsefesi, Filozofları[*]

“Diyalektik felsefe karşısında

hiçbir şey sonal,
mutlak, kutsal değildir.”[1]
 
Felsefe “Öldü” mü? Öncelikle belirtmeliyim ki, böyle düşünen insanlar olsa da, yaşam devam ettiği sürece felsefe nihayete ermez; onu “gereksiz” bir şeymiş gibi sunmaya kalkışanlar ise yanılıyor!
Felsefeye yabancılaşan bir çürüme/ çöküş labirentindeysek de; o, insan(lık)ın aptallaştırılmaması için vardır.

Sayfalar