Cuma Mayıs 3, 2024

KÜRT MESELESİNDE EVRİM Mİ KANSIZ DEVRİM Mİ?

 

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayret verici çalımının gölgesinde süren Devlet-Öcalan görüşmesi -bana ümit vermese de- tereddütsüzce desteklenmelidir. Desteklenmelidir, çünkü anlaşma sağlanırsa hiç değilse savaş duracak ve artık gençler ölmeyecek. Bir de cezaevlerindeki binlerce insan dışarı çıkacak. Sadece bu iki nedenle de olsa görüşmelerin mutabakatla sonuçlanması için taraflar adım atmaya teşvik edilmelidir.

 

Peki, bu görüşmelerden Kürt meselesinin çözümünü beklemeli miyiz? Birçok nedenle bu hayal ne yazık ki gerçekleşmeyecek. Diyelim ki görüşmeler sonunda anayasaya tüm etnik kesimleri (Kürtleri) ve farklı kültürleri ifade eden bir madde konuldu, mahkemelerdeki Kürtçe savunmalar Türkçe olarak tutanaklara geçirildi, köylere eski adları verildi. Ve bu aralar hiç sözü edilmeyen ama Başbakanın şiddetle karşı çıktığı daha ileri bir şey yapıldı, Kürtçe eğitime geçildi. Bu halde Kürt meselesi çözülmüş ve Kürtler özgürleşmiş mi olacak?

 

Örgütlü, örgütsüz pek çok Kürt’ün bu soruya evet cevabı vereceği bir sır değildir. Hatta bunlar şimdi çoğunluktadır. Türklerin neredeyse tamamı da, E daha ne istiyorsunuz diyecek. Bu çevrelere TRT 6 örneğini vermekle yetineceğim. TRT 6, Kürtleri ne kadar özgürleştirdiyse bu değişiklikler de o kadar özgürleştirecek.

 

Meseleye milliyetçi bir gözlükle (Kürt milliyetçiliği gözüyle) bakacak olursak sözü edilen bu “haklar” yeter. Yeter, çünkü Kürt kimliği kabul edilmiş olacak ve Kürt seçkinleri ile Türk seçkinleri, ülkeyi Kürt ve Türk halkı adına birlikte yönetecekler. Ne de olsa milliyetçilikte egemenlerin-seçkinlerin çıkarları esastır.

 

Peki, Kürt seçkinleri bu düzende Kürtler adına ülke yönetimine katıldığında- ki istenen budur- Kürt halkı özgürleşmiş olacak mı? Bu soruya verilecek cevap evet ise, o halde Türk halkının mutlu ve özgür olduğunu ve cennet bir hayat geçirdiğini kabul etmemiz gerekir. Devlet; Meclisi, yargısı, eğitimi, askeri, polisi, istihbaratı, bayrağı, milli marşı, belediyeleri, nüfus ve tapu daireleri, kısacası tüm kurumları ile Türklük etiketi taşıyor. Devletin tüm uzuvlarından adeta Türklük fışkırıyor. Gel gelelim Türk halkı kendi etnik adını taşıyan bu kurumlarda ikinci sınıftır ve hiçbir rolü yoktur. Buralarda esamisi bile okunmaz. Devlet gerek gördüğünde gözünün yaşına bakmadan kamçısını onların da sırtında şaklamaktadır. Meydanlarda hak arayan Türk işçisi, memur, esnaf ve gençliğinin uğradığı gazlı, coplu saldırıları televizyonlarda boy boy izlemekteyiz.

 

Egemenler tarih boyunca nasıl ki dini kullanmışlarsa, milliyetçiliği de öyle fütursuzca kullanmışlar ve kullanmaya da devam ediyorlar. Böyle olduğu içindir ki halklar binlerce yıldır kendi etnik adlarını taşıyan devletlerin boyunduruğu altında yaşamaktadırlar. Uzağa gitmeye gerek yok: İşte komşu İran, Irak, Suudi Arabistan, Suriye, Bulgaristan, Yunanistan halklarının yaşadıkları esaret! Türk halkı da bu halklarla benzer bir durumdadır. Bu nedenle –sözü pek edilmese de- Türk halkının da Kürtler ve diğer halklar gibi kurtuluşa, özgürlüğe ihtiyacı var.

 

Siyasetin şifrelerini az çok okuyabilen biri bu hükümetin de kendinden önceki tüm hükümetler gibi Kürt meselesinin radikal-kesin çözümünü tarihe havale edeceğini görür. Böyle sürerse gelecek on yıllar ne yazık ki bugünkü gibi yine kanlı bir miras devralacak.

 

Sözü fazla uzatmadan yazının başındaki soruya tekrar gelecek olursak.. Kürt meselesi bundan sonra nasıl bir seyir izleyecek, evrimle mi yoksa devrimle mi çözümlenecek? Elbette ideal olan evrimle sonuçlanmasıdır. Evrimle gelen çözüm sancısız, hasarsız, doğal ve kendiliğinden gelen mutedil çözümdür. Keşke bunun imkânları ve zemini olsa. Örneğin yapılacak bir referandum, çözümün en basit, yumuşak ve en kestirme yoludur. Fakat devletin ve hükümetin kapıları bu tür çözümlere sımsıkı kilitlidir. Görünür Kürt siyasetlerinin de zaten böyle bir projesi, talebi, hedefi ve pratiği yoktur. Olsa da devlet ateş çemberi siyasetiyle cevap verecektir. Sonuç olarak evrimle çözümün koşulları mevcut değildir.

Geriye kansız devrim yolu kalıyor. Bunun hem yerelde ve hem de dünyada koşulları ve dinamikleri vardır. Eksik olan Kürt siyasetindeki proje ve istektir. Görünür Kürt hareketlerinin çoğu ümitlerini devletle yapmayı düşledikler müzakere ve anlaşmaya bağlamışlar. Yukarıda da belirtildiği gibi Öcalan/ Kandil ve hükümet arasında anlaşma sağlansa bile Kürt meselesi çözüme kavuşmayacak. Sorun kangrenleşerek bir kez daha ertelenecek. Ama hiç değilse gençler ölmeyecek ve cezaevlerinin kilitli kapıları açılacak. Bu da büyük bir şeydir.

 

Sonuç olarak -bugün gündemde olmasa da- düğümü çözecek olan kansız bir devrimdir. Su ve hava kadar ihtiyaç var böyle bir devrime. Kürtlerin, Türklerin ve diğer kardeş halkların devlette ve ekonomide ortaklaşa iktidar oldukları demokratik bir devrim. Barış, kardeşlik, zenginlik ve sevinçler dolu görkemli bir iktidar…

 alinakmahmut@hotmail.com

102804

Mahmut Alınak

Eski kürt milletvekillerindendir.Çeşitli kitapları bulunmaktadır.Aralık 2011 yılına kadar sitemizde sürekli yazılar yazan Mahmut Alınak,Aralık 2011'de KCK tutuklamalarına maruz kalarak tutsak edilmiştir.Temmuz 2012'de tahliye edilmiş olup,zaman zaman yazıları ile okur kitlesine ulaşmaktadır.

alinakmahmut@hotmail.com

Mahmut Alınak

Yerel Seçimler ve Proleter Tavır

 

 

Türkiye 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere kilitlenmiş bulunuyor. Baskı, yasaklamalar, açlık, yoksulluk, pahalılık ve işsizlik en can alıcı sorun olarak ülke gündemindeki yerini korurken, tüm burjuva partiler 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde kazanacakları belediyelerin hesaplarını yapmakla meşguller.

Misak Manuşyan ve 23’ler Ölümsüzdür!

Misak Manuşyan (1.9.1906 – 21.2.1944) ve yoldaşlarını, Nazi kurşunları ile Paris’te katledilmelerinin 80. yılında saygıyla anıyoruz İnsanlığın düşmanı faşizmi ise bir kez daha lanetliyoruz.

İnsanlığın başına kara bulut gibi çöken, yıkımlar, savaşlar ve dahası onarılması mümkün olmayan felaketlere sebep olan Hitler Faşizmi, 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle başladı. 1929 ekonomik ve sosyal bunalımını atlatamayan ve çözüm bulmakta zorlanan, kapitalist-emperyalist ülkeler, sorunlarını savaş yolu ile çözmek, pazarların yeniden paylaşma savaşına giriştiler.

ÖNCE SERMAYE, SONRA, YİNE SERMAYE

13 Şubat 2024 tarihinde Erzincan iline bağlı İliç'de Çöpler Madencilikte meydana gelen toprak kaymasında 9 (bu rakamın daha  yüksek olduğu iddiası da var) işçi toprak altında kaldı. Bu son olayda, “maden kazası” olarak adlandırılan işçi katlimının, doğa katliamı ile birlikte olağan hale getirildiği ve bu seri katliamların, sermayenin birikimi ve büyümesi için olmazsa olamaz kuralı olduğu  gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Ağır tecrit, büyük direniş (Nubar Ozanyan)

Biz 5 Nolu Amed Zindanı’ndan tanırız faşizmin üniformalı generallerini ve kan yüzlü zindan bekçilerini! Özgürlük mahkumlarına intikam alırcasına en ağır işkencelerin nasıl yapıldığını çok iyi hatırlarız. Devrimin öncü ve önderlerine nasıl düşmanca yüklendiklerini iyi biliriz. Sadece memleketimizden değil, biz ağır tecrit koşullarını ve ölümcül duvar sessizliğini, Peru devriminin önderi Başkan Gonzalo yoldaşın 29 yıl süren direnişinden biliriz.

„Dijitalleşme“ Kitabım Üzerine

Kitabın konusu, işçi sınıfının nicel ve nitel varlığıyla doğrudan ilgilidir. Özellikle üretim sürecinde dijitalleşmenin artmasıyla, işçi sınıfının sınıfsal niteliğine yönelik ciddi saldırılar gelmeye başladı. İşçi sınıfının ortadan kalkacağı, burjuvazinin, ücretli iş gücü sistemi olmadan, salt makineler üzerinden artı-değer elde edeceği gibi, doğrudan kapitalist sistemi var eden temel olgular yok sayılmaya başlandı.

Yavuz Proletarya Ev Sahibini Bastırırmış

-Seçimleri Boykot-

Zavallı kılıçdaroğlu.

Kazanınca (parlamentarizme) geçmeyi başarabilince) kazanabilmek için yaptığı her şeyin anlamsızlaşacağıyla o kadar ilgilenmişti ki ...

Aman neyse biz proletaryalara ne.

Ulusalcıların - sosyal demokratların ağır bedellerle anlamsızlaştırdığı parlamentarizm komplolarla tarihin tozlu sayfaları içerisinde kaybolup giderken...

imamoğlu'nun şapkada çıkardığı tavşan özgür özer'e eşbaşkan'ım diyerek itibar kazandırma yarışına düşen dem'liler ile...

Tarih bilgisi ve gelecek tasavuru (Deniz Aras)

Geçtiğimiz hafta içinde bir dönem TC içişleri memuriyeti görevinde bulunan ve bu “vatani görevi” sırasında devletin başta gözaltında kaybetmeler olmak üzere Kürt halkına ve devrimcilere yönelik katliam saldırılarını sürdürmesini “başarı”yla yerine getiren, günümüzde özü başına muhalif bir faşist partinin lideri Meral Akşener’in “mertçe cinayet” sözü çok konuşuldu.

Ermeni bir devrimci: LEVON EKMEKÇİYAN (Nubar Ozanyan)

Özgürlük uğruna yürütülen savaşımda her savaşçının önüne çıkan tehlikeli yol ayrımı ve kararlardan biridir “Ya onurunu ayaklar altına alıp teslim olacaksın! Ya da ölümlerden ölüm beğenerek direneceksin.” Levon Ekmekçiyan birkaç günlük yaşam uğruna kendini düşmana satmadan yaşamayı esas aldı. Düşündü fedailerin komutanı Kevork Çavuş’u, Antranik Ozanyan’ı, Mariam Çilingiryan’ı ve yanıbaşında çatışmada şehit düşen yoldaşı Zohrab Sarkisyan’ı. Sonra çocukluğunda anlatılan ve dinlemekte zorlandığı soykırım hikayelerini. Hangi Ermeni gencinin yüreği yaralı hafızası intikam dolu değildir ki?

“Unutturulan” Bir Devrimcinin Ardından 29 Ocak 1983, Kanlı Şafak

Çeşitli milliyetlerden Türkiye halkının başına kara bulut gibi çöken 12 Eylül Askeri Faşist Diktatörlüğü’nün elebaşı olan Kenan Evren, Muş halkına yaptığı ve tarihe geçen konuşmasının bir bölümünde “Asmayalım da besleyelim mi?” sözünü, Ermeni devrimci Levon Ekmekçiyan için söylemişti.

12 Eylül faşist cunta yılları idamların, işkencelerin, gözaltında kayıpların, vatandaşlıktan atılmaların, azgın devlet terörünün yaşandığı yıllar olmuştur. Bu dönemde siyasi nedenlerle aralarında 17 devrimcinin de olduğu 51 kişi idam edilerek katledilmiştir.

Almanya'da Faşizme Karşı Kitlelerin Büyük Protestosu

Alman emperyalist burjuvazisi, son yıllarını ekonomik kriz içinde geçirdi ve bu krizi savuşturabilmiş değildir. Tersine, giderek derinleşmektedir. Kendileri için söylenen “Avrupa'nın hasta adamı” sözüne karşı, ekonomi bakanın Lindener'in doğrudan ağzıyla; “hasta değil, yorgun adamı” olduğunu kabul etti.

Çutakımız Hrant (Nubar Ozanyan)

Soykırımcıların, hafıza katillerinin tüm çabalarına karşın Ermeni halkının ve ilerici insanlığın hafızasında halen dipdiri olan Hrant Dink; özgürlüğün ve adalet arayışının simgesi olarak anılmaya devam ediyor. Yüzbinlerin hem kalbine hem de duygularına bu denli etkili ve sarsıcı dokunmayı başaran Hrant Dink, bu gücü Ermeni soykırım gerçekliği kavrayışından, özgürlüğe ve adalete olan güçlü inancından, tutarlı duruşundan alıyordu.

Sayfalar