Pazar Mayıs 5, 2024

Kuşlar bile tedirginken

“Tuşlarda acının nal sesleri

sevi ölüm kaçış çağrı

ve direniş tuşlarda

neredesiniz unuttuklarım

uçup giden sayısız kuş

bir mut kokusu getirdiniz odama

hoş geldiniz.”

Süleyman Okay

Yine bir bahardayız! Bahar her yere hep geldi. Doğa herşeye rağmen uyanışını erteleyip dindirmedi. Minicik tomurcukların patlayan, çığlık çığlığa renkleri. Kuşların inanılmaz ahenkteki sesleri!

Süleyman Okay’ın “biliyorsun sömürgeler\ bir demet çiçekte kartvizit” satırlarının tarihten silinmesi için galiba daha nice baharlar devrilmesi gerekiyor. Dünyanın dört bir yanında,“bir demet çiçekte kartvizit” olan toprak parçaları, kanla sulanıyor hala. Kanla!!

21.yüzyıldayız! Yine bir bahardayız. Bir yanda, aklını-dimağını kaybetmişçesine modern çağın büyülü ışıklarının peşinden koşan milyonlarca insan. Bir yanda  kanla sulanan ‘bir demet çiçekte kartvizit’ topraklar! Her yer duman, alev alev; hunharca katledilen insanlar!

Biz miyiz bunları görmeye dayanabilen? Ötesi mi var; tüm dünyada kuşlar bile, göç yollarını değiştirenken!

İçinden geçtiğimiz günler; 2. Dünya Savaşı yıllarında Fransa’dan, Almanya’dan, çeşitli Avrupa ülkelerinden, Yahudilerin toplu toplu Polonya’daki Auschwitz Kampı’na götürülüşlerinin yıldönümü. Bir küçücük kağıt parçasını ulaştırmak için çektikleri çilelerin ve o kağıt parçalarının müzelerde korunuşunun hatırlatıldığı günler!

Ne değişti o günden bugüne” diye soruyoruz tüylerimiz ürpererek kendi kendimize. Ne değişti?

Kamplar vardı insanların toplu toplu katledildiği. Kamplar vardı insanların toplu toplu ıslah edilmeye çalışıldığı. Teknoloji bu denli gelişmemişti henüz. Sonra hapishaneleri keşfetti ‘insan’lık! Sonra hücreleri! Islah etmeyi bıraktı, bir insan ömrünün bütün zamanına ve mekanına hükmetmenin kurallarını keşfitti. Tecridi-izolasyonu!

Yine içinden geçtiğimiz günlerde, adeta dünyanın dört bir yanında bir “19 Aralık Operasyonu” yaşanıyor! Avrupa’daki Türkiyeli politik tutsakların bir kısmı, F Tipi Hapishaneler’in fikir babası Almanya’daki hapishanelere toplandı bu baharda. Türkiye Hapishaneleri’nde; bu sefer bombasız-gazsız bir operasyon gerçekleşiyor. Dışarıda savaş; zindanlarla dayanışmaya, 19 Aralık protestoları gibi protestolar gerçekleştirmeye ne hacet. Politik tutsakların sürülüşleri takipedilemez  hızda. Adli tutsaklarla-çetelerle politik tutsaklar, ayni mekanda harmanlanmakta. Ağır Müebbet Hapis Cezası almış olanlar zaten tam tecritteyken, seslerinin ulaştığı insanlar da sürülmekte! ‘Yaşama-Düşünme Hakkı’; adeta dünyanın dört bir yanında prangalanmakta!

Bir an cep telefonunuzu evde unuttuğunuzu düşünün!

Elektronik postayla gerçekleştirdiğiniz bir iletiye, bir hafta yanıt alamadığınızı düşünün! Nasıl bir iletişim imkanı-hızına sahip zamanlardayız!

Politik tutsakların 15 yılı aşkın bir süredir, tüm tecrit koşullarına inat, örümcek ağıymışçasına; ince, görünmez, yığınla emek gerektiren, bir rüzgarda hemen bozulsa da yine-yeniden örmekten vazgeçmedikleri koca bir dayanışma ağı, SÜRGÜNE YOLLAMA politikalarıyla paramparça şu günlerde!

İki ring çıktık yola… Sanki savaş çıkacakmış gibi abartılı mı abartılı bir hazırlık yapmışlar… Ne temizlik yapacak malzeme var, ne de kantinden alma imkanı. Doğrusu buraya yabancı insanların bir de parası yoksa vay haline! Hapishane yüzlerce arkadaşınla dolu, ancak ne sesleri geliyor sana ne de yüzlerini görebiliyorsun… En yakınındaki arkadaşların “günaydın” ve “iyi akşamlar” sözleri-bağırmaları sessizliği bölen zaman dilimleri oluyor… Bir şekilde ruhumuzu karartmama çabasındayız”. (Ağır hasta, körlüğe kadar gidebilecek bir hastalığı teşhis edilen, 32 yılı aşkın bir mahpusluğun gülümseyişini yüzünden izole etmeyi başaramadığı HASAN GÜLBAHAR)*.

Taşınmayı biliriz hepimiz. Eşyaları kolilemek günler alır. Yeni eve, semte-komşulara ısınmak-alışmak! Belki aylar. Hapishanelerde taşınmak! Bir an şöyle çırılçıplak bilmediğiniz bir şehirde sokağa çıktığınızı tasavvur edin. Hem çıplaksınız, hem de bilmediğiniz bir şehirde. Yanınızda hiçbir eşyanız yok, giysileriniz bile. Öyle bir hal bile, bir tutsağın apansız sürülmesinden daha iyidir. ‘Betimleme Sanatı’ değil bu, bizzat kendi tecrübelerimden biliyorum! ‘TAŞINDI’, değil de ‘SÜRÜLDÜ’ denmesinin sebebi budur. Çıplak ve bilmediğiniz bir şehirde olsanız; en azından sokakta gördüğünüz bir insana seslenme şansınız olur. Zindanlarda, seslenseniz de, duyulup-duyulmayacağınız meçhuldur. Kalem-kağıt bile verilene kadar günler geçebilir. Yıllardır tecritte olan bu insanlar; yine-yeniden günlerce kalemsiz-kağıtsız yaşamak durumunda kalırlar. Hasan Gülbahar’ın anlattığı gibi, ‘çay, şeker, temizlik malzemesi’ edinmek için bile, beklemelisiniz günlerce !!!!

Şu günlerde yüzlerce politik tutsak sürüldülür-sürülmeye devam edilmekteler!

Ve o koşullardan, işte ancak o koşullardan şu bahar çiçekleri hayatımıza düşer:

Susma\ Susarsak\ Aşk susar\ Kan kusar\ Sessizliğimiz\ Bir çocuk ölür\ Söz biter günün ağırlığından\ Konuştuğumuzda\ Aldığımız nefes isyan olur”(Eşi ve kızı Ankara Katliamı’nda yaralanan, çeyrek asırdan beri tutsak,kanser hastası, tutsak Gazeteci EROL ZAVAR).

Evet 2.Dünya Savaşı sürecinde, kamplara sürülen Yahudiler’i hatırladığımız şu günlerde; yüzlerce Politik Tutsak, böylesine ilkel bir çağ görüntüsünde, sürgünde. Dünyanın yığınla toprağı, pervasızca kanla sulanmakta. NE DEĞİŞTİ!!!!

Bir açıdan hiçbir şey! Bir açıdansa çok şey!

Zaten bilinen, kamuoyu desteği olan, medyada sürekli haberleri yeralan; Akademisyenler-Yazarlar da hızla engellenmeye başladı. Dünyanın dörtbir yanındaki insanlık da; internet başına oturup, yürütülen kampanyalara ‘tuşlayarak’, tutsaklarla dayanıştığını sanmaya başladı. Can Dündar içerideyken, yığınla Yazar; ‘Can Dündar’a mektubum, Can Dündar’dan mektup’ diye internetlerde cirit atarak, tutsaklarla dayanıştığını sanmaya-göstermeye heveslendi!!!!(Bunlar da yapılmalı, itirazımız yok, AMA!)

Tam bunlar olurken! Bir demet bahar sevinci daha paylaşmak isterim sizlerle:

Katliamlar, hapishane sorununun önüne geçti. Uğraşıyoruz; acıların içinden umudu, sevgiyi avuçlayıp içiyoruz su gibi. Postanı aldım Adil, yorumladığım resim ne güzel kart  olmuş, mutlu oldum… Eni konu proje tuttu!”.(Ağır Hasta Zeliha Bulut’un ‘İçeriden Dışarıya-Dışarıdan İçeriye Fotoğraf Köprüsü’nün kurulabilmesine sevinci)*.

NE DEĞİŞTİ!!!

Bir açıdan çok şey, bir açıdansa hiçbir şey.

Biz de herşeye rağmen umutlarımıza su vermeye devam edelim. Zeliha’nın anlattığı; umudu, sevgiyi avuçlayıp su gibi içen Politik Tutsaklar’a esinti gönderelim. Bizim kağıdımız-kalemimiz-bilgisayarımız bile var! Neyi bekliyoruz? İnanın gönderdiğiniz esintinin kat be kat fazlasını onlardan da alacaksınız!

İlkel Çağlar’ı bile aratmayacak bu SÜRÜLMELER döneminde:

Bir adres de siz alın, bir mektup da siz yazın!

 

*Alıntılar, www.gorulmustur.org sayfasında yayınlanan, Adil Okay’a yazılan mektuplardan yapılmıştır.

*Şair Süleyman Okay 1928 yılında Antakya’da doğdu. İkinci Dünya Savaşı yıllarında sosyalist düşüncelerle tanışan, kendisi de zindanlara misafir olmak durumunda kalan Okay, İHD ve Halkevi yöneticiliklerinde de bulundu. 1940’lı yıllardan itibaren çok çeşitli dergilerde şiirleri yayınlanan Okay’ın,  yayınlanmış şiir kitapları da bulunuyor.

*Resim; yaklaşık çeyrek asırdır mahpus olan, buna rağmen çizimlerini açık havaya uçurma iradesini hiç kaybetmeyen Aynur Epli’nin, son çalışmalarından alınmıştır. Aynur Epli’nin Görülmüştür Ekibi’ne gönderdiği çalışmalar, çeşitli sergi mekanlarında, ‘Kadına Yönelik Şiddete Hayır’ın; direk bir mahpus kadın çığlığının sembolü olarak yerini almıştır

62431

Ganime Gûlmez

Ganime Gülmez sitemizin köşe yazarıdır. Teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır.

Son Haberler

Ganime Gûlmez

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar