Perşembe Mayıs 2, 2024

Lenin ile Stalin arasinda ulusal sorun konusunda"çeliski var"miydi

 

Troçki’nin, Stalin’e yönelik ve özellikle de Lenin’in tavsiyelerine uymadığı ya da Lenin’in görüşlerini çarpıtığı yönünde iddia ve eleştirileri vardır. Troçki, Lenin’in ölümünden ve peşinden Stalin’in SBKP(B)’in genel sekreteri olmasından sonra, Stalin’’e yönelik muhalefet örgütlemenin başını çektiği bilinen bir tarihsel gerçekliktir. Elbette, Stalin ve Troçki gerçekliğine, her sınıf kendi sınıfsal bakış açısından yaklaşmaktadır. Dünyanın ilk sosyalist devletini yıkmak için, başta emperyalist burjuvazi olmak üzere, tüm gericilik yoğun bir çaba harcadı. Nedense, SSCB’nin yıkılmasında, birleşmiş dünya gericiliğinin bu rolü ve onun içerideki sınıf uzantıları yok sayılarak, bütün “suç” başta Stalin olmak üzere komünistlere yıkılır.

Bir emperyalist paylaşım savaşının yıktığı ve hemen hemen her şeyi ile tahrip ettiği bir ülkenin üzerinde gerçekleşen 17 Ekim Devrimi ve peşinden üç yıl kadar süren iç savaşın yarattığı tahribat da eklenince, bu yıkımları gidermenin yıllar aldığı unutulur ve sosyalizmin hemen neden “açlığı”, “yoksulluğu”, “eşitsizliği” vb. ortdana kaldırmadığı sorgulanır ve “suç” Bolşevik’lerin üzerine atılır. Böylece, kendini “ilerici” sanan bu “çok değerli tarihçiler”imiz, tarihi, kendi koşullarından ve köklerinden kopararak “tarih” yaparlar. Ve bir çoğu da, bunu, “MarksizmLeninizmMaoizm” adına yapar. Acı olan, ama,  MLM bir o kadar da yabancı olan tarafta budur.

Sosyalist bir ülkenin yıkılması için, içten düşmanların desteklenemsi ve sürekli kışkırtılması, küçük burjuvazinin buna alet olması, küçük burjuva oportünizminin emperyalist saldırganlığa ve Sovyet ülkesinin yıkım ve sobatajına desteğini sonuna kadar sunması gerçekliği dikkate alınmadan, 1937-38 yargılamaları[1][1], sorgusuzu sualsiz, kendi gerçekliğinden koparılarak, emperyalist bakış açısıyla “sorgulanır” ve “yargılanır.”

Alman emperyalizminin,  başta baltık ülkeleri olmak üzere ta Moskova önlerine kadar tarihsel olarak gözünün olduğu, ve 17 Ekim Devrimiyle beraber Ukrayna’yı koparmak için her yolu dendiği ve tüm kışkırtmaları bura üzerinden yaptığı (günümüzde olduğu gibi) bilinen bir gerçek olmasına karşın,  bunlar, Stalin önderliğindeki SSCB’nin hanesine, “baskı” unsuru olarak geçirilir. Troçkizim, emperyalist propaganda ve saldırganlığın safında, açıktan yerini alırken,  küçük burjuva oportünizmi de emperyalizmin bu “özgürlük ilahisi”ni alkışlar.

Devrim yapmayanlar ya da iki karşıt sınıf arasındaki iktidar savaşının gerçeğini anlayamayanlar ve bunun pratik yansımalarını tahayyül edemeyenler, emperyalist ve proleter devrimler çağında, proletarya önderliğinde sınıfsız toplumu hedefleyen bir devrim gerçeğini ve bunun neler ile karşılaşabileceğinin de malesef idrak edemiyorlar. Bu nedenle de, mekanik bir yaklaşımla ve bir kılıç darbesiyle sosyalizmi tüm ekonomik ve siyasal koşullarıyla yerleştiriyorlar ve hemen sınıfsız topluma geçiveriyorlar. Böyle olmasını kim istemez! Ancak, gerçekler böyle değil. İkinci emperyalist dünya savaşının bir yanınında SSCB’ni yıkmak amaçlı olduğu, Nazi Almanya’sının SSCB’ne saldırısı karşısında ABD, İngiltere ve Fransa’nın “çıkarma” yapmadıkları, ne zaman ki, Stalingrad içlerinde Nazi Almanyası’nın yenilmesi ve peşinden Berline doğru geri kovalanmaya başlaması üzerine, bu emperyalist “müttefikler”in harekete geçtiği de bilinen olgulardır. Onlar, Stalingrad’ın düşmesinin bekliyorlardı, ama, tersi oldu: Emperyalist saldırganlığın ve faşizmin kalesi Berlin düştü. Bu, Sovyet Sosyalist halklarının 22 milyon canının bedeli karşılığındaki bir zaferdi.

Emperyalizmin Sosyalist bir ülkeyi yıkmak için bu yıkım saldırıları nedense bilnmezden gelinir ve Troçki’nin kirli ve yalan propagandalarına ise inanılır. Troçki’nin politikasının, SSCB’ni yıkmak için emperyalist politika ile bütünleştiği görünmezden gelinir.

Bunları kısaca belirtikten sonra, şimdi gelelim, başlıktaki sorumuza. Gerçekten, Lenin ile Stalin arasında, ulusal sorun konusunda RSSFC ve  SSCB’nin oluşmasında bir “çelişki” var mıydı. Bu konuda aralarında bir “anlaşmazlık” bir “düşünce ayrılığı” var mıydı? 

Böyle bir ayrılık olduğunu ilk defa 1926 yılında Troçki bir konuşmasında söylemiştir. Ve troçkistlerde o günden bu güne kadar bunu sık sık dillendirir olmuşlardır. Ancak, ne Lenin’in Stalin’e yönelik bu yönlü bir eleştirisini gösterebilmişlerdir ne de Stalin’in Lenin’e yönelik bir eleştirisini açıklayabilmişlerdir. Troçki’nin bilinen karakteri gereği, bir yalanı ortaya atmak ve onun üzerinden politika üretmektir. Sıkıştığı zaman ise “ben onu başka türlü söyledim” yönlü kıvırtmalara girmesi meşhurdur.

Toçkist Bir İddianın Gerçek Bir Yanı Var Mı?

Troçki’nin bu yalanı, MKP’nin 3. Kongre Belgeleri’nde de şöyle yer almıştır:

 “Mesela Lenin’in Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği planı, Stalin’in Rusya eksenli birleşme planından temelden farklıydı. Lenin, eşit özgür cumhuriyetlerin yeni bir birliğini savunuyordu. Rus merkezli cumhuriyet biçimindeki federasyona karşıydı. Merkezi, Rus tekeline vermeye karşıydı.”[2][2]

Troçkistlerin “Gürcü” meselesini kullanarak uydurdukları bir iddiadır bu. Peki, bu iddianın gerçek bir yanı var mı? Elbette yoktur. Tamamen gerçek dışı bir iddiadır. Üstelik, Lenin ve Stalin’in ulusal sorun konusundaki görüşleri, önce Rusya Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ve sovyetik özerk cumhuriyetlerin birleşimiyle oluşan; Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği altında birleşmiş olmaları gerçekleri orta yerde dururken ve bunlar, RKP(B) programında ve RKP(B)’nin 10. (1921) ve XII. (1923) Kongre raporlarında yer almışken, böyle bir iddia ile devrimcilerin karşısına çıkmak, karşıtı biri belgeyle olmalıdır.

Lenin’in Stalin’in ulusal sorun ve bunun çözümüne ilişkin hiç bir görüş ve önerisine karşı çıkmadığı gibi, bu konuda Stalin’e yönelik bir eleştirisi de yoktur. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Lenin başta olmak üzere Stalin ve diğer Bolşeviklerinde kabul ettiği bir öneridir ve gerçekleşmiştir. Bu konuda, Stalin’in Lenin’den ayrı düşmesi söz konusu olmadığı gibi, böyle bir tartışma dahi yoktur. Stalin’in ulusal sorun konusunda sunduğu raporlar, hem Lenin ve hem de RKP(B) ve hem de Sovyet Kongreleri tarafından onaylanmıştır.

Stalin’in sunduğu raporların Lenin’in bilgisi dahilinde olmadığını söylemek ya da eğer Lenin’in buna yönelik eleştirileri varsa “sessiz kaldığını” söylemek saçma olur. Lenin, özellikle hata yapan üst düzey yöneticilere karşı eleştirilerini asla sakınmayan ve hatta en ağır eleştirilerini yapan bir niteliğe sahiptir. Bunun, böyle olduğuğuna dair örnekler çoktur.

Ne Lenin ne de Stalin “Rus merkezli federasyonu” savunmamışlardır. Devrimden sonra, Rusya’nın egemenliği altında olan cumhuriyetlerdeki devrimlerin gelişmesi ve sosyalist birlik çabaları yoğunlaşmış ve büyük Rus şovenizmine karşı mücadele edilmiş, bölgesel sovyetik özerklik ön plana çıkarılarak, bütün cumhuriyetlerle sorunsuz ve gönüllü birleşme temel alınmıştır. 

Ayrica, belirtmek gerekiyor ki, Rusya, çok uluslu ve birden fazla çeşitli azınlık milliyetlerin bulunduğu, deyim yerindeyse, ulus ve halklar mozaiği bir ülkeydi. Sosyalist devrimin ilk gerçekleştiği böylesi bir ülkede, Büyük Rus şovenizmi ve baskısı altında kırımlara uğrayan ulus ve halkları kaynaştırmak, gönüllü olarak bir arada tutmak ve bir birlik sağlamak kolay olmasa gerekir. Çünkü, ezilen ulus ve milliyetlerin, Büyük Rus’lara güvensizliğinin hakllı yanları fazlasıyla vardı. İşte, Bolşevikler, bu halkları gönüllü olarak sosyalizm sayesinde bir araya gettirmeyi başardı ve bir Sovyet Sosyalist Birlik oluşturdu.

Bu ulus ve halklar mozağinde gerçekleşen bir devrimin, elbette önünde bir çok zorulukları vardı. Bir taraftan karşı-devrimci milliyetçilerin Çar’lık Rusyası’nın zulmünü gerekçe göstererek halkları birbirinden uzaklaştırma ve sosyalist temelde oluşan bir birliğe karşı çıkmaları ve savaşmaları gerçeği var, bir yandan ise, Bolşevik’lerin bunlara karşı mücadelesi ve halkların birlikte ortak sosyalist cumhuriyetlerini oluşturması propaganda ve pratik gerçekliği... Sonuncusu, tüm zorluklara karşın gönüllü bir şekilde başarılmıştır. Bunu, Bolşeviklerin Marksist-Leninist çizgisinde aramak gerekir. Ayrıca, birlik “Rus Merkezli”de değildir. Bütün azınlık miliyetlerden ve bağımsız cumhuriyetlerin gönüllü birliği temelinde gerçekleşmiştir. Rusya’nın öne çıkmasının nesnel bir durumu vardır. Ancak, tarihte ilk defa bu denli ve eşit koşullarda hiç bir ulusal sorunun çözüm örneği de yoktur. Bu ilk defa Bolşeviklerin önderliğinde gerçekleşen Sosyalist bir devrimle hayat bulmuştur. Bu tarihsel devrim realistesini çapıtmak, tahrif etmek, sosyalist devrimi daha baştan Troçkistlerin yaklaşımıyla ele almak olur. Bunu çarpıtmak, 17 Ekim Devrimi’nin en önemli özelliğini ondan almak, yok saymak ve boşa çıkarmak demektir.

Devrim döneminin Rusya’sına ve özerk cumhuriyetlerine kısca bir bakmak gerekiyor. 

1917 Şubat Devrimi’yle beraber, Rusya İmparatorluğu, yıkılarak tarih olmuştur. 1917 Bolşevik devrimiyle beraber, 7 Kasım Rusya Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyeti (RSSFC) kurulmuştur. Bu cumhuriyet, işçi, köylü, asker sovyetlerinin oluşturduğu III. Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nde (Ocak 1918),  Rusya Sosyalist Sovyet Federatif Cumhuriyeti (RSSFC) onaylanarak resmi hale gelmiştir. Temmuz 1918 yılında yapılan sovyetler V. Kongresi’nde ise, RSSFC anayasası onaylanmıştır. RSSFC’nin içinde başta 16 özerk cumhuriyet yer alıyordu. Bağımsız sosyalist cumhuriyet ve onların içindeki özerk cumhuriyetlerin katılımından, yani SSCB’nin resmen oluşumundan sonra ise RSSFC içinde yer alan sosyalist özerk cumhuriyetlerin sayısı 20’e çıktı. Bunların birliği bütünüyle gönüllülük temelinde olmuş ve işçi, asker, köylü sovyetlerinin kongrelerinde onaylandıktan sonra ise resmileşmiştir. Tarihsel kronolojiyi ve tek tek özerk ve bölgesel sovyet cumhuriyetlerini ve bağımsız (Ukranya, Azerbeycan, Türkmenistan, Kırgızistan, Tacikistan Ermenistan, Kazakistan, Moldavya, Özbekistan, Beyaz Rusya, Gürcistan, Rusya Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti) sovyet sosyalist cumhuriyetlerini buraya almak gereksiz bir fazlalık olur. Bunu araştırmak ve bilgilenmek isteyenler için oldukça geniş kaynaklar vardır.[3] 3]

Bolşeviklerin ulusal politikasının temelinde Stalin’in düşüncelerinin olduğunu inkar etmek yanılgı ve inkarcılık olur. Stalin, 1913 yılından beri Ulusal Sorun konusunda yazı yazan ve düşünce üreten biridir. Bunu Lenin’de takdir etmiş ve onaylamıştır. Lenin’in, Stalin’in “Ulusal Sorun” konusunda düşüncelerine ve yazılarına yönelik hiç bir eleştirisi yoktur. Ama, diğer Bolşevik MK üyelerinin çeşitli görüşlerine ilişkin eleştirilerini rahatlıkla bulabilirsiniz. Eğer, Lenin’in, Stalin’in “ulusal sorun” ya da her hangi bir düşüncesi konusunda eleştirisi olsaydı, eleştirmekten sakınmasının söz konusu olamyacağı bilinir. Ve ulusal sorun konusunda, Lenin ve Stalin’in düşünce ayrılıkları olmamıştır. RSFSC ve daha sonra SSCB’nin oluşması başta Lenin ve Stalin olmak üzere tüm Bolşeviklerin onayıyla gerçekleşmiştir. Stalin’in hazırladığı rapor ve önerileri Lenin’de onaylamıştır. Ayrıca, Stalin’in ulusal sorun konusunda hazırladığı ve RKP(B) Kongresine sunduğu Raporu’u Troçki’de onaylamıştır. 

Bilindiği gibi, Stalin, 26 Ekim 1917 yılında yapılan II. Tüm Rusya Sovyet Kongresi tarafından “Tüm-Rusya Merkez Yürütme Komitesi’ne seçilir ve Milliyetler İşleri Halk Komiseri olarak onaylanır.[4][4] Lenin’in önerisi olmadan ya da Lenin onaylı RKP(B) MK tarfından önerilmeden Stalin’in kendi başına böyle bir görev üstlenmesi söz konusu olamaz. Bu, Lenin istemiyle gerçekleşmiştir ve devrimin bu en zor görevlerinden birini Stalin üstlenmiş ve bunu da başarmıştır.

Rusya Sovyet Sosyalist Federe Cumhuriyeti içinde yer alan özerk bölgeler olsun ve de RSSFC ile bağımsız sosyalist cumhuriyetlerin (Ekim 1922) birlik[5][5] anlaşmaları olsun, bütünüyle gönüllü ve bütün bagımsız ülke ve özerk cumhuriyetlerinin komünist partileri ve en üst yetkili organlarınca alınan kararla gerçekleşmiştir.

Lenin şöyle der;

“... sosyalist cumhuriyetlerin birliğini sürdürmeli ve güçlendirmeliyiz. Bu konuda kuşkuya yer olmaz.”[6][6]

MKP’nin iddia ettiği, “Lenin, Stalin’in Rus Merkezli Birleşmesine karşı çıkıyordu” şekilinde, Lenin’in Staline yönelik bir eleştirisi olmadığı gibi, özerk ve bağımsız sovyet cumhuriyetlerinin birleşimi federal yapı olarak SSCB şeklinde olmuş ve Lenin de dahil herkes tarafından (birleşenler) onaylamıştır.

Lenin’in, Stalin’e “Gürcü meselesi”[7][7] ile ilgili bir eleştirisi vardır. Bu eleştiri, ilkelerle ilgili ya da Lenin ve RKP(B) aldığı kararın çiğnenmesiyle ilgili olmayıp, daha önemsiz bir sorun üzerine yapılan eleştiridir. Bunun ne olduğunu birazdan aşağıda göreceğiz.

Bu konu,  Stalin aleyhine sık sık gündeme getirildiğinden ve dürüst komünistlerinde kafasını karşıtırdığı için  -alıntı uzun olmasına rağmen- sözü Stalin’e bırakalım:

Troçki, konuşmasında, ‘Stalin’in ulusal sorunda oldukça büyük bir hata yaptı’ beyanında bulundu. Nasıl bir hata, hangi koşullar altında –ama bunları söylemedi Troçki.

Bu doğru değildir, yoldaşlar. Bu bir iftiradır. Benim hiç bir zaman, ne Lenin’le ne de Partiyle, ulusal sorunda herhangi bir görüş ayrılığım olmamıştır. Öyle sanıyorum ki Troçki burada, Lenin yoldaşın XII. Parti Kongresinden önce beni, Gürcü yarı-milliyetçilerine, kısa süreden beri Fransa’da ticaret temsilcisi olan Mdivani gibi yarı-komünistlere karşı çok sert bir örgütsel politika uygulamak, ve onları ‘izlemek’le suçladığı, önemsiz bir olayı ima etmektedir. Ne var ki, daha sonraki olaylar, ‘sapmacılar’ denilen bu kişilerin, Mdivani gibilerinin, gerçekte, Parti MK Sekreterlerinden biri olarak uyguladığım muameleden daha sert bir muameleyi hakettiklerini göstermiştir. Daha sonra gelişen olaylar, bu kişilerin, en açık oportünizmin yıkılmaya yüz tutumuş bir fraksiyonu olduklarını göstermiştir. Varsın Troçki bunun doğru olmadığını kanıtlasın. Lenin bu olguları bilmiyordu ve bilemezdi de, çünkü hastaydı, yataktan çıkamıyordu ve olayları izleme olanağı yoktu. Fakat, bu önemsiz olayla Stalin’in ilkesel bakış açısı arasında nasıl bir bağlantı olabilir? Besbelli ki Troçki burada müfterice, benimle parti arasında herhangi bir ‘görüş ayrılığı’ olduğunu ima etmektedir. Ama, Troçki de dahil, tüm MK’nın, Stalin’in ulusal soruna ilişkin tezlerini oybirliği ile kabul ettiği olgu değil midir? Bu oylamanın, Mdivani olayından sonra, XII. Parti Kongresinden önce yapıldığı olgu değil midir? Ulusal soruna ilişkin raporu, XII. Parti Kongresinde, herhangi başka birinin değil de Stalin’in sunduğu olgu değil midir? Öyleyse, ulusal sorunda Partiyle ‘görüş ayrılıkları’ nerede burada, ve Troçki bu önemsiz olaya değinme gereğini aslında neden duydu?”[8][8]

Stalin’in Troçki’ye soruduğu soruyu, “Stalin ile Lenin arsında ulusal sorun konusunda çelişki vardı” diyenlere sorulması bizim de hakkımızdır. Lütfen bu çelişkiyi gösterinde, devrimci kitleler de aydınlansın! Bu troçkist çarpıtmaların, kendine MLM diyen örgütler tarafından araştırlmadan dile getirilmesi de bir başka acı taraftır. Eğer, böyle bir şey varsa, ortada yazılı belgeler var ve ortaya konulur. Oysa, Lenin ve Stalin’in tüm konuşmaları, belgeleri ve 17 Ekim Devrimi’nden sonra Rusya’daki ulusal sorunla ilgili tüm gelişmeler açık ve ortadayken, bunun tersini ileri sürmek devrimci bir eleştiri yöntemi değildir. 

Ayrıca, Stalin’in, daha Lenin hayattayken 1923 yılında yapılan,  RPKP(B) XII. Parti Kongresi’ne sunuğu rapor’da sovyet cumhuriyetleri önündeki birleşmeyi engelleyen araçları şöyle sıralar:

Birinci araç, Sovyet iktidarının yalnızca Rus değil, blakis enternasyonal bir iktidar haline gelmesi için, sovyet iktidarını cumhuriyetlerde anlaşılır ve senli-benli kılmak için tüm önlemlerin alınmasıdır. Bu amaçla sadece okulların değil, tüm kurumların, tüm organların, gerek Parti gerek Sovyet organlarının adım adım ulusallaştırılması, bunların, kitlelerin anladığı bir dille, ilgili halkın yaşam tarzına uygun koşullar içinde çalışmaları zorunludur. Sovyet iktidarını bir Rus iktidarı olmaktan çıkarıp, tüm cumhuriyetlerin ve özellikle iktisadi ve kültürel bakımdan geri kalmış olanların emekçi yığınlarına yakın, bu yığınlar tarafından anlaşılan ve sevilen, enternasyonal bir iktidar durumuna getirmek bizim için, ancak ve ancak bu koşulla mümkün olacaktır.

Çarlık ve burjuvaziden devralınan mirasın acısız üstesinden gelme işimizi kolaylaştırmaya uygun ikinci araç, Cumhuriyetler Birliği’nde komiserliklerin o şekilde inşasıdır ki, hiç değilse en önemli milliyetlerin çeşitli kurumlarda kendi temsilcilerini bulundurmaları mümkün olsun, çeşitli cumhuriyetlerin gereksinim ve zorunluluklarının kesinkes tatmin edilmesinin koşullarını yaratan bir inşa.

Üçüncü araç: En üst organlarımız arasında, ayrımsız tüm cumhuriyet ve milliyetlerin gereksinim ve zorunluluklarını dile getiren bir organın bulunması zorunludur. Bu son araç üzerine, dikkatinizi özellikle çekmek istiyorum.[9][9]

Stalin’den akatardığım bu uzun alıntıda da görüldüğü gibi, Rus merkezli anlayışa ve Büyük Rus şovenizmine karşı bir eleştiri olduğu gibi, cumhuriyetlerin kendi dillerinden ve kendi temsilciliklerinden söz edilir ve bunun önemine dikkat çekilir.

SSCB’nin birleşme şekiline karşı çıkabilirsiniz. Birleşme biçimini eleştirebilirsiniz. Bu konuda, başka görüşler ileri sürebilirsiniz. Ancak, Lenin ve Stalin arasında “ulusal sorunda çelişki vardı” diye bir iddia ileri sürerseniz, bunu belgeleriyle ortaya koymakla yükümlüsünüz. Bunları ortaya koyamıyorsanız, Bu tür bir iddia ve iddiaların inandırıcılığı olamaz.

Troçki’nin SSCB’nin ulusal sorunda cidiye alınacak bir görüşü de olmamıştır. O salt kendini vurgulamak için, konferans ve kongrelerde bu konuda “ufak”, ama daha önce RKP(B) Kongrelerinde ya da MK toplantılarında onaylanan görüşleri tekrarlamanın ötesine geçmemiştir. Yine, 9-12 Haziran 1923 yılında, “RKP(B) MK’nin, Ulusal Cumhuriyetlerin ve Bölgelerin Sorumlu Fonksiyonerleriyle Dördüncü Danışma Konferansı”nda, bir tekarar yapmıştır. Troçki’nin karakterini iyi bilen Stalin ise şunları söylemiştir:

Yoldaşlar, hiç bir konuşmacının, bir tekinin bile, Politbüro tarafından getirilen platform taslağının ilkesel bölümünü eleştirmediğini vurgulamam gerekiyor. ... Ben bunu Konferansın onayı olarak, Konferansın, platformun ilkesel bölümünde saptanan kurallarla dayanışma olarak kavrıyorum.

“Troçki’nin sözünü ettiği ek, ya da ekleme (ilkesel bölüme ilişkindir), kabul edilmelidir, çünkü kararın ilkesel bölümünün karakterini kesinlikle değiştirmemekte, bilakis adeta onun içinden çıkmaktadır. Troçki’nin eki, özü itibariyle, Petrograd ve Moskova örneklerinin Bölgelere ve Cumhuriyetlere mekanik bir aktarımının caiz olmadığını söyleyen X. Parti Kongre’sinin ulusal soruna ilişkin kararının bilinen maddesinin bir tekraraı olduğundan, bir o kadarda gereklidir. Tabii ki bu bir tekrardır, fakat bazen belirli şeylerin tekraralanmasının zararlı olmadığını düşünüyorum.”[10][10]

Bütün bu belge ve tartışmalar, Stalin’in sunduğu raporların onaylandığını ortaya koymaktadır. Daha önce de belirttiğim gibi, Troçki’de Stalin’in, ulusal sorunla ilgili sunduğu tüm raporları onaylamıştır.[11][11]

Peki, RSSFC ve SSCB hakkında, Lenin ne düşünüyor? Bir de bunu Lenin’den dinleyelim: Bakalım, Stalin ile arasında, bu konuda bir ayrım var mı (ymış)?

Lenin, Haziran 1920 yılında yapılan, III. Enternasyonal’in İkinci Kongresi’ndeki tezlerinden bazıları:

7. Federasyon, ayrı ayrı ulusların işçilerinin tam birliğine doğru geçici biçimidir. Federasyon, RSSFC’nin (Rus Sovyet Sosyalist Federatif Cumhuriyetleri) öteki sovyet cumhuriyetleriyle olduğu gibi (örneğin, geçmişte Macaristan, Finlandiya, Letonya Sovyet Cumhuriyetleriyle ve şimdi Azerbeycan ve Ukrayna Sovyet Cumhuriyetleriyle) RSSFC içinde de geçmişte, ne devlet olarak özel bir varlığı, ne özerkliği olmayan (örneğin 1919’da ve 1920’de RSSFC içinde yaratılan Başkır ve Tatar özerk cumhuriyetleri gibi) ulusal topluluklar arasında yararlılığını tanıtlamıştır.

8. III. Enternasyonalin görevi, sovyet düzeni ve hareketi temeli üzerinde oluşturulan bu yeni federasyonları, bu bakımdan geliştirmek olduğu kadar, deneyimin ışığında incelemek ve denemektir de. Federasyonu tam birlik doğrultusunda geçici bir biçim sayarak, ilkin sovyet cumhuriyetlerinin en sıkı birliği olmadan, askeri bakımdan çok daha güçlü olan emperyalist devletler tarafından kuşatılmış olan bu sovyet cumhuriyetlerinin varlığını korumanın olanaksız olduğunu, ikinci olarak, iktisadi birliğin kurulmasının gerekli olduğunu ve bu birlik olmadıkça, emperyalizmin tahrip ettiği üretici güçlerin yeniden kurulmasının ve emekçilerin gönencinin sağlanmasının olanaksız olduğunu...”[12][12]

Lenin’in bu görüşleriyle gerçekleşen, RSSFC ile diğer bağımsız Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler’in birliğinden oluşan SSCB’nin ta kendisi olduğu bir gerçektir. Demek ki, bu konuda Lenin ile Stalin arasında bir görüş ayrılığı yokmuş. Bu yalan, sadece ve sadece Troçki’nin uydurma yalanlarından biri olarak tarihteki yerini almıştır.

Eğer, “Lenin ve Stalin arasında ulusal sorun konusunda görüş ayrılığı var”dan kastedilen, 28 kasım 1921 tarihli Lenin’in MK’ne gönderdiği; “Trans-kafkasya Federasyonu oluşturulması” direktifiyse, bunun tarihçesi de kısaca şöyledir.

Lenin, RKP(B)MK’ne böyle bir öneri verir. Bu Stalin’in eline geçer ve Stalin, bunun üzerine Lenin’e bir mektup gönderir, Gürcistan sorunu tam olarak daha kapanmadığından ve oradaki sovyetin oluşması sorunlu olduğu için, 2-3 ay beklenmesini önerir. Çünkü, Gürcistan’sız bir Trans-Kafkasya Federasyonun hiç bir işe yaramayacağını söyler. Stalin’in bu değişiklik önerisini, başta Lenin kabul eder.  Daha sonra ise, yine MK polit bürü üyeleri olan Lenin, Troçki, Kamenev, Molotov ve Stalin tarafından kabul edilir. Ziyonev toplantıda olmadığı için onun oy hakkını Molotov kullanır.[13][13]

Kısacası, soruna nereden bakılırsa bakılsın, Lenin ve Stalin  arasında ulusal sorun konusunda hiç bir ayrılık yoktu. Ve Stalin’in, Bolşevik Parti’siyle de, ulusal sorun konusunda bir düşünce ayrılığı yoktu. Troçki’nin ise ulusal sorun diye bir derdi yoktu. Şubat 2014

[1][1] Bkz. SSCB’ne karşı emperyalist ve yerli işbilrikçilerinin yıkımlarını açığa çıkaran bir araştırma, Michael Sayers-Albert E. Kahn; “Sovyetler’e Karşı Büyük Komplo, 1917-1947”,  adıyla, 1990 yılında  Yurt Yayınları tarafından türkçe olarak yayınlanmıştır.

[2][2] Agb, sf. 114-115

[3][3] Bkz. Daha geniş biligi için, Stalin, Esreler, C. 4, Kronolojik Biyopgrafi, sf. 387 ve C. 5, sf 329-363, ayrıca, genel bilgi edinmek için, Vikipedia org.’da Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti, (RSFSC) başlıklı bölüme bakılabilir.

[4][4] Stalin Eserler, C.4, sf. 387, İnter Yayınları

[5][5] Bkz. Stalin Eserler C.5, sf 321-328, “Sovyet Sosyaylist Cumhuriyetler Birliği’nin Kuruluşu Üzerine Deklarasyon”

[6][6] Lenin, UKKTH, sf. 232, 6. Baskı, Sol Yayaınları

[7][7] Lenin’in sözü edilen eleştirisi: “sanıyorum ki, Stalin’in aceleciliği ve katıksız yönetim sevdası, onun o ünlü “sosyal-milliyetçiliğe” karşı duyduğu kin ile birlikte burada vahim bir rol oynamıştır. Genel olarak siyasette, kin, en aşağlık şeydir.” Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, sf. 229, Sol Yayınları, 6. Baskı

[8][8] Stalin, Eserler, C 5, sf. 61, “Uydurma ve İftiralara Değil, olgulara İhtiyacımız Var” 13 Aralık 1926

[9][9] Leninizm, 6. DEFTER, Ulusal Sorun ve Sömürgeler Sorunu, sf. 208-209

[10][10] Stalin, Eserler, C.5, sf. 272-273

[11][11] Bkz. Eserler, C.5, Stalin, sf. 313-316 ,Troçki’nin karakteriyle ilgili, “Troçkinin Mektubu Üzerine” adlı Stalin’in değerlendirmesi.

[12][12] Lenin, Ulusların Kaderlerini Tayin hakkı, sf. 214-215,  Sol Yayınları, 6. Baskı

[13][13] Bkz. Stalin, Eserler, C. 5, sf. 193-194

 

92354

Yusuf Köse

Yusuf Köse teorik ve politik konularda yazılar yazmaktadır. Ayrıca 7 adet kitabı bulunmaktadır. Kitapları şunlardır: Emperyalist Türkiye, Kadın ve Komünizm, Marx'tan Mao'ya Marksist Düşünce Diyalektiği, Marksizm’i Ortodoks’ça Savunmak, Tarihin Önünde Yürümek, Emperyalizm ve Marksist Tarih Çözümlemesi, Sınıflı Toplumdan Sınıfsız Topluma Dönüşüm Mücadelesi.

yusufkose@hotmail.com

http://yusuf-kose.blogspot.com/

 

 

Son Haberler

Yusuf Köse

Siyasi Tutsakların Tecridi Kırma Mücadelesinin Neresindeyiz? (Yorum)

Emperyalist kapitalist sisteme karşı mücadele eden devrimcilere, komünistlere karşı hemen her ülkede gözaltı ve tutuklama sistematik bir şekilde devam ediyor.

Bu sistematik durum, bu faşist devletler nezdinde tutuklananların her gün daha da derinleşen br şekilde tecrit altında bırakılması anlamına da geliyor.

Egemenler dünyanın dört bir yanındaki devrimci ve komünistlere dönük saldırılarını, katletmekle bitiremediğinde esir alma, tutsaklar üzerinden muhalif güçleri, toplumu sindirme, hapishaneleri bu sindirmenin en önemli aracı haline getirmek hedefiyle yürülüğe sokmaktadır.

Artsakh (Dağlık Karabağ) Tehciri: Stalin Düşmanlığı ve Sosyalizme Saldırı

Uluslararası alanda sömürü, baskı, saldırı ve ilhaklar son dönemlerde katbekat artmış ve katmerli boyutlara tırmanmıştır. Emperyalist devletler ve onların güdümündeki gerici devletlerin, tüm ezilen sınıflar ve toplumlar üzerindeki saldırı furyası, had safhaya ulaşmış durumda. Öyle ki, uluslararası hakim sistem bir taraftan mevcut sorunların bedelini giderek ezilen yığınlara ve mazlum uluslara daha fazla yüklerken diğer taraftan saldırılarını da daha acımasız ve daha şiddetli boyutlara tırmandırmış durumdadır.

Garod – “Hasret” (Nubar Ozanyan)

Halkların coğrafyaları suç ve cinayet örgütü gibi çalışan devletler tarafından zorla boşaltılıyor. Soykırım, işgal, tehcir zulmüyle toprakları cehenneme dönüşen halklar; belirsizliğe, bilinmezliğe, karanlığa doğru zorla sürülüyor. Boyunlarında geleceksizlik zinciriyle birlikte adına yaşamak denilen zulme mahkum ediliyor.

Gerilla, haktır ve halktır (Nubar Ozanyan)

Sınırları ateşten ordularla kuşatılmış her dört parça toprakta, yaşam ve var olma hakkı ellerinden zorla gasp edilmiş Kürt halkının, direnme ve isyan etmekten başka çıkış yolu var mıdır? Kürtlere, ezilenlere kıyamet yaşatılırken her bir karış toprağına ölüm yağdırılırken, en dezavantajlı koşullar altında gerilla, çıplak elleri ve cesur yürekleriyle özgürlükleri uğruna savaşmaya devam ediyor.

TURAN TALAY’IN ANISINA…

Onu maalesef ki çok erken denilebilecek bir yaşta, henüz 68’indeyken, 11.10.2023 tarhinde yitirdik. Bu ani ve erken ölümü tüm sevenlerini, yoldaşları ve dostlarını derinden sarstı ve acılara boğdu.

Akciğer kanserine yakalanmıştı. Hastalık, özelliklede ikinci kez nüksettikten sonra çok hızlı ve sinsi bir şekilde gelişti. Öyle ki doktorların her şeyin normal göründüğünü söylediklerinin kısa bir süre sonrasında yapılan muayende, kanserin kafaya sıçradığı ve de yayıldığı tespit edildi. Artık tıbben yapılabilecek bir şey de yokmuş. 

Emperyalist Kamplar Arasına Sıkıştırılmış Bir Halk: Filistin

Filistin-İsrail sorunu olarak bilinen ve esas olarak da Filistin topraklarında İsrail'in kurulmasının teorik ve politik temeli 1890'lı yılların sonunda atılıyor. 1. emperyalist paylaşım savaşıyla koşullar olgunlaştırılıyor. 2. emperyalist dünya savaşı sonrası ise emperyalist burjuvazi, Filistin'i parçalamayı ve orda İsaril devleti inşa etmeye karar veriyor ve bunu Filistin halkının soykırıma uğratma pahasına gerçekleştiriyorlar. Alman emperyalizmi tarafından soykırıma uğratılan yahudi halkı, bir başka ulusu (Filistinlileri) soykırıma uğratarak kendi ulusal varlığını inşa ediyor.

Hazan Ayının Şehitleri

Kasım, proletarya partisinin en değerli kadro, komutan ve savaşçılarının katledildiği aylardandır.  Hüzün ve öfkenin birlikte yaşandığı aydır. III. Konferans delegelerini, komünist önder Mehmet Demirdağ’ı ve Aliboğazı şehitlerini hep bir hazan ayında kaybettik. Zafere açılan kapıyı adım adım aralayan, özgürlüğe giden yolu damla damla döşüyen Kasım ayı şehitlerimiz tarihin yüceliğine kavuşanlardır. Onlar, yarınların mutlak yenenleri olarak yazılacaktır parti ve devrim notlarımıza.

“Durum İyidir, Gerçekler Devrimcidir”

Yaşadığı dönemin özelliklerini anlayarak, savaşın hükmüne, zorun değiştirici rolüne inanan, sınırlı yaşamını sınırsız davaya adayan önder yoldaş Mehmet Demirdağ ölümsüzdür! Özgürlüğü ve kurtuluşu herkesten ve her şeyden daha fazla isteyen bu uğurda emeğin eğittiği bilinçle savaşarak şehit düşen proletarya partisinin dördüncü genel sekreteri Mehmet Demirdağ yoldaşı üstlendiği öncü pratik ve önder duruşuyla tanırız.

Yalım Nubar’dan Ozanyan Nubar’a Süren Hikaye Bizim!

Botan’dan Yozgat’a dek uzanan toprakların bağrından çıkıp İstanbul Ermeni yetimhanelerinde okumaya gelip, orada bilge önder İbrahim Kaypakkaya yoldaşın devrimci görüşleriyle tanışan ve tutkuyla bağlanan yoksul Ermeni çocukların hikayeleridir, Ermeni devrim şehitlerimizin hikayeleri.

Onları doğdukları topraklardan koparıp buruk ve sancılı bir şekilde İstanbul yollarına düşüren tarihsel gerçeklerin yanında yokluk ve yoksulluktur da. Onları İstanbul yolculuğuna çıkaran çaresizlik, yalnızlık, sahipsizliktir.

Mısır'ı Mesken Tutan Türk Tekelleri

Deutsche Welle (DW)'de Aram Ekin Duran'ın, „Türk Şirketleri Mısır'a Kaçıyor“ adlı bir haberi yayınlandı. Sıradan bir haber gibi gözüküyor, ama, Türkiye ekonomisinin ve Türk devletinin niteliğini araştıranlar, sorgulayanlar için küçük bir haber olmaktan öte bir anlam taşıyor. Özellikle de kendine ML ve Maoist diyen komünist örgütler için daha fazla önem taşıması gerekiyor.

Hesaplaşma mı? Kutlama mı?

Faşist TC devleti hem ülke içinde hem de bölgesel düzeyde, resmi ve sivil militarist güçleriyle başta Kürt halkı olmak üzere demokrasi ve özgürlükten yana olan herkesi yok etmek ve devlet terörüyle susturmak için çalışmaya devam ediyor. Bu süreç aynı zamanda TC’nin kuruluşunun da yüzüncü yıl dönümüdür.

TC, yüz yıl önce Osmanlı yıkıntıları üzerinde tekçi bir zihniyetle kuruldu. Ermeni soykırımında, diğer azınlık halkların yok edilip sindirilmesinde aktif rol alan ittihatçı birçok ırkçı kadro da kuruluş sürecinde rol aldı.

Sayfalar